Bir Başka

5 dk

2020 Amerika Açık'la beraber Grand Slam tenisi de dönüyor. Akıllarda epey soru işareti, katılımcılarda bolca eksik, tribünlerde fazlaca boşluk olsa da tadını çıkaralım...

İçinde bulunduğumuz 2020 tenis sezonu başlarken Avustralya Açık'ın akıbeti ciddi merak konusuydu. Ülkenin çeşitli bölgelerinde devam eden orman yangınları kıta ekosistemini fena hâlde tehdit ediyordu ve yaklaşmakta olan dev organizasyon için gereken sağlık şartlarının sağlanabileceği kesin değildi. Bir numaralı soru işareti ise Melbourne'e kadar uzanan yangın kaynaklı hava kirliliğiydi. Eleme turlarında boy gösteren Dalila Jakupovic'in öksürük krizine girip maçını tamamlayamayışı bu anlamda risk unsurunu gözler önüne sermekteydi. Evet, tenisçiler zaman zaman hava kalitesinin düşük olduğu Çin'de maç yapmaya alışıklardı ama bu kez durum farklıydı. "Mutlu Slam" olarak bilinen Avustralya Açık'ın etrafında şüphe bulutları dolaşıyordu.

Geriye dönüp o anları, "2020'nin tenis adına en karanlık dönemi" şeklinde anımsayabilirdik ancak bunu yapamıyoruz. Zira Mart-Ağustos ayları arasında hiçbir ATP ve WTA organizasyonu oynanmadı, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri ilk kez Wimbledon iptal edildi, Fransa Açık Eylül sonuna ertelendi, merakla beklenen Tokyo Olimpiyat Oyunları bir sene ileriye taşındı. Kısaca; pandeminin şekillendirdiği, modern spor tarihinin en tuhaf senesi tıpkı diğer branşlar gibi tenisten de çok şey alıp götürdü. Tüm planlar yerini kaos ve belirsizliğe bıraktı.

Peki neler kaçırmış olabiliriz? 24'üncü Grand Slam kupasını alıp tüm zamanlar rekoruna ortak olmak isteyen Serena Williams, son iki edisyonunda final oynadığı Wimbledon'ı mecburen pas geçti. Benzer noktadaki Rafael Nadal, yirminci slam'i kazanma ihtimali için biraz daha beklemek durumunda kaldı. Roger Federer, hiç boynuna takamadığı olimpiyat tekler altını için son fırsatı 40 yaşına erteledi. Novak Djokovic ise zor şartlarda başlayan Avustralya Açık'ı şampiyon tamamladıktan sonra, 2011 ve 2015 benzeri tarihi bir sezon daha oynama ihtimalini zora soktu.

Sağlık her şeyin önünde ve bazı talihsiz denemeler yapıldıysa da normalleşmek için tehlikenin azalmasını beklemek son derece mantıklıydı. Dolayısıyla tanık olamadıklarımız için sızlanmanın kimseye faydası yok. Bir vadede tüm senenin iptali konuşulurken, şimdi gözümüz Kasım sonuna kadar sıkıştırılmış formda devam edecek tenis sezonu üzerinde olacak. 31 Ağustos'ta başlayacak Amerika Açık da sporun en üst düzeye dönüşünün müjdecisi. Ancak dönemin gereklerince, başlangıç tarihi dışında çok az şey eski Amerika Açık'lara benziyor. Dilerseniz, son aylarda spor lügatımıza dahil olan 'Bubble'a dönüştürülmüş Billie Jean King Ulusal Tenis Merkezi'nde bizi nelerin beklediğine göz atalım...

Öncelikle haber değeri bakımından turnuvanın en büyük handikabı, katılmamayı seçen büyük isimler olabilir. Öyle ki 1999'dan beri ilk kez bir Grand Slam, Roger Federer veya Rafael Nadal'ı içermeyecek. Son şampiyon Nadal, şu sıralar pandeminin merkezi konumundaki ABD'ye gelmeyi güvenli bulmadı. İspanyol yıldızın tercihini, Eylül sonunda oynanacak Roland Garros'a daha fit gitme isteği üzerinden okumak da mümkün. Federer ise sağ dizinden geçirdiği ameliyat sonrası bölük pörçük bir takvimde oynamak yerine kendini doğrudan 2021'e hazırlıyor. Erkekler ana tablosunun diğer büyük zayiatları, Stan Wawrinka, Nick Kyrgios ve Gael Monfils şeklinde sıralanabilir.

