Ya Sonra?

15 dk

76ers, büyük hayallerle girdiği sezonu hayal kırıklıklarıyla kapattı. Sixers’ı yakından takip eden Ben Detrick’e takımın geçmiş hatalarını, gelecek planlarını ve tabii o meşhur Colangelo makalesini sorduk.

Ben Detrick, ortalama bir Sixers yazarından çok daha fazlası. Birkaç sene önce kaleme aldığı makaleyle genel menajer Bryan Colangelo'yu istifaya zorlayan, Ben Simmons'ın şut atamamasını umursamadan en büyük savunucularından olan ve bu sezonun günah keçilerinden Al Horford'ın ana problemlerden biri olmadığını düşünen biri. The Ringer, New York Times gibi saygıdeğer kurumlar için yazılar kaleme alan Detrick, iki saatlik uzun bir podcast kaydının hemen akabinde bir saate varan sohbetimiz için bize ayıracak yeterli enerjiye sahip.

Geçen sezon öncesi yazdığınız yazıyla başlamak istiyorum. “Philly en iyi play-off oyuncusunu (Butler) ve en keskin şutörünü (Redick) kaybetmişken geliştiklerini söyleyebilir miyiz? (...) Neden kimse Elton Brand’e guard’ların var olduğunu söylemedi?” soruları, sezonun da gidişatını özetledi aslında...

Parkede oyuncuların rahat hissettikleri belli bir mimari vardır. Philadelphia özelinde bir araya getirilen kadro aynı noktaları seven, birbirlerinin yoluna çıkan oyunculardan kuruluydu. Ben Simmons ve Joel Embiid aynı yerde olmak istiyorlar. Ama aynı zamanda Tobias Harris -ki yayın gerisinde oynamasını beklediğiniz biriyken- genelde ‘dirsek’ dediğimiz, yayın bir adım içinden orta mesafeler kullanmayı seviyor. Keza Josh Richardson boyalı alana penetre edip iki sayılık atışlar arıyor. Al Horford, üç sayı denemesini istediğinizde mutsuz olmaz ama geleneksel uzun gibi kullanılmayı yeğler. Tüm bu oyuncuların parkenin belli noktalarına, çoğunlukla da boyalı alana yakın kalmalarının yanında onlara alan açacak, perimetreden skor katkısı verecek yeterli oyuncuya sahip olmamak gidişatı belirledi. Redick gibi birini en çok aradığınız nokta da buydu: Savunma tarafında sorunları olmuştu ama onun gibi yüksek hacimde üçlük deneyebilen biri, hücum kurgusunda büyük fark yaratabilirdi.

Yarı sahada yaratıcı olabilecek Jimmy Butler gibi birinden alabildiklerinizi, Harris ya da Richardson’dan bekleyemezsiniz. Sixers, iki pivot, iki dört numara ve bir kanat oyuncusuyla maçlara başlamayı planlıyordu. Takvimlerse 2020’yi gösteriyordu... Lig genelinde herkes daha da kısalırken Embiid ve Simmons’ın fizik avantajını kullanamayacağınız anlamına gelmiyor bu. Lakers’ın bu sezon sıklıkla Anthony Davis’in yanında bir beş numara kullandığını gördük. Philly örneğindeyse, dış oyuncular için yeterli rol yoktu. Horford’ı dış oyuncu gibi kullanmak, Harris’i iki numara gibi konumlamak ana sorunlardı. Alan açacak kısalar daha faydalı olabilirdi.

Bu denklemde Brett Brown’ı nereye koymak gerekiyor?

Zor durumda bırakıldığını düşünüyorum. Yine de bir şekilde işleri yoluna koyacakları konusunda iyimserdim. Simmons çok parlak bir basketbolcu, Horford harika bir pasör ve Embiid aşırı yetenekli. Toplam on kez All-Star seçilmiş bu figürlere bakıp güvenmeyi seçtim. Hafife aldığımsa Harris ve Richardson’ın bu üçlünün yanına koyulabilecek en kötü tipte parçalar olmalarıydı. Üçlük denemeyi pek sevmeyen, hızlı karar veremeyen, sağlam pasör olmayan... Simmons, Joel ve Horford’a fazla yüklenildi ve birbirlerine uymadıkları çok konuşuldu. Fakat bence sorun, bu üçlünün yanında yeterli guard kökenli oyuncu olmamasıydı. En uyumlu üçlü olmayabilirler ama yanlarına JJ Redick ve Chris Paul’u koyarsanız bu akla yatkın hale gelir.

