socratesXreflect_alt

Aile

35 dk

VakıfBank Kadın Voleybol Takımı, 2011'de Avrupa'nın zirvesine çıkan ilk Türk takımı oldu. Bir daha da geri adım atmadı. İstikrarlı başarının sırlarını tanıklarından dinledik.

Dört Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, üç dünya şampiyonluğu, 73 maçlık galibiyet serisi, Guinness Rekorlar Kitabı… VakıfBank Kadın Voleybol Takımı, son on yılda sayısız başarı elde etti. VakıfBank Spor Sarayı'nın kapısından girip karşınızdaki profesyonellerle konuştuğunuzda, bunun tesadüf olmadığını anlamanız uzun sürmüyor. Yöneticisinden oyuncusuna, antrenöründen geçmiş yıldızlarına bu özel serüvenin mimarları Vakıf'ın harika on yılını anlatıyor...

1 | Mazi

Dağhan Irak (Spor gazetecisi): Türkiye'nin kadın voleybolundaki başarısını, yatırım kadar sağlam kurulmuş düzen ve istikrarla da değerlendirmek gerekir. 1990'lardan sonraki nispeten daha sessiz dönemde bile Türkiye'nin yarı finalleri var. Oyuncu üretiminin de hız kesmediğini görüyoruz ki zaten sonraki yükseliş de bu dönemde yetişen oyuncuların omuzlarında gerçekleşti.

Pelin Yüce (Genel menajer): Benim oyunculuk yıllarımda hem VakıfBank hem de diğer kulüpler için durum benzerdi: Şampiyonluğu bırakın Avrupa kupalarında Final Four oynayabiliyorsak, o seneyi çok başarılı geçirmiş sayıyorduk. Düşük seviye Avrupa kupalarından bahsediyorum; düzenli Şampiyonlar Ligi Final Four'u zaten hayaldi. O dönem büyük başarılar elde ettiğimizi zannediyorduk.

Gözde Kırdar (Voleybolcu): O zaman çok ekstra yabancılar da gelmiyordu.

Özge Kırdar (Voleybolcu): 2000'lerdeki VakıfBank bugünkünden farklıydı çünkü iyi yerli oyuncularla ve idare eder yabancılarla oynuyorlardı. Başarının geldiği dönemlerdeyse iyi yabancılar ve çok iyi Türk oyuncular vardı.

Giovanni Guidetti (Başantrenör): Kesinlikle VakıfBank, şimdiki imajında değildi.

Alessandro Bracceschi (Kondisyoner): Dürüst olmam gerekirse, buraya gelmeden önce VakıfBank'ın adını bile duymamıştım.

Pelin Yüce: Şimdi bizden önceki jenerasyonların ne yaptığını bilip bugünleri görmek benim için büyük gurur kaynağı...

Gözde Kırdar: Özge'yle beraber kulübe geldiğimizde yıl 1999'du. İşin buralara geleceğini nasıl tahmin edebilirdim ki?

Giovanni Guidetti: Türkiye voleybola para harcamaya niyetli bir ülkeydi ama o yıllarda birkaç meşhur Rus oyuncunun para kazanmak için geldiği bir duraktı. Başarı yoktu, zafer yoktu, bir isim yoktu.

Dağhan Irak: 2000'lerde Türkiye'de kamu ve özel sektör yatırımının artması, 2008 küresel kriziyle İtalya gibi tepeyi zapt eden bir ülkenin geri düşmesi gibi faktörlerle zirveyi ele geçirmek mümkün oldu.

Giovanni Guidetti: Milli takım, kulüplerden biraz daha iyiydi ama hâlâ Avrupa voleybol piramidinin alt kısımlarındaydı. Yine de yeni bir Kesinlikle VakıfBank, şimdiki imajında değildi.

Alessandro Bracceschi (Kondisyoner): Dürüst olmam gerekirse, buraya gelmeden önce VakıfBank'ın adını bile duymamıştım.

Pelin Yüce: Şimdi bizden önceki jenerasyonların ne yaptığını bilip bugünleri görmek benim için büyük gurur kaynağı...

"Bizden önceki jenerasyonların ne yaptığını bilip bugünleri görmek benim için büyük gurur kaynağı." - Pelin Yüce

"Bizden önceki jenerasyonların ne yaptığını bilip bugünleri görmek benim için büyük gurur kaynağı." - Pelin Yüce

Gözde Kırdar: Özge'yle beraber kulübe geldiğimizde yıl 1999'du. İşin buralara geleceğini nasıl tahmin edebilirdim ki?

Giovanni Guidetti: Türkiye voleybola para harcamaya niyetli bir ülkeydi ama o yıllarda birkaç meşhur Rus oyuncunun para kazanmak için geldiği bir duraktı. Başarı yoktu, zafer yoktu, bir isim yoktu.

Dağhan Irak: 2000'lerde Türkiye'de kamu ve özel sektör yatırımının artması, 2008 küresel kriziyle İtalya gibi tepeyi zapt eden bir ülkenin geri düşmesi gibi faktörlerle zirveyi ele geçirmek mümkün oldu.

Giovanni Guidetti: Milli takım, kulüplerden biraz daha iyiydi ama hâlâ Avrupa voleybol piramidinin alt kısımlarındaydı. Yine de yeni bir maceraya hazırdım ve VakıfBank'a gelmeyi kabul ettim.

2 | Giovanni

Melis Gürkaynak (Voleybolcu): Ben voleybola VakıfBank'ta başladım. 15 yaşında A takıma çıktığımda Ukraynalı bir koçumuz vardı, Volodymir Buzayev. O zamanki Rus, Ukrayna ekolünün en önemli temsilcilerindendi.

Gözde Kırdar: Çok iyi teknik verdi bize. Kolumun çabukluğu mesela, ondan gelir. Fakat onun döneminde sadece iki saat antrenman yapardık. Fitness asla yapmazdık, sadece jimnastik.

Giovanni Guidetti: Her zaman meydan okumalar ilgimi çekmiştir. VakıfBank'tan önce de Birleşik Devletler'de, Bulgaristan'da, Almanya'da çalışmıştım. Hayatım boyunca İtalya'da kalma meraklısı değildim.

Gözde Kırdar: Brezilyalı bir antrenörle de Challenge Cup kazandık. Akabinde Giovanni geldi.

