Aile Gibi

11 dk

Uğurcan Çakır, genç yaşta Trabzonspor'un kaptanı oldu, A Milli Takım'ın kalesine geçti. Yıldız file bekçisiyle şampiyona öncesinde buluştuk, gerçeklerini ve hayallerini dinledik.

Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar derin bir kaleci jenerasyonu yakalamış gözüküyor. En son Memphis Depay'ın penaltısını kurtarmasıyla konuşulan Uğurcan Çakır da son dönemde hem Trabzonspor kaptanı apoletiyle hem de eleme gruplarında Milli Takım formasıyla öne çıktı. 25 yaşındaki yetenekli file bekçisiyle Milli Takım'ın Antalya kampına bağlanıp görüntülü konuşma fırsatı bulduk. Hakkında çekilen belgeselin tanıtıldığı günlerde sohbete önce çocukluğundan başladık.

Futbola kaleci olarak başlamadım. Babam ve amcam eski futbolcular, onlar İstanbul'daki Trabzonspor Futbol Okulu'nda görevliydiler. Eğitmek için beni de oraya götürmüşlerdi. Her mevkide oynuyordum. Sağ bek, stoper, forvet… Bir dönem forvet olarak lisanslı yarı amatör oynadım. Biz doğuştan Trabzonsporluyuz. Toprağından mıdır nedir, Trabzonlu her oyuncu biraz yetenekli oluyor. Verimli topraklar. Antalya-İstanbul-Trabzon üçgeninde büyüdüm. Forvet oynadığım yarım sezonda Çekmeköyspor'daydım. Ondan sonra okul takımında kaleci eksikliği oldu. Ben de yaşıma göre uzundum ve okul takımında kaleye geçtim. Orada Nizam Hoca (Nizamettin Arslan) gördü beni. Aileme "Gelsin bize" demiş. Zaten Ümraniye'de oturuyordum, Yamanspor da Ümraniye'deydi. Kısacası okul takımındaki bir maçta görüp aldı beni, eğitti. Ben çok çalıştım. Sonra da bugünlere geldik, çok şükür.

Futbol tarihimizin kalecilik açısından en verimli dönemini yaşıyoruz belki de. Öncelikle, bizlere güven duyulması mühim. Öyle olunca özgüveniniz gelişiyor. Çalışkan ve meraklı bir grubuz. Araştırıyoruz. Aramızdaki rekabetin hedefe yönelik oluşu çok değerli. Altay (Bayındır), Gökhan (Akkan), Mert Abi (Günok)... Bir kaleci ekibi gibiyiz. Gerçekten kimin oynadığı hiç önemli değil. Önemli olan, Ay-Yıldız'ı temsil etmek. Tabii önümüzdeki oyuncular açısından da çok şanslıyız. Savunmanın her bölgesinde çok nitelikli isimler var. Harika bir jenerasyon yakaladık.

Lucescu ile başlayan nesil geçişinde, Şenol Hoca ile de devam eden süreçte yeni bir jenerasyon olarak yeteneklerimizi gösterecek bir alan ve fırsat bulduk. Kendimizi doğal olarak daha iyi ifade etmeye de başladık. Tabii sosyal medyanın da etkisi çok oldu. İnsanlarla aramızdaki mesafe azaldı, şu an bizi çok daha yakın görüyorlar. Burada camia yok, milli takım var. O yüzden "Bizim Çocuklar" diyorlar.

Bana kalırsa zaten vizyon sahibi olan herkes Avrupa'da oynamak ister. Çağlar (Söyüncü), Enes (Ünal), Merih (Demiral), Yusuf (Yazıcı), Burak Abi (Yılmaz) gibi takım arkadaşlarımızın gidişi bize ışık oldu. Artık yurtdışıyla mesafemiz kısaldı. Şuna inanıyorum: Bu dünyada ülkeni yurtdışında temsil etmek kadar güzel bir şey yok. Sadece futbolcu da değil, bir vatandaş olarak da ülkeni yurtdışında temsil etmenin mutluluğu ve gururu çok ayrı. Ben de bu gururu yaşamak istiyorum.

Hayaller hedeflere dönüşünce anlam kazanıyor. Euro 2020'de maç maç, adım adım ilerleyeceğiz. Büyük düşünen bir ekibiz. Kendimize de hedeflerimize de sınır koymuyoruz. Klişe olduğu için söylemiyorum, aile gibiyiz. Yemekte beraberiz, şakalar yapıyoruz, iyi vakit geçiriyoruz. Başarılar böyle geliyor zaten. Kulüp takımlarında da hep öyledir. O yüzden aile ve arkadaş ortamını yakalamak kritik.

Bu tip büyük turnuvalara sürekli beraber gidebilmek de önemli. Belçika yapıyor yıllardır, şimdi bu kupaya büyük favori geliyorlar. Bizim de yetenek açısından eksiğimiz yok. En önemlisi de bu. Çağlar, Premier Lig'de 'Yılın Takımı'na seçiliyor. Merih, İtalya'da bir sezon oynayıp Juventus'a transfer oluyor. Yani bunların hayal olmadığını gördük.

