Süreç

8 dk

Joel Embiid, Philadelphia 76'ers'ın yıllar süren yapılanma hamlesinin en önemli parçası olabilir. Ancak bu, biraz ona bağlı.

Joel Embiid, NBA parkelerindeki ilk sezonunun geride kalan ilk dokuz maçında 18 sayı, 7.6 ribaund, 2.2 blok, 1.2 asist ortalamalarıyla oynadı. Şut isabet oranı yüzde 48, üçlük isabet oranı yüzde 50, serbest atış isabet oranıysa yüzde 78’di. Çaylak sınıfındaki başka hiçbir oyuncunun yaklaşamadığı bu istatistikler, onu ‘Yılın Çaylağı’ ödülü için tek aday kılıyor. Fakat bütün bu sayıların etkisini katlayan, bahsetmediğim bir kategori daha var. Embiid, bunları maç başına yalnızca 22 dakikada yapıyor.

NBA çevrelerinde, yüksek süreler almayan bir oyuncunun istatistiklerine farklı bir bakış sunmak için en popüler yöntemlerden biri, oyuncunun aldığı süreyi (takımların temel taşlarının yaklaşık oynama süresi olan) 36 dakikaya oranlamadır. Embiid’in şu anki istatistiklerini bu filtreden geçirdiğinizde karşınıza çıkan veriler şöyle: 29.5 sayı, 12.4 ribaund, 3.6 blok, 2 asist. Elbette gerçek hayatta işler, böyle basit bir doğru orantı mantığıyla şekillenmiyor ama söz konusu oyuncunun NBA’deki ilk sezonunu geçirdiğini ve 10-12 dakika değil, 22 dakika oynadığını düşününce, 36’ya oranlanmış istatistiklerin etkisini zihninizden öyle çabucak kovamıyorsunuz.

Kaldı ki Philadelphia 76ers maçlarında Embiid’in sahada olduğu dakikaları izlerken gördükleriniz, istatistiklerden de daha etkileyici. Kimi zaman LeBron James’e yaptığı gibi bir blokla nefesiniz kesiliyor, kimi zaman Hakeem Olajuwon’a selam çakan bir ‘dream shake’ ile... Bir hücumda sırtı dönük oyunla sayı üretirken, diğerinde hiç tereddütsüz tepeden üçlüğü yolluyor. Savunmacı üçlük tehdidinin farkına varıp üzerine geldiğindeyse topu yere vurup rahatça potaya gidiyor. Savunduğu oyuncu takım arkadaşına perde yaptığında, hemen adam değiştirip rakip kısanın karşısına dikilebiliyor ve ayaklarının hareketi, karşısındaki çabukluğa eşlik edebiliyor Basketbolun bir uzundan isteyebileceği ne varsa Embiid de NBA’deki çaylak sezonunda hemen hepsinden örnekler sunabiliyor.

Bütün bu zengin repertuvara ve çarpıcı istatistiklere rağmen Embiid’in maç başı süresini 22 dakikayla sınırlayan ise 2014’te draft edilmesinin ardından iki sezon kaçırmasına sebep olan ayak kırığı ve bunun yarattığı korku. Aynı şekilde, arka arkaya iki gece maça çıkmasına engel olan da... Şimdilerde bir diğer büyük umudu; son draft’ın 1 numarası Ben Simmons’tan da yine ayak kemiği kırığı nedeniyle faydalanamayan Sixers, anlaşılır bir biçimde Embiid’in üzerine titriyor. Zaten bu yıldan da bir beklentileri yok ve hiçbir maçı kazanmak, kulübün kaderini değiştirebilecek yetenekteki bu adamı en ufak bir riske atmaya değecek kadar önemli değil. Bu yüzden de Sixers maçlarında, Embiid tam havaya girmiş ve sizi de beraberinde götürmüşken, bench’ten yedeği Jahlil Okafor kalkıyor, oyun duruyor ve aynı anda, 90’larda bir evde, Cine 5’te maç ya da başka şeyler izlemeye çalışırken beşinci dakikada şifre girmiş gibi hissediyorsunuz.

Son yıllarda taraftarına çok çektiren ve NBA’in en büyük alay konularından biri haline gelen Sixers’ı saplandığı yerden çıkarmak için en büyük ve belki de tek umut, Kamerunlu bu genç adam. Yine bir NBA oyuncusu olan vatandaşı Luc Richard Mbah a Moute’nin, ülkesinde organize ettiği bir basketbol kampında keşfettiği Embiid’in aslında o güne kadar basketbolla ilgisi yoktu; voleybolcu olma planları yapıyordu ve organize basketbolu, ilk kez beş yıl önce oynamaya başladı. Bu kadar sınırlı bir basketbol deneyimine ve iki yıl sahalardan uzak kalmasına rağmen oyununun halihazırdaki seviyesinde olması, belki de ona dair en inanılmaz şey. Böylesine bir gelişim, ancak kendisine gösterilenleri çabucak kapan bir zihinle mümkün. Embiid, “Bilgiyi sünger gibi emiyor” dedikleri cinsten bir adam.