Giovanni Guidetti: Menajerim, İstanbul'da iyi bir takım kurduklarını, daha iyi hâle gelmek istediklerini anlattı. "Tamam, hadi deneyelim" dedim. Sonra, Selimiye'deki antrenman salonunu gösterdiler...

Alessandro Bracceschi: Bir okulun spor salonunda antrenman yapıyorduk.

Gözde Kırdar: Haydarpaşa'da Veterinerlik Lisesi var ya, orası.

Giovanni Guidetti: İçeri adım attım ve "Ah, çok şeker. Peki bizim salonumuz nerede?" dedim. Burası olamaz herhâlde diye düşünüyordum. Cevap kısaydı: "Salonumuz... bu.''

Kemal Abdik (İdari İşler Sorumlusu): Kondisyon bisikletleri, halterler falan sahanın içindeydi.

Alessandro Bracceschi: İlk zamanlar sıkça düşünürdüm, "VakıfBank, neden böylesi bir yerde çalışmak zorunda ki?"

"Menajerim, İstanbul'da iyi bir takım kurduklarını, daha iyi hâle gelmek istediklerini anlattı." -Giovanni Guidetti

"Menajerim, İstanbul'da iyi bir takım kurduklarını, daha iyi hâle gelmek istediklerini anlattı." -Giovanni Guidetti

Özge Kırdar: Çok küçük bir salonda antrenman yapıyorduk ama kimse bundan şikâyet etmiyordu. Bu da nereden nereye gelindiğine dair hikâyenin bir başlangıcı aslında.

Sabri Erdoğan (Terapist): Yabancı takımlar turnuva ya da hazırlık maçına geliyorlardı. ''Burada mı çalışıyorsunuz?'' diye soruyorlardı Giovanni'ye. Şaka yaptığımızı zannediyorlardı. O salonda başarıların kazanılması çok büyük olaydı.

Dağhan Irak: Giovanni Guidetti, saygıdeğer bir kariyere sahipti. Kısıtlı kadrolu Almanya'yla yaptığı işler ve oradaki tecrübesi, bugünkü başarısının temelinde yatıyor. Hem kulüp hem milli takım tecrübesi olan, motivasyon ve taktik konusunda dinamik bir teknik adam...

Gözde Kırdar: Buzayev çok iyi bir antrenördü ama şu an dönüp düşünüyorum; iki saat antrenman, Giovanni'yle ısınma bölümü anca. Hiçbir şey yapmıyormuşuz Giovanni'den önce.

Özge Kırdar: Fitness ve ağırlık antrenmanları çok arttı Guidetti'yle beraber. Buna alışık olmayan oyuncular için top antrenmanıyla bir arada götürebilmek ana meseleydi orada.

Gözde Kırdar: Fiziksel gücün yarısından fazlası o fitness çalışmaları bence. Giovanni ve Ale çok sistemli çalışıyorlar: Haftada üç fitness falan...

Alessandro Bracceschi: Bazen Giovanni ile tartışıyorduk. Ben "Giovanni bu çok fazla, eğer bu kadar yüklenirsek oyuncular biterler" diyordum.

3 | Sevgi / Nefret

Özge Kırdar: Giovanni'nin kendine has bir tarzı var ve oyuncuların o stile alışması zaman alıyor. Giovanni'yi farklı kılan şu: Yoruldun mu, ağrın mı var? Bunlar önemli değil, hâlâ daha fazlasını verebilirsin ve o da bunu arıyor.

Gözde Kırdar: İlk sene, daha kaptan değilken beni iki defa antrenmandan kovdu. Bugün söylediğimde "Yok, ben öyle bir şey yapmamışımdır" diyor.

Giovanni Guidetti: Hatırlamıyorum ama olabilir...

Gözde Kırdar: Sebebi şu: Yarım metre uzaktan bana smaç vuruyor. Bir kez defans yapamadım, bana defans öğretecek ya, üst üste smaç vurup duruyor. Artık "Vursun, ne yapabilirim?" dedim, kollarımı birleştirip durdum öylece. "Eve git" dedi bana. "Hayır gitmeyeceğim, ben hiçbir şey yapmadım" diyorum, başladık tartışmaya.

Giovanni Guidetti: Muhtemeldir.

Gözde Kırdar: "Gözde gitmeden antrenmanı başlatmıyorum" dedi, ben de inadına duvarda top oynamaya başladım. Giovanni'yle on senemizin özeti aslında bu olaydır. Sonraki hafta bir daha kovdu falan, öyle öyle başladık.

Giovanni Guidetti: Gözde'yle ilişkimiz her zaman aynıydı: Sevgi, nefret, sevgi, nefret... Bu yüzden de harikaydı.

Alessandro Bracceschi: Her gün oyuncular arasında ağlayanlar oluyordu. Antrenmanda bir hedef koyuyorduk ve o hedefe gelmeden durmak yasaktı. Türk oyuncularda bu mantalite pek yoktu açıkçası.

Giovanni Guidetti: VakıfBank'a Almanya'dan gelmiştim. Bir Almanya'da, bir de Türkiye'de araba kullanın, tek bir ortak noktası olmadığını görürsünüz. Almanya'da oyunculardan on tekrar yapmalarını istediğinizde 12 kez yaparlar ki eksik, yanlış bir taraf kalmasın. Türkiye'ye gelelim. Hepsi değil ama bazı oyuncular, bunun tam tersidir. Tembel, profesyonellikten uzak… Üst düzeydeki oyuncuların işlerine Almanya'daki, Hollanda'daki, ABD'deki meslektaşları gibi yaklaştığını görürsünüz. Türkiye'de birçok böyle oyuncu var. Ama alt seviyedeki oyuncular için arada ciddi bir mantalite farkı olduğunu gözlemlemiştim.

Gözde Kırdar: Giovanni'nin ilk sezonunda bir İtalyan takımıyla oynuyorduk. Omzum gitti, oynayamadım. Giovanni beni tanımadığı için "Bu korktu, oynamak istemedi" diye düşünüyor. Zannediyor ki sallıyorum ben. Doktor bana dedi mi ameliyat...

Gizem Karadayı (Voleybolcu): O ilk sene, birbirimizi anlamak ve tanımakla geçti. Kriz anlarını çok iyi yönetiyor. Bir oyuncunun bireysel becerilerini artırıyor ve zirveye çıkarıyor. Onunla çalışırken, teknik ve taktik anlamda her zaman kendinizi hazır hissediyorsunuz.

