
Abide
8 dk
Okçulukta Türkiye'nin 1990'lardaki büyük patlamasına önemli katkı yapan Natalia Nasaridze, bugünün başarılı okçularının da yolunu çiziyor. Gürcistan doğumlu milli sporcu, Socrates'e konuştu.
Rio Olimpiyat Oyunları'nda Mete Gazoz ve Yasemin Ecem Anagöz'ün çıkışıyla yıllar sonra yeniden spor gündeminde yer işgal eden okçuluk, aslında Türkiye'nin önemli başarılar sağladığı bir branş. Hem saha içinde hem de bu sporun küresel politikasında etkili olan Türk okçuluğu, özellikle 1990'lı yıllarda büyük atılım yaparak bugünkü seviyesini yakalamıştı. 1988'de işe başlayan İtalyan antrenör Mario Codispoti'nin dev katkısıyla ekol hâline gelen Türkiye'nin markalaşmasında iki kez olimpiyat dördüncüsü olan kadın takımı büyük rol oynamıştı. Olimpiyat madalyasının kıyısından dönen takımın vazgeçilmezi ise, hayata gözlerini Tiflis'te açan Natalia Nasaridze'ydi.
1972 doğumlu Nasaridze, dağılma bunalımı yaşayan Sovyetler'in Kafkasya üzerindeki cumhuriyetlerinden Gürcistan'da çok yetenekli bir okçu olarak sivrilmişti. Ancak Natalia'nın Avrupa şampiyonu olup da ismini duyurduğu günlerde, SSCB'nin dağılma sürecinde oynadığı rolle gündemde olan Eduard Şevardnadze'nin ülkesi Gürcistan, korkunç bir türbülanstan geçiyordu. 19 yaşındaki Natalia ise antrenman sahasının dahi askeri üsse çevrildiği, üzerinde duman tüten Tiflis'te 1992 Barselona'ya gitmenin hayallerini canlı tutmaya uğraşıyordu.
'Natu' herkesin gözleri önünde çöken Sovyetler'in en iyilerinden biriydi. SSCB takım seçmelerinde takıma gireceği muhakkaktı; eğer olimpiyata gidilecek bir ülke ayakta kalırsa... Bu karabasanın tam ortasındayken, Natalia'ya Türkiye'den teklif geldi: "Gel, antrenmanlarına burada devam et." Natalia Nasaridze bu sıcak teklifi kabul edip antrenman yapmak için Ankara'ya gelmişti ama ülkesinde durum kötüye gidince dönemin Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanı Uğur Erdener'in vatandaşlık teklifini kabul etti.
"Sovyetler dağılmıştı ama biz hâlâ SSCB adına yarışabiliyorduk. Olimpiyat hazırlığı artık başlamıştı zira Barselona'ya 10 aylık bir süre vardı. Milli takım antrenörümüz, bize politik durumdan dolayı kadın takımında iki Gürcü'yü aynı anda Barselona'ya götüremeyeceğini söyledi. Her bölgeden bir atlet gidebilirdi. Bu durumda sıralamam iyi olduğu için benim şansım yüksekti; ama arkadaşım Khatuna'nın (daha sonra ABD adına yarışan ve tıpkı Natalia gibi çok kariyerli bir okçu olan Khatuna Lorig) başka şansı kalmayacaktı. Böylece ben Türkiye'nin teklifini kabul ettim. Bu şekilde ikimiz de olimpiyata gitmiş olacaktık. 1991'in sonunda Türkiye'ye geldim ve bu kararımdan hiç pişman olmadım."
Natalia, 1992'de Ay-Yıldız altında ilk kez Zehra Öktem ve Elif Ekşi ile birlikte olimpiyatta yarıştı. Kader, sadece 10 ay sonra Natalia'yı, yıllarca birlikte yarıştığı yakın arkadaşlarının karşısına dikmişti bile. Takım maçında eşleşen Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu mücadelesinde Nasaridze'nin karşısında Khatuna, Natalia Valeeva ve Ludmila Arjanikova vardı. Maçı 242-228 Sovyetler kazandı...