Burada Brett Brown’ı suçlayamıyorum. Harris ve Richardson’ı daha fazla üçlük kullanmaları yönünde yüreklendirmeye çalıştı. Takımdaki problemin personel odaklı olduğunu açıkça belirtti. Yaptığı işe sempatim var. Suçlamaların onun üzerinde yoğunlaşmasına ve görevinden uzaklaştırılmasına şaşırmıyorum çünkü sporda işler böyle yürür. Fakat genel resme baktığımda “Keşke onun yerine başka bir koç olsaydı” diyebileceğim bir hatası yoktu. Eli kolu bağlıydı. Horford ve Harris’e bunca para dökülmüşken, onları bench’e çekmek kolay değildi.

Play-off’a ramak kala Simmons sezonu kapatmışken, Sixers taraftarları Celtics serisini bir ukdeyle hatırlamalı mı?

Boston, Philly’yi süpürdü ama iki maçı kazanabilecek noktaya getirdi Sixers. Şuna değinmek gerek: Bu sezon Ben Simmons sahadayken Sixers, Boston’a karşı dört maçın üçünü kazanmıştı. Simmons sakatlanmasa Sixers, Boston’ı geçebilirdi. Herkes “Boston finale gidecek takım, Sixers kadrosunu dağıtabilir” şeklinde hüküm vermiş görünüyor ama Simmons varken durum pek de böyle değildi. Normal sezonda dört maçın üçünü kazanmışsanız bir play-off serisinde gülmeniz de ihtimal dışı değildir. Önceki sezon Kawhi Leonard’ın üç kez seken şutu olmasa bu takım belki de şampiyon olacaktı. Sixers’ı, Simmons’sız değerlendirmek mümkün değil. Jayson Tatum, Simmons onu savunurken kolay sayı atamıyor. Hücumda topu post’a indirmekte zorlandılar ki Simmons’ın gözü kapalı yaptığı bir şey. İyi üç sayı denemeleri yaratamadılar ki yine Simmons’ın paslarıyla üretim sağladıkları bir departman daha. Simmons olsa Boston’ı kesin yenerlerdi demiyorum ama rekabetçi bir seri izlerdik. Boston’ın çok iyi, Philly’nin bir o kadar kötü görünmesi biraz da sonuç odaklı bakmamızdan ötürü.

Ben büyük bir Ben Simmons hayranıyım. Bir basketbol zihni olarak LeBron, Draymond, Jokic seviyesinde. Oyunu anlamada kendine has bir yola sahip. Burada elbette Luka ve Harden’ı da sayabiliriz; boşlukları, açıları değerlendirme biçimleri onları diğerlerinden ayırıyor. Diğer oyuncular bir boşluk olduğunu fark etmeden yarım saniye önce onlar pası çıkarmış oluyor. NBA’de bu yeteneklere sahip eser miktarda oyuncu var. Ve bunların pek azı Simmons’ın fizik yeteneklerine sahip. Şut atamıyor olması umurumda değil. Ligin en iyi savunmacılarından biri, belki de en iyisi. Skor üretimi, asistleri ve top kayıplarını aynı potada eritip bakarsanız ligin en tepelerinde. NBA’de en fazla üçlüğe asist yapan oyuncu.

James Ennis, Furkan Korkmaz gibi ortalama üstü şutörlerin dahi sahada olması, verimliliğini dramatik şekilde artırıyor...

Butler, Harris ya da Richardson kadar seksi olmasa da şut sokabilen oyuncuları etrafına yerleştirdiğinizde Simmons’ın değeri hemen ortaya çıkıyor. Geçmişten Belinelli, Ersan örnekleri keza. Covington, bu sistem için mükemmel bir parçaydı. Jerami Grant’i elinizde tutup Fultz için ekstra draft hakları vermeseydiniz Saric, Grant ve iyi bir pick’le değerli bir oyuncuyu takas edebilirdiniz. Böylece Covington’ı yollamanıza gerek kalmazdı.

Simmons ve Embiid’i şut kullanmaktan imtina etmeyecek oyuncuların yanına koyduğunuzda hücum reytinginin 111-117 bandına çıktığını görüyorsunuz. Bu yüzden Ben ve Jo kaynaklı bir hücum problemi olduğunu düşünmüyorum. Sadece etraflarındaki parçaların daha dikkatli seçilmesi gerek. Şanslılar zira iki yıldıza da faydalı olacak oyuncu tipleri aynı: Yarı sahada top yönlendirecek, yüksek hacimde şut kullanabilecek kısalar ya da iyi savunma yapıp sabit şutör olabilecek kanatlar.