Melis Gürkaynak: Guidetti'ye beslediğim duygularım arasında nefret etmek, bir daha yüzünü görmek istememek bile var ama tüm bunların yanında çok saygı duyduğumuz bir insan.

Gözde Kırdar: Bende hiçbir zaman nefret ağır basmadı fakat basanlar olmuştur. Giovanni seni iyi oynatmak için her şeyi yapar. Damarına basa basa oynatır. Benim jübile konuşmamda mesela "Hiçbir zaman ağrı onu durdurmadı" dedi. E durmama izin vermedin ki? Saha dışında çok iyi bir arkadaş ama sahada her şeyini ister. Fakat kime sorsanız, yine onunla çalışmayı arzular.

Pelin Yüce: Zaten sadece nefretle kalmayıp o sevgiyi yaratabiliyorsan, çok seviliyorsun. İnanın bana oyuncular Guidetti'den nefret ediyorlar. Ama aynı zamanda çok seviyorlar.

Giovanni Guidetti: Beni çok sevdiklerini sanmıyorum. Onu da nereden çıkardınız?

Milena Rasic (Voleybolcu): Belki sevgiden de ziyade saygı diyebiliriz...

Giovanni Guidetti: Şöyle, bazen çok arkadaş canlısı olmayabilirim, bazı dönemler onları çok fazla zorlayabilirim ama yaptığım şey, onları daha iyi hâle getirmeye çalışmak. Eğer onlar daha iyi hâle gelirse takım da iyiye gider. İşimi seviyorum, onlar da bunu hissediyorlar ve yaptıklarımı kabul ediyorlar. Ama bana sorarsan, sevmekten çok saygı duyuyorlardır...

"Beni çok sevdiklerini sanmıyorum. Onu da nereden çıkardınız?" -Giovanni Guidetti

"Beni çok sevdiklerini sanmıyorum. Onu da nereden çıkardınız?" -Giovanni Guidetti

Gizem Karadayı: Guidetti ile oyuncuları arasında mutlaka bir sevgi ve nefret ilişkisi olur. Uzun yıllar çalışınca, sevgi maalesef yanına nefreti de alıyor. Ama önemli olan saygı.

Pelin Yüce: Aynı yaştayız, aşağı yukarı aynı kafadayız. Buna rağmen biz bile genelde kavga ederiz burada. Bu hep tatlı bir kapışmadır.

Giovanni Guidetti: Ben çok fazla bağırmam; genelde daha barışçıl, makul şekilde iletişim kurmayı tercih ederim.

Milena Rasic: Eh...

Giovanni Guidetti: Çoğunlukla... E bazen de bağırdığım olur. Çocuğunuza da yer yer bağırırsınız ama genelde daha naziğim.

Pelin Yüce: Ben hayatımda onun kadar çalışkan birini görmedim. Başarısının en büyük sırrının da bu olduğunu düşünüyorum.

Gözde Kırdar: Mesela her toplantıya istatistik içeren bir tomar kâğıtla geliyordu. Pasör şuradan geleni şöyle atıyor, buradan geleni öbür tarafa atıyor, onun yüzdesi bunun bilmem nesi... Onun başarısı da buna bağlı, çok çalışmasına...

Pelin Yüce: Herkesten bir şey öğrenmeye çalışıyor. Burada çalıştığı süreçte yardımcı antrenörleri Japonya'dan, Brezilya'dan, İtalya'dan, Amerika'dan ya da yerli antrenörler oldu. Şimdi İspanyol var mesela. Herkesin sisteminden, ekolünden bir şeyler öğrenmeyi amaç edinmiş, asla "Ben en iyiyim" demeyen ve bu yüzden de her zaman kazanmaya aç bir insan var takımımızın başında.

Melis Gürkaynak: Gerçekten garip bir tılsımı var. O kadar değişik bir hâli var ki en inanmayan oyuncu bile Giovanni sayesinde inanmak zorunda kalıyor. Bu yıllar geçtikçe takım karakteri oldu aslında bizde. Ben yıllardır buradayım, çok güçsüz olduğumuz zamanlar olmuştur ama asla maç başlamadan ''Biz bu takıma 3-0 yeniliriz'' diye düşünmedik.

4 | Görüşme Odası

Giovanni Guidetti: İlk sezon epey karmaşıktı. Tuhaf şeyler oldu. Tüm bu 13 yıllık serüvenin en kilit ânı da o sezonun sonunda yaşandı.

Alessandro Bracceschi: İlk yıl ben de Giovanni de çok gençtik. Birbirimizi çok iyi tanımıyorduk, Giovanni çok sıkı çalışıyordu. Sakatlıklar, sezon ortasında hamilelik izninden dönen Neslihan'ın hazır olmaması, bazı oyuncuları pozisyonları dışında kullanmak...

Giovanni Guidetti: Normal sezonu lig lideri bitirdikten sonra sekiz numaralı seri başı Galatasaray'a elendik.

Alessandro Bracceschi: O atmosferde, ikimizin de kovulacağını düşünüyorduk.

Gözde Kırdar: O sene elendikten sonra toplantıya çağırdılar bizi. Giovanni'yle Ale'yi kovacaklar diye konuşuyoruz. Küçücük salon zaten, biz şurada oturuyorsak başkanlar da öbür tarafta hemen.

Giovanni Guidetti: Başkana gittim, elini sıktım ve "Fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim, harika zaman geçirdim ama sonuç için özür dilerim. Elbette sorumlu benim. Gelecekte başarılar dilerim, belki farklı takımlarda karşı karşıya geliriz" dedim.

Sabri Erdoğan: Normal sezonu en üstte bitirmişsiniz, play-off'ta son sıradan gelen takıma eleniyorsunuz. Bunu, kendinize çok kolay anlatamazsınız.

Giovanni Guidetti: Aldığım cevabı hâlâ hatırlıyorum, "Evet, muhtemelen birçok hata yapmışsındır ama aynı zamanda nasıl çalıştığını gördük, benzer hataları yapmamak için yeterince deneyim kazandığına da inanıyoruz. Devam etmeni istiyoruz."

