Abide

18 dk

Dino Zoff, İtalyan kaleci kültüründe standartları belirleyen simge konumunda. Onu, diğerlerinden ayıran en büyük özelliği ise yıllar sonra dahi ağızları açık bırakan devamlılığı.

Ostiglia menşeli Arnaldo Mondadori Yayınevi, 1929'da I Libri Gialli (Sarı Kitaplar) serisinin ilk kitabını yayımladı. İstisnasız hepsi de sarı kapaklarla okuyucuya sunulan, polisiye, gerilim ve noir tarzdaki romanlar ülkede büyük ilgi gördü. Yayınevi, 1946'da serinin adını Il Giallo Mondadori olarak değiştirdi ama 'sarı' vurgusu gibi romanlara ilgi de değişmedi. Giallo fırtınası, 1960'larda Mario Bava ile İtalyan sinemasına girmişti. Etkisi, 1970'lerdeki kadar olmasa da bugün bile devam eden ve hayran kitleleri yaratan Giallo, İtalyan sinemasının nevi şahsına münhasır yapıtaşlarından biri oldu.

1990'ların başında tanıştığım sarı kapaklı bir kitap da benim hayatımda önemli rol oynadı. Ömer Altay'ın kaleminden çıkan, Günaydın gazetesinin İtalya '90 için yayımladığı Dünya Kupası kitaplarının sarı kapaklı ilk cildi, ilk başucu kitabımdı. Kupa tarihinden hikâyeler, rekorlar, isimlerini telaffuz etmekte zorlandığım futbolcular, hayal gücümü zorlayarak kafamda canlandırdığım gollerin anlatımı… Hepsini zihnime kazısam da kitabı aldığım ilk günlerde beni en çok etkileyen iki şeyi hiç unutmadım. Birincisi, Marco Finizio'nun futbolcu illüstrasyonlarıydı: Vava, Riva ve özellikle de Cruyff… İkincisi de bir fotoğraf. Beni etkileyen görsel değil, foto altı yazısıydı bu sefer: "Dino Zoff: 41 yaşında kupaya uzanan eller."

— Baba, sen kaç yaşındasın?

— 30, oğlum.

"41 çokmuş!"

İlk Görüşte Aşk

"Kaleciyim çünkü kaleci doğdum. Dört-beş yaşımdan bu yana bu pozisyonda oynuyorum. Nasıl başladığımı pek hatırlayamıyorum, çok küçüktüm. Tanrı vergisi gibi bir şeydi." Zoff, 1982 yılında Onze'a verdiği röportajda bunları söylüyordu. Soğukkanlı ve içine kapanık insanlarıyla bilinen Friuli'de doğan Dino, birçok arkadaşı gibi meşhur golcüleri değil de efsane bisikletçi Fausto Coppi'yi rol modeli almıştı. Daha sonra yürüyüşçü Abdon Pamich'i de bu listeye ekleyecek ve motor sporlarına da uzmanlık seviyesine varacak kadar ilgi duyacaktı. Her şey bugün "Neden kalecilik?" cevabı için anlamlı birer ipucu gibi görünse de Zoff'un kat etmesi gereken yol bu kadar basit cevaplarla dolu değildi… Ondaki potansiyeli ilk keşfeden Umberto Donda'ydı ve genç kaleci adayını Juventus seçmelerine götürmüştü. İtalyan futbolunun Arjantin kökenli ilk yıldızlarından olan Renato Cesarini, 1.60 civarındaki gencin fiziğini göz önüne alarak 'İş yok' raporunu verdi. Bir süre sonra Donda ikinci zarı attı. Eski ahbabı, savaş öncesi dönemin büyük yıldızı Inter antrenörü Giuseppe Meazza'nın karşısına çıkardı genci. Cevap değişmedi: "Boyu kısa!"