Elbette bu kadar çabuk öğrenebilmek için derse ilgili de olmanız gerekiyor. Embiid’in rehabilitasyon sürecinin ilk bölümünde işlerin pek de yolunda gitmemesi, artan kilosu ve bazı tavırları onun iş ahlakına yönelik soru işaretleri doğurmuştu. Boş geçen bir yılın ardından ayağının beklenen düzeyde iyileşmemesi ve ikinci bir ameliyat gereksinimi, hakkındaki şüpheleri kuvvetlendirdi. Oysa şimdilerde ortaya çıkıyor ki tedavi sürecindeki geri düşüş, basketbolu sevmemesinden değil; aksine, oynayamamanın yarattığı sabırsızlık ve bunalımdan kaynaklıydı. Belki ikisi de profesyonelce değil ama birinin arkasında yoğun bir heves var. Embiid’in iyi bir öğrenci olmasını sağlayan da işte o heves.

Yine de öğrenme hevesi eğer zekâyla destek bulmasaydı böylesine dramatik bir gelişim herhalde mümkün olmazdı. O zekânın parıltılarına JoJo’nun harika espri anlayışında rastlayabilirsiniz. Şu anda Metta World Peace, Evan Turner gibi müstesna figürlerin de önünde, NBA’in en komik ve eğlenceli karakteri olabilir. Sakatlık döneminde Twitter’dan kendisine gelen “İkimiz de NBA’de eşit miktarda sayı attık” iğnelemeleri üstünden espriler yapabiliyor. Yine gocunmadan, Bill Simmons’ın internet sitesi The Ringer’ın kendisinin antrenman görüntüleriyle tatlı şekilde kafa bulmak için hazırlayıp Instagram’a koyduğu videoyu paylaşıyor ve çok güldüğünü belirtiyor. Kendisiyle barışık bir genç yani. Twitter üstünden Rihanna’ya ‘yürüyen’, LeBron James’ı Sixers’a gelmeye -güya- ikna etmeye çalışan, kendisini seçen eski 76ers genel menajeri Sam Hinkie’nin takımla özdeşleşen ve biraz da üzerine kalan “Sürece güvenin” sözünü sürekli tekrarlamaktan çekinmeyen, Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından da takımı için yıllardır yapılan “Draft için bilerek seriyorlar” eleştirilerinden yola çıkıp “Şimdi de Amerika seriyor. Sürece güvenin!” yazabilen, mizahi yönü çok kuvvetli birisi.

Süreç demişken... Kulüp yönetiminin, yıllardır kaybetmekten bıkan taraftarlara ve kamuoyuna karşı kullandığı “Sürece güvenin” sloganı, bugün 76ers oyuncuları tarafından da tekrarlanmakta. Hatta Embiid’in yarattığı coşku ile birlikte, taraftarlarca tezahürat olarak söylenir hale geldi. Ne var ki ‘süreç’ başarıya ulaşsa bile, geçtiğimiz sezon NBA yönetiminin de müdahalesiyle üstüne ABD basketbolunun ağalarından Jerry Colangelo getirilen ve devamında görevden ayrılan Sam Hinkie, bunu uzaklardan izlemek zorunda olacak. Sixers bir gün Embiid’in sırtında şampiyonluğa uzanırsa, 2014 Draft’ında sakatlığı nedeniyle en az bir sezon kaçıracağını bildiği halde üçüncü sırada onu seçmekten çekinmeyen Hinkie’ye ne kadar kredi verileceğini göreceğiz. Belki de üçüncü değil de birinci sıradan seçim yapsaydı, önünde Andrew Wiggins varken tercihi farklı olurdu. Ve evet; oyuncu gelişiminde dengeli bir takım yapısının önemini hiç gözetmemesi, üç draft üst üste ilk haklarını pivotlar için kullanması eleştirilmesi gereken şeylerdi. Yine de ironik biçimde, görevini kaybetmesine neden olan tercihiyle ve bu tercih sonucu seçtiği oyuncuyla, yıllar içinde aynı zamanda kariyerini de temizleyebilir.

Joel Embiid bundan bir süre önce, Sports Illustrated dergisinin usta kalemi Lee Jenkins’e “Bahsedilen o süreç benmişim gibi geliyor” demişti. Haklı... Muhteşem bir saha görüşü ve pas yeteneğine sahip olan, ancak şutu ve savunmasında ciddi problemlerle gelen Ben Simmons ya da sanat eseri gibi post oyunlarına sahip olsa da rakibe hasar veremediği için hücum etkinliği ‘sanat için sanat’ noktasında kalan, hem savunma hem de ribaund zaafları bulunan Jahlil Okafor değil... Sürecin vardığı yeri belirleyecek bir kişi var; o da Embiid.

Socrates Dergi