Sabri Erdoğan: O gün en kolay iş Giovanni'yi, teknik ekibi, etraftaki insanları göndermek olurdu. Tekrar şans verilmesi, arkasında durulması bugünkü VakıfBank'ın doğmasına sebep oldu. Başarı için sabır göstermek çok önemli. Kulüp, o sabrı gösterdi.

Gözde Kırdar: Düşünsene Giovanni'deki motivasyonu... O motivasyonla zaten buralara kadar geldi. Giovanni ne istediyse verdiler, o da "Bunun karşılığını vermem lazım" diye düşünerek çalıştı.

Alessandro Bracceschi: İlk seneler her şey oyuncuları doğru olan yöntemin bu olduğuna inandırmasından geçiyordu. Fakat işe yaradı. Takım her geçen yıl, bir öncekinden daha iyi oldu.

5 | Milat

Giovanni Guidetti: VakıfBank'taki ikinci kırılma ânım 2010 yazındaydı. Önümde birçok teklif vardı. Türkiye'den de büyük bir kulüp beni istiyordu. Dönemin genel menajeri Mehmet Bayrakçı'yı aradım. Açık konuştum: "Mehmet, önümde bir sürü teklif var ama elbette ben burada inşa ettiğimiz yapıyı seviyorum. Bu yıl çok fazla paramız olmadığını biliyorum, yine de en azından bana kabul edilebilir bir takım garanti edebiliyor musun? Fenerbahçe'nin nasıl oyunculara sahip olduğunu biliyorum ama en azından 10'uncu, 12'nci en iyi kadroyla çalışmayacağımı söyleyebilir misin?" Birkaç gün sonra geri aradı: "Giovanni, evet, büyük bir bütçemiz yok ama kabul edilebilir bir kadromuz olacak." Sonra o 'kabul edilebilir' kadro, Türkiye'ye ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu getirdi.

Gizem Karadayı: Eski salonda bir duvarımız vardı. O sezon başlarken Guidetti, oraya İngilizce ''Her top için'' yazmıştı. O söz, o sezonun anafikri olmuştu gerçekten.

"O sezon başlarken Guidetti, oraya İngilizce ''Her top için'' yazmıştı. O söz, o sezonun anafikri olmuştu gerçekten." -Gizem Karadayı

"O sezon başlarken Guidetti, oraya İngilizce ''Her top için'' yazmıştı. O söz, o sezonun anafikri olmuştu gerçekten." -Gizem Karadayı

Gözde Kırdar: Şampiyon olduk ama nasıl olduk... Hiç de kolay değildi. Her maç 3-2 bitiyor neredeyse. Bir yandan da o zor zaferler seni takım yapıyor aslında.

Alessandro Bracceschi: Gözde o sezonun son bölümünde farklı bir pozisyonda oynamıştı. Bu, Giovanni'nin çok iyi bir müdahalesiydi.

Giovanni Guidetti: O takıma Glinka'yı aldığımızda, hamilelikten hangi seviyede döneceğinden emin değildik. Bir ya da iki sezon oynamamıştı. Dört numarada harika bir hücumcuydu ama takımın kâğıt üzerindeki ihtiyacı pasör çaprazıydı. Gözde ve Nikolic, zaten dört numaradan oynuyorlardı. Bir çözüm bulmamız gerekiyordu.

Gözde Kırdar: Sırbistan'a bir maça gittik. 2-0 gerideyiz, ben dört numaradan oynuyorum. Glinka ikide ama hiç iyi oynayamıyor.

Giovanni Guidetti: Gözde'yi yanıma çağırdım ve takım için fedakârlık yapması gerekebileceğinden bahsettim. Manşet alabileceği iki numaraya geçerse Glinka'nın çok daha serbest şekilde atak yapabileceğini anlattım.

Gözde Kırdar: Giovanni beni pasör çaprazına koydu, biz oradan maçı çevirip 3-2 kazandık. Sonra Giovanni beni yanına çağırdı, "İyi bir kaptan mı olmak istersin, yoksa harika bir kaptan mı?" diye sordu. "Bundan sonra pasör çaprazı oynayacaksın. Bu fedakârlığı takım için yapman gerekiyor, kaptanlar bunu yapar" dedi.

Giovanni Guidetti: Yani, orada elbette onu ikna edecek kelimeleri bulmalıydım... Ama doğruydu. Temelde soru şuydu: "Takımı, egolarının önüne koyacak mısın?"

Gözde Kırdar: Ben hep dörtten oynuyorum, ne bileyim pasör çaprazı... Önce biraz bozuldum tabii ki ama dört numara oynamayı da çok seviyordum. Giovanni'nin de dediği gibi harika bir kaptan olmam lazım diye kabul ettim.

Giovanni Guidetti: Hiç sorun çıkarmadan kabul etti. Takım, onun için her zaman öncelik oldu. Glinka, manşet almaktan kurtulmuştu ve bolca skor üretiyordu.

Alessandro Bracceschi: Evet, iyi bir takımdık ama kâğıt üzerinde Fenerbahçe daha iyi bir kadroya sahipti. Üstelik Final Four'un ev sahibiydi. 2-1 geriye düştük, ama sonra oradan geri geldik...

Gözde Kırdar: Tüylerim yine diken diken oldu...

Alessandro Bracceschi: Bugün bile...

"Evet, iyi bir takımdık ama kâğıt üzerinde Fenerbahçe daha iyi bir kadroya sahipti." -Alessandro Bracceschi

"Evet, iyi bir takımdık ama kâğıt üzerinde Fenerbahçe daha iyi bir kadroya sahipti." -Alessandro Bracceschi

Sabri Erdoğan: İnsanlar, Fenerbahçe'nin her kulvarda kazanmasını bekliyordu. Maç günü Burhan Felek'te Fenerbahçe şampiyon olmuş havası vardı. Anonslar yapılıyordu; dışarı standlar kurulmuş, oyuncuların fotoğrafları asılmıştı.

Gizem Karadayı: Yaklaşık yedi bin Fenerbahçe taraftarı vardı. Maçtan önce Giovanni, bize Gladyatör filminden bir sahne göstermişti. Biz soyunma odasından çıkarken, hepimizin gözlerinde yaşlar vardı. Maça çıktığımızda o kalabalık, sanki yok gibiydi.