Kastamonu Yılları
Nasaridze, Türkiye'ye hayat boyu koçu olan Vladimir Lekveşvili ile birlikte gelmişti. İkili bir süre Ankara'da kaldıktan sonra kendilerine çok iyi bir çalışma ortamı sağlayan Kastamonu'ya gitmişlerdi. Nasaridze, o yıllarda Kastamonu Spor İl Müdürü olan eski basketbolcu Kaya Akal'ı kendisine sağladığı özel şartlar yüzünden minnetle yâd ediyor:
"Rahmetli Kaya Akal sayesinde önce Kastamonu Köy Hizmetleri'nde, ardından Gençlik Spor'da büyük başarılar yakaladık. Kastamonu'da 1997'ye kadar tam altı yıl kaldım ve tüm önemli başarılarımı oradayken elde ettim. Antrenörüm olmadan yapamam demiştim, onu da Kastamonu'ya getirdiler. Küçük şehirlerde tüm olanakları kullanma fırsatınız oluyor; yüzme havuzunu, fitness salonunu... İstediğim sahayı, istediğim an kullanıyordum. En güzel yıllarım orada geçti..."

Kastamonu'dayken katıldığı pek çok organizasyonda kentin adını tüm ülkeye duyuran ünlü okçu, Atlanta Olimpiyat Oyunları'nın düzenlendiği 1996 yılında zirve yaptı. Önce Slovenya'daki turnuvada Avrupa şampiyonu oldu; ardından Atlanta'da 18 okta 168 puanla olimpiyat rekoru kırdı ve takımla birlikte dördüncülük elde etti. Atlanta'daki başarı, Türkiye kadın takımını bir anda yüceltti. Aslında ekip, bir yıl önce Jakarta'da dünya üçüncüsü olurken bu kadar ilgi çekmemişti ama olimpiyat başarısının büyüsü bambaşkaydı.
Natalia Nasaridze, Atlanta'daki sıralama atışlarında 667 puanla üçüncü olduktan sonra, ilk turda Jill Borresen'e karşı 18 okta 168 puanla olimpiyat rekoru kırdı ama üç saat sonra Belaruslu Olga Yakuşeva'ya beraberlik atışıyla elendi. Aynı Yakuşeva'yı çeyrek finalde yenen Elif Altınkaynak ise yarı finalde Çinli He Ying'e 101-100 kaybederek final şansını yitirdi.
Elif Ekşi, Elif Altınkaynak ve Natalia Nasaridze'den oluşan Türkiye takımı, sıralama atışlarında Kore'nin ardından 1963 puanla ikinci sırayı almıştı. Madalya adayı olduğunu gösteren Ay-Yıldızlı ekip, peşi sıra Güney Afrika ve Kazakistan'ı yenip yarı finale kalsa da Almanya'ya 239-237 kaybederek finalden oldu. Bronz maçında ise Polonya, sahadan 244-239 galip ayrılınca Türkiye takımının payına dördüncülük düştü.
Yine Almanya, Yine Hüzün
Dört yıl sonra Sidney'e giderken, benzer bir durum söz konusuydu. Natalia Nasaridze, Atlanta'daki gibi bu oyunlarda da son Avrupa şampiyonu unvanıyla yer almıştı. Bu kez takımda kendisi ve Elif Altınkaynak ile birlikte Zekiye Keskin Şatır vardı. Bireysel mücadeleye ilk turda havlu atan Nasaridze, takım maçında ekip arkadaşlarıyla birlikte yine yarı finale kadar yürümeyi başardı. Ama son dörtte önce Ukrayna'ya, bronz mücadelesinde ise Almanya'ya kaybeden Türkiye yine dördüncülükte kaldı.
