
3-5-2 Geri Mi Dönüyor?
14 dk
Dünya futbolunda taktikler ve dizilişler döngüsel halde yıllar içinde değişerek 'ideal metot' olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor. Görünen o ki sahne sırası yeniden 3-5-2'nin...
Avrupa şampiyonaları ve Dünya Kupası organizasyonları her zaman için futbolun galerisi oldular. Futbolseverler dünyanın en iyi oyuncularını izlerken takımlar o anda futbolun yerküredeki modalarını gösterdiler ve turnuvalardan geriye kalanlar teknik direktörler için sonraki sezonlarda kullanılacak veriler haline geldi.
Türkiye’nin yarı final oynadığı Euro 2008, son yılların en keyifli Avrupa şampiyonalarından biri olarak gösteriliyor. Avrupa’nın en iyi 16 ülkesinin mücadele ettiği turnuvada güzel çok şey vardı ama tek bir şey yoktu: Üçlü defansla oynayan bir takım. Turnuvadaki tüm takımlar sahaya dörtlü savunma formasyonlarıyla çıktılar ve Euro 2008 tüm dünyaya o sırada futbolun geçer akçesinin ne olduğunu gösterdi. İki yıl sonra 2010 Dünya Kupası’nda da değişen pek bir şey yoktu. Turnuvayı kazanmak için iddialı olan büyük ülkelerin teknik direktörlerinin tümü takımlarını sahaya dörtlü defansla dizerken Oscar Tabarez’in kısmen üçlü oynayan Uruguay'ı dışında kupada herhangi bir 3-5-2 türevi yoktu.
Brezilya'da İşler Değişiyor
2014’e gelince, bazı şeyler değişmeye başladı. Birçoğuna göre son 30 yılın en iyi turnuvası olan 2014 Dünya Kupası’nda tam yedi takım sahaya üçlü defans varyasyonları ile çıktı. Hollanda, Meksika, Kosta Rika, Şili ve Uruguay üçlü defansı ana silahları olarak kullanırken Arjantin ve İtalya ise bu tercihi bazı maçlarda uyguladılar. Fakat -özellikle son on yılda- üzerinde kara bulutlar dolaşan ve 4-4-2’ye karşı sürekli kaybeden 3-5-2 ve türevleri için, turnuvada bundan daha fazlası vardı. Brezilya’da üçlü defansın dörtlü defansla karşı karşıya geldiği 17 maç oynandı. Bu maçların hiçbirini dörtlü defansla oynayan takımlar kazanamadı. Üçlü defans ise 11 galibiyet çıkardı ve penaltılara giden maçlar dahil olmak üzere 6 maç berabere bitti.
Bu istatistik de kuşkusuz bizlere bir şeyler göstermeye çalışıyor olabilir. Zira futbolda taktiksel inovasyon hiçbir zaman doğrusal bir şekilde ilerlemedi. Daha çok dairesel dönüşümlerle sürekli bir önceki modanın panzehirleri çıktı ve zamanla ölen yeni yapı, yıllar sonra futbolun tüm unsurlarıyla gösterdiği gelişimin ardından tekrar ana akım haline gelmeyi başardı. Bunu 1960’larda tüm dünyada bir numara haline gelen ama sonrasında 4-4-2 ve 3-5-2 tarafından öldürülen 4-3-3’ün 2000’li yıllarla birlikte tekrar sistemler hiyerarşisinin tepesine oturmasıyla tecrübe ettik. Aynısı 3-5-2 ve 4-4- 2 için de geçerli olabilir mi? Bunun sinyallerini veren tek şey 2014 Dünya Kupası olmayabilir.
