21

13 dk

Kevin Garnett, 21 sezonun ardından, üstünde 21 numaralı formasıyla parkelere veda etti ve bir devir kapandı. Biz de Garnett'i, onu yakından tanıyan isimlere sorduk.

Kevin Garnett, 1995'te NBA'e adımını attı ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Kısa sürede ligin en iyi oyuncularından birine dönüşen KG, neredeyse her pozisyonda oynayabiliyordu ve herkesi savunabiliyordu. Ve doksanların ortasında, bir anda herkes onun gibi olmaya çalıştı. Tek etkisi bu değildi. 21 yaşında imzaladığı büyük kontrat, NBA'deki bütün dengeleri değiştirdi. Hatta kimileri 1998'deki lokavtın da onun yüzünden çıktığını savundu. Yani, hem atletik hem de ekonomik anlamda Garnett bir devrimdi. ABD'li basketbol yazarları Jonathan Tjarks ve Chris Ballard da buna katılıyor; ama biraz farklı bir şekillerde. Bill Simmons'ın kurduğu The Ringer sitesine özel bir KG değerlendirmesi yazan Tjarks ile Sports Illustrated yazarı Chris Ballard, 21 yıllık bu devrimi kendi gözlerinden Socrates'e değerlendirdi.

Kevin Garnett’in gelecek nesillere mirası ne olacak?

Jonathan Tjarks: Çok geniş kapsamlı bir soru bu. O elbette tarihin en iyi oyuncularından biri. Bence en büyük üç mirası şu olabilir; öncelikle -yaklaşık 25 yıl aranın ardından- liseden direkt NBA’e geçen ilk oyuncu oldu. O kapıyı açan isimdi, arkasından gelecek çoğu basketbolcu için. Bunun yanında, 2.13’ün üzerindeki oyuncular arasında, tarihin gördüğü en çok yönlü isimlerden biriydi. O boyda, orta ve uzun mesafe atışları oyununun merkezine alan ilk basketbolcuydu. Pota altında beklemeyi reddedip üç sayı çizgisi civarında olmayı seçerdi. Oyun kurucu gibi davranan bir uzundu. Ayrıca, basketbolu en tutkulu oynayan isimlerin başında gelirdi. Rekabetçi olmanın sınırlarını zorlardı. Sürekli konuşur, her gece en iyisini vermeye çalışırdı. Sanırım, arkasında bırakacağı miras da bu üçünün karışımı olacak.

Chris Ballard: Lig tarihinin en iyi üç-dört defansif oyuncusundan biri olarak görüleceğini düşünüyorum. Liseden NBA’e geçen oyuncular arasında en başarılı olanlardan biri aynı zamanda. Neredeyse vahşi sayılabilecek kadar rekabetçi ama çok da sevilen bir takım arkadaşı

Jonathan Abrams’ın liseden direkt NBA’e geçen isimlerle ilgili yazdığı kitapta Garnett de en önemli figürlerden biriydi. Liseden direkt NBA’e geçişi ligi nasıl etkiledi?

J.T: Arkasından gelecek olan selden önce baraj kapaklarını kaldıran oyuncuydu. Uzun zamandır liseden gelişe izin verilmiyordu ve birçokları, bu şekilde gelen oyuncuların başarılı olamayacaklarını söylüyordu. O ise yeterince büyük ve hızlıysanız liseden NBA’e geçmenizde bir sorun olmayacağını kanıtladı. Sayısız oyuncu, Garnett’i görüp “Neden üniversiteye gitmek zorunda olayım ki?” dedi.

C.B: Bunu yapan birçok oyuncudan biri aslında. Bu nedenle Garnett’in tek başına bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Doğru hatırlıyorsam, Moses Malone’dan sonra liseden gelip ilk senesinde başarılı olan ilk oyuncuydu.

Tüm zamanların en iyi 4 numaraları arasındaki yeri nedir sizce?