Sabri Erdoğan: Oyuncular evlerine gittiler. Biz oteldeydik ama telefondan yazışıyoruz tabii. "Uyuyamıyorum, heyecanlıyım, gerginim" yazıyor hepsi.

Özge Kırdar: İlk maçta, yarı finalde Fenerbahçe'yi yendikten sonra ben hiç uyumadım.

Giovanni Guidetti: Bakü iyi bir takımdı ve hiçbir şey kesin değildi. Ama tabii Fenerbahçe'yi yendikten sonra herkes inanmıştı.

Özge Kırdar: Şampiyonluk maçı sabahı antrenmana geldik. Giovanni dedi ki "Yarı finalde oynayanlar dinlenebilir, antrenman yapmak zorunda değilsiniz." Biz de "Hayır, antrenman yapmak istiyoruz" dedik. Adrenalinden uykusuzluğu anlamıyorsun ki... Türkiye'nin ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu yaşayacağımız için farklı hisler içindeydik.

Gizem Karadayı: Final maçında makine gibiydik. Herkes kusursuzdu ve 3-0 ile çok temiz kazanarak şampiyon olduk.

Özge Kırdar: Keşke yeniden yayımlansa dediğim kısım orası. Sevincimiz, sayının tekrarı... Bir daha görebilsem çok mutlu olurdum.

Melis Gürkaynak: Şampiyonluk geldiğinde en çok şu cümleyi kurdum: "Çocukken hayran olduğum insanların kazandığı kupayı ben de mi kazandım?" O zaman bir Türk voleybolcunun düşünemeyeceği bir kupaydı ama sonra alışkanlık hâline geldi...

Gizem Karadayı: Yemekler, televizyon çekimleri, röportajlar, kutlamalar… Lig devam ediyor o sırada ama biz kutlama yapıyoruz tabii.

Özge Kırdar: 2011'de en büyük favori değildi VakıfBank, bu yüzden de en değerlisi bence. Tüm oyuncular da 2011 der bence.

Giovanni Guidetti: Her şey de orada başladı. O kupa, her şeyi değiştirdi. Multimilyoner bir takım olan Fenerbahçe'yi yendik ve bütçemiz her sezon biraz daha arttı. Gerisi, herkesin bildiği hikâye...

Gözde Kırdar: Beş yabancılarına karşı bizde üç yabancı vardı sadece. Aldıkları yabancılar çok çok iyiydi, antrenörleri Brezilya'nın olimpiyat şampiyonu olmuş koçuydu. Baktığında Giovanni sıfırdan bir yapı kurdu.

Giovanni Guidetti: İlk yıldan itibaren hedefimiz belliydi: Her yıl daha iyi bir takım olmak. Bu zafer inanılmazdı, benim de en üst sahnedeki ilk şampiyonluğumdu. Ama asla "Tamam, hedefimize ulaştık" hissine kapılmadım. Sırada bunu bir kez daha başarmak vardı.

6 | Duvar

Özge Kırdar: Şampiyonluk sonrası tek amaç yeniden Final Four'da olmaktı. Burada rahat kazanmıştık ama deplasman macerası... O maçın hikâyesi çok çok uzundur...

Alessandro Bracceschi: O sezon takım gerçekten çok iyi oynuyordu.

Gözde Kırdar: Çok iyi oynamanın yanında birbirimize güvenimiz de had safhadaydı.

Gizem Karadayı: Hani herkesin hayatında unutmak istediği bir an vardır ya, olmamasını dilediği bir an… İşte Cannes maçı benim için öyle.

"Şampiyonluk sonrası tek amaç yeniden Final Four'da olmaktı." -Özge Kırdar

"Şampiyonluk sonrası tek amaç yeniden Final Four'da olmaktı." -Özge Kırdar

Alessandro Bracceschi: O gün olanlar, hâlâ açıklanamaz geliyor bana.

Gözde Kırdar: O takımda kime sorarsanız sorun, en büyük travması olarak o Cannes maçını gösterir.

Gizem Karadayı: Oraya gittiğimiz zaman, her şey çok garipti. Ben mesela o maçı hala açıp izleyemem.

Alessandro Bracceschi: Hâlâ, iki gecede bir kâbuslarıma giriyor.

Özge Kırdar: Dün oynamış gibi hatırlıyorum her saniyesini o maçın.

Milena Rasic: O sezon Cannes'da oynuyordum. Onların uykularının kaçtığını tahayyül edebiliyorum. Bizim üzerimizde hiç baskı yoktu. Favori de değildik. Hele ilk maçı İstanbul'da 50 dakikada falan 3-0'la kaybedince...

Özge Kırdar: Maçın dördüncü setinde, 24-23 ile önde olan taraf bizdik. Ben de Gözde'ye pas attım. O smacı vurdu...

Gözde Kırdar: Blok-aut yaptırdım, son anda top bacağıma çarptı.

Özge Kırdar: Maç orada da bitebilirdi ve ben bugün hâlâ Vakıf'ta oynuyor olabilirdim. O, benim kaderimi değiştiren bir maç, o yüzden her saniyesini çok net hatırlıyorum.

Alessandro Bracceschi: Topu al, son puana kadar gel, hata. Tamam, bir daha, topu al, son puan, hata. Sıradaki set, iyi başla, farkı aç, 14-10 öne geç, son puan, hata… Her takımın bir Aşil topuğu vardır. Bizim de o gün dördüncü, beşinci ve altın sette o zayıf noktalarımız ortaya çıktı. Bir daha olmayacak bir şey.

Milena Rasic: Özgürce oynadık. Hepsi buydu. Hatta antrenörümüz de bize arada takılıyordu. Pes etmedik, savaşmaya devam ettik ve... Ne diyeceğimi bilemiyorum. O sıralar dünyanın en iyi takımı olan VakıfBank'a karşı kazanmak büyük keyifti.

Özge Kırdar: Pasör olduğum için Giovanni topu nereye atacağımı söylüyordu bana. İki maç sayısını Bahar'a attım, ikisi de bomboş, auta vurdu.

Giovanni Guidetti: Hâlâ bazı pas tercihleri aklımda... Hiçbir maç puanında top Glinka'ya gitmedi!

Özge Kırdar: Giovanni bana "Bahar'a at" dediğini hatırlamıyor ama ben çok eminim.

Giovanni Guidetti: Belki kenardan dönerken pas tercihimi iletmişimdir ama ralli esnasında...

