
30 Yıl 30 Karar
14 dk
Türkiye'de futbol, gündem açısından hiçbir zaman sıkıntı çekmedi. Kimi zaman ise kararlar tartışıldı. Son 30 yılda kimi tarihi değiştiren, kimiyse kendi içinde konuşulan 30 kararı derledik.
Jupp Derwall Türkiye'de - 1985
Jupp Derwall, Helmut Schön'den aldığı 'Batı Almanya Teknik Direktörü' unvanını 1984 Avrupa Şampiyonası'nın ardından Franz Beckenbauer'e teslim etmişti. Sonra şaşırtıcı bir şey oldu; Alman teknik adam, birçok Bundesliga ekibinin teklifine rağmen kariyerinde ilk kez ülke dışına çıkma kararı aldı ve Galatasaray'ın başına geçti. Derwall'in kararı, Galatasaray'ın uzun şampiyonluk özlemini bitirmenin ötesinde Türkiye futbolunda yeni bir çağın başlangıcı oldu.
Seba'nın Milne Israrı - 1989
Gordon Milne, 1987 yılında Beşiktaş'ın başına geçti. Türkiye'deki ilk iki sezonunda şampiyonluk göremedi ve birkaç kupa zaferi de tepkileri dindirmeye yetmedi. İngiliz teknik direktörün istifası isteniyor, yerine gelebilecek isimler yüksek sesle konuşuluyordu. Başkan Süleyman Seba, öyle düşünmedi. Teknik direktörünün arkasında durdu ve ardından şampiyonluklar geldi. Üçüncü sezonundan itibaren takımını üç sezon üst üste şampiyon yapan Milne, dördüncüyü de averajla kaybetti. Metin-Ali-Feyyaz'la özdeşleşen ve bir döneme damga vuran Beşiktaş kadrosu onun eseriydi.
Piontek'in Yeni Jenerasyonu - 1990
Şenes Erzik başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu, 1990 yılında A Milli Takım'ın başına Türkiye futbolunda derin izler bırakacak Sepp Piontek'i getirdi. Avrupa Şampiyonası'nda yarı final oynattığı Danimarka'yı tarihinin ilk Dünya Kupası vizesine de ulaştıran Piontek, Türkiye'de somut bir başarı elde edemedi. Ancak yaptığı altyapı reformuyla gelecek 10 yıla damga vuracak jenerasyonun ortaya çıkışında rol oynadı. Piontek'in yardımcısı Terim de büyük başarılarına onun kurduğu sistemi devam ettirerek başladı.
Tanju Çolak ve Diğerleri - 1991
İki rakip takım arasında transfer nadir gerçekleşir. Bunların belki de en flaşı, Tanju Çolak'ın Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye geçişiydi. Ancak imza töreninde bile "Böyle olmasını istemezdim" diyen Tanju'dan pek kimse nefret etmedi. Galatasaray formasıyla poz veren Rıdvan Dilmen'in Fenerbahçe'ye transfer olmasıyla başlayıp Hasan Vezir'in Fenerbahçe'den kaçırılarak Galatasaray'a transfer edilmesiyle devam eden zincir, Tanju'nun Galatasaray'da istenmeyen adam ilan edildikten sonra Fenerbahçe'nin teklifini kabul etmesiyle sona erdi. Akabinde Feyyaz Uçar, Fatih Akyel, Haim Revivo, Emre Belözoğlu, Tümer Metin gibi isimlerin eski rakiplerine transferi büyük tepkilere yol açarken, Mehmet Topal gibi sessiz geçişler de olacaktı.
TFF'nin Özerkleşmesi ve Havuz Sistemine Geçiş - 1992
Geçmişte Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı bir kurum olan Türkiye Futbol Federasyonu, 1992 yılında Şenes Erzik'in çabalarıyla özerk bir yapıya kavuştu. Bu karar siyaset-futbol ilişkisini pek etkilemese de TFF artık kendi yönetimine ve kendi ekonomisine sahipti. Özerklik, bir süre sonra Havuz Sistemi'ni getirdi. 1996 yılında uygulamaya konan sistemle, kulüpler eskiye oranla çok ciddi naklen yayın gelirleri elde etti ve Türkiye ile Avrupa futbolları arasındaki ekonomik uçurum bir nebze azaldı.