J.T: Çok tartışmaya açık bir konu. Örneğin Tim Duncan, kariyerinin yarısını 5 numara pozisyonunda geçirdi. Bence Garnett de belli bölümlerde pivot oynadı. Kesin olan tek şey var; o, tüm zamanların en çok yönlü oyuncusu. Kariyeri boyunca en iyi kadroların bir parçası olmadı. Duncan hariç, herkesten daha büyük bir yetenek yelpazesine sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Garnett; şut kullanır, sayı atar, sayı pası verir, ribaund alır, savunma yapar ve bunların her birini üst seviyede gerçekleştirmeyi başarır. Bence o, en üst seviyede bir basketbol oyuncusu. Ben 90’larda büyüdüm, Garnett ile Duncan’dan önceki efsaneleri izleme şansım olmadı ama ben yine de Garnett’i, Duncan hariç herkesin yukarısına koyabilirim.

Zaten birkaç sezon içinde Nowitzki de basketbolu bıraktığında, Batı Konferansı’na damga vuran harika 4 numaraların çağı kapanacak gibi görünüyor…

J.T: Hepsi harika uzunlardı elbette. Pau Gasol hâlâ buralarda gerçi ama o biraz daha pivot pozisyonunda oynuyor. Asıl etkileyici olan, onların bu yıla kadar ligde kalabilmeleri. Duncan ve Garnett 40 yaşındalar ve bu ligde 20 yıl oynayabiliyorsanız, gerçekten de iyi oyuncularsınız demektir. Bunu başaran yalnızca bir avuç dolusu oyuncu var. Elbette hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor ama bu ligde 20 yıl oynayabilmek bile başlı başına bir başarı zaten.

Tim Duncan ile Kevin Garnett’i nasıl kıyaslarsınız?

J.T: Oyuncu olarak, Garnett biraz daha hızlıydı. Duncan ise biraz daha güçlü ve alçak post’ta daha iyi bir skorerdi. Her zaman topu Duncan’a atabilir ve iki sayı ya da bir ikili sıkıştırma yakalayabilirdiniz. Garnett, biraz daha orta mesafe şutu kullanmayı ve potadan uzak oynamayı severdi. Bu da Duncan’a yaradı bence. Ayrıca bu ikili, hem parkede hem de saha dışında tamamen zıt karakterlerdi. İkisi de çok yönlü uzunlardı ama Duncan biraz daha güçlü ve potaya yakın isimken, Garnett daha tutkulu ama potaya uzak oynamayı seven taraftı. Finallerde hiç karşı karşıya gelememeleri çok üzücü. Garnett’in Batı Konferansı’nda etrafında bulduğu kadrolar çok kötüydü. Spurs de Celtics’in iyi olduğu dönemlerde finale çıkamadı. İzlemesi çok çok keyifli olurdu. Bizim açımızdan, bu iki muhteşem kariyerin hayal kırıklığı yaratan tek noktası budur. Tarihin en büyük rekabetlerinden biri olabilirdi ama şartlar bir türlü buna uygun olmadı.

C.B: Kariyerleri boyunca yolları sıkça kesişti. Kişilik olarak bakarsak, Duncan ve Garnett birbirlerinin tam tersi insanlar. Sahada ise ikisi de rekabetçi, hem defans hem de hücumda çok yönlü, takım arkadaşları tarafından sevilen oyuncular. İlginç bir ikili olduklarını söyleyebiliriz.

Ancak şu bir gerçek ki Duncan ondan nefret ediyor. Liberallerin Sean Hannity'den nefret ettikleri gibi hem de. Bu bilgi, Garnett'in kariyeri boyunca Duncan'ı maçlarda sürekli rahatsız etmeye çalıştığını, ona vurduğunu ve kulağına saçma sapan şeyler fısıldadığını bilen güvenilir kaynaklara dayanıyor. Bunun ne kadar komik olduğunun da farkındalar çünkü kızgın bir Duncan'ı rakip olarak görmek istemezsiniz. Öyle bir durumda Malik Rose'un dediği gibi: "Sizi mahveder." Duncan'ın kariyeri boyunca Garnett'in takımlarına karşı istatistikleri de bunu gösteriyor: 19.0 sayı, 11.9 ribaund ve play-off’lar da dahil olmak üzere, 44 maçta 27 galibiyete karşı 17 mağlubiyet.

Duncan ise konu hakkında politik davranıyor. Garnett'le bu kadar uzun süre mücadele etmenin aralarını yumuşatıp yumuşatmadığı ve ikisinin arasında Magic Johnson-Larry Bird tarzı bir yakınlık olup olmadığı sorulduğunda Duncan biraz geriye yaslanıp sırıtıyor. Uzun bir sessizliğin ardından da şu cevabı veriyor: "Yakınlık kelimesinden kastın ne?”

