
'84 Yazı
19 dk
Messi 2020 yazında ayrılmak istediğinde Barcelona da simgesini kaybetme kâbusunu yaşadı. Maradona, 1984'te Barcelona'dan ayrılmak istediğindeyse durum biraz farklıydı…
Napoli, savaş sonrası dönemde kuzey takımlarına kafa tutmak için sürekli hamleler yapsa da asansör şehir takımlarından biri olmuştu. 1965'te bu istikrarsızlığı kırdılar ve Serie B'den çıkıp uzun yıllar sürecek Serie A macerasına başladılar. Üstelik gayet kararlı bir girişti bu. Art arda üç sezon ilk dörtte yer aldılar hatta 1967-1968 sezonunu en büyük düşmanları Juventus'un üzerinde ikinci kapattılar. Şehrin çocuğu 'Totonno' Antonio Juliano, uzun yıllar sıradan bir kaleci olarak görülen ama Napoli'de 'süpermen'e dönüşerek milli takıma kadar yükselen Dino Zoff gibi yerli yeteneklere sahiptiler. Ama esas oğlanlar iki Güney Amerikalıydı: Milan'da büyük işler yapan Jose Altafini ve antrenör Heriberto Herrera ile tartışıp Juventus'tan ayrılan Omar Sivori. Brezilyalı Altafini uzun yıllar takımın gol yükünü çekse de Arjantinli Sivori'nin şehirle ve taraftarlarla bağı farklı bir noktadaydı. Juventus, Napoli'ye konuk olduğunda Herrera ile yarım kalan hesabını alaycı yollarla kapamaya çalışan Sivori, San Paolo'yu dolduran seyircilerin küçük düşmüş kuzeylileri izlemesine neden oluyor; bu da bir bakıma zafer niteliği taşıyordu.
Napoli 1970'lerde de arayışını sürdürdü ama ulaşabildikleri en üst nokta hep ikincilikti. 1979-1980 sezonunu onuncu sırada bitirdiklerinde kovalamaktan yorulmuş bir takım vardı ortada. Bu sırada sahneye Totonno çıktı. Futbolu bıraktıktan sonra genel menajer olarak kulüpte göreve başlayan Juliano, İtalya'daki yabancı yasağının kalkması üzerine ABD'de futbol hayatını sürdüren Ruud Krol'u ikna etti ve Hollandalı savunmacıyı Napoli'ye getirdi. Napoli, 1980-1981 sezonunda bitime üç maç kalana kadar şampiyonluğu kovalamıştı. Sonuç yine Scudetto olmasa da en azından ilham kaynaklarını bulmuşlardı. Krol, sezonun en iyi 11'ine seçildi, ligin en iyi yabancı oyuncusu ödülünü aldı.
17 Mayıs 1981'de İtalya'da yapılan kürtaj referandumundan önce kürtaj karşıtı Napolililerin pankartlarından birinde şu yazıyordu: "Kürtaj için oy veren Napoli taraftarı; hiç düşündün mü, ya Krol'ün annesi kürtaj yaptırsaydı?" Krol'lü Napoli, 1981-82 sezonunu dördüncü sırada bitirmişti. Sıralamaya bakıldığında belki eski günlere dönülmüştü ama özellikle yerli oyuncu hususunda eksikler vardı. 1968'de Avrupa şampiyonu olan İtalya Milli Takımı'nın 11'ine iki oyuncu sokan Napoli, 1982 Dünya Kupası için İspanya'ya hareket eden Azzurri kadrosuna bir oyuncu dahi gönderememişti…

Kürtaj karşıtı Napolililerin pankartlarından birinde şu yazıyordu: “Kürtaj için oy veren Napoli taraftarı; hiç düşündün mü, ya Krol’ün annesi kürtaj yaptırsaydı?”
