
Kupa Tarihinden 50 Unutulmaz An
5 dk
Hafızalara kazınan goller, sevinçler... Unutulmaz takımlar ve sahaya koydukları futbol... Efsane futbolcuların zafer ya da hayal kırıklığı hikâyeleri... Dünya Kupası'nın 50 unutulmaz ânını derlemeye çalıştık.
#40 TANRI'NIN ELİ
Maradona’nın 1986 çeyrek finalinde Arjantin’in İngiltere’yi 2-1 yendiği maçta attığı ikinci gol, birçok seçkide, “Yüzyılın golü” kabul ediliyor. Altmış metrelik güzergâhı üzerinde altı İngiliz oyuncuyu ekarte ettiği müthiş bir slalom golü…
Ne var ki Maradona, 2007’de çıkan özyaşamöyküsünde, bazen düşündüğünde, o maçtaki ilk golünü buna tercih ettiğini yazar. Çünkü “İngilizlerin cebinden cüzdanlarını aşırmak gibi” olmuştur o gol! İngilizlerin canını sıkmak, onun için bilhassa değerlidir. Zira İngiltere-Arjantin arasındaki Falkland Muharebesi (1982) hafızada tazedir ve Maradona, yetkililer aksini iddia etse bile, o gün “Falkland’da öldürülen gençlerin” intikamını alma hissini taşıdıklarını yazar anılarında.
Hatırlayalım; durum 0-0, dakika 51... MaradonaValdano verkaçını kesen İngiliz savunmacı Hodge topa ters bir vuruşla ‘yükseklik kazandırır’. Serseri top İngiltere kalesine doğru süzülür. 1.83’lük kaleci Shilton’la 1.65’lik Maradona birlikte yükselirler. Maradona topu aşırır: Gol! 18 santimlik boy dezavantajını, çaktırmadan kolunu uzatarak kapatıvermiştir.
Maçtan sonra “Elle mi attın?” diye sıkıştıran gazetecilere “Tanrı'nın eli” cevabını verir. Sözün tamamı şöyle aslında: “Biraz Tanrı'nın eli, biraz Maradona’nın kafası.” Elini kullandığını açıkça ilk defa 2005’te kabul edecektir. Mırıldanma makamında pişmanlık beyanı ise 2008’i bulur. Kaleci Shilton ise geçen yıl hâlâ onu affedemediğini söylüyordu.
Hakemlerin hatasına dair tartışma, Maradona’nın uzayda kapladığı muazzam yer nedeniyle, pek fazla gündeme gelememiştir. O an Tunuslu hakem Ali Bennaceur santraya hareketlenmekle beraber müteredditti, Bulgar yardımcı Dotçev’le bakıştı… Ve golü verdi. Bin Nasır, ta 2001’de, kuşkulandığını, Dotçev’den ikaz beklediğini, ondan işaret gelmeyince golü vermek durumunda kaldığını açıklayacaktı. Dotçev buna, sorumluluğun Nasır’da olduğunu söyleyerek karşılık verdi, peşinden “Avrupa’dan bir hakem atanmış olsaydı böyle olmazdı” gibi ayrımcı bir laf da çakarak.
Tabii artık hakem tartışması, biraz da teknoloji tartışması demek. İki ay kadar önce Maradona, futbolda teknoloji kullanımını ve VAR’ı (video hakem) desteklediğini açıkladı. Ama şimdi VAR uygulanıyor olsa onu da alt edeceğini ekleyerek!
“Tanrı'nın eli”, 1986’dan beri beynelmilel bir futbol deyimi. 2010 Dünya Kupası elemelerinde Fransa-İrlanda maçında Thierry Henry’nin eliyle önüne düşürerek attırdığı gol, “Tanrı'nın ikinci eli” diye tescil edildi. O Dünya Kupası’nda Gana’nın bir şutunu çizgide elle kesen (penaltı gol olmadı!) Uruguaylı Suarez, “Tanrı'nın eli” payesinin artık kendisine geçtiğini söyledi!
İngiltere medyasında, futbol tarihinin ‘en kötü şöhretli’, ‘en pespaye’, ‘en küstah’ elle oynama aksiyonu diye anılıyor bu gol. Maradona meftunları, böyle sataşmaları dert etmiyor. O ne yaparsa helaldir, yakışır, havasındalar. Maradona’nın 2016’da Arjantinli yazar Daniel Arcucci ile beraber hazırladığı Meksika ’86 - Dünya Kupası’nı Nasıl Kazandık? kitabının üst başlığı şudur: “Tanrı'nın eli değmiş.” Kastedilen sadece o pozisyon değil, bizzat Maradona’ya Tanrı'nın elinin değdiği, onun bir futbol azizi olduğudur. İsteyen, fazladan bir protest motif daha katabilir bu külte; zira o el, ‘teknik olarak’, Maradona’nın sol yumruğuydu!