"Babam, bizi doyurmak için çok çaba sarf etti. Bu yüzden çalışmak, benim için bir nevi dindi." Dino Zoff, yıllar sonra babası Mario'nun en kıymetli öğretisini bu benzetmeyle paylaşıyordu. Bu çalışma azmi mi meyvesini verdi, yoksa hakkını teslim ettiği büyükannesinin bol proteinli besinleri mi bilinmez ama genç kalecinin boyu, beş yılda yirmi küsur santim uzadı. Önündeki en büyük engeli aşan Zoff, bölgenin iyi takımlarından Udinese'nin dikkatini çekmişti. Donda'dan sonra ona inanan ikinci futbol adamı, Udinese'nin o dönemki antrenörü Luigi Bonizzoni'ydi. 1961- 1962 sezonunun altıncı haftasında Fiorentina karşısına çıkarken, eldivenleri 19 yaşındaki genç Zoff'a emanet eden Bonizzoni, doksan dakika sonunda Udine basınına yeni bir tartışma konusu vermişti: Fiorentina 5, Udinese 2.

"Birkaç gün sonra sinemaya gittim" diyordu Zoff, "Arada Settimana Incom* vardı ve maçın gollerini gösteriyordu. Sandalyenin altına saklandım." İşi, ondan daha zor olanlar da vardı. Dokuz haftanın sekizini mağlup kapatan takımda Bonizzoni'nin görevine son verilmişti. Zoff, sezon boyu sadece üç maç daha oynayabildi. 34 maçta sadece altı galibiyet alabilen Udinese, Serie B'ye düştü. Ertesi sezonu alt ligde geçirse de kendini kabul ettiremeyen Zoff'un yeni adresi Mantova oldu. Serie A'ya çıktılar, öteki yıl düştüler, sonra yine yükseldiler… 1966-1967 sezonunda ligi hatırı sayılır bir derece ile bitirmeyi ve ligin en az gol yiyen beş takımından biri olmayı başarmışlardı. O yaz, kariyerinin dönüm noktalarının ilkiydi. Görüşmek için kapıda bekleyen ilk takım Milan'dı. Kırmızı-Siyahlılar son anda Fabio Cudicini ile anlaşınca Zoff, transfer pazarının kapanmasına kısa süre kala Napoli'ye imza attı. Napoli, kuzey takımlarına kafa tutmak istiyordu ve özellikle de Lauro Ailesi'nin maddi desteği ile büyük transferler yapabiliyorlardı. Ligin en etkili yabancılarından olan Brezilyalı Jose Altafini ve Arjantinli Omar Sivori, bunun en görkemli kanıtlarıydı. Zoff, mavi forma ile ilk kez Independiente karşısında bir dostluk maçında sahaya çıktı. Performansı ile Napoli taraftarının sevgisini kazandı, 'Superman' lakabını aldı. "İlk görüşte aşk" diye tanımladığı macera, şampiyonluğa oynama stresini ve milli takıma seçilme gururunu da barındırıyordu…

Rekorlar

— Bir defasında idmana getirdiğin kaleci çocuğa n'oldu?

— Çok da bir şey olmadı. Dino Zoff diye biri oldu. Geçtiğimiz haftalarda da İtalya kalesinde ilk maçına çıktı.

1968 baharında San Siro'da Umberto Donda ile Giuseppe Meazza arasında bu diyalog yaşanmıştı. Zoff, 20 Nisan 1968'de Euro '68 Elemeleri'nin en önemli maçında ilk kez A Milli Takım formasını giydiğinde 26 yaşındaydı ve amacına ulaşmıştı. İtalya, o yaz Euro '68'i kazanıp savaş sonrası dönemin ilk büyük başarısına imza atarken Zoff da kaledeki yerini sağlamlaştırmış gibiydi. Fakat 1970 Dünya Kupası yaklaşırken sürpriz bir çıkış yapıp Serie A'yı kazanan Cagliari kadrosuna kayıtsız kalamayan antrenör Ferruccio Valcareggi, Meksika'da eldivenleri Ricky Albertosi'ye verdi. Kupa sonrası ise kale yine Zoff'a emanet edilecekti.