"Roger ve Rafa'yı özleyeceğiz fakat onlar çekildiği için Amerika Açık'a gelmedim" diyor Djokovic.

"Roger ve Rafa'yı özleyeceğiz fakat onlar çekildiği için Amerika Açık'a gelmedim" diyor Djokovic.

Kadınlarda da 'Son Şampiyon' unvanlı oyuncuyu izleme şansına erişemeyeceğiz çünkü Bianca Andreescu turnuvadan çekildi. Ona ek olarak; dünya 1 numarası Ashleigh Barty, gerçekleşen son Wimbledon'ın galibi Simona Halep, Elina Svitolina ve Kiki Bertens de göze çarpan eksiklerden bazıları. Tennis365'e değerlendirmelerde bulunan eski profesyonel Marion Bartoli'ye göre, 2020 Amerika Açık şampiyonları isimlerinin yanında hep bir 'asterisk' taşıyacak. "Bu kadar fazla oyuncu çekilmişken turnuvaya Grand Slam demek pek gerçekçi değil" şeklinde konuşan Bartoli, sözlerine şöyle devam ediyor: "En fazla, bunca zorluk arasında kazanıldığı için mutluluk verecek sıradan bir zafer diyebiliriz."

L'Equipe'e konuşan Novak Djokovic, durumu Bartoli'ye göre biraz daha yumuşak yorumlayanlardan: "Bazıları böyle düşünüyor ama ben bu turnuvanın diğer Grand Slam'lerden değersiz olacağı fikrine karşıyım. Roger ve Rafa'yı özleyeceğiz fakat onlar çekildiği için Amerika Açık'a gelmedim. Kendimi en rahat hissettiğim, en başarılı olduğum sert zeminde gelip oynamayı istedim. Ayrıca Thiem, Zverev, Tsitsipas, Medvedev gibi en az bizim kadar kuvvetli oyuncular var ve onlara saygısızlık edemeyiz. Tenissiz geçen altı ayın sonunda herkesin şansı olduğunu düşünüyorum."

Tabii tenissiz geçen altı ayın yanında, 2020 Amerika Açık'ın kendine has bambaşka dinamikleri de olacak. Artık TV izleyicisi olarak epey kanıksadığımız seyircisiz tribünler New York'ta da bizleri bekliyor. Arthur Ashe Stadyumu ve Louis Armstrong Stadyumu hariç oynanan tüm maçlarda çizgi hakemleri yerlerini 'Canlı Şahin Gözü' uygulamasına bırakacak. Bir nevi gelecek projeksiyonu olarak geçecek 14 gün boyunca maçların oynanması için ihtiyaç duyulan personel sayısı üçte bir oranında tutulabilecek. Yani sadece oyuncular ve seyirciler açısından değil, işleyiş ve yönetim açısından da farklı bir deneyim bizleri bekliyor. Son aylarda sık sık eleştirilen USTA'in (Birleşik Devletler Tenis Birliği) nasıl bir imtihan vereceği merak konusu.

Sezon başında şüphelerle start alıp damaklarda nefis bir tat bırakan Avustralya Açık'ın üstünden tam altı ay geçti. Her ne kadar arada bazı hazırlık müsabakaları düzenlense de rekabetçi tenise, Grand Slam tenisine olan hasretimiz son derece fazla. Şartların getirdiği bazı eğretilikler muhakkak hissedilecektir ama karanlık günlerin ardından, bardağın dolu tarafına bakmak boynumuzun borcu. Ben kendi adıma bu turnuvayı kazanan oyuncuları; en iyi rakiplerle mücadele etmeseler dahi aylardır en zorlu şartlarla cebelleşip kuvvetli döndükleri için hak edilmiş birer slam şampiyonu olarak göreceğim. Daha da önemlisi, tarihin sayfalarına o şekilde işlenecekler...

Socrates Dergi