Depay'a Karşı

Hollanda maçında Memphis Depay'ın kullandığı penaltı esnasında "Son âna kadar bekle kanka!" diye Yusuf Yazıcı bağırmıştı. Umut Meraş da aynı şekilde seslenmişti. Yusuf tanıyor zaten Depay'ı Fransa Ligi'nden. Umut da iyi biliyor. O an topa konsantreydim ama onların dediklerini de duydum. Öyle güzel bir hatıramız oldu.

Milli takım ile uluslararası tecrübe edinmek de çok önemli. Sadece saha içi özelinde değil, her konuda bakış açısı farklı oluyor. Yurtdışında bir süredir oynayan futbolcularımızda bunun da olumlu yansımalarını görüyoruz. Oyuna bakış, fiziksel yapı... Milli takımda yeni yeni forma giyiyorum. Onun öncesinde Trabzonspor'da UEFA Avrupa Ligi maçlarım vardı. Onlar da iyi tecrübe olmuştu ama buradaki tecrübe daha farklı. Yurtdışına giden arkadaşlarımızda değişimler oldu. Hem fiziksel hem de zihinsel açıdan. İnşallah aynısını yaşayabiliriz.

Trabzonspor gibi çok büyük bir camiaya liderlik ediyorum. Genç yaşta kaptan olduğum için ben de bazı şeyleri yeni öğreniyorum, kendimi geliştirmeye çalıştım. Arkadaşlarıma destek olmaya, onlara liderlik etmeye çalıştım. Geldikleri günden bu yana tüm hocalarıma da yardımcı olmaya çalıştım. A takımda sekizinci sezonumdayım, kadrodaki en eski oyunculardan biriyim. Aynı zamanda altyapıdan çıktım, bu şehrin topraklarında büyüdüm. Dediğim gibi bu, ekstra bir özgüven kazandırdı.

Abdullah Avcı geldikten sonra harika bir uyum yakaladık. Zaten başarıları, tecrübesi ortada, çok değerli bir hoca. En az gol yiyen takım olduk. Tabii ki bunun bana da olumlu yansımaları oldu. Ben de takıma geriden liderlik yaptım. En nihayetinde, Trabzon zor bir şehir. Geldiğinde bunu hocaya da söylemiştim ama uyumu yakaladığınızda da önünüzde kimse duramaz. Şehir de sizi çok destekler. O yüzden kaptanlık bana çok şey kazandırdı. Lider olmayı, arkadaşlarıma yardım etmeyi, ne zaman ne yapmam gerektiğini öğrenmeye çalıştım. Neticede mutluyum, çocukluk hayalim olan takımda kaptan olmak ayrı bir gurur.

"Futbolda değişimin en önemli parçası kaleciler. Dizilişte 11'inci oyuncu rolündeyiz. Ayak tekniğinin gelişimi hayati."

"Futbolda değişimin en önemli parçası kaleciler. Dizilişte 11'inci oyuncu rolündeyiz. Ayak tekniğinin gelişimi hayati."

"Futbolcu olunca en çok kiminle çalışmak istersin?" diye sorsalar "Şenol Hoca" derdim. Bizim çocukluğumuzun da efsanesi. Trabzonspor'u çalıştırdığı dönemi de yakından takip ediyorduk. İletişimimiz de çok iyi. Zaten herkesle iletişimi iyi hocanın. Ben onun oynadığı dönemleri video kayıtlarında gördüğüm kadarıyla biliyorum ama çok büyük bir kaleciydi. Şimdi onunla çalışmak bir şans zira kendisi tam bir öğretmen.

Modern futbolda değişimin en önemli parçası kaleciler. Dizilişte 11'inci oyuncu rolündeyiz. Tabii ki ayak tekniğinin gelişimi hayati ama her hocanın bir stili var. Şenol Hoca, geriden çıkmayı çok istemiyor. İkinci ve üçüncü bölgede top tutmayı, dönen topları almak istiyor. Abdullah Hoca, Başakşehir'de geriden oyun kurarak takımı çıkarıyordu ama Trabzonspor'a gelince kadronun yapısına özgü bir oyun kurguladı. O yüzden Abdullah Hoca geldikten sonra biz de daha çok ikinci ve üçüncü bölgeye uzun top oynamaya çalıştık. Hem gol yeme oranımız düştü hem de daha fazla kontratak yakaladık. Sonuçta Abdullah Hoca "Uzun ver" dediğinde ben geriden oyun kurmaya çalışmam. Hocaya saygı duyarım. Şimdi, kamptayız. Belki Şenol Hoca geriden oyun kurmak isteyecek. Belli rakiplere karşı analizler yapılıyor. Zaten bu veri analizi konusu çok gelişti, teknoloji çok ilerledi. Rakibin ne konuda eksik olduğunu, bizim neyi eksik yaptığımızı; her şeyi çok net görebiliyoruz. Ona göre oyun planınızı ve taktiğinizi dizayn ediyorsunuz. Söylediğim gibi, ayak tekniği önemli ama hocanın da taktiği ve sistemi var. Ona ayak uydurmak görevimiz.