Natalia Nasaridze'nin unutamadığı başarılarından birisi de Abdi İpekçi'deki 1997 Dünya Salon Okçuluk Şampiyonası'nda elde ettiği bronz madalyaydı. Formunun zirvesindeki Nasaridze, baştan sona mükemmel ok attığı yarışmayı üçüncülükle tamamlamış ve üst üste ikinci kez dünya üçüncülüğüne uzanmıştı. Ona kalırsa, ikinci madalya işten bile değildi: "Ben İstanbul'da çok iyi ok atıyordum. Aslında orada takımda zafere gidecektik ama Elif'in (Altınkaynak) oku şanssız bir şekilde yanlış hedefe gidince diskalifiye olduk. Yoksa takımda da kazanabilirdik. Zaten bende öyle bir özellik var. İyi attığımda asla yenilmezmişim gibi gelir bana. 'Nasıl ya, nasıl kaybederim ben!' derim ve genelde de sonunda kazanan olurum. Bir keresinde, Avrupa şampiyonasında dört puan gerideydim ve son altı okta tam puan atıp maçı çevirmiştim. Söylediğim his bana geldiği anlarda inanılmaz işler yapıyorum."
Yaşamıyla bütünleşen okçuluğu bırakmayı hiç düşünmese de 2004 Atina'dan sonra yavaş yavaş düşüşünün başladığını hissetmişti. Yine de atmayı sürdürüyor, zaman zaman iyi sonuçlar da alıyordu. Ama 2007 yılında Türkiye Milli Takımı'nda göreve gelen Jeong-Ho Kim'in köklü sistem değişikliği, Natalia'nın yayını bir süreliğine asmasına sebep oldu: "Koreli antrenör geldiğinde, her şeye sıfırdan başlamak istedi. Başarılı olamadı. Sanki her şeyi aşağıya çekmek için gelmiş gibiydi. Benim bitişim de o döneme rastlıyor. Hoca gittikten sonra tekrar yayı alıp atmaya başladım ama eskisi gibi değildim artık..."

Yasemin Ecem Anagöz
Canlanma
Natalia Nasaridze'nin sahalara antrenör olarak dönüşü ise şimdi birlikte çalıştığı Türkiye Milli Takımlar Başantrenörü Göktuğ Ergin'in çağrısıyla oldu. Nasaridze, bir dönem birlikte ok attığı Göktuğ'un genç yaşta büyük sorumluluk almasına rağmen milli takımda çok başarılı bir iş çıkararak rüştünü ispat ettiğini düşünüyor: "Onun sayesinde okçulukta yeniden yükseliş başladı. Çocuklara çok güzel program yazıyor ve sıkı çalışıyor. Birbirimize güveniyoruz ve takımda mükemmel bir hava var. Zaten bu sonuçlara da yansıyor. Koreli antrenör dönemindeki gerilemeden sonra yeniden eski seviyeyi bulduk."
Natalia, 2014 yılında kadın takımının başına geldiğinde şimdinin genç yıldızı Yasemin Anagöz henüz 16 yaşındaydı. Âdeta sıfırdan bir takım oluşturuldu ve birkaç yıl içinde adım adım Avrupa'nın en iyi ve genç ekiplerinden biri ortaya çıktı. Yakalanan kolej havası, sadece beş yılda Türkiye'ye yaşları 18- 22 arasında olan çok tecrübeli bir takım kazandırdı. Yasemin Ecem Anagöz, Gülnaz Coşkun ve Aybüke Aktunalı ekip, geçen yıl büyüklerde İtalya'nın önünde Avrupa şampiyonluğuna uzandı.
Okçuluk tarihinin en önemli yıldızlarından Natalia Nasaridze, gelecekte bu sporu yapacakların yolunu bizzat kendisi çizmişti ama bununla yetinmedi. Şimdi de onları elinden tutup aynı yoldan 'unutulmazlar' evrenine doğru götürüyor.