Özge Kırdar: Öyle bir kararı pasör olarak tek başına alamazsın böylesi önemli bir anda. Sonra bana maçı izlettiğinde "Neden oraya attın?" dedi. Ben de dedim ki "Çünkü sen söyledin!" Hatırlamıyor. Stresten ya da başka bir şeyden, bilmiyorum.

Gizem Karadayı: Ben maçtan sonra soyunma odasına geldiğimde, sinir krizi geçirdim. Duşa gittim. Suyu açtım. Kıyafetlerimle yere oturdum ve bir yarım saat kalkamadım. En son o kadar kendimden geçmiştim ki kızlar gelip beni kaldırdılar.

Gözde Kırdar: Çok içmiştim o gece. Melis, oda arkadaşımdı ve o gece rüyamda ağladığımı söyledi. O kadar kötüydü.

Melis Gürkaynak: Ben, Gözde ile aynı odada kalıyordum. Gözde'nin kâbuslar görerek uyandığına şahit oldum. Çok panik olmuştum. Sabri Abi'yi mi arasam diye düşünmüştüm.

Özge Kırdar: Giovanni'yle artık çok iyi arkadaşız, bugün kendisi de kabul ediyor ama o dönem acısını benden çıkardığını düşünüyorum o maçın. Psikolojik olarak bunalıma girdim. O maçtan sonra her gün eve gidip ağlıyordum. Giovanni yüzünden tabii bunlar. O, takımın antrenörü ve elbette daha fazlasını isteyecek ama birlikte daha fazla yapamayacağımızı düşündüm. Vakıf'ta kontratım olmasına rağmen ayrılma kararı aldım.

Milena Rasic: Buraya geldikten sonra ara ara o maçı konuştuğumuz da oldu. "Hey, 2012'de size karşı oynadığımı, son sette sana yaptığım bloğu hatırlıyor musun?" diye sormuşumdur...

Salon

Pelin Yüce: En çok övündüğümüz şeylerden bir tanesi de salon ve tesisleşme tabii ki. Selimiye'deki eski salonumuzdan Avrupa şampiyonu, dünya şampiyonu bir takım çıkardık. VakıfBank yönetiminin sağladığı destekle 2016'da bu tesise sahip olduk.

Sabri Erdoğan: Bu salon ise bambaşka. Dünyanın her yerinde maç yapıyoruz. Böyle bir tesis çok nadirdir. Burada maç salonuyla antrenman salonu arası 20 metre. Fitness ile antrenman salonu arası 20 metre. Sporcu için inanılmaz bir rahatlık.

Kemal Abdik: Antrenman için sadece bir salonumuz vardı eskiden, bir de Burhan Felek'te çalışıyorduk yer yer. Şimdi beş sahaya sahibiz burada.

Sabri Erdoğan: Çevredeki insanlar da bir kitle oluşturmaya başladı. Maçlar dolu salonda oynanıyor. Çoluk çocuk maça geliyor insanlar. Ulaşım zaten çok kolay. İlgi gösteriyorlar.

Gizem Karadayı: Zaten uzun bir süre kendimize gelemedik o geceden sonra. Herkes çok kötüydü. Sanki biri ölmüş gibi bir hava vardı takımda. Saatlerce birbirimizle konuşmadık. Hatta birbirimizin yüzüne bakamadık. Ama o dönemi de çok güzel atlattık.

Giovanni Guidetti: Neyse, bu da önemliydi. Sadece büyük bir isminiz ve iyi bir takımınız var. O yıl, bana şunu öğretti: Başarılı da olsak, ufak tefek değişiklikler yapmak faydalıdır.

7 | 73

Gözde Kırdar: Sonraki yıl olimpiyattan döndüğümüz için geç açmıştık sezonu. Bizi -affedersin- köpek gibi çalıştırıyorlardı bu yüzden. Sabah pilates, ertesi gün yüzme, sonraki gün mekik koşuları... Bunun üzerine sıfır sakatlık, 73 maç kazanmak; efsane bir yıldı.

Gizem Karadayı: Acayip bir seriydi hakikaten. Çünkü kazanıyoruz, kazanıyoruz, kazanmaya devam ediyoruz… Mesela bazı maçlarda, 2-0 geriden gelip kazandık. Artık şöyle bir psikolojiye bürünmüştük: Biz nasıl olsa yine kazanacağız.

Gözde Kırdar: Biraz denk de geldi o 73 maç. Eczacı bocalıyordu, Fener bocalıyordu; biz o arada hepsini yenip o 73'ü tamamladık aslında.

Giovanni Guidetti: Galibiyet serisi, bizden çok medyanın ilgilendiği bir konuydu. Hiç düşünmedik, inanın. 70 olsun, 80 olsun, 50 olsun umurumuzda değildi. Bence doğrusu da budur.

Gözde Kırdar: Takım içinde çok mevzusu geçmezdi bunun. Guinness Rekorlar Kitabı'na gireceğimizi falan biz zaten sonradan öğrendik. Başında böyle bir şey yoktu. Bir daha olur mu derseniz, asla olmaz…

Melis Gürkaynak: Buna kimse inanmıyor ama biz hiç maç saymadık. O dönem, sosyal medya çok aktif kullanılmıyordu. Kimse bize bu altmışıncı maçın, bu yetmişinci maçın da demiyordu. Şimdi olsa Instagram'dan, Twitter'dan dolayı daha fazla baskı olurdu belki.

Gizem Karadayı: Sonra herkes takımı konuşmaya başladı ve üzerimizde de aşırı stres birikti. Yani biz artık maça çıkarken soyunma odasında şey diyorduk; artık kaybedelim ve bu stres bitsin.

Giovanni Guidetti: Sonunda Fenerbahçe'ye 3-0 kaybettik. Çok mutluyduk. Hatırlıyorum, staff'a gidip "Sonunda" demiştim. Sporda bütün sezonu kazanmak için oynamazsınız. O maçı, o finali, o kupayı kazanmak için oynarsınız. Finali kazanamadıktan sonra yirmi maç üst üste aldığınız için size kimse kupa vermez. Sezon içinde bazen kaybetmek de önemlidir. Hiç kaybetmezseniz hiçbir zorlukla karşılaşmamışsınızdır ve önemli anlarda kazanmanız zorlaşır.

