
120 Sene & 10 Hikâye
14 dk
Olimpiyat bambaşka bir macera. Her ânı ilginç olaylara, ilginç hikâyelere gebe. Biz de 1896’dan bu yana yaşananlardan bazılarını mercek altına aldık.
Şans Eseri Çifte Şampiyonluk - 1896
Sporu seven bir genç olan 26 yaşındaki İrlandalı John Pius Boland (o dönem İrlanda, Birleşik Krallık’a bağlıydı), Oxford Üniversitesi’nde öğrenciyken özellikle tenis konusundaki yeteneğiyle öne çıkıyordu. Olimpiyat oyunlarının yeniden canlandırılmasından dolayı heyecanlıydı. Thrasyvoalos Manos isimli bir Yunan arkadaşını Oxford Birliği toplantısına çağırdı. Manaos, Birlik’te yaptığı konuşmayla hazırlıkları ve oyunların tarihini anlattı.
Olimpiyatın Paskalya Bayramı’na denk gelmesi Boland için bir şans olmuştu. Gidip çok merak ettiği bu spor organizasyonunu seyretmek istiyordu. Bundan iyi bir fırsat olamazdı. Gemiye bindi ve Yunanistan’a doğru yola çıktı. Boland’ı Atina’da arkadaşı Manos karşıladı. Manos, onun teniste başarılı olduğunu biliyordu. Ağzını aradı ama ikna konusunda çok da başarılı olamadı.
Açılıştan iki gece önce John bir davete katıldı. Burada Mısır’ın İskenderiye kentinden gelen Yunan kökenli Dionysios Kasdaglis ile tanıştı. Kasdaglis, tenis müsabakaları için gelmişti. Katılımcı sayısının fazla olmasını isteyen Kasdaglis, Manos’la birlikte Boland’ı ikna çabalarına girişti. Gece bittiğinde Boland ikna edilmişti.
Ertesi sabah ilk işi kayıt yaptırmak oldu. Ne var ki genç İrlandalı malzeme sıkıntısı çekiyordu. Hazırlıklı gelmemişti Atina’ya. Deri, topuklu ayakkabılarla korta çıkmak zorunda kaldı. Raket bile Atina pazarından zar zor bulunmuştu. Ama finale kadar geldi. Finalde Boland’ın rakibi Kasdaglis olacaktı. Yani onu olimpiyata katılmaya ikna eden adam. Finale kadar gelirken gösterdiği performansı devam ettirdi İrlandalı. 6-2 ve 6-2’lik setlerle şampiyonluğa ulaştı. Atina’ya turistik ziyarette bulunan biri olarak işi epey abartmıştı ama macera henüz bitmemişti.
Final maçının ardından evine dönmeye hazırlanan Boland’a ilginç bir teklif geldi. İlk turda elediği Alman Traun’la iyi bir arkadaşlık kurmuştu. Çiftlerde iki farklı ülkeden sporcunun birlikte yarışması o dönem kurallara aykırı değildi. İkilinin finaldeki rakipleri arasında yine Kasdaglis vardı. Mısırlı, Yunan Demetrios Petrokokkinos ile iyi bir ekip oluşturmuş ve finale yükselmişti. İlk set 7-5’lik skorla Kasdaglis ve partnerinin oldu. Ancak oynadıkça birbirlerine alışan Boland-Traun çifti, 6-3’lük iki setle şampiyonluğa uzandı.
Tarihin En Genç Şampiyonu Mu? - 1900
Bir panayıra dönüşen 1900 Paris Olimpiyatı’nda kimi sporcular, olimpiyatta yarıştığını fark etmedi bile.
Bir de kimin madalya kazandığının bilinmediği yarışlar vardı. Kürekte Hollanda takımı ile şampiyonluk kazanan küçük Fransız çocuğun kimliği de olimpiyat tarihinin en büyük muamması olarak esrarını hâlâ korumakta.
