
10'dan Sonra
6 dk
Nadia Comaneci, bundan tam 40 sene önce tarihi değiştirmişti. Fakat o, bu konuda bizimle aynı fikirde değil.
Nadia Comaneci denildiğinde Türkiye’de akıllara gelen ilk şeylerden biri Neşeli Günler’dir. 1978’de gösterime giren filmi Rumen jimnastikçiye bağlayan karakter ise Ziya’dır. Meşhur palavracı, bir sahnede kıraathanede pazarladığı Gibicibibis marka krem ve mucizevi tıraş bıçağının sayısız ünlü tarafından kullanıldığını, bunlar arasında İngiltere Kralı, rahmetli Başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Fenerbahçeli Cemil ve Nadia Comaneci gibi isimler olduğunu iddia eder. Ama maalesef jileti önüne çıkan ilk müşterinin üzerinde zorla denemeye karar verir, birkaç dakika içinde adamı kan revan içinde bırakır ve karakolluk olur.
Bu sahnenin akıllara kazınmasında Şener Şen’in oyunculuğunun payı büyüktür. Ama Ziya’nın beyaz perdedeki serüveni boyunca -geneldegözden kaçan tarafı evrenselliğidir. Ziya, başka bir sahnede yeğenleriyle televizyon izlerken ekranda beliren Amerikalı bir dizi oyuncusu (Farrah Fawcett) ile yurt dışında tanıştığını anlatır. Ona göre herkesin bayıldığı Farrah, yakından o kadar da güzel değildir. Bu masum yalandaki kilit kelime ise televizyondur. Neşeli Günler’de karakterler defalarca ekrana bakarken görünür. Televizyon dünyayı ele geçirmiştir ve sinema da buna razı olmuştur.
Neşeli Günler’den iki sene önce, herkesin Comaneci’ye ilk görüşte aşık olduğu yer de televizyondu. Rumen jimnastikçi, yaklaşık 1 milyar insan tarafından izlenen 1976 Montreal Olimpiyat Oyunları’na katıldığında henüz sadece 14 yaşındaydı. Çıkışı bir değişim dönemine de denk gelmişti. Helsinki 1952’de bugünkü olimpik formatına dönüşen artistik jimnastik, ilk büyük efsanesini Larisa Latynina’da bulmuştu. Latynina, katıldığı üç olimpiyatta 9’u altın olmak üzere 18 madalya kazanmıştı. Yetmişlerde değişimi yansıtan isim ise Olga Korbut olmuştu. Korbut, 1972 Münih’te muhteşem gülüşü ve stili ile dikkatleri üzerine toplamıştı. Önceki nesiller duyguları dışarı vurmayı ve baleyi andıran performansları artistik bir etkinlik haline getirmeyi tercih ediyordu. Korbut ise spektaküler hareketlerin peşine düşen, atlama ve asimetrik paralel seanslarında sıra dışı işler yapmak isteyen sporculara kapı açıyordu.
Bu kapıdan giren Comaneci’nin bir farkı da yaşı ve fiziğiydi. Altmışlarda ve yetmişlerde sporun zirvesindeki isimler, genelde yirmili yaşlarının başında olurdu. Daha estetik, yavaş hareketlerin icra edildiği o yıllarda uzun ve ağır bir bedene sahip olmak da avantajdı. Korbut ile daha kısa ve zayıf sporcuların çağı başlamıştı. Comaneci de öyleydi. 6 yaşındayken keşfedilmiş, gelmiş geçmiş en başarılı ve en tartışma yaratan antrenör ekibi olan Bela ve Marta Karolyi tarafından çalıştırılmaya başlanmıştı. İkilinin çok sert bulunan metotları, Comaneci için sıkıntı değildi. Antrenman yapmaktan bıkmıyordu ve ‘ben’den çok ‘biz’ diyordu. SSCB’de ve Doğu Almanya’da da o yıllarda kazanma uğruna her şeyi mübah sayan bir anlayış vardı ama Romanya’da işler biraz daha sertti. Karolyi’ler işleri bir ordu disiplininde yürütüyordu ve bu denklemde bireyselliğe yer yoktu.
