Kupa Tarihinden 50 Unutulmaz An

5 dk

Hafızalara kazınan goller, sevinçler... Unutulmaz takımlar ve sahaya koydukları futbol... Efsane futbolcuların zafer ya da hayal kırıklığı hikâyeleri... Dünya Kupası'nın 50 unutulmaz ânını derlemeye çalıştık.

#15 GÖRKEMLİ KAYBEDENLER

Bizim kuşak için, Dünya Kupası denen şenlik bambaşka anlamlar içerir… Normalde gönül verdiğimiz renkleri ya aile içi sempatiyle ya da tepkiyle belirlerken iş futbolun en güzel şenliğine gelince farklı bir refleksle hareket ederiz. Bu şenliğin Türkiye’nin kapısını ilk kez çalması, televizyonların evlerin salonlarındaki krallığını ilan etmesine denk düşer. Dolayısıyla '74 Dünya Kupası ilk göz ağrısıdır. Ve orada sahne alan takımlara ilişkin sempatinizde iç sulardan farklı olarak ‘kendi kaderinizi kendiniz tayin etme’ gibi bir duygunun varlığını da keşfedersiniz. En azından o dönemde 10 yaşında olan bendeniz öyle hissettim ve Cruyff’un Hollanda’sına hemen bağlandım. Bu gönüldaşlık bir sonraki kupada da sürdü lakin Arjantin 1978’in ardından da bana kalan ‘elde var hüzün’dü.

İspanya 1982’de ortada Hollanda yoktu, dolayısıyla gönül başka sevda aradı. Bu arayış uzun sürmedi tabii; Socrates’li, Zico’lu, Eder’li, Falcao’lu Brezilya bas bas bağırıyordu, “Bu kupanın en güzel takımı benim” diye. Çok geçmeden anlayacaktım ki onlar sadece bu kupanın değil, bütün kupalar tarihinin belki de en güzel takımıydı. Hani o ‘şiir’ gibi oynamak türünden bir deyim vardı ya, 82’nin Seleçao’su işte tam da böyle bir takımdı. Hiçbir hesap kitap, taktik peşine düşmeyen, son derece yetenekli isimler; fizik, estetik, oyun zekâsı, şevk, arzu, tutku… Hepsi bu takımın kimyasında birleşmiş ve sahaya çıkmıştı sanki. Lakin futbol da hayat gibidir ya; hep bir zayıf noktan, senin üzerinde kem gözleri bulunanları sevindirecek, tökezlemeni sağlayacak bir sırrın, zaafın olur ve bunu bilen, uygulayan biri, birileri çıkar ya… O güzelim Brezilya’nın da karşısına İtalya çıkmıştı.

Socrates ve arkadaşlarının zaafı defanstı. Kalecileri Waldir Peres çok iyi değildi, hem nasıl olsundu, bütün takımın kodlarında gol atmak var, o ise yememek için uğraşıyor. Defans da benzer şekilde az-biraz gevşekti; onlar da oyun şevki topu karşı alana yıkmak ve meseleyi rakip kale civarında çözmek üzere tanımlanmış bir takımın hafızasına sahiptiler ve savunma refleksleri de bu öğretilerinden kaynaklanıyordu. Koca Titanik’in batmasına benzer bir facia olarak tanımlanacak İtalya mücadelesine kadar gruptaki üç maçta 10 gol atıp iki gol yemişlerdi. İkinci turda yer aldıkları grupta ise (o zamanlar statü farklıydı) ilk maçta Arjantin’i 3-1 yenmişler, Tangocular’ın ‘teselli’ sayısı da 89’da Ramon Diaz’dan gelmişti... (“Onlar da bir tane atsın” statüsündeydi bu gol.)

Aslında Brezilya, İtalya maçının provasını gruptaki ilk randevusunda Sovyetler karşısında yapmıştı. Kızıllar 34’te Andrei Bal’la 1-0 öne geçmiş, tek kale oynayan Sambacılar, Dasaev’in olağanüstü performansı karşısında zorlanmış ve aradıkları golleri önce 75’te Socrates’ten, sonra da 88’de Eder’den bulabilmişti.

5 Temmuz 1982’deki İtalya randevusunda rakip takımda ‘Beleşçi’ adını çoktan taktığımız unutulmaz bir forvet vardı; yani Paolo Rossi... 5. dakikada ‘Azzuriler’i öne geçirdi lakin problem değildi; Brezilya hemen beraberliği sağlar diyorduk. Nitekim 12’de Socrates bu isteğimizi gerçekleştirdi. Ve fakat Rossi’yi durdurmak mümkün değildi, 25’te skoru 2-1’e taşıdı. Sonrası dayanılmazdı; ‘Sambacılar’ her zamanki gibi tek kale oynuyor ama gol bir türlü gelmiyordu. Nihayetinde dakikalar 68’i gösterdiğinde Falcao sahne aldı ve durumu tekrar eşitledi. Lakin 5 Temmuz, bu güzelim takımın en lanetli günüydü. Rossi bir daha sapladı ölümcül darbesini Brezilya’nın kalbine, Gök Mavililer 3-2 öndeydi.