Favori Hollanda takımı; François Antoine Brandt, Roelof Klein ve dümende Hermanus Brockmann’dan oluşuyordu. Ama seçmelerde zar zor finale kaldılar. Nedeni açıktı; Brockmann 60 kiloluk normal bir adamdı fakat en büyük rakipleri Fransa’nın üç takımı da dümende küçük çocukları kullanıyordu. Yani daha hafiflerdi.
Bunun üzerine Hollandalılar, çevredeki çocuklara alıcı gözle baktılar. Fransız takımlarının fazla ağır bulduğu (33 kilo) bir çocuğu seçtiler.
Yarışın başında öne geçen Hollanda, üç Fransız ekibinin önünde zafere ulaştı. Yarıştan sonra zafer fotoğrafı çekiliyordu. Ne var ki çocuk bir anda kayboldu. Yıllarca gazeteciler ve olimpiyat tarihçileri o çocuğu aradılar ama bulamadılar.
Yanlışlık mı, Sahtekârlık mı? - 1904
1904’te Birleşik Amerika’nın St. Louis kentinde düzenlenen oyunlar da bir öncekinden farklı değildi. Amerikalı Fred Lorz, maratonun favorilerden biriydi. Ancak yarışı ortasında terk etmek zorunda kaldı. Organizasyon araçlarından birine binerek stadyuma yöneldi. Stadın önüne gelindiğinde Lorz, şoföre inmek istediğini söyledi. Amacı ayaklarını açmaktı.
Stadın içinde yavaş adımlarla giren Lorz, seyircilerin coşkusuyla karşılaştı. Amerikalılar, atletlerinin kazandığını görmenin sevincini yaşıyordu. Lorz bir anda havaya girdi. Hızlanıp finiş çizgisini geçti. Amerikan başkanı Teddy Roosevelt’in kızı Alice’le fotoğraf bile çektirdi. Altın madalya boynuna geçirilmek üzereyken her şey ortaya çıktı. Bir başka Amerikalı Thomas Hicks, şampiyon ilan edildi. Lorz, ömür boyu spordan men edildi. Ama organizasyon aracının şoförünün ifadesiyle ceza kaldırıldı ve 1905’te Lorz, Boston Maratonu’nu kazandı.
Gülleci Cemal'in Yay ile İmtihanı - 1924
Halterci Cemal Bey (Erçman) ya da bilinen lakabıyla Gülleci Cemal, Paris’teki büyük bir spor mağazasında ilginç bir olay yaşadı ve ne yazık ki yaşananlar yüzünden yarışmalara katılamadı. İşte gazeteci Ali Gümüş’ün kaleminden o olay: “Cemal Bey, yarışmalara bir gün kala bir spor mağazasında Macar güreşçilerle karşılaşır. O yıllarda bütün sporcularda yay çekme tutkusu vardır. Macar ağır sıkleti Otto Szekely, iri yarı ve dev yapılıdır ama Sandow yayını geremez. Bu manzaraya tanık olan Cemal Bey dayanamaz; yayı kapar ve herkesin hayret dolu bakışları arasında sağa-sola, yukarı-aşağı, en az 10 kez yayı açar. Bu, büyük bir gösteri; 1924 Paris Olimpiyatı’nı izleyenlerin deyişiyle ‘Muazzam bir afi’dir. Sonra ne olur? Cemal Bey’in adaleleri tutulur ve hedefe varamaz.”
Terleten Salonda Kavga Sesleri - 1924
1924 Paris Olimpiyatı’nda boks, halter, güreş ve eskrimin yapıldığı Vel D’Hiv Spor Merkezi çok sıcaktı. Sporcular, müsabakalar sırasında buram buram terlediler. Boks ve eskrim maçlarında büyük tartışmalar çıktı. Hatta eskrimde bu tartışmalar iki gerçek düellonun yapılmasına bile neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nin, oyunlar sırasında Fransızların Ruhr bölgesini işgalini eleştirmesi de gerginlik yarattı. İki ülkenin ragbi takımları arasında oynanan maçta Amerika’nın galibiyetinin ardından işler kontrolden çıktı. İki Amerikalı seyirci, sopalarla dövüldü. Suçları, -ki toplam sekiz kişiydiler- maç sırasında takımlarını Fransızlara göre biraz fazla sesli desteklemeleriydi. Tam o sırada bando, Amerikan Milli Marşı’nı çalmaya başladı. İyice sinirlenen Fransızlar 10 dakika aralıksız, marşı ıslıkladı. Olayları yatıştırmak isteyen polislere kızan Amerikalılar, “Yardım isteyen kim?" diyorlardı.