İkisi de oyuna karşı var olan tutkunun farklı yönleriydi belki de; Garnett daha çok göğsünü yumruklayıp ateş saçan tarafken, Duncan sessizce oyunu ne kadar mükemmelleştirebileceğini tasarlayan isimdi…

J.T: Kesinlikle. Duncan tutkusunu pek dışarı vuran bir taraf değildi. Ancak şu da var; oyunu umursamazsanız, bu kadar uzun süre onun içinde kalamazsınız. Sadece, tutkularını dışa vurma tarzları farklıydı. Garnett dışavurumcuydu, Duncan ise tutkusunu biraz daha içinde yaşardı. İkisi de benzer derecede rekabetçi tutkuya sahipti. Garnett yalnızca, bunu biraz daha dışarıya yansıtan taraftı.

Garnett ve Minnesota şehri arasındaki bağı nasıl açıklayabiliriz? Çoğu zaman, bu tür oyuncuların küçük şehirlerle böyle bir bağ kurduğunu görmeyiz…

J.T: O, çok sadık bir adam. Tüm kariyeri boyunca da bunu kanıtladı. Minnesota’yı çok daha önce terk edebilirdi ama bunu yapmadı. Liseden doğrudan NBA’e geçtiği için Minnesota şehri onun bir nevi kolejiydi; orada büyüdü, olgunlaştı ve koca bir adam oldu. Bu nokta çok önemli. Taraftarlar da oyuncunun gelişimini izliyor sonuçta, iki taraf arasında böyle doğal ve güçlü bir bağın oluşması çok normal.

C.B: Küçük şehirlerin takımları büyük takımlar tarafından genelde gölgede bırakılır. Steve Francis gibi oyuncuların o şehirlere gitmek istemediğini duymuştuk. Bir oyuncunun öyle bir şehri benimsemesi, lig için gerçekten çok güzel. Oklahoma City’de de benzer bir durum gördük, Kevin Durant ve Russell Westbrook özelinde... O.J. Simpson da Buffalo Bills’e gittiğinde takımın kaderini değiştirmişti mesela.

Çoğu oyuncu yüzük için takım değiştirdiğinde eleştiriler alır. Peki, Garnett’i neredeyse kimsenin eleştirmemesini nasıl karşılıyorsunuz?

J.T: Muhtemelen bunun bir takas olmasıyla ilgiliydi. Garnett, kontrat bitiminde takımını bırakıp gitmedi. Asıl fark buydu bence. Nereye takas edildiğinizi kontrol edemezsiniz. Onun yüzük peşinde olduğu bir gerçekti ama takımı da yeniden yapılanmaya gitmek için onu takas etmek istiyordu.

Doğal bir lider olarak görünse de kariyerinin ilk yıllarında karakterini kabul ettirmekte zorlanmış mıydı peki?

J.T: Genç bir oyuncu olarak takımın daha yaşlı isimlerine liderlik etmek, her zaman zordur. O açıdan elbette zorlandı ama bu, yaşın getirdiği doğal bir durum. 20’lerinin başında liderlik yap

Oynadığı takımları da göz önüne alırsak, en iyi halindeki Garnett’in beklentilerin altında kaldığını söyleyebilir miyiz?

C.B: Bunu söylemek adil değil. Çok kötü takımlarda oynadı. Bu durum, imzaladığı kontratla da alakalı. Zamanında Minnesota ile imzaladığı, ligin en büyük kontratıydı. Böyle olunca da takım, onun yanına iyi parçalar ekleyemedi. O parayı aldığı için onu suçlayamazsınız elbette ama kesinlikle kariyerini olumsuz yönde etkiledi. Garnett her zaman en iyi noktada basketbol oynadı ama etrafındakiler yeterince iyi değildi.

6 yıl 126 milyon dolarlık kontratı, 1998'deki lokavtı tetikleyen faktörlerden biriydi. O süreci anlatabilir misiniz?