"Richardson ve Harris verimsiz oynadıkları için kendilerini suçlayalım; Jo ve Ben’i değil."

"Richardson ve Harris verimsiz oynadıkları için kendilerini suçlayalım; Jo ve Ben’i değil."

Simmons’ın hangi kurguda daha verimli olabileceğini düşünüyorsunuz?

Bucks’ın Giannis için kullandığı yolu birebir kopyalamalı Sixers. Etrafında isteyeceğiniz yetenek kümesi tam da orada. Brook Lopez, artık Embiid kadar sırtı dönük oynamıyor elbette. Yine de ideal senaryo bu. DiVincenzo, Matthews gibi şutörler, Middleton tipi yaratıcılar. Temelde, dış oyuncular! Simmons ribaundu alıp rakip alana süzüldüğünde şutörleri aramaya başlıyor ve en etkili olduğu anlar da bunlar. Yarı sahada yeri geldiğinde topu post’a indirip çember civarına geçebilir. Geçen sezon Butler ve Redick’li ilk beşin normal sezondaki hücum reytingi 122 civarıydı! İki finalist, Warriors ve Raptors dışında daha iyi hücum eden hiçbir beş yoktu. Play-off’ta 100 pozisyon başına rakiplerine 24.7 sayı fark atarak açık ara liderlerdi. Hal böyleyken Joel-Ben ikilisine gelen eleştirileri anlayamıyorum. Bilakis bu birlikteliğin işe yaradığına dair kanıtlarımız var. 40 sayı, 12 asist, 20 ribaund üretirken elit savunma yapan bir ikiliden bahsediyoruz. Sorun nerede? Richardson verimsiz oynadığı için, Harris bire birlerde lig ortalaması kadar üretken olabildiği için kendilerini suçlayalım; Jo ve Ben’i değil.

Shake Milton uyumlu bir parça. Şutlarının yarısını yayın gerisinden kullanıyor, bu harika. Basketbol IQ’su ve pasör özellikleri diğer dış oyunculardan daha iyi. Natürel bir point guard değil, daha çok iki numaraya yakın ama saha görüşü iyi ve memnuniyet verici bir sürpriz oldu. Zaten inanılmaz yeteneklere ihtiyacınız yok, Josh Hart gibi parçalar yeterli. Rockets, maaş sınırınız doluyken nasıl böyle parçalar bulabileceğinizi gösterdi. Danuel House oracıkta duruyordu, keza Austin Rivers, Ben McLemore... Böyle oyuncular her zaman mevcuttur, sadece onları bulmalısınız.

Bu da Sixers yönetiminin ne kadar başarısız olduğunu gösteriyor. Milton da Landry Shamet da Brett Brown’ın bulduğu oyunculardı. Nets’e bakın: Dinwiddie, Joe Harris... Bu tür oyuncular her zaman vardır. İkinci turdan seçebileceğiniz kıymetli parçalardan bahsediyorum. Mesele, yeterli altyapı hazırlığını yapan bir yönetim kademesine sahip olmak.

Rollerin net oturmaması, hücumdaki akışkanlığı çok zedeledi...

Philly’nin sahada bir demokrasi problemi var. Çok fazla oyuncu karar verme, top yönlendirme hakları olduğunu düşünüyor. Houston’a bakın; Harden’ın ve Westbrook’un bunları yapmaya hakları var. Lakers’ta Anthony Davis ve LeBron James... Tamam, Rondo’nun kısa dakikalarda böyle bir hakkı var, Kuzma arada bire bir oynayabilir ama genelde kararları kimin verdiğini bilirsiniz. Philly’ye dönelim: Joel’in alçak post’ta top istediği bir pozisyon vardı, Richardson topu ona indiremeyince içeri girip el üstü bir ikilik denedi. Bu, kabul edilemez bir pozisyon. Top, kritik anlarda Ben ya da Jo’ya gitmeli. Tobias ribaundu alıp tüm sahayı geçiyor. Hayır, senin işin bu değil.

İnsanlar, Sixers’ın çok kötü durumda olduğunu düşünüyor. Buna katılmıyorum. Geçen seneki -herkesin memnuniyetsiz olduğu- takımı bir arada tutabilseydiniz 50 galibiyetlik bir takımınız vardı. Birkaç ufak dokunuşla yeniden o seviyeye dönebilirsiniz. Bence Richardson’ı üç sayı hacmi daha geniş, savunma yapabilen bir oyuncuyla ya da yarı sahada top yönlendirebilecek bir kısayla takaslamak gerek. Seth Curry, Dinwiddie gibi... İmkânsız olmayan şeyler bunlar. Horford’ı da bench’ten getirdiğinizde, bu takımın şampiyonluk için diğer herkes kadar şansı olur. Artık bir süper takım yok. Eşleşmeler büyük önem arz ediyor. Milwaukee Boston’la, Raptors Miami’yle oynasa serilerin gidişatı terse dönebilirdi.