Yabancı
Tarih, İspanya 1982'de İtalya'yı yazsa da turnuva başındaki beklentiler tamamen farklıydı. Üstelik hayaller sadece Brezilya Milli Takımı ile çöpe gitmemişti. Son şampiyon Arjantin'in büyük şeyler beklenen genç yeteneği Diego Armando Maradona, ilk kez beynelmilel futbol izleyicisinin karşısına çıkmış; zayıf El Salvador ve Macaristan karşılaşmaları dışında silik bir performans göstermiş ve kırmızı kartla kupaya veda etmişti. Yine de onun için 'kayıp' denebilecek bir durum yoktu ortada. Maradona, 13 Haziran'da Belçika'ya karşı ilk maçına çıkmadan dokuz gün önce Barcelona ile sözleşme imzalamış ve dünyanın en pahalı futbolcusu unvanını elde etmişti…
Maradona'nın peşinden uzun süre koşan Barcelona, Maradona'nın çocukluk arkadaşı ve menajeri Jorge Cyterszpiler'in isteklerini karşılayabilen ilk takım olmuştu. (Daha önce Sheffield, Juventus ve Real Madrid de şanslarını denemişti.) Maradona, 28 Temmuz'da ilk idmanına çıktığında binlerce Barcelona taraftarı destek için oradaydı. Fakat haykırdıkları isim 'Maradona' değildi. Takımın Alman yıldızı Schuster, Barça taraftarının tanıdığı, kendini kanıtlamış bir oyuncu olarak tribünlerin favorisi durumundaydı. Maradona da Schuster'le yakaladığı uyumla yeni bir ikon olabileceğini ispatlamıştı ama mutlu günler çok uzun sürmedi. Hepatit geçirdi, antrenör Udo Lattek ve başkan Josep Lluis Nuñez'le sorunlar yaşadı. Lattek, Maradona'nın çevresini saran grubun ona zarar verdiğini söylüyordu. Arjantin'den gelen arkadaşlarının çoğunlukta olduğu bu grupta menajeri Cyterszpiler başı çekiyordu. Özel antrenörü Fernando Signorini, ekibin bir diğer parçasıydı. Daha genç yaşlarda tanıştığı Ricardo Ayala da… Maradona, 'klanıyla' Arjantin'deymiş gibi yaşıyordu. Birçok yönetici de Lattek gibi onu başarısızlığa iten en büyük etmenin bu olduğunu düşünüyordu. Maradona, El Diego adlı otobiyografisinde yorumlara şu tepkiyi gösteriyordu: "O günlerde insanlar 'Maradona Klanı' diye konuşuyorlardı ve bu beni çok kızdırıyordu. Klan neymiş! Onlar benim milletim, ailem, arkadaşlarım, çalışanlarımdı. Arjantinli arkadaşlarımın içki içmek, sigara içmek, kavga etmek gibi huyları vardı. Ama bunları yapmaları Maradona Klanı varmış anlamına gelmemeli. Arkadaşlarımın yapıklarını tasvip edebilir ya da etmeyebilirim. Fakat bunlar arkadaşlığımı etkilemez ve bu yaptıkları her şeyin içinde olduğum anlamına da gelmez."
O sezonun sonunda Luis Menotti'nin antrenörlük koltuğuna oturması, Arjantin'i arayan Maradona için iyi bir haberdi ama beklenen olmadı. 24 Eylül 1983'te ligin şampiyonu ve gereğinden biraz fazla sert takımı Athletic Bilbao karşısına çıkan Maradona, Andoni Goikoetxea'nın gaddar tekmesiyle bir sezonu daha tamamlayamayacak olmanın hayal kırıklığını yaşıyordu.