Gigi Multescu'nun Kararları - 1994
Samsunspor'un tesisleri, 1994 yazında 22 yaşında bir futbolcuyu misafir etti. Çat pat Türkçesiyle kendini herkese sevdiren Surinam asıllı Hollandalı, idmanlara çıktığı bir haftanın sonunda teknik direktör Gigi Multescu'nun gözüne giremedi ve geri gönderildi. Ertesi yaz, Samsunspor yöneticileri bu defa Finlandiyalı bir stoperi denemeye çıkardı ancak Rumen teknik adam onu da yetersiz buldu. Bu oyunculardan ilki, Premier Lig tarihinin Thierry Henry ve Robin van Persie'den sonraki en golcü yabancı oyuncusu Jimmy Floyd Hasselbaink, diğeri de Liverpool efsanesi Sami Hyppia'ydı.
Oğuz ve Aykut'un Gönderilmesi - 1996
Fenerbahçe taraftarının gözünde 103 gollü sezonun yeri ayrıdır. 1995-1996 sezonunda kazanılan şampiyonlukta, o takımdan kalan iki kişi vardı; Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman. İki sembol isim, şampiyonluğun düğümünün çözüldüğü 2-1'lik Trabzonspor maçındaki gollerin de sahibiydi. Ancak ne olduysa bu maçtan sonra oldu. Aykut Kocaman'ın Trabzonsporlu arkadaşları için üzüldüğünü belirten açıklaması birilerini rahatsız etti ve Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, sezon sonunda takımdaki gruplaşmayı bahane edip iki futbolcuyla yolları ayırdı. Bu karar, Fenerbahçelilerin büyük bölümünün gönlünde kapanmayacak bir yara açtı.
Hagi'nin Meksika Yolundan Dönüşü - 1996
1996 Temmuzunun son günlerinde, dünyaca ünlü Rumen futbolcu Gheorghe Hagi'nin elinde Meksika'ya tek yön uçak bileti vardı. Her şey, öğle saatlerinde Türkiye'den gelen bir telefonla değişti. Romanya'da hava karardığında Galatasaraylı üç yönetici oradaydı. Hagi de dört gün sonra İstanbul'a geldi. Onun Meksika yolundan dönme kararı, her şeyi değiştirecekti. Türkiye futbolu sınıf atlayacaktı.
Metin Tokat'ın Görmediği Smaç - 1997
1996-97 sezonunun 19. haftasında, Vanspor'un konuğu Beşiktaş'tı. Siyah-Beyazlıların cepheden kazandığı bir frikikte topun başına Sergen Yalçın geçti. Şutu üst ağlarda kaldı ama Vansporlu oyuncular barajı bozduğu için atış tekrar edildi. Sergen bu kez tam istediği vuruşu yaptı, top kalenin sağ üst köşesinden ağlara gidecek gibiydi ama ev sahibi ekipten Aykut, bariz bir smaçla topu kesti. Dakikalar süren itirazlar sonuç getirmedi, Metin Tokat oyunu devam ettirdi.
Arif Erdem'in Ünlü Penaltısı - 1997
Galatasaray'ın dört yıllık şampiyonluk serisinin ilk sezonu... 29. haftadaki İstanbulspor maçı öncesi Galatasaray, en yakın takipçisi Beşiktaş'ın beş puan önünde liderdi. İnönü Stadı'ndaki maçta 2-0 öne geçti, ancak bir penaltı golüyle fark bire indi. Hagi'nin sol kanattan ceza sahasına girip yerde kaldığı pozisyondan sonra ortalık karıştı, pozisyon dönüp Galatasaray'ın kalesinde beraberlik golü olunca oyun dakikalarca durdu. Sonrası ise büyük bir kaostan ve son dakikadaki komik penaltı kararından ibaretti. Engin Özdemir kontrolsüz ama temiz bir müdahaleye girişti, bunu fırsat bilen Arif Erdem kendini yere bıraktı ve pozisyona çok uzak olan hakem Vahap Beyaz'dan penaltı kararı geldi. Bu karar, yıllarca tezahüratlara konu olacaktı.