"Zoff, bilhassa sizin için zor bir görev. Çünkü 'Torino'da kalecilerin hayatı huzurlu olmaz' derler?" 1972 yazı, Zoff'un kariyerindeki en büyük adıma sahne olmuştu. Juventus, istikrarsız bir dönem geçirmiş, beş yıl sonra şampiyonluğa ulaşmışsa da bir türlü kaleci istikrarını sağlayamamıştı. Beş yılda tam altı kaleci denemişler ve sonunda çareyi milli takımın 1 numarasında aramaya karar vermişlerdi. Sadece hazırlık kampındaki röportajda gelen soru ile sınırlı değildi kulüpteki gergin kaleci bekleyişinin yansıması. "Hep şunu duyardım: 'Juventus kalecileri yer, Juventus kalecileri yer, kalecileri yer...' İdmanda en ufak hatada bile yanıma gelip 'Endişelenme, sorun yok' diyen birileri olurdu. Halbuki sadece antrenmandaydık!" Zoff, yıllar sonra bile o baskıyı unutmamıştı. Fakat beklentileri karşılamak o sezonki performansı için hafif kalan bir değerlendirme olacaktı…

Juventus, ligi şampiyon bitirirken Zoff bütün lig ve Avrupa maçlarında sahaya çıkmıştı. 19 Kasım 1972'de Napoli maçında yediği golden 18 Şubat 1973'teki Milan maçında Gianni Rivera'nın penaltı golüne kadar 903 dakika kalesini gole kapadı ve Serie A tarihine** geçti. Juventus, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ilk kez finale yükselmiş ama muhteşem Ajax'a mağlup olmaktan kurtulamamıştı. Ajax'ın tartışılmaz üstünlüğüyle geçen maçı 1-0'da tutan da Zoff'un direnişiydi. Sezonun Ballon d'Or oylamasında finalin yıldızı Cruyff ödüle layık görülürken hemen ardında onun ismi vardı. "Sadelik daha az hata yapmanızı sağlar" diyordu Zoff stilini anlatırken. Doğduğu bölge ile sık sık bağdaştırılan soğukkanlılığı kariyerinde farklı kapılar aralayacak ve bu sadelikle birlikte ona benzeri az bulunur bir liderlik biçimi kazandıracaktı. 1973'te takıma katılan Claudio Gentile, otobiyografisinde şunları yazmıştı: "Harika bir beyefendiydi, az konuşurdu ama konuştuğunda da hepimiz dikkatle onu dinlerdik. Çünkü sabırla anlatırdı, özellikle de gençlere…" Belki kaptanlık pazubendi henüz onda değildi ama liderlik özellikleri ön plana çıkıyordu…

Milli takımda da tarihe geçecek bir yürüyüşün ilk adımlarını atmaya başlamıştı. 20 Eylül 1972'deki Yugoslavya maçında gol yiyen Zoff, üst üste on maçta tam 1143 dakika kalesini gole kapadı. O süreçte Dünya Kupası elemeleri, İngiltere karşılaşmaları, Brezilya ve Batı Almanya gibi rakipler vardı. Özellikle 14 Kasım 1973'te Wembley'de İngiltere karşısında oynadığı maç, dünya kalecilik tarihinin en özel anlarından biriydi. Tek başına direnen Zoff, gol yememiş ve İtalya, son dakikalardaki golle Wembley'den ilk galibiyetini çıkarmıştı. Liderlik özelliklerini saha dışına taşıdığı anlardan biri de bu dönemde yaşandı. İtalya'nın en büyük ve bir o kadar da tartışmalı kalecilerinden Giuseppe Moro, 28 Ocak 1974'te hayata veda ettiğinde, 'İstenmeyen Adam'ın yasını tutan pek insan yokken dahi "Ben ve benim gibi futbol tutkunlarının gözünde Moro daima bir sanatçı, bir efsane olarak kalacak" diyen Zoff, Moro Ailesi'ne milli maçta giydiği formayı armağan ediyordu... 1143. dakika… Büyük santrforlara direnen Zoff'un kalesindeki kilidi, Haitili Emmanuel Sanon açtığında dünya şoka girmişti. Ama belki de bu gol, İtalya'nın Dünya Kupası'nda yaşayacağı kâbusun sinyaliydi. O maçı bir şekilde çevirseler de Arjantin ve Polonya maçlarındaki yetersiz futbol, grup aşamasında veda etmelerine neden oldu. Zoff, kupanın ardından World Soccer'a verdiği röportajın sonunda belki de reçeteyi veriyordu: "70'ler, golü vurgulayan dönem olarak bilinecek ve -sözüm ona- komplike defans sistemleri de geçmişe ait şeyler olarak kalacak. Elbette bu, Katenaçyo eski bir ayakkabı gibi fırlatılsın demek değil. Bence değişime uğramalı ve Total Futbol ile entegre olmalı; ki olmaması için bir neden de yok. Zira sadece bir bölgenin değil; tüm mevkilerin işlemesi temeline dayanan, esnek futbolun oynandığı bir dönemdeyiz."