Kadın mı, Erkek mi? - 1932 ve 1936
Stanislawa Walasiewicz, küçik yaşlarda ailesiyle birlikte Amerika’ya göç eden bir Polonyalı idi. Stella Walsh ismini almıştı. İmkânsızlıklar yüzünden 1932 Los Angeles’ta, doğduğu ülke Polonya’yı temsil etti. 100 metrede olimpiyat şampiyonu oldu. Erkeksi görünümü kaşları kaldırmıştı ama o, zaferin tadını çıkarıyordu.
Dört yıl sonra Stella, yine Polonyalı ismiyle Berlin’de yarıştı. Bu kez ABD’li Helen Stephens’ın ardından gümüş madalya elde etti. Aradan 44 yıl geçene kadar Walsh’un durumu konuşulmadı.
Stella Walsh 1980 yılında Cleveland’da bir mağazaya girdi. Polonya Basketbol Takımı, ABD’ye geliyordu ve Walsh, karşılama komitesindeydi. Amacı süs malzemesi almaktı. Ancak mağazada yaşanan soygundan kaçamadı ve vuruldu. Otopside Walsh’un erkek cinsel organına sahip olduğu anlaşıldı. Hem erkek hem de dişi kromozomlarına sahipti. Kadın cinsel organı ise yoktu.
Nazi Selamı Veren Yahudi Eskrimci - 1936
Helene Mayer, dünyanın en önemli eskrimcilerinden biriydi. Altın sarısı saçları ile Alman kamuoyunun sevgilisiydi. 1928 Amsterdam Olimpiyatı’nda, henüz 17 yaşındayken altın madalya kazanmıştı.
Dört yıl sonra Los Angeles’ta ancak beşinci olabilmişti. Ama o sırada çok az kişi, finallerden iki saat önce Mayer’e verilen haberin ne olduğunu biliyordu. Genç sporcunun erkek arkadaşı Alman donanmasında görevliydi. Onun içinde bulunduğu gemi yanlışlıkla batırılmış, genç subay da yaşamını yitirmişti. Helene’nin podyum dışı kalmasının asıl nedeni buydu. 1936 Berlin Olimpiyatı öncesinde Mayer’in Nazi propaganda makinesi tarafından kullanılması bekleniyordu ancak böyle olmadı.
Bunun gayet basit bir nedeni vardı aslında. Helene’nin ailesi Yahudi’ydi. Babası ünlü bir doktor olan Mayer pek de öyle dindarlığıyla tanınmıyordu ama Nazi iktidarı sonrası gözden düşmeye başlamıştı. 1932 Olimpiyat Oyunları’nın ardından Mayer, ABD’de kaldı.
Almanya, uluslararası tepkileri azaltabilmek adına Mayer’i ülkeye davet etti. Ama Helene’nin şartı vardı. Tam vatandaşlık haklarına sahip olmak istiyordu. İyi niyetini göstermek için de tüm dinlerden bağımsız olduğunu belirten bir dilekçe verdi. 19 Şubat 1936 günü Helene Mayer, Almanya’ya döndü. Florede gümüş kazandı. Ancak şaşırtıcı şekilde Nazi selamı verdi. Çünkü ailesi tehdit altındaydı. 1937’de dünya şampiyonluğunu kazandı ama gazetelerde haber bile olmadı. 1938’de ABD’ye gitti. 1940’ta vatandaş oldu. 1952’de Almanya’ya döndü ve bir yıl sonra, 43 yaşında hayatını kaybetti.