Fenerbahçe Kongresi'ndeki Bir Oy - 1998
Ali Şen'in başkanlığındaki Fenerbahçe Spor Kulübü, 15 Şubat 1998'deki olağan genel kurul toplantısında yeni başkanını seçti. 3094 üyenin oy kullandığı seçimde oyların 1469'unu alan Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin 36. başkanı oldu. İkinci sıradaki Vefa Küçük ise onun yalnızca bir oy gerisindeydi. Yıllar boyu efsaneler anlatıldı. Rivayet o ki birinin aile dostu, normalde oy kullanmayacakken son anda karar değiştirip kapanmak üzere olan sandığa son zarfı attı ve o zarfta Aziz Yıldırım'ın ismi vardı. Öyle ya da böyle, sonuçta o 1469 oyu atan her bir kişinin kararı, Türkiye futbolunun kaderini değiştirecekti.

Fenerbahçe Stadı'nın Yenilenmesi - 1999
Aziz Yıldırım, başkanlığının henüz başında, Fenerbahçe Stadı olarak bilinen stadyuma eski başkanlardan Şükrü Saracoğlu'nun ismini verdi ve stadı büyütme kararı aldı. 1999'da başlayan ve tribünlerin tek tek yıkılarak yeniden yapılması esasına dayanan büyütme çalışmaları yedi yıl sürdü. Yaklaşık 32 bin seyirci kapasitesine sahip stadyum, çalışmalar sona erdiğinde 50 binin üstünde taraftara ev sahipliği yapmaya başladı. Bu yenilik, Türkiye futbolunda 'arenalar' döneminin başlangıcı oldu. Hem yeni bir futbol ortamı hem de yeni bir ekonomi anlayışı doğdu ve bu değişiklik kısa zamanda diğer kulüplere yayıldı.
Lopez Nieto'nun Penaltı Kararı - 1999
1999-2000 sezonunda Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'ndeki son grup maçında, Ali Sami Yen'de Milan ile oynayacağı karşılaşmayı kazanması hâlinde üçüncü olup yoluna UEFA Kupası'nda devam edecekti. Bitime üç dakika kala Milan 2-1 öndeydi. Ancak Ergün'ün ortasına yükselen Hakan Şükür, grubun kaderine müdahale eden ilk isim oldu. Bu gol tek başına Galatasaray için bir anlam ifade etmese de Milan ikinci sıradaki yerini kaybetmiş ve UEFA potasına düşmüştü. Uzatma dakikalarında ise bu defa sağ kanattan Ümit Davala ortaladı, Hakan topa yükselirken N'Gotty'nin darbesiyle yerde kaldı ve hakem Lopez Nieto düdüğü ağzına götürdü. Ümit Davala'nın penaltı golü, Galatasaray'ı zafer ile sonlanacak UEFA Kupası yoluna taşıdı.
Üç Ayda Üç Ayrılık - 2000
2000 yılının Şubat ve Mayıs ayları arasında üç kişi, etkileri kendileriyle sınırlı kalmayacak üç karar verdi. Önce Tugay Kerimoğlu, Galatasaray'dan Glasgow Rangers'a transfer oldu. 30 yaşında aldığı bu karar, yalnızca onu Ada futbolunda isim yapmış bir sima hâline getirmedi, aynı zamanda Türkiye'den Avrupa'ya yeni bir yol açtı. Ardından Mart ayında Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba, 16 yıldır sürdürdüğü görevini bırakma kararı aldı. Onunla birlikte, herkesin sevgi ve saygı duyduğu 'kulüpsüz başkanlar' dönemi neredeyse sona erdi. Sezon sonunda ise Fatih Terim, Galatasaray taraftarının "Kal bu sene!" tezahüratlarına rağmen Fiorentina'nın başına geçerek Türkiye futboluna yeni bir eşik daha koydu.