Simon Critchley, Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz? (Çev. Oğuz Tecimen, Metis Yay.) kitabında, bu gole hürmet ederken hile yapmayı da bir sanat olarak görmeyi önerir: “Kuralların nasıl eğilip büküldüğünü, nasıl kopma noktasına kadar sündürüldüğünü izlemenin de ayrı bir keyfi var.” Futbolun içinde bu da var, diyebilirsiniz. Maradona’nın “VAR’ı da atlatırdım” deyişindeki meydan okuma, merakınızı gıcıklamıyor mu -acaba ne numaralar çekerdi! / Tanıl Bora
#39 MANTIK DIŞI YETENEK: GARRINCHA
“Sağa yatık, dengesiz bir vücudu var. Normalde, koşarken düşmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Atletik bir vücuda sahip olmayan bu oyuncu fizik kurallarını zorluyor. Kurşun gibi ve yalnızca kendisine çelme takılınca düşüyor.” Brezilyalı bir gazeteci, Garrincha için bunları söylemişti. Karşısındaki oyuncuyu aldatmak ve dripling ile onları geçmek, onun en önemli yeteneğiydi. Fakat tek farkı da bu değildi. Saha görüşü, kusursuz gol paslarının çıkış noktasıydı. Dripling yeteneği ile paslarını birleştirdiğinde ise durdurulması zor bir futbolcuya dönüşüyordu.
1958 Dünya Kupası’ndan önce Brezilya Milli Takımı Psikoloğu Dr. Carvalhaes’in yaptığı zekâ testlerinden çok düşük puan alan Garrincha için ‘baskı altında oynaması imkânsız’ teşhisi konulmuştu. Gruptaki ilk iki maçta kadroya giremeyen oyuncu, sonrasında ilk 11’deki yerini almış ve harika maçlar çıkarmıştı. İsveç finalindeki kusursuz oyununu sağ kanattan süzülerek Vava’ya attırdığı iki golle süslemişti.
1962 Dünya Kupası ise onun zirve noktasıydı. Grubun ikinci maçından sonra Pele sakatlanmış ve takım liderliği onun omuzlarına geçmişti. Ve Garrincha, Pele’nin yokluğunu bir an bile hissettirmeden turnuvayı ülkesine kazandırdı. İroniktir ki Pele, Dünya Kupası denince akla gelen ilk isimlerden olmasına rağmen hiçbir zaman en iyi performansını burada ortaya koyamadı. Garrincha ise 1962’ye damga vurdu. Dünya Kupası’nın Brezilya için ifade ettiklerini düşününce, Zico gibi efsanelerin Garrincha’yı saf yetenek olarak Pele’nin önüne koymasının arkasında belki biraz da bu yatıyordur… / Kaan Demirel
#38 KOSTA RİKA KİM Mİ?
Kosta Rika’nın 2014 Dünya Kupası’ndaki yürüyüşü hâlâ hatırımızda canlı. Ancak son dönemde dünya futboluna ilaç gibi gelen sürprizlerden birine yeniden göz atmakta beis yok. Brezilya’daki kupanın grup kuraları çekilirken, Kosta Rika kolay bir grupta olmayacağını biliyordu ama turnuvanın ölüm grubuna düşeceklerinden henüz haberleri yoktu. O dönemde dünya sıralamasında ilk 10’da yer alan İtalya, İngiltere ve Uruguay bir anda aynı gruba düşmüştü. Yanlarında da Orta Amerika’nın gururu Kosta Rika... “Kosta Rika kim ki?” soruları grup aşamasından önce yüksek sesle dile getirildiyse de takımca yapabildikleri birkaç iyi şey vardı ve onlardan biri savunmaydı. Kaleyi, henüz başkentin devi Real Madrid’de değil de Valencia şehrinin küçük kardeşi Levante’de forma giyen Keylor Navas koruyor, takım yekvücut hareket ediyordu. Nispeten yetenekli ve daha tecrübeli ayaklar olarak görebileceğimiz Bryan Ruiz, Joel Campbell ve Christian Bolaños da golleri atacaktı. Kosta Rika’nın planı böyle gözüküyordu ve işe de yaradı.