Kapanış Töreninin Mucidi Nerede? - 1956-2000
1956 yılında olimpiyat oyunları, Avustralya’nın Melbourne kentinde düzenleniyordu. Tıpkı daha önceki olimpiyat oyunlarında olduğu gibi, burada da kapanış töreni için herhangi bir senaryo düşünülmemişti.
Çin kökenli bir genç, John Ian Wang bir öneride bulundu; “Tüm sporcular sahaya çıksın, küresel birlikteliği sembolize eder” dedi. Bu öneri çok beğenildi. Wang, kendisinin taltif edilmesine de karşı çıktı ve normal yaşamına döndü.
2000 yılında olimpiyat oyunları, Avustralya’ya geri döndü. Birilerinin aklına, doğal olarak John Ian Wang geldi. Olimpiyat kapanış törenlerinin mucidi, Sidney 2000’in kapanışına da davet edilmeliydi.
Ancak arayış uzun sürdü, Wang bir türlü bulunamıyordu. Nihayet haber geldi, hem de Bükreş’ten; John Ian Wang, Romanya’nın başkentinde bir Çin lokantası işletiyordu. Hemen Sidney’e uçtu ve kapanış töreninde hazır bulundu.
Koreli Boksörlerin Protestosu - 1964 ve 1988
1964 Tokyo Olimpiyatı’nda boksta 51 kiloda ilginç bir olay yaşandı. Çeyrek finalde Güney Koreli Choh Dong-Kih ve Sovyet Stanislav Sorokin karşı karşıya geliyordu. İlk rauntta 1 dakika 6 saniye geride kalmıştı ki hakem, Koreli boksörü diskalifiye etti. Nedeni, başını tüm uyarılara rağmen aşağıda tutmasıydı. Dong-Kih çok sinirliydi, 51 dakika boyunca ringde oturdu. Bu bir rekordu ama bu rekoru kıran yine bir Güney Koreli olacaktı.
1988 Seul’de, 54 kiloda Güney Koreli Byun Jong-Il, Bulgar Alexander Hristov’un karşısındaydı. Yumruk anlamında Koreli üstün görünüyordu. Ancak Yeni Zelandalı hakem Keith Walker, Jong’un rakibine kafa attığını düşünüyordu. Art arda gelen ihtarlar olmasa kazanacak Koreli, sayıyla 4-1 kaybetti. Ortalık karıştı. Jong’un antrenörü, hakem Walker’a saldırdı. Güvenlik görevlileri de hakemi kovaladı. Hakem Komitesi Başkanı Bulgar Emil Jetchev de sandalyeyle saldırılara maruz kaldı. Bu arada Jong, ringde oturma eylemi yapmaya başladı. 67 dakika süren bu protesto, maçın sonucunu değiştirmedi.
Louganis Endişesi - 1988
Greg Louganis, atlama dalında efsane isimlerden birisi. Birleşik Amerikalı atlet, 1984 ve 1988 Olimpiyat Oyunları’nda ortalığı yıkıp geçti. Ama 1988’de Seul’de yaşananlar hâlâ unutulmadı.
Eleme serisinde Çinli Tan Liangde’nin önünde olan Louganis, dokuzuncu hakkında kafasını platforma çarpıp kanlar içinde havuza düştü. Herkes endişeliydi. Antrenörü Ron O’Brien ve doktor Jim Puffer ilk müdahaleyi yaptı. Diğer yarışmacılar, atlamaya devam etti. Louganis kendine geldi ve finalde altına ulaştı.
Buraya kadar her şey normal. Ancak 1995 yılındaki açıklamasına göre Louganis, Seul’den altı ay önce vücudunda HIV virüsü olduğunu öğrenmişti. Yani havuza akan kan, sonra atlayan sporcular için tehlikeydi.
Ama kimse uyarılmamıştı. Neyse ki havuzun temizleme sistemi iyi çalışıyordu ve diğer sporcular sorun yaşamadı. Yine de Louganis, bu bilgiyi sakladığı için eleştirildi. Teste giren antrenörü ve doktoru ise temiz çıktılar.