
Alfa
12 dk
Arvydas Sabonis neden öncüydü? Ondan geriye ne kaldı? 'Sabas'ı seksenlerden beri yakından takip eden, usta gazeteci Vladimir Stankovic anlatıyor...
Selanik'teki 1981 Avrupa Yıldızlar Şampiyonası'nda turnuvayı yerinde takip eden gazetecilerden biriydim. Drazen Petrovic'in liderliğindeki Yugoslav takımına karşı, Arvydas Sabonis'in sürüklediği Sovyetler Birliği... SSCB takımı, dönemin A Milli Takım koçu Alexander Gomelsky gözetiminde son derece planlı ve sistematik; Yugoslavya ise maç başına 35 sayıya yakın ortalamayla oynayan Drazen Petrovic'e bağımlı bir görünümdeydi. Yugoslavya, yarı final göremeden elendi fakat ben SSCB forması giyen 16 yaşındaki Litvanyalı uzun için şampiyonluk maçını büyük bir heyecanla bekliyordum.
O günlerde boyu henüz 2.20'ye ulaşmamış ama 2.10'a yakın olan bu genç beni büyülemişti. Pas yeteneği, ribaund sezgisi, oyun görüşü, şut mekaniği... Hangisi daha etkileyiciydi, hangi yönü daha kuvvetliydi, kestirmek güçtü. Basketbol IQ'su bana Yugoslavya'nın efsanevi pivotu Kresimir Cosic'i hatırlatmıştı ama tabii ki diğer özellikleriyle Cosic'ten, hatta tarihteki diğer tüm oyunculardan ayrışıyordu. Alt yaş kategorilerindeki turnuvalarda ortaya koyduğu olgun basketbol, onu sadece bir yıl sonra SSCB'nin A Milli Takımı'na, efsanevi koç Alexander Gomelsky'nin yanına taşıyacaktı. Kolombiya 1982'de Vladimir Tkachenko ile Anatoli Myshkin önderliğinde ABD'yi yenerek dünya şampiyonluğuna ulaşan SSCB'nin kadrosunda, 17 yaşındaki Arvydas Sabonis de görücüye çıkmıştı. Sovyet Ligi'nde Zalgiris forması giyen Sabas için en büyük talip, Kızıl Ordu'nun takımı CSKA'ydı...
Bilinen hikâye... CSKA koçu Alexander Gomelsky'nin, "Onu Zalgiris'ten koparmak gibi bir niyetim yok. Sabonis, Litvanya'ya ait. Benim için önemli olan milli takımdaki performansı" açıklamasına rağmen CSKA, Sabas'ın peşini uzun süre bırakmamıştı. Kızıl Ordu'nun resmi kulübü CSKA, Sovyetler genelindeki genç sporcuları askeri hizmete çağırabiliyor ve bu sayede SSCB'nin en yetenekli gençlerini kolaylıkla bünyesinde toplayabiliyordu. Litvanyalılar ise bürokrasideki bir boşluğu kullanarak Sabonis'i önce Kaunas Tarım Enstitüsü'ne yazdırmış, ardından da onu iki çocuk babası gösterip askeri hizmetten muaf tutulmasını sağlamıştı. Sabonis bu sayede seksenlerin sonuna kadar kendi evinde, Zalgiris'te forma giydi.
Seksenlerin ortalarına doğru, kariyerinin ilerleyen bölümünde ona çok problem yaratacak aşil tendonu, diz ve ayak bileğinden sakatlıklar ortaya çıkmaya başladı. 1985'in büyük bölümünü kaçırdı, 1987 yılında ise neredeyse hiç maça çıkmadı. Sakat sakat oynadığı 1988 Seul'de SSCB'yle kazandığı altın madalya, Mihail Gorbaçov'un milli sporcular için 'kapıları açmasına' zemin hazırlayacak ve Sabonis de kısa süre içinde yakın arkadaşı Valdemaras Chomicius'la birlikte Valladolid'e imza atacaktı. İspanya'nın orta sınıf takımlarından birine gitmesinin başlıca sebebi, o dönem sakatlıklar nedeniyle zar zor yürüyebiliyor oluşu ve Valladolid'in vizyoner başkanı Gonzalo'nun verdiği 1 milyon dolardı.
Etkisini bir türlü atlatamadığı aşil tendonu sakatlığı, iki sene boyunca Valladolid'deki doktorların kontrolünde iyiye gitti. SSCB kültürünün aksine, antrenörlerin onu çok zorlamadığı bu yeni düzende toparlanmıştı. 1992'de Real Madrid'e transfer oldu ve Zeljko Obradovic'le Euroleague şampiyonluğunu kazandı. Aşil tendonu ve diz sakatlıklarının yarattığı tahribat bitmiş ancak bu süreçte oyunu da tamamen değişmiş ve alçak postta kullanım oranı çok artmıştı. Kariyerinin başında daha çok yüzü dönük oyunu ve atletizmiyle hatırladığımız Sabas, artık tam anlamıyla sırtı dönük bir pas istasyonuydu. Dönüşüm geçirmişti. 1990'da SSCB'den bağımsızlığını ilan eden Litvanya'yla 1992 Barselona'da bronz madalyayı kazandığı gün, tribünden podyuma baktığımı hatırlıyorum; ondan mutlusu yoktu. Başarmadığı, denemediği tek bir şey kalmıştı: NBA.