Mecidiyeköy'den Beşiktaş'a - 2001
2001 yazından bir gazete kupürü: "Galatasaray'ın yeni transferleri çabuk kaynaştı. İlhan ve Ender, tesislerden birlikte ayrılarak Akmerkez'e gittiler." Öyle olmadı. Bursaspor orta sahasının sağ kanadında yaptıklarıyla Okan Yılmaz ve Murat Sözkesen'i kitlelere tanıtan Ender Alkan, bonservis sorunu çözülemeyince kulübünde kaldı. İlhan Mansız ise kendisiyle aynı parayı alacağının söylendiği Ümit Karan'ın sözleşmesinde yazan ücreti öğrenince aradaki iki kat farkı kabullenemedi. İmzaladığı sözleşme gereği bir yıl futbol oynamamayı göze alarak Mecidiyeköy'den Beşiktaş'a doğru yol alan İlhan'ın kararı tarihi değiştirdi.
Özkan Sümer'in Dört Brezilyazılısı ve Aurelio - 2001
Türkiye, futbolun içinden gelen başkanlara çok alışık değildir. 2001 yılında Özkan Sümer, uzun süre futbol oynadığı, teknik direktör olarak şampiyonluklar kazandığı Trabzonspor'un başkanı seçilerek nadir örneklerden biri oldu. Hâliyle birikimini kulübüne yansıtmak istedi ve 10 günlüğüne Brezilya'ya giderek oyuncu izlemeye karar verir. Alt ligdeki Olaria takımından gözüne kestirdiği dört futbolcuyu komik bir bedel karşılığında transfer eder. Dört Brezilyalıdan yalnızca biri yarar sağlayamazken, biri yıldızlaşmakla kalmaz, önce olaylı bir şekilde Fenerbahçe'ye transfer olur, ardından Türkiye vatandaşlığını alır. Marco ya da Mehmet Aurelio artık, ilk devşirme oyuncusu olduğu A Milli Takım'ın kilit ismidir.
Şenol Güneş'in Götürmedikleri - 2002
Her turnuva öncesi milli takım kadroları belirlenirken tartışmalar yaşanır. 2002 Dünya Kupası öncesi de Şenol Güneş, daha sonra dört kişinin eksileceği 27 kişilik bir kadroyla Hong Kong'daki hazırlık kampına gitmişti. Buraya kadar herkes hemfikirdi. Ancak hangi oyuncuların kadrodan çıkarılacağı konusunda fikir birliği yoktu. Genç Cihan Haspolatlı'nın bu dörtlüdeki yeri kesin gibiydi. Kaleciler Metin Aktaş ve Zafer Özgültekin'den biri de dışarıda kalacaktı. Diğer iki kontenjan için Tayfur Havutçu ve Ümit Davala'nın ismi geçiyordu ancak Güneş, Fenerbahçeli Serhat Akın ve Real Sociedad forması giyen Tayfun Korkut'ta karar kıldı. Özellikle direkt oynaması beklenen Tayfun'un kadrodan çıkarılması büyük tepkilere neden oldu, Tayfun da diğer üç arkadaşının aksine kamptan ayrılarak evine döndü.
Lucescu-Terim Değişikliği - 2002
Fatih Terim, Fiorentina ve Milan'da mesai yaparken, Galatasaray onun boşluğunu Rumen teknik direktör Mircea Lucescu'yla doldurmaya çalışıyordu. Galatasaray taraftarı ise UEFA Şampiyonlar Ligi'nde çok başarılı sezonlara şahitlik etmesine rağmen, Rumen teknik adamın ilk sezonunda lig şampiyonluğunu Fenerbahçe'ye kaptırmaktan memnun değildi. Hagi, Hakan Şükür, Claudio Taffarel, Gheorghe Popescu, Arif, Okan, Emre, Ümit, Fatih, Hakan Ünsal gibi oyuncular artık yoktu. Bir önceki sezon gelen Mario Jardel de gitmişti ama Lucescu'dan yine de her maçta 90 dakika baskılı futbol oynatması bekleniyordu. 2001-2002 sezonunun son bölümünde başkan seçilen Özhan Canaydın, 'gönüllerdeki teknik adamı' getireceğini vadetti. Victoria, Perez, Fleurquin, Niculescu gibi 'isimsiz' oyuncularla takımını şampiyonluğa taşıyan Mircea Lucescu, sezon sonunda gözyaşlarıyla takımdan ayrılmak zorunda bırakıldı. Ertesi yıl Beşiktaş'la şampiyonluk yaşarken, Terim'in çalıştırdığı Galatasaray'ın sekiz puan önündeydi.