Enzo ve Gaetano

1974 yazı Zoff için sadece kayıplardan ibaret olmamıştı. O yaz Atalanta'dan transfer edilen Gaetano Scirea'nın gelişi ile bir nevi ruh ikizine dönüşecekleri mesaileri başlayacaktı. Katenaçyo ile ilgili temennisinin hayata geçmesi için çalışmalar da başlamıştı. Enzo Bearzot, A Milli Takım'ın başına geçtiğinde tarihler 1975'i gösteriyordu ve İtalyan futbolu dönüm noktalarından birini yaşıyordu. Bearzot, ümit milli takımdan oyuncularını bir üst gruba taşıyacaktı. Takımın saha içi liderleri ise tecrübeli isimler Giacinto Facchetti ve Zoff'tu. Juventus'un değişim sırası ise bir sene sonra geldi. Yeni İtalyan futbolunun en büyük simgelerinden birine dönüşecek Giovanni Trapattoni, takımın başına getirilmişti. "Siz diye mi hitap etmeliyim sen diye mi?" Zoff, kendisinden üç yaş büyük antrenörünü böyle karşılıyordu. 'Sen' kararı alındı ve Trap'ın ilk sezonunda hem Scudetto hem de kulüp tarihinin ilk Avrupa kupası olan UEFA Kupası zaferi geldi. Bir sezon sonra Zoff'un iki penaltı kurtardığı maçta Ajax'ı geçip Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Club Brugge'ün karşısına çıksalar da Happel'in Brugge'üne diş geçirmediler. Bearzot'un İtalya'sı da 1978'de çok iyi bir Dünya Kupası performansı sergilese de son dörde kalmakla yetinecekti. "Katenaçyodan ibaret olmadığımızı gösterdiğimiz ilk kupaydı" diyordu Zoff. Ama onun için kupa pek de iç açıcı geçmemişti. İtalya'nın final umutlarını yıkan, Arie Haan'ın kırk metreden attığı gol, Zoff'un peşini bırakmayan bir kâbus olarak kalacaktı… "Tabii ki de aşağılanmış hissettim. Hatam barizdi. Topu çok geç gördüm. Sakindim, topu alacağıma inanmıştım. Top ağlarla buluşmadan önce elime sürttü. Bir yıl boyunca bu golün sonuçlarına katlandım. Ama vakit geçtikçe eleştiriler hafifliyor" diyordu, dört yıl sonra hâlâ o golü konuşurken. Bir de üçüncülük maçında Nelinho'nun golü vardı. 36 yaşına gelen Zoff'un milli takım kalesini bırakmasını düşünenler az değildi. Üstelik Juventus'ta da işler kötüye gitmeye başlamış, şampiyonluk iki sezonda da Milano takımlarına gitmişti. Fakat İtalya, 1980'de evindeki Avrupa Şampiyonası için kampa girdiğinde liderleri yine Zoff'tu. Takım beklentileri karşılayamayınca da eleştirilerden nasibini alanların başında Bearzot ve Zoff geliyordu. Oysa İtalya grupta gol dahi yememişti. Temel sorun gol atamamalarıydı. Ama Çekoslovakya ile oynadıkları üçüncülük maçında Jurkemik'in attığı jeneriklik gol, yine Zoff'un yaşlanmasına bağlanmıştı…