Sonra 1976 Montreal geldi. Sports Illustrated’ın büyük kalemi Frank Deford, jimnastikte yaşanan rekabeti bir diziye benzetmişti. Comaneci genç yıldızdı, Korbut ise yaşlanan rakibi. Ve her şey büyük bir şovu işaret ediyordu. Bela Karolyi de bunun farkındaydı. Ülkesinin fazla tanınmamasının onları etkileyeceğini, jüriden düşük puanlar alabileceklerini düşünüyordu. Bu yüzden de takımının antrenmanlarını büyük bir seyirci kitlesinin önünde yaptırdı. Yine yarışma günü Romanya’nın adı okunduğunda İngilizce anonsu anlamadığını söyledi ve üç kez isimlerinin yüksek sesle tekrar edilmesini sağladı. Böylece dikkatleri sporcularına çekebilecekti. Bütün bu çabaları bugün dahi hatırlanır kılan ise Comaneci oldu. Rumen sporcu, asimetrik paraleldeki büyüleyici performansıyla bütün dünyayı sarstı ve jüriden 10.0 tam puan aldı. Bu sayıya aynı oyunlarda altı kez daha ulaşacaktı ama ilki, en özeli olmuştu. Sarsılan sadece seyirciler ve jüriler değildi. Oyunlardaki skor tabelalarından sorumlu olan Omega, müsabakalar öncesi dört haneli rakamları kullanmayı düşünmüştü. Ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 10.00 elde etmenin imkânsız olduğunu söyleyince şirket de puanları 9.75 ya da 8.20 şeklinde üç haneli veren geleneksel sistemine devam etti. Bu yüzden Comaneci’nin performansı da 1.00 olarak yazılmıştı ve bu, herkesi şaşkınlığa düşürmüştü. Birkaç saniyeliğine.
1976, pek çok açıdan zirveydi. 10’dan sonra Comaneci’nin ünü sınırları aşacak, Romanya’da Çavuşesku rejiminin pazarlama makinasına dönüşmesine neden olacaktı. Açtığı yoldan giden sporcular ise akrobatik hareketlerle jimnastiğin sınırlarını zorlayacak ve şov, estetiğin önüne geçecekti. Ve her şey değişirken, Nadia’nın hayatında işler hep yolunda gitmeyecekti. Büyük bir baskıya maruz kalan Rumen sporcu, 1989’da ülkesinden gizlice kaçtı. Zorlu yolların sonunda ABD’ye vardı, birkaç yıl sonra meslektaşı Bart Conner ile evlendi ve çocuk sahibi oldu.
Bugünlerde evrensel bir spor elçisi olan Comaneci’nin kapısı sık sık çalınıyor. Rumen efsane, çoğu zaman yaşadıklarının abartıldığını ve geçmişten konuşmayı sevmediğini ifade ediyor. Bu, alıştığımız bir tutum. Hayatı hep basit yaşadığını, insanların işleri daha karmaşık hale getirmeyi sevdiğini söyleyen Comaneci’ye Rio 2016 öncesinde en çok sorulan şey ise Montreal 1976 oluyor. Kusursuzluğa nasıl ulaştın? Nasıl hata yapmadın? Bunların yanıtı ise aslında geçmişte saklı. Rumen sporcu, 14 yaşındayken, 10.0 tam puanı elde ettiği o günün ertesinde düzenlenen bir basın toplantısında “Daha önce 19 kez bunu başardım. Benim için yeni bir şey değil” demişti. Yani, her şey onun için bu kadar basitti. İşleri karmaşık hale getiren ise hep başkalarıydı. Başkaları, Nadia Comaneci için de bazen ‘cehennem’ demekti.
*Konuyla ilgilenenlere Canterbury Üniversitesi’nden Roslyn Kerr’ün yazdığı The Impact of Nadia Comaneci on the Sport of Women’s Artistic Gymnastics makalesini öneririm.