Grubun açılış maçını Uruguay’a karşı 3-1 kazandılar. Ruiz’in İtalya maçındaki tek golü üst tura çıkış biletini, İngiltere ile golsüz beraberlik de liderliği Kosta Rika’ya getirdi! Ölüm grubunun kurbanları İngiltere ve İtalya olurken Kosta Rika üst turda Yunanistan ile eşleşti. Grupta daha sert takımlara karşı yoğrulan kadro penaltılarla adını çeyrek finale yazdırdı. Rakip burada Hollanda olurken sonuç yine penaltılarla belirlendi ama bu kez Kosta Rika aleyhine... Bu defa tarihe geçen, penaltı atışları öncesi kaleci Tim Krul'u oyuna sokup bundan sonuç alan Hollanda antrenörü Louis van Gaal'di. / Emre Gürkaynak

Maradona'nın vukuatından 24 yıl sonra... Sahnede Suarez...
#37 OLAYLARIN ADAMI: LUIS SUAREZ
Uruguay, ilk dört kupanın ikisini boykot edip diğer ikisinde zafere yürüse de 1970’teki yarı finalin ardından tam 40 sene çeyrek final dahi göremedi. Son yıllarda yeniden saygı duyulan bir seviyeye çıkmalarını sağlayanların başında gelen Luis Suarez, ‘müfredat dışı’ hareketleriyle de son iki kupada adından söz ettirmesini bildi.
Uruguay ve Gana arasındaki 2010 çeyrek finalinde kazananı penaltılar belirleyecek gibiydi. Penaltılar öncesi son çıkışta, Uruguay ceza alanı müthiş bir karambole ev sahipliği yapıyor; Suarez önce Stephen Appiah’ın şutunu ayaklarıyla sonra da Dominic Adiyiah’ın kafasını eliyle çizgiden çıkarıyordu. Asamoah Gyan, beyaz noktadan topu üst direğe nişanlarken Gana’yı Dünya Kupası’nda yarı final gören ilk Afrika ülkesi yapma şansını da tepiyordu. O sırada Suarez ise forması burnuna kadar çekili hâlde, çığlıklar atarak sevince boğuluyor; soyunma odasına geç de olsa keyifli bir hâlde teşrif ediyordu. Suarez, kendisini eleştirenlere dört yıl sonra yeni bir koz daha verecekti.
Grubun son maçının 79’uncu dakikasında sahneye çıktı; ancak beklendiği üzere bir golle değil, Giorgio Chiellini’nin omzuna kondurduğu bir ısırıkla! Chiellini’nin, omzundaki ısırık izini göstermesi dahi Meksikalı hakem Marco Rodriguez’i kartına başvurmaya ikna edemedi. Suarez maçı tamamlayabilse de kupada bir daha sahaya çıkamadı ve FIFA’dan dört ay hiçbir stadyuma girememe cezası aldı. Bugün 31 yaşında olan Suarez, belki de son kupası için Rusya’da olacak. Yeni bir skandalla veda eder mi? / Buğra Balaban
#36 POZZO'NUN DENKLEMİ
İtalya, Dünya Kupası'na en çok önem veren ülkelerden biri. Öyle ki 1982 Dünya Kupası'nda ülkesini şampiyonluğa ulaştıran Enzo Bearzot, kariyerinde bunun dışında çok fazla başarı bulunmamasına rağmen hâlen çok büyük bir isme sahip ve onun adıyla verilen ödüller mevcut. Vittorio Pozzo ise bu ihtişamlı başarıyı iki defa yaşamakla kalmadı, araya bir de olimpiyat şampiyonluğu sıkıştırdı.
Daha önce birkaç kez kısa süreliğine çalıştırdığı İtalya'nın başına 1929 yılında uzun soluklu olarak geçen Pozzo, 1930 Dünya Kupası'na katılmayan ülkesini 1934 Dünya Kupası'na hazırlarken iki büyük hamle yaptı. Bunlardan ilki, modern futbol taktiklerinin atası diyebileceğimiz 'Metodo' sistemini üretmesiydi. 'Piramit' olarak anılan 2-3-5 dizilişi üzerinde yaptığı bazı değişikliklerle ortaya çıkardığı anlayış, İtalya'ya fayda sağlamakla kalmayacak, futbolun evriminde de bir köşe taşı oluşturacaktı. Pozzo'nun ikinci hamlesi ise 'oriundo' adı verilen İtalyan kökenli Güney Amerikalı oyuncuları milli takıma kazandırmaktı.
'Oriundo'lar ve Metodo sistemiyle ülkesini hem 1934 hem de 1938'de şampiyonluğa ulaştıran İtalyan teknik adam, hâlen bunu başarabilen tek kişi. / Atahan Altınordu