Arkadan Öne Doğru
1-2-7 ve 2-2-6 gibi şu anda kulağa komik gelen formasyonların yer aldığı futbolun karanlık çağlarından beri, oyun gelişimini devam ettirdi. Futbol dünyasının bilinen ilk kompleks yapısı W-M (3-2-2-3) sonrasında 2-3-5 (Il Methodo) ve 3-3-4'le gelişim sürdü. Arkadan türeyen 4-2-4'le birlikte bugünün yapılarının temeli atıldı. 4-2-4'den önce 4-4-2, sonra da 4-3-3 yaratıldı. Dikkat edilirse öndeki kalabalık arkaya doğru geçmeye başlamış ve denge, savunma sayısının artırılıp forvetten kısılan oyuncularla sağlanmaya çalışılmıştı. Bunun sonucu olarak, 4-4-2 ve 4-3-3 yaklaşık 20 yıl boyunca hüküm sürdü.
Fakat değişmesi gereken şeyler vardı çünkü futbol yerinde durmuyordu. Zamanla yapılar eskidi ve yenilik yapma zamanı geldi. Bu da arkadan bir oyuncu alıp öne atarak gerçekleşti. 3-5-2'nin futbolun taktiksel gelişimi içindeki yeri bu yönüyle de fazlasıyla farklı. Yeni yapıyla birlikte sistemlerin savaşı dörtlü defans ve üçlü defans olmak üzere farklı iki cephe şeklinde derin bir şekilde ayrım gösterecekti. Tam bu anda karşımıza çıkan kişi Arjantin futbolunun efsane teknik adamı Carlos Bilardo. Onu takip eden üç hoca daha var. Gelmiş geçmiş en büyük libero Franz Beckenbauer, Sepp Piontek ve Miroslav Blazevic.
Neden 3-5-2?
1965-1970 yılları arasında Arjantin’in köklü kulüplerinden Estudiantes’te forma giyen Bilardo, futbolu değiştirmesini sağlayacak fikirleri aklına ilk yerleştiren mentörü Osvaldo Zubeldia’nın yönetimi altındadır. 1983’te Arjantin’in başına getirilen teknik adam, dönemin sıkışmaya başlayan futbolunun içinde kendisine avantaj sağlayacak alanlar bulmaya çalışır. Savunma için yedi, hücum içinse üç oyuncunun yeterli olduğunu düşünen Bilardo, sisteminin temeline bu düşünceyi koyar.
1960’ların ortasında moda haline gelen dönemin hükümranı 4-4-2’de klasik kenar oyuncuları yoktu. Dört orta saha oyuncusu da merkezde oynuyordu. 1950’lerde 4-2-4’ün hücumcu yapısı içinde parlayan beklerin üzerinden uzun zaman geçmişti. Kenar savunucuları da daha defansif hale gelmiş ve oyun orta sahaya sıkışmaya başlamış, dolayısıyla biraz da kısırlaşmıştı. Orta saha zaten taktiksel inovasyonun her zaman temelinde yer almış ve 3-5-2’nin ortaya çıkışında da en önemli faktör olmuştu. Bilardo’nun üç büyük çıkış noktası daha vardı. İlki, madem 4-4-2’de klasik kenar oyuncusu yoktu, o zaman savunmada ilk görevi onları karşılamak olan beklere de pek gerek kalmıyordu. İkincisi, dönemin aktif gücü 4-4-2’yle birlikte hemen hemen tüm takımlar çift forvetli düzende oynuyordu ve iki forvet için geride dört oyuncu bekletmek Bilardo’ya gereksiz geliyordu. Sahada dar kalan 4-4-2’lere karşı bekleri hücumcu bir kenar oyuncusuna çevirmek için bir kademe öne alıp onlara orta saha oyuncusu kimliği kazandırmak isteyen Bilardo iki stoperin arkasına bir libero çekti ve 3-5-2’yi ortaya çıkardı. Arjantinli, böylece arkada eksilmiş ama orta sahaya artı bir yazmıştı. Dönemin dört orta sahalı düzenine karşı bu bölgede beş oyuncu çıkaran ve oyunun merkezini ele geçirmeyi hedefleyen Bilardo’nun üçüncü çıkış noktası ise sekiz harfliydi ve o zamanlar için çok şey demekti: Maradona. Elindeki özel yeteneği hücumda daha rahat kullanmanın ve onu daha özgür bırakmanın planlarını orta sahada savunma işini yapacak bir fazla oyuncuyla kuran Bilardo’nun hesabı kusursuz görünüyordu ama elbette sıkıntılar da yaşayacaktı.