Juventus, 1980'lere yapacaklarının sinyalini verir gibi girdi. Zoff, 8 Mart 1981'de Ascoli karşısında 500'üncü Serie A maçına çıkmış, sezonun otuz maçında da sahadaki yerini almıştı. Özellikle de şampiyonluk için çekiştikleri Napoli ile 29'uncu haftada oynadıkları ve 1-0 devam eden maçın son dakikasında Guidetti'nin frikiğini kurtararak kendini göstermiş ve sezon boyunca sadece 15 gol yemişti. Juventus, ertesi sezon yine aynı başarıya ulaştı. 28 Şubat 1982'de kırkıncı doğum gününde 530. maçına çıkan 1 numara, sezonu fire vermeden ve kalesinde gördüğü 14 golle tamamlıyordu. "Reflekslerle ilgili sorunum yok" diyordu Onze'a verdiği röportajda, "Kırk yaşında hemen hemen hiç körelmiyor. Ayrıca Indianapolis'te, Formula 1'de kırk yaşında kazananlar vardı. Bazıları saatte 300 kilometreyle sürüyordu. Önemli olan kondisyonu ve esnekliği elde tutmak. Bu yönden de bir sorunum yok ve şu an kendimi form olarak gayet iyi hissediyorum." Juventus'un son iki sezondaki defansif performansında elbette sadece onun payı yoktu. Ruh ikizi, libero Scirea, Cabrini, Gentile'li hat, belki de Grande Inter'den sonraki en iyi savunma hattıydı. Bu hattın milli takım için de 'kopyalayapıştır' yapılması son derece mantıklıydı ama 1982 Dünya Kupası için İspanya'ya hareket eden İtalya Milli Takımı'nı ellerinde hançerle bekleyen bir basın ordusu bekliyordu…

Scopone

"Hiçbir İtalyan 100 kez milli olamadı... Henüz..." Keir Radnedge, Kasım 1981'de kaleme aldığı Zoff yazısına bu cümleyle başlamıştı. 14 Haziran 1982'de Polonya karşısında İtalya kaptanı olarak sahaya çıkan Zoff, bunu başaran ilk İtalyan oldu. Lakin kupa o kadar güllük gülistanlık devam etmeyecekti. İtalya, gruptaki üç maçından da beraberlikle ayrıldı ve ufak bir averaj farkıyla bir üst tura çıkabildi. Bearzot'u oyuncu seçimlerinden dolayı yerden yere vuran basın, saha içindeki eksiklerin altını çizmeyi bırakmıştı. Il Giorno'nun başlığı, bardağı taşıran son damlaydı: "Muchacha, yani kız olan kim?" Fotoğrafta, Casa del Baron'daki odalarının camında, yan yana ve üstleri çıplak vaziyette aşağıya bakan Cabrini ve Rossi vardı! İş, artık etik sınırları aşmıştı ve ülke futbol tarihine geçecek bir karar alınmıştı: Grup Yemini. İtalya Milli Takımı'nın hiçbir oyuncusu ve teknik sorumlusu basına konuşmayacaktı, kaptan Zoff hariç: "Tam bir paradokstu. Basınla arası en kötü olan bendim. Aylardır birkaç istisna dışında bizi neşeyle katletmişlerdi. Bearzot çok bile dayandı. Ama kaptan bendim ve nüfus cüzdanımda Şubat 1942 yazıyordu; sıra bana gelmişti artık…"

11 Temmuz 1982… Basına açıklama yapan Zoff, Bernabeu'dan ayrılan son İtalyan futbolcu oldu. Otele gitti ve sükûneti nedeniyle 'İsviçre' adını alan, Scirea ile kaldığı odaya girdi. Birer puro ve şarapla Dünya Kupası zaferini kutladılar. İkinci turdan itibaren zincirlerini kıran İtalya, finalde Batı Almanya'yı da 3-1'le geçip Dünya Kupası'nı kazanmıştı. 41 yaşına merdiven dayayan 1 numara, özellikle Brezilya maçının son dakikalarında Oscar'ın kafa vuruşunda yaptığı kurtarışla çorbaya tuzunu katmıştı. 'Dünya kupasını kazanan en yaşlı futbolcu' olarak tarihe geçen Zoff, ülke futbol tarihine de adını bir daha yazdırıyordu: Hem Avrupa şampiyonası hem de dünya kupası kazanan ilk futbolcu. Büyük fırtınalarla geçen Haziran ayından sonra nihayet karayı görmüştü. Ülkeye döndüklerinde kupayı simgeleyen, çirkin başlıklar değil; İtalya Cumhurbaşkanı Sandro Pertini ile eş oldukları Scopone masasındaki neşeli ortam olacaktı…