Bu hamleye Socrates ve arkadaşları cevap veremedi; güçleri, takatleri kalmamıştı, zamanları da... O devasa transatlantik gözümüzün önünde batıyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Gitti, belki de bütün zamanların en güzel takımı… '82’nin Brezilya’sı da tıpkı '74’ün Hollanda’sı gibi ‘Görkemli Kaybedenler’ safındaydı artık… Tamamlanmamış serüvenleri, her daim bütün futbolseverlerin yüreğinde kapanmamış bir yaradır. Böyle bir sızı kolay kolay geçmez, yıl olmuş 2018, hâlâ da geçmiyor… / Uğur Vardan

#14 BU HAKEMLERLE KUPA BİTMEZ!

Polonya, İsveç, Belçika, Bulgaristan ya da Hırvatistan… Dünya Kupası’nda yarı final oynayan sürpriz takımlar her zaman sempati toplar, futbolseverler tarafından yıllar sonra dahi hatırlanır. 2002’de de hikâye az çok buna benzerdi. Türkiye ve Güney Kore bir anda dünyanın dört bir yanındaki takipçilerin ilgisi çekmişti. Fakat Güney Kore’nin ‘karanlık’ bir tarafı da yok değildi…

Ev sahibi ülkelerden Güney Kore, grup aşamasından sonra ikinci turda İtalya ile karşılaşmıştı. Maça, Ekvadorlu hakem Byron Moreno’nun kararları damga vuracaktı. Ev sahibi lehine penaltı çaldı, kararlarının birçoğunu onların lehine kullandı. Belki de en doğru işi, Francesco Totti’yi oyundan atmaktı. Damiano Tommasi’nin altın golünü ofsayt gerekçesiyle iptal etmesi ise 10 kişi kalan İtalyanları delirtmişti. Ahn Jung-hwan’ın altın golü, Kore’yi çeyrek finale taşıdı. Hakem ‘şansları’ bu turda İspanya karşısında da devam etti. İspanya’nın iki golü verilmedi ve seri penaltı atışları ile Güney Kore, yarı finale çıktı. Kore, yarı finalde Almanya’ya, üçüncülük maçında da Türkiye’ye yenildi. Ama hakemlerden aldığı destek de bu yürüyüşün unutulmazlarındandı.

İtalyanlar, sinirini altın golü atan Ahn’dan çıkardı ve Perugia, ‘zekice’ bir hamle ile oyuncusunun kontratını feshetti. Hakem Moreno ise 2010 yılında altı kilo uyuşturucu ile yakalandı ve hapsi boyladı. Haberi duyan Gianluigi Buffon’un tepkisi, o günü unutmadığını gösteriyordu: “İç çamaşırında altı kilo uyuşturucu mu? Sekiz yıl önce de vücudunda vardı…” / İlhan Özgen

#13 BERN MUCİZE

“Savaş sonrası yılların sefaletinde büyüyenler için Bern kusursuz bir ilham kaynağıydı.” İsviçre’de düzenlenen 1954 Dünya Kupası’nın finalinde yaşananları Franz Beckenbauer böyle anıyor. Yalnız da değil. Batı Almanya’nın Macaristan’ı 3-2 yendiği o maça ülkenin kuruluş miti olarak bakanlar var. Neden? Zira o yıllarda Macaristan ayaktopunun zirvelerinden biriydi. Ferenc Puskas önderliğindeki milli takım kupadan önce İngilizleri 6-3 ile darmadağın etmiş, Ada’nın algılarıyla oynamıştı. Macarlar aynı şekilde kupaya da harika başlamış ve grupta Batı Almanya’yı 8-3 yenmişti. O yüzden, iki takım finalde karşılaştığında favori açıktı. İlk dakikalarda Macarlar 2-0 öne geçtiğinde de kimse şaşırmamıştı. Esas şaşırtıcı olan sonrasıydı.

Sepp Herberger yönetimindeki Almanlar pes etmemişti. Ünlü teknik adam, gruptaki mücadelede bazı yıldızlarını saklamıştı, finalde ise 31 maçtır yenilmeyen rakibine karşı bütün kartlarını oynayacaktı. 2-0’dan iki dakika sonra Max Marlock ilk cevabı verdi. Sekiz dakika sonra yine aynı isim sahnedeydi. Yağmurlu günde Adi Dassler’in ürettiği özel ayakkabılarla avantaj yakalayan Almanlar, bitime altı dakika kala yine Rahn ile ağları bulmuş ve tarih yazmıştı.