İlhan Mansız'ın Kırmızı Kartı - 2004
2003-2004 sezonu, hakem hataları açısından biraz abartılı geçti. Muhittin Boşat'tan Ali Aydın'a, bugün dahi hakemlerden söz ederken akla ilk gelen örnekler o yıldandı. Ancak en kritik maç İnönü'de oynandı. Beşiktaş, devreyi sekiz puan farkla lider tamamladığı sezonun ikinci yarısına Samsunspor maçıyla başladı. 24. dakikada Zago ikinci sarı karttan oyun dışı kaldığında, Beşiktaş'ın kaybedeceği en kötü ihtimalle bir üç puandı. İbrahim Üzülmez tartışmalı bir kararla kariyerinin ilk kırmızı kartını görünce bu ihtimal arttı. Hemen ardından karşılaşmanın hakemi Cem Papila, rakibine temas dahi etmeyen Ahmet Yıldırım için bir kez daha elini arka cebine atınca cinnet evresi başladı. Devre arası imdada yetişti sanılırken santrayla birlikte art arda Samsunspor golleri gelince sinirler tekrar gerildi. Soyunma odasına gitme sırası rakibine tekme atan Pancu'daydı. Samsunsporlu oyuncular, artık kendi aralarında paslaşıyordu. İnönü Stadı'nı dolduran Beşiktaşlılar bu çilenin bitmesini arzularken, İlhan son düdüğü beklemeyen isim oldu ve bilinçli gördüğü kırmızı kartla maçı kendisi bitirdi. Bu maçın yarattığı gerginlik ve iki hafta sonra İlhan'ın Japonya'ya transferiyle Beşiktaş da dengesini kaybetti ve ligi üçüncü sırada tamamladı.
Ersun Yanal'ın Hakan Şükür Hamlesi - 2004
Hakan Şükür her daim tartışıldı. 2002 Dünya Kupası'ndaki performansıyla eleştiriler zirve yaptı ve Şenol Güneş de onu ısrarla oynattığı için bu eleştirilerden nasibini aldı. İki yıl sonra milli takımı devralan Ersun Yanal, flaş bir karar verdi ve Hakan Şükür'ü kadroya almadı. Bu kararına gerekçe olarak da sistemini gösterdi. Bu defa bir teknik direktör, Hakan Şükür'ü oynatmadığı için eleştirilmeye başladı. Yanal sistemini bir türlü oturtamayınca bu tepkiler arttı. Takım maç boyunca ceza sahasına top şişiriyor ve kısa boylu forvetler rakip savunma arasında eziliyordu. Son olarak Hakan Şükür'ün yerine benzer tarzdaki Ersen Martin'i kadroya çağırmasıyla hakkındaki olumsuz yargılar artan genç teknik direktör, beklenen sonuçlar da gelmeyince kısa süre sonra görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Toplu Hezeyan - 2005
2006 Dünya Kupası ile Türkiye arasında sadece bir maç vardı. Ne gerekiyordu? Üç ya da daha farklı galibiyet. İki maç arasındaki dört gün boyunca bütün ülke gerildi, stres yüklü bir bulut hâline geldi. İlk maçtaki 2-0'lık mağlubiyetin faturası İsviçrelilere kesildi; rakip düşmanlaştırıldı, daha havaalanında eziyet başladı. Rövanş saati gelip çattığında, bir savaş başlıyor gibiydi. Milli marş sırasındaki ruh hâli hâlen akıllarda olan Alpay, maçın daha onuncu saniyesinde topa eliyle dokundu, Belçikalı hakem Frank De Bleeckere penaltı noktasını gösterdi. Dört gün süren hazırlık, on saniyede bitti. İşin kötüsü, maçın sonuna kadar geçen süre de hezeyanı dindirmeye yetmedi. Son düdüğün ardından yaşanan olaylar, Türkiye futbol tarihine bir utanç olarak yazıldı.