Jan Oblak ve David de Gea'yı çok severim eskiden beri ama de Gea form kaybetti biraz. Şu an Oblak'ı çok beğeniyorum. Onlar da geriden oyun kurmayı çok fazla düşünmüyorlar. Oblak net ve sade oynuyor, komple bir kaleci. Ben de kendimi o tarza yakın buluyorum. Çoğu zaman daha sade bir oyunu tercih ediyorum. Demin konuştuk ya, eskiden kalecinin ayağının iyi olması şart değildi ama şimdi kalecilerden en azından baskıdan çıkabilmesi, bazen uzun vurabilmesi veya garanti oynayabilmesi isteniyor. Benim de pas istatistiğim biraz geride ama bunun da oyun planına ve taktiğine bağlı olduğunu düşünüyorum. Mesela uzun pas isteniyorsa ben o uzun pası yapmak zorundayım. O istatistiğimi geliştirmeye çalışıyorum. Zaten geriden oyun kurmada, uzun topları kullanmada stoperlerin maşallahı vardı bu sene. Tony (Nwakaeme) iyi indiriyordu topları. Taktiğe göre olunca geriden oyun kuran bir kaleci tabii ki pas istatistiklerinde daha iyi yerlerde olabiliyor. Gelecekte bu tip bir taktiğin içinde olursam diye pas yeteneklerimi geliştirmeye çalışıyorum sürekli.

Ben de maçı önceden oynama denen uygulamayı, zihinde imgeleme yöntemini uyguluyorum. O imgelemeyi yaptığınızda beyin otomatik olarak hazır oluyor. Sahada imgelediğin bir pozisyonla karşılaşınca zaten beyninde bir gün önceden o topu kurtarmış oluyorsun. Beyin otomatik talimat gönderiyor. Tabii ki büyük futbolcularla oynayınca bunu daha rahat yapabiliyorsun. Her şeye çalışıyorum. Ekstra kontrpiyede kalabileceğim pozisyonlara bile çalışmak mümkün. Hayal gücünüzün sınırı yok. Kurtarılamayacak bir topa bile çalışıyorsunuz. Bir de avantajımız, veri analizi. Rakip forvetlerin video analizleri geliyor. Hangi forvet, hangi ayağıyla şut çekiyor? Hangi ayağını daha çok kullanıyor? Penaltılarda nereye atıyor? Sırtı dönük mü oynuyor? Onları izleyince beyinde otomatik olarak imgeleme oluşuyor. O yüzden maçtan önce fiziksel ve zihinsel anlamda iyi hazırlandıysanız bir sorun olmuyor.

Bilge İnsan

Özkan Sümer'i anlatabilecek bir kelime yok. Benim kalitem, yeterliliğim onu anlatacak seviyede değil çünkü o çok farklı, özel bir insandı. Benim üstümde de emeği çoktur. Her zaman bir bilge insan, bir akıl olarak ona danışırdık. Her çıkmaza girdiğimizde bize çıkacak bir yol gösterirdi. Bana, Yusuf'a, Abdüş'e (Abdülkadir Ömür) çok büyük katkıları oldu. Dedim ya, benim kalitem onu konuşmaya yetmez.

Grubumuzdaki İtalya, Galler ve İsviçre maçlarına konsantre oluyoruz öncelikle. Baskı oluşturmadan önce en yakın hedefe odaklanıyoruz. Bence bu daha rahatlatıcı. Tabii ki zor maçlar olacak. İtalya, her turnuvanın favorilerinden biri, farklı bir ekole sahipler ama biz hiç kimseyi gözümüzde büyütmüyoruz. Çok iyi oyunculardan kurulu bir takımız, gerekirse tekmeye kafa atarız. Mücadelemizde hiç sıkıntı yok. Ayrıca çok yetenekliyiz. Herkes birbirini seviyor. Klişe değil bu, gerçek. O yüzden çok inanıyorum ama başta, tek tek bakacağız. Önce İtalya maçı. Buradan alacağımız puan veya puanlar önümüzdeki maçlar için çok önemli ama puan alamamak da hiçbir şeyin sonu değil. Kısacası, bence her şey çok güzel olacak.

2002 Dünya Kupası'nı hatırlıyorum biraz. Ama altı yaşındaydım o dönem, oyununu oynuyorduk, FIFA 2002 vardı ya, meşhurdu. 2008'i daha iyi hatırlıyorum. Nihat Abi'nin (Kahveci) golü büyük bir etki bırakmıştı. Tuncay Şanlı'nın kaleye geçişi de çok tuhaf gelir hâlâ. Bir kaleci olarak geçmişe dönüp bakınca, unutulmaz bir olay aslında. Geçenlerde River Plate'in kalecileri koronavirüse yakalanınca kaleye doksan dakika Enzo Perez'in geçmesi ve maçı kazanmaları da inanılmazdı.

Socrates Dergi