Tabii, aslında Avrupa basketbolu için dönüm noktası; Sarunas Marciulionis, Drazen Petrovic, Alexander Volkov, Zarko Paspalj ve Vlade Divac'ın NBA'e adım attığı yaz olan 1989'dur. Her ne kadar Doğu Bloku ülkelerinden NBA'de forma giymiş ilk oyuncu, 1985'te Phoenix Suns'a imza atan Georgi Glouchkov olsa da Bulgar oyuncu ligde kaldığı kısa sürede pek etki yaratamamış ve Avrupalı oyunculara dair imajın değişmesine katkıda bulunamamıştı. '1989 sınıfı' diye adlandırabileceğimiz (Sports Illustrated bahsi geçen oyuncular için 'Green Card Beşlisi' tabirini kullanmıştı) bu beş isim, ABD'deki 'Yumuşak Avrupalı' algısının kırılma yolundaki ilk adımlarını attı. Böylece, 90'larda lige giren Toni Kukoc, Dino Radja, Peja Stojakovic ve Dirk Nowitzki gibi isimlere daha rahat bir ortam hazırladı.
Fakat bu hususta, kendinden 11 yaş küçük vatandaşı Zydrunas Ilgauskas'tan sadece bir yıl önce NBA'e gidebilen Arvydas Sabonis'in talihsizliği ortada. Yedi ya da sekiz yıl önce, o ağır sakatlıkları yaşamayıp 1988 Seul'den hemen sonra Portland'a gidebilseydi NBA tarihinde yeri ne olurdu? Bunu kestirmek güç. Ama sanki sınıfta Kareem Abdul-Jabbar, Wilt Chamberlain ya da Hakeem Olajuwon gibilerine yakın sıralarda oturuyor olurdu. Sabas da uzun pozisyonunun tanımını, bir açıdan, değiştirdi.
Pau-Marc Gasol kardeşlerden başlayarak; bugünün istisnai uzunları Kristaps Porzingis ve Nikola Jokic.. ABD'ye adım atmış her Avrupalı oyuncudan tutun, şimdilerde mükemmelleştirdikleri orta mesafe şutunu yeterli görmeyip menzillerini daha da geriye çeken NBA pivotları...
Arvydas Sabonis, yolu sizin için açtı.
"Eğer erken gelseydi..."
NBA'e 1995-96 sezonunda adım atan Arvydas Sabonis, yedi sezon forma giydiği ligde toplam 470 normal sezon ve 51 play-off maçına çıktı. 14.5 sayı, 8.1 ribaund, 2 asist ortalamaları tutturduğu çaylak sezonunda, "Yılın Çaylağı" ödülünü Damon Stoudemire'a kaptırdı. Hiç All-Star seçilemedi.
Yakın zamanda Portland efsanesi Clyde Drexler da "Eğer Sabonis 90'larda değil de 80'lerde gelseydi, ne değişirdi?" tartışmasına katıldı ve şu ifadeleri kullandı: "Sabas eğer seksenlerde takıma katılsaydı; dört, beş ya da altı şampiyonluğumuz olurdu. O kadar iyiydi. Bir pivottan isteyebileceğiniz her şeyin daha fazlası vardı onda. Sakat sakat geldiği NBA'de bile çok verimli bir kariyer geçirdi..."
Sabonis: Zaman Tüneli
1982'de SSCB'nin ABD'de kolej oyuncularıyla karşılaştığı turda Virginia'dan Ralph Sampson'la eşleşen Sabonis, 1983 NBA Draft’ının 1 numarasına büyük üstünlük kurmuştu. O turnede Indiana ve Bob Knight'la da karşı karşıya gelen Sabas, efsane koç Knight'tan da büyük övgüler alırken, Cal efsanesi Pete Newell'a göre de Georgetown'lı Patrick Ewing'den daha yetenekli bir uzundu... Sabonis, o dönem LSU koçu Dale Brown'ın yaptığı "Gel, bizde oyna. Hem amatör kalırsın hem de SSCB için olimpiyatta forma giyebilirsin" teklifini, "KGB'yle görüşmeleri sen mi yapacaksın, Dale?" diyerek reddetmişti.
1989-90 ve 1991-92 sezonlarında Real Madrid'i çalıştıran George Karl, en büyük pişmanlığını şöyle anlatıyor: "1991 yazında Real'e geri döndüğümde bana kimi istediğim soruldu. 'Sabonis' dedim. Bir sene sonra geldi. Bense yerimi Zeljko Obradovic'e bırakmış, NBA'e dönmüştüm... NBA scout’ları bana sürekli Toni Kukoc'u soruyordu. Elbette Toni mükemmel bir oyuncu, NBA kalibresinde bir forvet fakat Arvydas Sabonis daha başkaydı. Kazanmak istiyorsanız, aradığınız adam Sabas'tı."
1995'te Madrid'de Sabonis'le buluşan Portland Trail Blazers GM'i Bob Whitsitt, bir akşam yemeğiyle başlayan sohbeti şöyle anlatıyor: "Pozitif bir görüşmemiz olmuştu. '30 yaşındayım. Şu an gelemezsem, bir daha hiç gelemem’ demişti. Takım doktorumuz, Robert Cook'a muayene olmasını istedim. Dr Cook, onu bir dizi testten geçirdi. Ve sonunda ‘Sırf bu röntgen sonucuyla bile belediyeye gidip engelli park yeri almaya hak kazanabilir’ dedi.”
1994'ten bu yana çocuklara eğitim veren "Arvydas Sabonis Basketbol Okulu" mezunlarından Paulius Jankunas, 2003-04 sezonunda Zalgiris'te Sabas'la birlikte forma giydi. 40 yaşında, basketbola başlattığı çocuklarla birlikte, o dönem hisselerinin de bir bölümünü aldığı Zalgiris'te Euroleague arenasına çıkan Sabonis, 18 maçta 28 dakika ortalama süre aldı ve 16.7 sayı, 10.7 ribaund, 1.6 blok ortalamaları tutturdu.