Kimilerine göre Bern Mucizesi, ülkenin o dönem giriştiği ekonomik devrime de ön ayak olmuştu. Rahn’ın golü sadece futbol olarak değil; sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda da yeniden doğuşu simgeliyordu. O takımın parçası olan Horst Eckel’in dediği gibi: “İnsanlar ‘Milli takım dünya şampiyonu’ demek yerine ‘Biz dünya şampiyonuyuz’ diyordu. Ülke yeniden birlik olmuştu.” / İnan Özdemir

1962 Dünya Kupası'nda oynanan Şili-İtalya maçından...

1962 Dünya Kupası'nda oynanan Şili-İtalya maçından...

#12 KUPANIN UTANCI: SANTIAGO SAVAŞI

Futbolda sarı ve kırmızı kartın mucidi İngiliz hakem Ken Aston’dır. Aslında futbolu bulup dünyaya tanıtan İngiltere’den, böylesi bir yeniliğin çıkması da şaşırtıcı değildir ama Aston’ın icadının arkasında belki de alakasız bir 90 dakika yatmaktadır. Şili’nin ev sahipliğindeki 1962 Dünya Kupası henüz başlamadan, aynı grupta yer alan Şili ve İtalya arasındaki gerginlik başlar. İtalyanlar turnuvanın yerinden pek memnun değildir. İnsanlık tarihinin ölçülen en büyük sarsıntısı olan Valdivia Depremi, kupadan iki yıl önce birçok şehri yıkıma uğratır. İtalyan basınındaki görüş, ülkenin kupaya hazır olamayacağı yönündedir ancak daha ağırı da vardır. Şili’de telefonların çalışmadığı, alkolizmin ve fuhuşun yaygın olduğu, başkentteki otellerin bile hepi topu 700 yatak kapasitesi taşıdığı gibi şeyler yazılır çizilir. Şili’nin de buna cevabı gecikmez. Ülke gazeteleri, İtalya için karalama kampanyasına başlar. 2 Haziran 1962 günü oynanacak Şili-İtalya maçında ilk faulün 12. saniyede gelmesi de önceden yaratılmış ortamın bir göstergesidir. Henüz o dönemde kartlar kullanılmadığından sahaya birkaç kez polis müdahalesi yapılır. İtalyan David Mario ve Giorgio Ferrini oyundan ihraç edilir. Maçı kazanan 2-0 Şili olur ama dünya futbol literatürüne ‘Santiago Savaşı’ olarak geçen maç, ‘utanç’ kelimesinden ayrı anılmaz olur. Maçın hakemi mi? Tabii ki Ken Aston’dır. / Emre Gürkaynak

#11 YÜZYILIN MAÇI

Stadyumlar dile gelse, hepsi ilk olarak Estadio Azteca'yı ne kadar kıskandığından dem vururdu. Meksika'daki stat, futbolun en uç noktalarına ev sahipliği yaptı. Kupa tarihinin en iyi finallerinden ikisi de (1970 ve 1986), Maradona'nın dört dakikaya sığdırdığı iki ikonik an da burada vuku buldu. Hepsinden önce ise 1970 yarı finali vardı.

İtalya ile Batı Almanya'yı karşı karşıya getiren mücadele, aslında gayet olağan bir 90 dakika olarak sona ermek üzereydi. Omzu çıkan Beckenbauer'ın maça sargıyla devam etmesi de, dokuz yıl forma giydiği Milan'da tek golü olmayan Schnellinger'ın son dakikada sahneye çıkıp maçı uzatmaya götürmesi de normalliğin sınırlarının içindeydi.

Sonrası ise bir çılgınlıktı. Gerd Müller, yıllar sonra “Beni en iyi tutan adam” diyeceği Roberto Rosato'nun oyundan çıkmasından sadece dört dakika sonra Almanları öne geçirdi. 90 dakika kalesini savunan İtalyanlar için hücum vaktiydi; 10 dakika içinde attıkları iki golle öne geçtiler. İlk uzatma devresi sonunda skor 3-2'ydi. 110'da Müller tekrar sahneye çıktı ve turnuvadaki 10. golünü kayıtlara geçirdi. Bu golün santrasından 21 saniye sonra ise teknik direktör Valcareggi'nin basının baskısıyla oynatmaya başladığı Gianni Rivera skoru ilan etti: 4-3!

Bir gün Azteca Stadyumu'na yolunuz düşerse, girişte şu notu göreceksiniz: “Azteca Stadyumu, 1970 Dünya Kupası'ndaki ‘yüzyılın maçı’nda oynayan İtalya (4) ve Almanya (3) takımlarına saygılarını sunuyor.” / Atahan Altınordu

Socrates Dergi