"Sevgili Zoff, Dünya Kupası'ndaki becerilerini unutmayacağım; bizi Roma'ya getiren uçakta, eş olduğumuz ve hatam nedeniyle kaybettiğin Scopone oyunundaki cana yakınlığını da… Futbolu bırakman bana acı verdi. Yalnız kaldığında seni teselli edecek o kadar çok zaferle ayrıldın ki… Bütün sporcular için bir sembol olarak kalacaksın. Seni özleyeceğim. Beni görmeye gel, Scopone oynarız. Beni -haklı olarak- azarladığın hataları yapmamaya gayret edeceğim." Zoff, emekliliğinden sonra cumhurbaşkanından bu telgrafı almıştı. Bu, bir nevi teselliydi onun için. Dünya Kupası sonrası Platini ve Boniek gibi yıldızlarla gözünü Kupa 1'e diken Juventus'ta, kariyerinin tek eksiği olan kupa için bir yıl daha oynamayı tercih etmişti. Ama finalde Hamburg'a yenilmekten kurtulamadılar. Uzun süre Haan'ın golü ile yargılanan Zoff için ifade verme sırası Magath'ın golüne gelmişti: "Şimdi o gollere 'Eurogol' diyorlar, o zaman kaleciye 'kör' diyorlardı."

Yıllar sonra Malcolm Pagani'ye verdiği röportajda basının ona bakış açısını "Hiçbir zaman Serie A 11'ine seçilmedim" sözleriyle özetleyecekti. 41 yaşında futbolu bıraktığında, kupalar ve 112 milli maç ya da gol yememe rekorları gibi tarihe geçen izler arkasındaydı. Ama bunlar arasında belki de daha sonraları daha da kıymetlenen bir istikrar simgesi daha vardı: 1972'de Juventus formasını giyen kaleci futbolu bıraktığı sezona kadar bir Serie A maçı dahi kaçırmadan tam 330 kez art arda sahaya çıkmıştı. Zoff'un arkasında hiç resmi maça çıkamadan üç sezon bekleyen Massimo Piloni dahi Zoff'un istikrarı ile tarihe geçecekti: Perseverare humanum est (Azmet İnsan) adlı tiyatro oyunu, sabrın simgesi olarak gösterilen Piloni'ye adanacaktı. La Gazzetta dello Sport'un kendisi ile yaptığı röportajda şöyle diyordu Piloni: "Harika bir kaleciydi. Ona kırıldığım tek olay, memleketim Ancona'da oynadığımız hazırlık maçında bana yerini vermemesiydi. Annem Anna Maria ve eşim 600 kilometre yol yapıp oraya gelmişti. Bir dakika bile oynamadım. Hayal kırıklığını dünmüş gibi hissediyorum." Piloni, durumu biraz dramatize ediyordu. Hazırlık maçında 68. dakikada oyuna girmişti. Üstelik Gigi Panza'nın "Gördüğüm en büyük 'amatör' profesyonel" olarak özetlediği, Trapattoni'nin "O kadar çalışıyordu ki bazen durup dinlenmesi için yalvarıyordum" dediği Zoff gibi bir disiplin abidesinden bunu beklemesi de biraz ilginçti.

"Daha değil, şimdi değil!"

3 Eylül 1989… Polonya'dan gelen Gaetano Scirea'nın ölüm haberi, Zoff'u çok yaralamıştı. Yıllar sonra dahi "En çok da sessizliğini özlüyorum" diyeceği kişiyi kaybetmişti. Mutlu geçen 80'ler dramla bitmiş, 90'larda yeni bir maceraya, kulübe mesaisine başlamıştı. Juventus ile ilk tecrübesinde UEFA Kupası'nı kazansa da görevine son verildi. Ama daha sonra Sergio Cragnotti'nin Lazio projesinde kendini gösterecekti. 1992-1993 sezonunda 1977'den 16 sene sonra Lazio'ya Avrupa bileti alan Zoff, ertesi sezon da yaklaşık yirmi yıl sonra takımı ilk dörde sokmuştu. Aynı sezonda Milan kalecisi Sebastiano Rossi yine harika bir defans hattı ile birlikte 929 dakika kalesini gole kapamayı başaracak ve Zoff'un rekorunu kıracaktı…