Bilardo'yu İzleyenler
Bilardo, 3-5-2 oynayacaklarını resmen açıkladıktan sonra basından büyük tepki gördü. İlk 15 maçında sadece 3 galibiyet alması kuşkusuz ona pek yardımcı olmamıştı. Ama hoca geri adım atmıyordu. 1986 Dünya Kupası’na da dörtlü defansla başlayan ve grup maçlarından sonra bir anda 3-5-2’sini sahneye çıkaran Arjantinli hoca, takımına ve Maradona’ya kupayı kazandırmayı başarmıştı. Franz Beckenbauer için de 3-5-2’nin favori yapı haline gelmesi uzun sürmedi. Beckenbauer, liberonun kenar oyuncularıyla birlikte kilit görevi gördüğü sistemle 1990 Dünya Kupası’nı finalde yine 3-5-2’siyle sahada olan Arjantin’e karşı kazandı. İki büyük turnuvada elde edilen başarıların ardından, üçlü defans artık Avrupa ve Dünya futbolunun hâkim yapısıydı. Onları Avrupa'nın ilk 3-5- 2'sini ortaya çıkaran Piontek ve 1998 Dünya Kupası'nda bu yapıyla takımı Hırvatistan'ı üçüncülüğe taşıyan Blazevic takip etti.
Sorunlar Ortaya Çıkıyor
Bilardo yapıyı ilk çıkardığında Johan Cruyff 3-5-2’ye ciddi anlamda karşı çıkar. Hücumcu kenar oyuncularının yerini wing-back olarak tabir edilen kanat oyuncularının alması onu rahatsız etmiştir. Bu oyuncuların futbolu öldüreceğini iddia eder. Bilardo sistemi daha proaktif bir yapı için yaratmıştır ama zaman Cruyff’un söylediklerini haklı çıkarır.
Zira sistemin en büyük problemi gerçekten de wing-back’lerdi. 4-2-4’teki hücumcu beklerin zaman içinde çakılı savunmacılar haline gelmesi gibi 3-5-2’de de kanat oyuncuları pragmatist hocalar tarafından daha defansif rollerle donatıldılar. Panzehir üretici teknik adamlar sistemin zayıf karınlarına doğru yüklendikçe daha yeni yapılar gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Oyun çok hızlanmıştı ve artan tempo içinde kanadı tek bir oyuncuya bırakmak sıkıntı yaratmaya başlamıştı. Carlos Bilardo, sol ve sağ stoperlerin yarım bek, yarım stoper olduğunu ve kanat oyuncularının çizgide aslında yalnız kalmadığını ifade etmeye çalıştı. Haksız değildi ama bunun da bir ‘ama’sı vardı. Taktiklerin tarihsel gelişimi boyunca çok önemli yeri olan bekler bir kez daha sahneye çıktı. Klasik 4-4-2, 3-5-2’ye ilk darbeyi bu oyuncularla vurdu. Doğal kanat oyuncuları bulunduran ve 60’lardaki halinden çok daha farklı olan 4-4-2’deki açık oyuncuları, 3-5- 2’nin kenar oyuncularıyla eşleşiyordu. Fakat öne çıkmaya başlayan bekleri karşılayacak bir oyuncu grubu 3-5-2’de yoktu. Bilardo haklıydı ve stoperlerin kanat oyuncularına yardımcı olması gerekiyordu ama oldukça netameli olan 3-5-2’nin savunma hattı, çizgiye kaymaya başlayan stoperlerle birlikte merkez orta saha oyuncularının ceza sahası dalışlarını artırmasıyla birlikte kademe hataları sonucu daha kolay parçalanmaya başlamıştı.