Kaçış
25 Eylül 1983'te Juventus'a yenilen Napoli, üçüncü hafta sonunda ligin dibine demirlemişti. Krol'ün yanı sıra önce Ramon Diaz sonra da Dirceu gibi uluslararası sahnede prestijli yabancı transferleri yapsalar da işler iyi gitmedi. Sezon bittiğinde küme düşen Pisa'nın sadece dört puan önünde noktalamışlardı. Totonno'nun yine bir şeyler yapması lazımdı…
1983-84 sezonu Maradona için de farklı geçmedi. "Kariyerimin en mutsuz dönemiydi" dediği Barcelona günlerinin en karanlık zamanları başlamıştı. 'Maradona Klanı' partileri gazetelere taşınıyordu. Up & Down adlı mekânda çıkardıkları olay, yöneticilerin sabrının zorlandığı anlardan biriydi. Onu, 1978'de Barcelona'ya öneren ilk isim olan Nicolau Casaus, Maradona'nın hayatının kontrolden çıkmasında tek sorumlunun Cyterszpiler olduğunu belirtiyordu. Dahası, Maradona'nın uyuşturucu kullandığı iddiaları da yayılıyordu. "Hayatınızı yaşayın, uyuşturucu öldürür" sloganlı reklamlarda oynasa da yıllar sonra kokaini ilk kez Barcelona'da denediğini kabul edecekti. Sakatlık dönüşü saha içinde özellikle ligde fena maçlar çıkarmasa da Manchester United'la oynanan Kupa Galipleri Kupası maçında ortaya koyduğu futbol tepki çekmesine ve 70. dakikada oyundan alınmasına neden olmuştu. Birkaç yıl sonra verdiği bir röportajda Barcelona'daki en büyük hatasının sakatlık sonrası hazır olmadan birçok maça çıkması olduğunu belirtecek ve United maçı için sahaya çıkarken tam dokuz iğne yediğini üzerine basarak tekrarlayacaktı. Başkan Nuñez'la çatışması ise aralıksız devam ediyordu. Paris'teki parti, Breitner'in jübilesi için çıkan tartışma ipleri germişti. Cyterszpiler ise planlar hazırlıyordu…
Maradona'nın altı yıllık bir sözleşmesi vardı ve Barça'dan ayrılmasını tek yolu, kulübün onu satmaya ikna olmasıydı. Jimmy Burns, Tanrı'nın Eli adlı kitabında Cyterszpiler ile yaptığı görüşmede dinlediği ucuz planı onun ağzından şöyle aktarıyordu: "Basit bir stratejimiz vardı. Nuñez'i o kadar çıldırtacaktık ki Maradona'nın gitmesine izin vermek elinde olmayacaktı." İlk adım, Maradona'nın fark etmemiş gibi yapıp bir gazeteciyle konuşurken Katalanlara küfür etmesiydi. Maradona bunu yapacaktı. Ama Barcelona yönetiminin kesinlikle ikna olmasını sağlayan olay başkaydı. 5 Mayıs 1984'te Kral Kupası Finali'nde Atheltic Bilbao ile karşılaşan Barcelona, sezonu en azından prestijli bir kupayla kapamak istiyordu. Lig şampiyonu Bilbao, yine kendine has sert futbolla Barça'yı sindirip tek golle kazanmıştı. Ne olduysa bitiş düdüğünden sonra oldu. Maradona, Bilbao'lu futbolcuların arasına doğru koştu ve Goikoetxea'ya uçarak bir tekme attı. Ortalık karışmıştı. Kral Juan Carlos'un önünde yaşanan kavgayı televizyonlarının başındaki İspanyollar da izlemişti. Bir Katalan ve bir Bask takımının maçının böyle sonuçlanması iki azınlık kulübü için de iyi olmamıştı ve bunun tek sorumlusu da Maradona'ydı. Üç ay men cezası aldı. Takım yeni sezon çalışmalarına başladığında pek de oralı değildi. "Öyle bir an geldi ki artık Barcelona ile antrenmana çıkmak istemiyordum. Takım çalışmalara başlamıştı ama ben evde birilerinin transfer teklifi yapmasını bekliyordum" diyordu. Sezon sonunda Menotti'nin yerine gelen İngiliz antrenör Terry Venables, çevresinin bir sülük gibi emdiği Maradona'nın maddi sıkıntı çektiğini ve tek çaresinin büyük bir transfer olduğunu gözlemlemişti.