Artık muharebeleri stiller kazanıyor ama Phillly, farklı savaşları kazanmak için tasarlanmış değil. İhtiyaç duyulan, basit tamamlayıcılar. Ben ve Jo ağır işçiliği yapıyor zaten; skor üretimi, şut hazırlama, savunma, ribaund, ters eşleşme yaratma... Üçlük sokup savunma yapacak oyuncu bulmak atla deve değil; cebinize uygun, erişilebilir kontratlar ama bu yönetim gerekli oyuncuları seçecek göze ya da iş etiğine vâkıf değil. Horford’ı yollayıp karşılığında kötü bir kontrat almaları daha muhtemel... Horford yerine Wiggins mi? Hayır, bu sizi daha kötü bir takım yapar. Neticede Embiid sık sakatlanan bir oyuncu. Simmons ve Horford’ın beraber oynadığı dakikalara baktığınızda rakamların gayet iyi olduğunu görüyorsunuz. Philly, iyi bir yedek pivota sahip olsa muhtemelen geçen sezon Toronto’ya kaybetmeyecekti.

Yeni bir yönetim gelse önünde rahatlıkla çözebileceği bir tablo bulacak. Ama duyduğuma göre front office için henüz tek bir mülakat bile yapmamışlar. Sachin Gupta, Mike Zarren gibi “Dostum, ne yapıyorsunuz? Tamam, bana üç hafta verin, şampiyonluğa oynayan bir takımımız olsun” diyecek birine gideceklerinden şüpheliyim. Başantrenör koltuğu için Mike D’Antoni iddiaları var. Doğru mu bilmiyorum ama kısa beşlere bayılan, üçlük ve hız tutkunu birinin Sixers kadrosunu nasıl çözüme kavuşturacağını merak ediyorum doğrusu. Eğlence kısmında şüphesiz bolca malzeme çıkar. Bir röportajında “Post-up oynamak bir pozisyonu harcamaktır” demişti. Oyuna böyle bakan biri nasıl Joel Embiid’e koçluk yapabilir ki?

Sixers taraftarları ve medya artık Embiid ve Simmons’ın bu yaşta ne kadar iyi olduklarını takdir etmeli. Sakatlıklar yüzünden sadece iki tam sezon beraber geçirebilmişlerken ayrılmaları gerektiğine dair varsayımlar bana mantıklı gelmiyor. Sıradışı oyuncular, sadece Devin Booker gibi aşina olduğumuz süper yıldız tiplerinden birazcık farklı görünüyorlar ama ikisi de biricik yetenekler. Başka bir Simmons ya da Embiid yok.

"The Process dediğimiz şey, Hinkie’nin takımın başında olduğu dönemden ibaretti. Colangelo'yla sona erdi."

"The Process dediğimiz şey, Hinkie’nin takımın başında olduğu dönemden ibaretti. Colangelo'yla sona erdi."

Ana problem Philadelphia’nın kötü yönetim kararları gibi görünüyor. Sam Hinkie’nin 2016’daki veda mektubundan bugüne, işlerin ters gitmeye başladığı an hangisiydi sizce?

The Process dediğimiz şey, Hinkie’nin takımın başında olduğu dönemden ibaretti. Bryan Colangelo geldiğinde süreç sona erdi. Her şeyin değişmeye başladığı nokta Colangelo’nun takıma katılışıydı. Hinkie bir süre onunla beraber görevinde kalsa da bir daha zekice bir karar alamadılar. Duyduklarıma göre, Okafor karşılığında Boston’dan bir Nets draft hakkını alacakları bir takas masadaymış. Taraflar anlaşmış fakat son anda Colangelo yapmak istemediklerini söylemiş.

Dinamiği nasıl değiştirebileceğini düşünün: Okafor yerine gelen seçim hakkı Jaylen Brown’a dönüşse... Birçok kaynaktan duydum, zaten Celtics genel menajeri Danny Ainge de isim vermeden bu haberi doğrulamıştı. Demek istediğim, Hinkie kontrolü kaybettiğinden beri akıllıca neredeyse tek bir hamleleri olmadı.