Son Darbe Tek Forvet
İkinci darbe ön alandaki azalmanın devam etmesiyle ortaya çıktı. Forvetin ikiye düşmesiyle işlerlik kazanan 3-5-2’yi öldüren, bu bölgedeki azalmanın devam etmesi oldu. 2000’lerin modası 4-3-3 ve ardılı 4-2-3-1’deki tek forvetli düzen üç savunmacıdan birini boşa çıkardı. Tek merkez forveti üç oyuncuyla beklemenin anlamsızlığı elbette çok daha çabuk fark edilecekti. Alan savunmasının öne çıkışıyla birlikte çizgi savunma olgusu ve adam adama markajın demodeleşmesi buradaki üç stoperi kullanım fazlasına dönüştürdü ve özellikle 2003 sonrası yeni moda 4-3-3’le birlikte sistem majör takımların tamamen terk etmesiyle arka sıralara itildi.
Başka Arjantinliden Suni Teneffüs
Ama o arka sıralarda yapıdan hâlâ efektif bir şekilde yararlananlar da vardı. Bu noktada karşımıza bir başka Arjantinli Marcelo Bielsa çıkıyor. Bielsa kariyeri boyunca üçlü savunmayı oldukça radikalleştirerek kullanıp sürekli bir etki yaratmayı başardı. 2002 Dünya Kupası öncesinde üçlü savunmayı 3-3-1-3 olarak takıma yerleştiren Bielsa, elemelerde 18 maçta 13 galibiyet, 4 beraberlik elde ederek Arjantin’i 43 puanla, Brezilya’nın 13 puan önünde kupaya götürdü. Fakat grup maçlarında işler istediği gibi gitmedi. Grupta üçüncü olan Arjantin, elenmesine rağmen oynadığı futbolla beğeni kazandı. Zira grup maçları itibarıyla topa en çok sahip olan, en çok korner kullanan ve rakip kalelerde en çok şans yaratan takım Arjantin'di.
Savunmadayken tüm hatlarıyla önde baskı yapan Arjantin, topa sahip olunca da sürekli savunma arkasına derin ve direkt toplarla, çok fazla pas yapmadan sonuca gitmeye çalışan bir takımdı. Hücuma en az 6 oyuncuyla çıkıyorlar ve savunma orijinli sadece 4 oyuncuyla (üç stoper; Pochettino, Samuel, Placente ve ön libero Simeone) oynuyorlardı. Aynı 3-4-3 varyasyonunu 2010 Dünya Kupası’nda Şili’ye uygulatan Bielsa, takımını İsviçre’nin önünde gruptan çıkarmış ve ikinci turda Brezilya’ya elendiği halde turnuvanın en çok keyif veren takımını yaratmıştı. 2014 Brezilya’da ise Bielsa’nın öğrencisi Jorge Sampaoli, yine üçlü savunma enstrümanını kullanarak Şili’yi çok daha flaş bir noktaya taşıyacaktı.
Capello-Scolari El Ele
2001’de Roma’yı 3-4-1-2’yle Serie A şampiyonu yapan Fabio Capello ve bir yıl sonra Capello’nun Cafu’yu kullanma şeklinden etkilenip yine 3-4-1-2’yle Brezilya’ya 2002 Dünya Kupası’nı getiren Luiz Felipe Scolari de üçlü savunmanın 2000’li yıllardaki en nadide örneklerini yaratarak yapıya katkıda bulundu.

Bielsa’nın ve Louis Van Gaal’in 1995’te Ajax’a Şampiyonlar Ligi'ni getirirken kullandığı 3-3-1-3, üçlü savunmayı yaşatan önemli unsurlardan biri oldu. Zira ileri üçlünün kenarlarında bulunan forvetler, kenar savunucularıyla yarattıkları eşleşmeyle, dörtlü savunmanın bekleri boşa çıkararak 3-5-2’yi ekarte etmesinin önüne geçmeyi başarıyordu. Ne var ki Bielsa’nın 2000’li yıllarda çoğunlukla milli takımlarla yarattığı üçlü savunma etkisini kulüpler düzeyinde İtalyanlar yakalayacaktı.