Maradona'nın 1982 Dünya Kupası hayal kırıklığının ardından Barcelona mesaisi de istediği gibi devam etmemişti...
Yürüyen Tanrı
Corrado Ferlaino, ilk kez Napoli futbol takımının başkanlık koltuğuna oturduğunda tarihler 1969'u gösteriyordu. Napoli'nin eski başkanlarından, faşist yönetimin siyasetçilerinden Achille Lauro'nun desteğiyle göreve gelmişti. (2015'te Toni Iavarone'yle Lauro'nun biyografisi, _Achille Lauro: Il Comandante Tradito'_yu hazırladılar.) 1971'de görevden ayrıldı, 1972'de döndü, 1983'te kısa süreli bir ayrılık daha yaşandı ve sonra yine kulübün başına geçti. İnşaat işleriyle adını duyuran Ferlaino, 1980'deki Napoli depremi sonrası tartışmalı projeleriyle kasasını doldurmuştu. Yetmişlerde Giuseppe Savoldi'ye Napoli formasını giydirirken dünya transfer rekorunu kıran Ferlaino'nun Napoli taraftarı ile en büyük gerginliği ise takımın simgesi Juliano ile yaşadığı anlaşmazlık sonunda Totonno'nun takımdan ayrılmasıyla yaşamıştı. Fakat ikili bir süre sonra tekrar mesai yapmaya başladı. Sezonu berbat bitiren Napoli'de Ferlaino'nun paçasını da Juliano kurtaracaktı…
Nuñez ile Maradona'nın çatışması basının sık başvurduğu içeriklerden biriydi. Bu haberler, Napoli menajeri Juliano'nun da dikkatini çekmişti. Cyterszpiler ile iletişime geçti ve Mayıs 1984'te Napoli, transfer konusunda ciddi olduğunu belli etti. Juliano, transferden pek ümitli olmadıklarını nitekim Arjantinlinin dört yıllık bir kontratı olduğunu belirtiyordu. İlk görüşme, Juliano ve Cyterszpiler arasında Napoli yakınlarındaki Ischia Adası'nda yapıldı. Juliano, Maradona ile görüştüğündeyse ona Napoli'ye gelmesi halinde tanrı muamelesi göreceğini vadediyordu.
26 Haziran 1984'te Napoli Kulübü'ne gelen telekste Barcelona'nın 7,5 milyon dolar karşılığında Maradona'yı satmaya hazır olduğu yazıyordu. Napoli yöneticileri Katalan topraklarına vardıklarında sert birkaç gün geçirdiler. Maradona ile asbaşkan Gaspard arasında görüşmeler tıkanmıştı. Gaspard, Maradona'nın sözleşmesini feshetmeye yanaşmıyordu. Üstelik İtalya Futbol Federasyonu'na yeni transferleri deklare etmeleri için son tarih olan 29 Haziran'a birkaç gün kalmıştı. Jimmy Burns Başkan Ferlaino'nun, içinde Inter'in yabancı futbolcularının olduğu bir zarfı adamıyla birlikte federasyon binasına gönderdiğini; birkaç hafta sonra zarf açıldığında ise sadece Maradona isminin olduğunu yazıyordu… Gaspard zor da olsa ikna edilmişti ama yeni bir sorunla karşı karşıya kaldılar. Barça yönetimi 600 bin dolar depozitoyu nakit yatırmalarını istemişti. Hollywood filmlerini aratmayan 'birliktelik' hareketi ile Napoli halkı parayı topladı ve Monte dei Paschi di Siena Bankası'nda açılmış olan hesaba yatırdı. Maradona, 5 Temmuz 1984'te kendi transfer rekorunu kırarak dünyanın en pahalı oyuncusu sıfatıyla Napoli'ye uçuyordu.