Elton Brand genel menajer koltuğunda ama nihai kararları kimin verdiği hep tartışılıyor. Organizasyonda bir kültür problemi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yazdığım yazının ardından Colangelo istifa ettikten sonra Sixers için pazardaki en iyi adayı işe alma fırsatı doğdu. Epey çekici bir işti; iki harika süper yıldız, sayısız draft hakkı, maaş sınırında bolca esneklik. David Griffin, Gersson Rosas, Mike Zarren çok iyi adaylardı. Ama takım sahipleri son sözü söyleyecek biriyle anlaşmayacaklarını belli ettiler. Kendi kelimeleriyle ‘kolektif’ bir yönetim istiyorlardı. GM’in söylediğinin son karar olacağını garanti etmediler.

Elton Brand, hiç deneyimi olmayan biriydi, kısa süre Gelişim Ligi’nde çalışmıştı. Elton Brand’i kararları versin diye işe almazsınız. Elton Brand’i, kararları siz vermek istiyorsanız işe alırsınız. Kararları kimin aldığını bana kalırsa bilinçli olarak gizli tutuyorlar. Brett Brown kovulduktan ve Marc Eversley, Chicago’nun genel menajeri olduktan sonra geriye kimlerin kaldığını biliyoruz: Elton Brand, Ned Cohen ve Alex Rucker. Cohen, NBA ofisinde yöneticilik yapmıştı. Rucker’sa Toronto’da Colangelo’nun analitik danışmanıydı. Sixers organizasyonunu yöneten ekip bu. En azından Brown ve Eversley başka takımlarda da çalışmış, deneyimli figürlerdi. Hiç tecrübesi olmayan Brand neden iyi bir yönetici olsun ki? Peki sadece lig ofisinde çalışmış biri ya da bir sayı uzmanı? Mevcut yönetimin başarılı olabileceğini kanıtlayan bir özgeçmişleri yok. Varsayımım, başka insanların, kâğıt üzerinde orada görünmeseler de kararların çoğunu aldıkları yönünde. Takım sahipleri ya da işletme tarafındakiler.

Elton Brand

Elton Brand

Hâlâ gölgede beliren bir Colangelo etkisinden kaygılanmalı mıyız?

Eğer D’Antoni’yle anlaşırlarsa, bir ipucu yakalayabiliriz. Onu Brown’ın asistanı olarak işe almış, zamanında da Phoenix’te göreve getirmişti ne de olsa.

Bu röportaj, tabii ki Colangelo’yla bitecekti. 2018’de The Ringer’a yazdığınız, Colangelo’nun oyuncularla ilgili bilgiler sızdırdığı anonim Twitter hesaplarıyla ilgili araştırmanın ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. Bir filme çekileceğini düşünüyor musunuz bu hikâyenin?

Benim için işin en komik tarafı, binlerce tweet okuyup organizasyonun iç yapısıyla ilgili bilgilere erişmekti. Embiid’in tembel olduğuna dair bir yorumun karar vericilerden geldiğini bilmek, tweet’i atan kim olursa olsun inanılmazdı. Film konusunda emin değilim, gün boyu tweet okuyan bir adam sıkıcı bir film konusu olabilir. Bir aksiyon sahnesi yaratabilmek için epey iyi bir yönetmene ihtiyacınız olurdu.

Aylarca süren araştırmanızda sizi en zorlayan konu neydi?

Şubat ayında bir anonim hesaptan o yönlendirmeyi almıştım ve işin aslı, iki hafta içinde makaleyi yayımlayabilirdik. Öte yandan, ne kadar fazla bilgi toplarsak hikâyenin o kadar etkileyici hale geldiğini gördük. Sezon devam ederken, daha hayati oyuncular da işin içine girdi. Okafor ya da Nerlens Noel hakkındaki mesajlar önemli miydi, evet. Yine de artık takımda değillerdi ve etkisi sınırlı olabilirdi. Ama Markelle Fultz meselesinde neler olduğunu, Embiid’in tatilde neler yaptığını eşzamanlı olarak bu hesaplardan okuyabiliyorduk. Bu sayede hikâye daha da güçlendi. Nerede keseceğimize karar vermek gerçekten zordu. Makale nihayet yayımlanıp bu hesaplar pasifleşince boşlukta hissettim, “Ah, burner hesapları özlüyorum” diye düşündüm. Elbette arkadaşım değillerdi ama bu karakterler aylardır hayatımın bir parçasıydı.

Bay Detrick, çok teşekkürler...

Ben teşekkür ederim. Ölene kadar Furkan Aldemir bebeğim!

Socrates Dergi