Mazzarri ve İtalyan İşi
Serie A’da 2013-2014 sezonunda tam 13 takım üçlü savunmayı ana yapı olarak dönem dönem kullandı. Çizme’de bu sezon da durum çok farklı değil. Bu dönüşümde öne çıkan isimse sezon başında Inter’den kovulan Walter Mazzarri. Reggina ve Sampdoria’dan sonra Napoli’de de klasik 3-4-3’ünü sahaya yansıtan Mazzarri, 2010-2011 sezonunda birkaç yıl önce Serie B’de olan Napoli’yi üçüncü yaparak Şampiyonlar Ligi’ne götürdü. Napoli’yi Bayern Münih, Manchester City ve Villarreal’li ölüm grubunda para babası City’nin önünde ikinci çıkaran ve ikinci turda da Chelsea’ye ilk maçı 3-1 kazandıktan sonra son anda elenen Mazzarri, üçlü savunmayla büyük takımlara karşı da mücadele edilebileceğini gösterdi. Yapının negatif yönlerini iyi tespit eden ve bu problemleri, sistemi bir kontratak düzenine çevirip direkt oynayan bir takım yaratmada kullanarak çözen Mazzarri başarılı olmuştu. Campagnaro, Paolo Cannavaro, Gamberini ve Aronica gibi en üst seviye olmayan stoper rotasyonuna rağmen, öndeki hücumcuları savunma anlamında rahatlatmış ve efektif bir şekilde kullanma şansı yakalamıştı. Mazzarri’den sonra Francesco Guidolin ve Antonio Conte’nin Serie A’ya ambargo koyan Juventus’u da 3-5-2’nin hâlâ canlı olabileceğini gösteren unsurlar oldu. İtalya futbolu artık Avrupa’nın zirvesinden uzakta görünebilir. Ama 3-5-2’nin uzun vadede tekrar söz sahibi olabilmesi, Çizme’deki futbol evrimiyle direkt şekilde alakalı olacak gibi görünüyor.

Stoper Bek, Savunma Önü, Çift Forvet
Son yıllarda iki yönlü bek çıkarma konusunda dünya futbolunun içinde bulunduğu sıkıntı, pragmatist teknik adamların stoper bek kullanımıyla birlikte özellikle hücumda dörtlü savunmaya ket vurmaya başladı. Geride stoper gibi bekleyen beklerle birlikte dörtlü defansın en büyük artısı nötrleniyor. İtalyanların ‘regista’ dediği savunma önü oyun kurucuların tekrar moda olmaya başlaması da onların dörtlü defans önünde savunma arızaları yaratmasıyla birlikte üçlüye dönüş için ateşi yakan başka bir veri. Çift forvet oynayan takımların sayısında da ciddi bir artış var. Zira tek forvetli düzenin hüküm sürdüğü yaklaşık 15 yıllık dönem sonrasında yapıların yine savunma futbolu tarafından pasifize edilmesi, takımların çok daha zor pozisyon yaratmasına neden olmaya başladı. Bu da teknik adamların ikinci merkez forveti yeniden düşünmesine neden oldu. Merkez orta saha sayısını bugünün trendi üçte tutarak kenarları ve savunma hattı sağlam bir takım oluşturmanın yolu da sadece 3-5-2’den geçiyor. Barcelona’daki son senesinden sonra Bayern Münih’te de üçlü savunmayı önemli bir opsiyon yapan Pep Guardiola, sezon başında dibe vuran Liverpool'da sistemi 3-5-2'ye çevirerek geri dönüş yapan Brendan Rogers, tek başına Antonio Conte ve onun halefi olarak Juventus'a hedef maçlarda üçlü defansla savunma yaptıran Massimiliano Allegri gibi teknik adamlarla 20 yıl öncesinin modası geri dönmeye çalışıyor. İşi kolay değil; zira 4-4-2 ve 4-3-3 türevleri hâlâ futbolda geçer akçe. Lakin yapıların çok daha çabuk çözüldüğü, tezlere karşı antitezlerin çok daha kısa aralıklarla verildiği günün futbol dünyasında köklü değişim zamanı mutlaka gelecek. Bu zaman geldiğinde 3-5-2’nin ne durumda olacağını şu anda kestirmek zor ama sayısı her geçen gün biraz daha artan sistem örnekleriyle elde edilecek büyük bir başarı, yanmaya başlayan ateşi harlayan unsur olabilir.