Melis Gürkaynak: Biz maçları değil, kupaları saydık aslında hep. Önemli olan oydu bizim için.

8 | Abone

Pelin Yüce: Son dokuz seneye baktığımız zaman sadece bir Final Four kaçırdık. O da Cannes'a karşı 2012'de kıl payı kaçtı.

Gizem Karadayı: 2015'te takımda pek çok değişiklik oldu… Ben de 2015-2016'yı oynadım, sonra gittim. Giovanni'den bahsederken sevgi ve nefret dedik ya… O dönem, ikimizde de nefret tarafı ağır bastı galiba. Ben de artık takıma veda etmem gerektiğini düşündüm.

Gözde Kırdar: Kulüpte bütün işler değişti. Çok fazla oyuncu ayrıldı, özellikle Türk oyuncular. Bir devir kapandı aslında.

Giovanni Guidetti: Şuna gerçekten inanıyorum: Her kararı doğru anda, doğru şekilde aldık. Her şey doğal akışındaydı, emin olmadan aksiyon almadık. Şu oyuncularla devam edelim, şunları değiştirmemiz gerek, belki staff'ta bazı yeniliklere ihtiyacımız olabilir...

Pelin Yüce: Sporda kibir çok tehlikeli bir şey. Sanırım farkında olmadan bazen bunu yaşadık. 2016 Final Four'unda, o senenin favorisi olan Fenerbahçe'yi 3-0 ile yenince şampiyon olduk havasına girdik. Ertesi günse finalde Pomi'ye yenildik. Bu, bizim için büyük ders oldu.

Melis Gürkaynak: Çok kötü bir Pomi maçımız vardı. Çok şey öğrendik bence.

Giovanni Guidetti: Herhangi bir mağlubiyetti bence o. O yıl da çok yeni ve genç bir takımımız vardı. Çok da kötü oynamamıştık, bakmayın... Tüm yenilikleri düşününce bir skandal değildi benim için. Çok yetenekli oyuncularımız vardı ama nasıl kazanılacağını öğrenmeleri için önce kaybetmeleri gerekiyordu.

"Biz maçları değil, kupaları saydık aslında hep. Önemli olan oydu bizim için." -Melis Gürkaynak

"Biz maçları değil, kupaları saydık aslında hep. Önemli olan oydu bizim için." -Melis Gürkaynak

Pelin Yüce: 2017'de Zhu'nun (Ting) da gelmesiyle, takımın daha da kuvvetlendiğini düşündük. Fakat o sezon da benzer bir durumla karşılaştık. Ligde Galatasaray yarı finalde bizi eledi.

Giovanni Guidetti: Benim için şok ediciydi. O eşleşmeden önce bana sorsaydınız, Galatasaray'ın belli bir karakteri olduğunu, bize zorluk çıkaracaklarını ama nihayetinde kazanacağımızı söylerdim. Güçlüydük çünkü. Ama bizden çok daha iyi oynadılar.

Pelin Yüce: Açıkçası o bizim için bir dönüm noktası oldu. Hep beraber bir konuştuk, hoşlanmayan arkadaşlarımız da oldu. Ama bu konuşma bize o konsantrasyonu getirdi. Onun arkasından, makine gibi işleyen bir takım ortaya çıktı.

Giovanni Guidetti: Treviso'daki o Final Four öncesi özgüvenimizi tazelemek için sadece bir haftamız vardı. Takımın orada yaptığı çok etkileyiciydi. Odaklanmış, motive ve değişmiş bir takım gördüm.

Pelin Yüce: En önemli özelliklerimizden bir tanesi de olumsuz durumlardan ders alarak onları hemen olumluya çevirebiliyor olmamız.

Giovanni Guidetti: Hepsi, sürecin bir parçası. O mağlubiyetlerden bolca şey öğrendik.

Melis Gürkaynak: İtalyan takımlarıyla oynayınca, üzerinizde biraz daha fazla baskı oluyor, atmosfer farklı oluyor. Ama ligde yara alıp gelmemize rağmen İtalya'da kazanmayı başardık.

Gözde Kırdar: Galatasaray'a play-off'ta elendikten sonra gidip hem Şampiyonlar Ligi şampiyonu hem de Dünya Kulüpler şampiyonu olduk. O süreç kesinlikle bir diriliş anlamı taşıyordu VakıfBank için.

Melis Gürkaynak: Çok inişimiz oldu ama her zaman ayağa kalkmasını bildik.

Gözde Kırdar: Sonuncusu tabii ki hayatımın en güzel kupalarından biri.

Melis Gürkaynak: Gözde'nin oynadığı son sene de bütün kupaları kazandık. Gözde'nin bırakacağını bildiğimiz için üzerimizde küçük bir baskı da vardı. Gözde dünya çapında bir kaptan. Biz de elimizden geldiğince, en iyi şekilde veda etmesi için yardım ettik.

Gözde Kırdar: Finalde topu karşıya götürdük, oradan döndük, efsane bir maçtı. Benim son maçım olduğu için bendeki yeri ayrıdır.

Melis Gürkaynak: Doğru kelime 'aile' galiba... Çünkü benim hiçbir zaman, ''Hayır, bu takımdan nefret ediyorum'' dediğim bir dönem olmadı. Hep profesyoneldik ama amatör ruhu da içimizde tutarak çalıştık.

9 | Vakıf Usulü

Dağhan Irak: Türkiye'de maya tuttu, insani açıdan da mutlu oldu Giovanni. Sağlam bir yapıya dışarıdan gelen bir elementin bu kadar pürüzsüz uyum sağlaması, VakıfBank için apayrı bir avantaj yarattı.

Gözde Kırdar: Biz onca yıl içeride hiçbir sorun hissetmedik. Aile derler ya, biraz da böyle konularda ortaya çıkıyor işte. Yönetim kısmında ne olurdu, hiç bilmezdik ki ben kaptan olarak söylüyorum bunu.

Milena Rasic: Bence bu takım, başka kimsenin sahip olmadığı bir şeye sahip. Bir kulüpten ziyade bir aile gibi. Konforlu olmanız için her şeyi yaparlar. Her ihtiyacınız karşılanır, ne sorunun olursa olsun çözmenize yardımcı olmak için can atarlar.