Avrupa’nın Arjantin’i
"Huzuru. Barcelona'da bulamadığım huzuru. Hepsinden de öte saygıyı."
Asif Kapadia'nın geçtiğimiz yıl vizyona giren belgeseli, Maradona'nın Napoli günlerini anlatıyordu ve yapımın en vurucu sahnelerinden biri, Diego'nun Napoli'ye uçarken beklentilerini soran gazeteciye verdiği bu cevaptı. Bu süreçte Cyterszpiler'in büyük ihtimalle kendisinin yazdığı "Agnelli ve Maradona görüştü" senaryosuna da hem bu belgeselde hem de otobiografisinde cevap veriyordu: "Şimdi herkes bana soruyor: 'Neden Juventus, Milan ve ya Inter değil? Çünkü zahmet edip bana teklif yapan tek kulüp Napoli'ydi."
5 Temmuz 1984'te uçaktan kasketi, Puma'nın tişört ve eşofmanıyla çıkan Maradona, Juliano'nun bahsettiğinden farksız bir tanrı gibi karşılanıyordu. O gelmeden kasetleri binlerce satan "Ho visto Maradona" (Maradona'yı Gördüm) bestesi stadyumun her yerinde hatta basın toplantısının yapıldığı odanın havalandırmasından dahi duyulmaktaydı. Maradona, imzayı attıktan sonraysa Napoli günlerini özetlerken başrollerden biri olacak topluluk sahneye çıkıyordu: "Maradona, Napoli mafyası Camorra'nın ne olduğunu ve Camorra'nın parasının bu şehirde her yerde hatta futbolda dahi olduğunu biliyor mu?" Maradona, tercümanına doğru bakarken araya girilmiş ve Ferlaino'nun bu soruyu cevaplayacağı söylenmiş, Ferlaino da soruyu küstahça bulup basın mensubunu odadan kovmuştu. Oysaki Napoli halkının arasında para toplanmasında, 1984 yılında Barcelona ile Napoli bağlantısının bu kadar çabuk kurulup işin bir günde bitirilmesinde Camorra'nın payı olduğu söyleniyordu. Cyterszpiler ise daha transfer görüşmelerinin başında Napoli'ye geldiğinde, Maradona Productions şirketine ait olan Maradona ürünlerinin karaborsada satıldığını görmüş ve duruma itiraz ettiğinde karşısında Camorra'yı bulmuştu. Gelirler şehiriçi ve uluslararası olarak 'paylaşılacaktı.'
Yine de bu yoksul şehrin üçüncü kez dünyanın en pahalı oyuncusuna imza attırması taraftarı memnun etmişti. Maradona ise yıllar sonra şunları söyleyecekti: "Müstakil bir ev istedim, bir apartman katı tuttular. Ferrari istedim, Fiat verdiler. Bana Napoli'nin de Barcelona gibi olduğunu söylediler ama istediğim hiçbir şey orada yoktu." Belki de Maradona'nın tam olarak aradığı da buydu. Annesi İtalyan köklere sahipti. Napoli, Arjantin'de büyüdüğü yoksulluktan izler taşıyor ve kulüp, Barcelona gibi aristokratların çevresinde dönmüyordu. Napoli'nin fakirliği bir nevi Maradona'yı Barcelona'da devamlı aradığı 'Arjantin'in' içinde tutuyordu. Barcelona'daki ilk idmanında taraftarlar Schuster diye bağırırken, Napoli'de on bin kişinin izlediği ilk idmanda Ho visto Maradona söyleniyordu. 1985'te World Soccer'a verdiği röportajda şehir için şunları demişti: "Günün 25 saati futbolla yaşıyorlar. Gelir gelmez onlar için bir sembol oldum. Bu sorumluluğu seve seve kabul ettim çünkü fakir bir geçmişim vardı ve Napoli'deki insanların çektikleri zorlukları anlamıştım."