Pancu'nun Kaleye Geçişi - 2005
Bir derbi galibiyeti, en fazla ne kadar güzel olabilir? Herhâlde 17 Nisan 2005 günü Beşiktaşlıların yaşadığından çok fazla değil… Beşiktaş'ın öne geçip Fenerbahçe'nin yakalama esasına dayalı maçın bitimine 10 dakika kala Cordoba bir penaltı yaptırdı ve üstüne iki sarı kart görerek oyun dışında kaldı. Konuk ekibin üç oyuncu değişikliği hakkı tamamlanmıştı. Kaleye geçmek için Pancu gönüllü oldu. Takım arkadaşı Ronaldo'dan aldığı tüyoyla doğru köşeye atlasa da Alex'in penaltısı filelerle buluştu ve skor 3-3 oldu. Kalan dakikalarda Fenerbahçeli oyuncular, Pancu'nun koruduğu kaleye gol atmayı bir türlü başaramadı. Uzatma dakikalarında Koray Avcı'nın uzaktan şutu filelerle buluşarak maçı efsane statüsüne taşırken sağ kanattan yapılan bir orta sonrası Ercan Taner'in ağzından dökülen "Pancu çıkmadı!" cümlesi de akıllara kazındı.
Cevat Güler'le Yola Devam - 2008
Karl-Heinz Feldkamp, 1992-1993 sezonunda Jupp Derwall'in teklifiyle Galatasaray'ın başına geçmiş ve şampiyonlukla birlikte Galatasaray'ın UEFA Kupası kazanan kadrosunun iskeletini oluşturmuştu. Sezon sonunda sağlık sorunları nedeniyle görevi bırakan Alman teknik adam, daha sonra yalnızca 10 maçlığına Beşiktaş'ın başına geçmiş ve yine sağlığı gerekçesiyle affını istemişti. 2007-2008 sezonunda bir kez daha iş başa düştü ve Kalli Türkiye'deki ilk durağına döndü. Alman teknik adamın takımı, sezona harika başladı. Bitime altı hafta kala, yönetimle arasında fikir ayrılığı olduğu gerekçesiyle aniden istifa etti. O esnada isimler havada uçuşuyordu. Louis van Gaal, Abdullah Avcı derken flaş bir karar verildi. Yola kondisyoner Cevat Güler'le devam edilecekti. Galatasaray, biri şampiyonluktaki rakibi Fenerbahçe'ye karşı olmak üzere kalan maçların tümünü kazanarak şampiyonluğa ulaştı.
Hamit Altıntop ve Mevki Değişikliği - 2008
A Milli Takım'ın tarihindeki en büyük iki başarıdan biri, Euro 2008'deki yarı finaldi. Turnuvanın kaderini değiştiren karar ise gruptaki son maçta verildi. Dakikalar 70'i gösteriyordu ve Çek Cumhuriyeti 2-0 öndeydi. Belki de gecikmiş karardı ancak o dakikada Fatih Terim, Hamit Altıntop'u sağ bekten sağ açığa çekti. Hamit'in son 15 dakikadaki üç asisti, Türkiye'ye grup sonunculuğundan yarı finale giden bir yol inşa etti.
İki Tarafa da Yarayan Ayrılık - 2008
Beşiktaş, 2008-2009 sezonunda, UEFA Kupası'ndaki farklı Metalist Kharkiv yenilgisinden birkaç gün sonra teknik direktör Ertuğrul Sağlam ile yollarını ayırdı. Koltuğu devralan Mustafa Denizli, Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıdı. Ertuğrul Sağlam ise devre arasında Bursaspor'un teklifini kabul ederek büyük bir destanın ilk satırlarını yazmaya koyuldu. Takip eden sezonun sonunda, kupa Bursa'ya gelecekti.