J.T: Takım sahipleri, oyunculara o kadar fazla para ödemek istemiyordu. NBA tarihindeki en büyük kontrattı o dönem ve oyuncuların bireysel kontratlarına da bir limit getirmek istiyorlardı. Garnett’in o kontratı bir bakıma, Heat ve Warriors’ın son dönemde izlediğimiz süper takımları kurmalarına önayak oldu. Çünkü bu oyunculara piyasa değerleri kadar para öderseniz; Wade, LeBron, Curry ve Durant gibi isimler aynı takımda oynayamazdı. Garnett’e o kadar fazla para ödenince, takım sahipleri oyuncuların maaşlarına bir üst limit getirdi, bir daha hiçbir takım tek bir oyuncuya bu kadar para ödemesin diye.

Büyük paralara ve kontratlara sahip Garnett’in bir lise oyuncusu gibi tutkuyla oynamasını nasıl açıklayabiliriz peki?

J.T: Bence doğuştan gelen bir şey bu. Hisleri, duygusal yoğunluğu… Lige geldiğinde bu özelliklere sahipti ve yıllar içinde de bunları asla kaybetmedi. Bence o, basketbolu seviyordu. Bu oyunu oynamaya sevdalıydı ve bu, diğer tüm özelliklerini açıklamak için yeterli. Maç başladığı andan itibaren tüm enerjisini parkeye yansıtırdı. Kariyerinin ilk bölümünde neredeyse her sezon 80 civarı maça çıktı. Biliyorsunuz; artık birçok oyuncu dinlenmeye ve vücutlarını korumaya önem gösteriyor. Gün geçtikçe daha az sporcuyu her maçta sahada görüyoruz, göreceğiz. Sırf bu bile Kevin Garnett’i özel kılıyor.

Konuşmaya Garnett’in mirasıyla başlamıştık, öyle de bitirelim... Tüm röportaj boyunca bir çağın kapandığından bahsettik, peki gelecekte Garnett ve diğerlerinin yerin kimler alabilir? Fiziksel sıra dışılıkları açısından, Garnett’in ilk yıllarında yarattığı heyecanı bugünlerde Anthony Davis’in oluşturduğu havaya benzetebilir miyiz mesela?

J.T: Elbette ki Davis’in oyununda Garnett’e benzeyen birçok nokta var. O kadar uzun boyda bu kadar atletik, yetenekli ve çeşitli bir oyuna sahip olmaları mesela… Bence bugün herkes, Davis’in Pelicans’ta Garnett’in ilk yıllarındaki kaderini paylaşmamasını ve Pelicans’ın onun etrafını iyi oyuncularla doldurmasını umuyor. En iyi zamanını kötü bir takımda harcamamasını diliyor. Davis-Towns, tıpkı Garnett-Duncan gibi eksik kalan bir rekabete dönebilir ya da bu ikilide hep görmek istediğimiz ama yaşayamadığımız o uzun süreli play-off rekabetlerini gerçeğe dönüştürebilir. Hepimizin umudu, Towns ve Davis’i bir play-off serisinde karşılıklı izleyebilmek.

C.B: İkisini birbirlerine benzetebiliriz. İkisi de uzun pozisyonunda olmalarına rağmen yetenekli oyuncular. Garnett, gerektiğinde üç sayılık atış kullanabilen ve her pozisyondan isme karşı mücadele edebilen bir oyuncuydu. NBA’deki ilk sezonlarında, iki numara pozisyonundaki oyuncuları savunabiliyordu. Davis de benzer özelliklere sahip. Bu nedenle ikisini karşılaştırmak zor olmaz. Fakat Davis, lige geldiğinde daha hazır durumdaydı.

J.T: Bir de şu var tabii; elbette ki birçok insan Garnett’ten etkilendi ama onun mirasını sürdürmek sadece saha içindeki başarılardan geçmeyecek. Örneğin, geçen sene onunla aynı takımda yer alan KarlAnthony Towns… Oyun tarzları açısından, Towns gibi birçok uzun oyuncu Garnett’e özenerek büyüdü. KG, onlar için bir rol modeli. Ancak oyun dışı unsurlara bakarsak, yeni jenerasyon onun kadar tutkulu değil. Bugünkü çocuklar 11-12 yaşlarından itibaren birbirlerini tanıyıp beraber vakit geçirerek büyüyor. Böyle olunca da birbirlerine sert davrandıklarını görmek pek mümkün olmuyor. Garnett ise rakiplerini hayattan bezdirirdi. Artık aynı yaklaşımı göremiyoruz.

Socrates Dergi