Maradona, imza gününde San Paolo'ya çıkyor...
Kişilik
Maradona, ilk maçına Verona karşısında çıktığında henüz hazır olmadığı çok belliydi. Fakat o sezon bir nevi hazırlık sezonu oldu. Bir sene sonra Cyterszpiler ile ortaklığını sona erdirdi. Ferlaino ile Juliano bir kez daha anlaşamadı ve Juliano görevinden ayrıldı ama Napoli, milli takım seviyesinde yerli ve yabancı oyuncular alarak Maradona'yı beslemeye başladı. 1985-1986 sezonu öncesinde Marino Bartoletti'ye konuşan Diego, "Napoli'de Scudetto'dan ne zaman bahsedebiliriz?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Bu şehirde yaşadığım için gurur duyuyorum. Tahmin yapamam, büyücü değilim ama ilk Scudetto'sunu kazandırmadan Napoli'den ayrılmayacağımı söyleyebilirim. Bu bir düş değil, bir söz!"
O yaz, 1986 Dünya Kupası'nda oyunun tarihine unutulmaz bir imza koyan Maradona, sözünü tutacak, takip eden yıllarda Napoli'yle bir Scudetto daha kazanıp bir de UEFA Kupası zaferi yaşayacaktı. Ama bütün bunlar yaşanırken Barcelona'daki hayatını yaşamaya devam etti. Kokain, kadınlar, skandallar, klanı ve iç içe olduğu Camorra bir nevi sonunu hazırlayacaktı. Kanında yasaklı madde bulunduktan ve cezası bittikten sonra Sevilla'nın yolunu tuttuğunda Diego ile World Soccer için konuşan eski Alman orta saha Hansi Müller, şu cümle ile söyleşisinin girişini yazıyordu: "Maradona klanıyla iki gün geçirdim. Bu, arkadaş grubu ve aile bireylerinin oluşturduğu grup, evrenin en büyük ve en nefret edilen futbolcusunu çevrelemişti."
Lionel Messi, kendini ispatladığı ve 2006'da Dünya Kupası sahnesine adım attığı günden itibaren Maradona ile karşılaştırıldı. Kimileri için Messi, Maradona'dan büyük bir yetenek, kimileri içinse Maradona en iyisi… "Maradona, kaç Şampiyonlar Ligi kazandı?" veya "Messi, Napoli'yi şampiyon yapabilir mi?" soruları da çoğunlukla tarafların ağzından çıkıyor. Fakat aslında yetenek tartışması dışında iki farklı karakterin mukayese edildiği çoğu kez ıskalanıyor. Bir yanda hiçbir zaman Barcelona'ya ait olamamış ve Napoli'de 'Kendi Arjantini'ni bulmuş Maradona, diğer yanda Barcelona'da hiç Arjantin'i aramadan yetişen, Barcelona sisteminde futbol tarihine geçen ve kulübün simgesi olan; belki de bu yüzden Arjantin Milli Takımı'na Maradona'nın kattıklarını katamayan Messi.
Lionel Messi -bir gün ayrılsa bile yıllar sonra Barcelona sokaklarında büyük coşkuyla karşılanmaya devam edecek belki ama Maradona görmüş Napoli taraftarı azgınlığını bulabilecek miyiz o manzarada? Emin değilim. Velhasıl bu iki ismin yeteneklerinin onlara kazandırdıkları tartışılmaz şeyler. Belki de onlar için tartışanlar, yeteneklerinden çok kişiliklerini ve kariyerlerini sürdürüş şekillerine âşıklar. "Hangisi daha yetenekli?" sorusundan çok "Ben hangisi gibi olmak isterdim?" için cevaplar veriliyor: Arjantinli Maradona mı? Barselonalı Messi mi?