Mesut Özil'in Milli Takım Kararı - 2009
Mesut Özil, Almanya'da doğdu ve 17 yaşında Bundesliga'da oynamaya başladı. Türkiye adına forma giymesi için yapılan girişimler ise birkaç yıl öncesine dayanıyordu.. Ancak o, tercihini yapmak için uzun süre bekledi. Kazanan, Şubat 2009'da Almanya oldu. Mesut da sonrasında koptu gitti. Önce Real Madrid'in, ardından Arsenal'in orta sahasında kendine özel bir izleyici kitlesi edindi. Türkiye'ye kalan ise sadece hayal kırıklığı değil, aynı zamanda soru işaretiydi; Mesut, kararını Türkiye'den yana verseydi bugün geldiği noktaya ulaşabilir miydi?
Selçuk İnan'ın Galatasaray'a Transferi - 2011
Son üç sezonu sırasıyla üçüncü, beşinci ve sekizinci bitiren Galatasaray, bu zor dönemi geride bırakarak ayağa kalkmak istiyordu ve ilk adım 26 Mayıs 2011'de atıldı. Trabzonspor'la sözleşmesi sona eren Selçuk İnan'ın verdiği karar, lig tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Onun etrafında kurulan yeni kadro, takip eden dört yılda üç lig şampiyonluğu, iki Türkiye Kupası ve üç Süper Kupa kazandı, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadı. Selçuk İnan, ilk iki sezon geneline yaydığı görkemli performansını ilerleyen süreçte aralıklı olarak gösterdiyse de Galatasaray'ın başarılarında kilit rol oynadı.
3 Temmuz 2011 - 2011
3 Temmuz 2011 sabahı Türkiye alışık olmadığı bir güne uyandı. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu birçok kişi, şike suçlamasıyla gözaltına alındı. Takip eden süreçte Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un da dâhil olduğu birçok kulüp davaya karıştı. Aziz Yıldırım ve Serdal Adalı ile birlikte birçok isme hapis cezası verilirken, olayın sportif tarafında ceza kesen kurum UEFA oldu. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın Avrupa kupalarına katılım hakları ellerinden alındı. Ligin formatı değişti, disiplin talimatları değişti, kurallar değişti. Bu arada davanın görüldüğü Özel Yetkili Mahkemeler kapatıldı ve 2014 sonunda davanın yeniden görülmesi kararlaştırıldı. Ekim 2015'te ise dava sonucu açıklandı ve tüm sanıklar için beraat kararı çıktı. 3 Temmuz sonrası Türkiye'de futbol asla eskisi gibi olmadı.
Kadın ve Çocuklara Açık Maçlar - 2011
Yıldırım Demirören başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu, 2011-2012 sezonunda çok tartışılan bir karar daha verdi ve genellikle küfür sonrası uygulanan seyircisiz maç oynama cezasını kaldırdı. Onun yerine tribünlere sadece kadınlar ve çocukların alınması kararlaştırıldı. Ayrımcılık mıydı, öyle ise pozitif miydi derken iki yıl yürürlükte kalan uygulama, kadın ve çocukların da küfürlü tezahürat yapmasıyla rafa kaldırıldı.
Alex'in Gidişi - 2012
Oğuz Çetin ile birlikte Fenerbahçe'den tatsız şekilde ayrılan Aykut Kocaman yıllar sonra teknik direktör olarak başına geçtiği takımda bir başka simge isim Alex de Souza ile anlaşmazlık yaşandı. Başkan Aziz Yıldırım, bu anlaşmazlıkta teknik direktörünün yanındaydı. İlk birkaç sorun, sağduyulu demeçlerle atlatıldı. Son olarak Kasımpaşa maçında oyundan alınınca yedek kulübesi yerine tribüne giden Alex, yönetim kurulu kararıyla kadro dışı bırakıldı ve ertesi gün sekiz yıllık birliktelik sona erdi.