Zoff, antrenörlüğü bırakıp bir süre de Lazio başkanı olarak sahalarda kalsa da 1998'de bu sefer Azzurri için eşofmanları giyecekti. Euro 2000'e katılma hakkını elde ettiler ve Toldo'nun -Zoff'un Ajax maçındaki performansına benzetilen- destan yazdığı maçla finale çıkmayı başardılar. Fakat iyi oynadıkları finali kaybedeceklerdi. Zidane'ın adam adama markaja alınmamasını "Bir amatör bile bunu görürdü" diyerek eleştiren, Zoff'un İtalya'nın kazanmasını sağlayacak zeka pırıltısını gösteremediğini ima eden İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin demeçleri sonrası "Ondan haysiyet dersi alacak değilim" diyerek istifa etmesi, partizan Perti'nin Scopone ortağına yakışan bir davranıştı: "İtalya'da istifa nadir ve devrimci bir davranıştır. Hiç pişman olmadım, hiç!"

"Bir gece yatağımın başında iki figür gördüm. Scirea ve 'İhtiyar'ın (Bearzot) yüzleriydi. İkisi de gülüyordu. Uyanıktım, rüya değildi. 'Daha değil, şimdi değil' dedim onlara…" Zoff, Aralık 2015'te enfeksiyon nedeniyle yaşam mücadelesi verdiği hastanede kendine geldiğinde bunları söylemiş, dostu ve ustasının onun için ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlatmıştı. Zoff'tan gelen müjdeli haberden birkaç gün sonra ise onun mirasını 2000'lere taşıyan Gigi Buffon, 974 dakikalık gol yememe inadına başlayacaktı. Gigi'nin 2012'de onun milli maç sayısını geçtiği gün, yaptığı esprili yorumu ise Everest'in tepesini işaret ediyordu: "Nasıl olsa benim 330 maçlık art arda oynama rekorumu kıramaz!"

11 Temmuz 2021… 1982'nin 39. yıldönümünde bir başka İtalyan kaleci yine Wembley'de takımını sırtlamış ve İtalya, Gigi Donnarumma'nın kurtardığı penaltılar sonunda Avrupa şampiyonu olmuştu. İtalya, bayrağı teslim edecek yeni yeteneğini bulmuştu. Üstelik daha kariyerinin başında Zoff'a ait ve kırılması için 47 sene beklenen rekorda*** da aslan payı ona aitti: İtalya tam 1168 dakika gol yememiş ve kendilerine ait rekoru kırmıştı. "Dünyanın en iyisi olabilir mi?" diye başlıyordu Zoff, mirasının yeni varisi için sözlere: "Kesinlikle o kaliteye sahip. Bekleyip göreceğiz. Her şey ona bağlı."

Zaferler, beceri, liderlik kapasitesi… Dino Zoff'tan daha iyi kaleciler çıkmıştır ya da çıkacaktır. Belki Donnarumma gibi gencecik kaleciler onun otuzlarında kırdığı rekorları kariyerlerinin başında istatistik sayfalarının altlarına gönderecek. Fakat Zoff'u dünya futbol tarihinin en iyi kalecisi oylamalarının çoğunda Lev Yashin'in ardına koyan asıl meziyetine, istikrarına rakip olmaları imkânsız gibi. Buffon ya da Casillas gibi -belki de yetenek olarak ondan daha iyi olan- kalecilerin dahi kırklarına yaklaşırken değil milli takım seviyesinde kalmak, kulüplerde bile geçmişlerini aradığını gördükten sonra 41 yaşından gün alırken Dünya Kupası'nda sonucu belirleyen bir sporcu olmak, yazdıklarımızı yetersiz bırakacak bir devamlılık gösterisi.

35 yaşımda sarı kitabımı bilmem kaçıncı milyon kez daha elime alıyorum… 121. sayfa: "Dino Zoff. 41 yaşında kupaya uzanan eller."

"41 imkânsızmış!"

*: Sinemalarda film aralarında gösterilen ve haftalık olayları veren haber filmleri

**: Bir diğer Juventus efsanesi Gianpiero Combi'nin 934 dakikalık bir rekoru var ama o rekor, Serie A'dan önce 1925-1926 sezonundaki 1. Lig sezonunda)

***: İtalya, takım olarak o rekoru kırdı. Donnarumma, Zoff gibi her maçta doksan dakika sahada değildi. Dakika dağılımı şöyle: Donnarumma - 987, Salvatore Sirigu - 91, Alessio Cragno - 63, Alex Meret - 27

Socrates Dergi