Kemal Abdik: Bir oyuncu VakıfBank'a geldiğinde düşünmesi gereken tek şey voleyboldur. Bir yabancı geldiğinde, buradaki evine girer, hiçbir eksiği olmaz. Kahvaltısı, meyvesi, buzdolabında birkaç günlük yemeğine kadar her şeyini hazır ederiz.

Özge Kırdar: Kaç yıl VakıfBank'ta oynadım, hiç mali bir problem yaşadığımızı hatırlamıyorum oyuncular olarak.

Gözde Kırdar: Sponsor geliyor, gidiyor ama kulüpteki gidişat hiç bozulmuyor... Ben dörtbeş başkan değiştirdim ama sistem hep baki kaldı. Giovanni'yle beraber oturdu bu.

Kemal Abdik: Aile ortamının oluşmasında Giovanni'nin de etkisi var. Devamlı yemek organize edip herkesi davet eder.

Özge Kırdar: Sponsor değişimleri esnasında kaygılandığımızı hatırlamıyorum. Sadece VakıfBank Güneş Sigorta Türk Telekom olduğumuzda adımız çok uzun geliyordu, onunla dalga geçiyorduk.

Gözde Kırdar: Yirmi sene VakıfBank'ta oynadım, bir defa bile para cezası görmedim ki çok kötü maçlar ya da turnuvalar kaybettiğimiz de oldu.

Pelin Yüce: Oyuncu seçimi noktasında oturup saatlerce fikir alışverişi yaparız. Bir ortak yol buluruz. Giovanni'de şeytan tüyü var, istediğini de bir şekilde kabul ettiriyor size.

Isabelle Haak, Zehra Güneş ve Meliha İsmailoğlu

Isabelle Haak, Zehra Güneş ve Meliha İsmailoğlu

Giovanni Guidetti: Öncelikli hedefimiz, doğru mantaliteye sahip oyuncuları seçmek. Bir oyuncu, sıradışı seviyede iyi olabilir ama çalışmayı sevmiyorsa, ondan bir kademe aşağıda fakat çalışmayı çok seven bir alternatifi tercih ederim.

Sabri Erdoğan: Profesyonel hayatta insanlar ilk önce kendini düşünür. Buradaysa herkes birbiri için oynar. Şunu unutmayız: Büyük oyuncular maç kazanır, büyük takımlarsa kupa kazanır.

10 | İstikbal

Dağhan Irak: VakıfBank, Türkiye'de her spor dalında ciddi olarak düşünülmesi gereken bir model yaratmış olması bakımından çok önemli. Altı ay sonrasını bile görmenin zor olduğu bir ülkede, 1980'lerden bu yana süregelen bir yapı kurmak çok saygıdeğer bir iş. Kadın voleybolu bunu genel olarak başarıyla götürüyor. VakıfBank da bunun zirvesi oldu.

Gözde Kırdar: Voleybolda bize artık final oynamak yetmiyor. Bir de futbola bak, Avrupa Şampiyonası'na kaldık diye bayram ilan edilecek.

Melis Gürkaynak: Artık ikincilikler başarı değil. Geçen yıl elde ettiğimiz ikincilikler bizi üzüyor mesela.

Pelin Yüce: Bizim hedeflerimiz arasında en önemli şey finallerde olmak. Çünkü spor bu, her zaman siz kazanamıyorsunuz. Kaybetmek de var. Fakat biz her zaman finallerde olmalıyız.

Giovanni Guidetti: 2030'da Şampiyonlar Ligi finali oynuyorsak, içimdeki ateş hâlâ yerli yerinde duruyor olacak, buna kesinlikle inanıyorum.

Dağhan Irak: VakıfBank, oyuncu yetiştirme açısından Avrupa'nın en üretken kulüplerinden biri. Her şeyin düzgün kurulduğu ortama maddi destek de geldiğinde sonuçları böyle oluyor.

Pelin Yüce: Herkes bizim sadece A takımımızı görüyor. Fakat altyapıda da çok ciddi yatırımlarımız var. Bir İtalyan karı-koca antrenör ekibimiz var. İtalya'da ismini duyduğunuz bütün oyunculara dokunmuş kişiler. Kimsenin yapmadığı bir şey yaptık, geçen sene Saraybosna'da bir voleybol okulu daha açtık.

Sabri Erdoğan: Altyapıya büyük destek veriyoruz. Belki üç, beş yıl içerisinde VakıfBank ve Türk voleybolu için çok kıymetli oyuncular çıkaracağız altyapımızdan. Ebrar, Derya, Buket… Hepsi hâlihazırda kendine yer edinmiş oyuncular. Bu isimler artarak devam edecek.

Pelin Yüce: Çok önemli bir Türk jenerasyona sahiptik. Fakat bu jenerasyon bir noktada bitiyor. Aslında bütün planlarımız bu jenerasyon bittikten sonraki yeni jenerasyonu yaratmakla ilgiliydi. Oradaki potansiyeli çıkarmak için bir mücadele sergilemezseniz sonra "Neden benim Türk oyuncum yok" diye ağlarsınız.

Melis Gürkaynak: VakıfBank, anlık kazanma hırsına yenik düşen bir kulüp değil. İki sezondur kaptan olduğum için yöneticilerle daha fazla sohbet edebiliyorum. Bana hep tesadüf görünen şeyler aslında tesadüf değilmiş. Kaptan olunca daha iyi anladım. Dünyanın en iyisi de olsa eğer takım için oynayan biri değilse, VakıfBank'a gelemiyor. Ben kaptan olmadan önce diyordum ki "Aa ne kadar şanslıyız, hep iyi oyuncular, iyi insanlar geldi." Ama bunun da nedeni varmış.

Giovanni Guidetti: Sahip olduğumuz mantaliteyi değiştirmemize gerek yok. Nedir o? Her zaman daha iyi olmaya çabala, her zaman kendini geliştir, daha sıkı çalış...

Pelin Yüce: Biz şimdi, bize tekrardan Avrupa ve dünya şampiyonluklarını arka arkaya üç, dört kez getirecek yeni takımı ve jenerasyonu yaratmaya çalışıyoruz.

Giovanni Guidetti: 2020'ler için planımız şu: Yaptığın hiçbir şeyi değiştirme, yani sürekli değişim içinde olmaya devam et. Anlamlı mı?

Socrates Dergi