Ali'den Canelo'ya...

7 dk

Televizyon, boksun dünyanın en kârlı sporlarından birine dönüşmesinin temel nedeni. Neredeyse yarım asırdan beri...

Getty Images

Floyd Mayweather'ın spor kariyerinde de sık sık karşımıza çıkan 'Pay-per-view' (Öde ve izle) ya da kısaca PPV, bir televizyon yayıncılığı terimi olsa da aynı zamanda boks dünyasının en önemli kavramlarından biri. Tarihi bundan 60 yıl öncesine dayanan mevzubahis sistem, profesyonel boksun bugünkü seviyesine gelmesinin ve eğlence sektörünün en önemli öğelerinden biri olmasının baş aktörü.

Aslında her şey 1960 yılında, Floyd Patterson ile Ingemar Johansson arasındaki ağır sıklet unvan maçının televizyondan parayla yayımlamasıyla başladı. Karşılaşmayı izlemek isteyenlerin o dönem 2 dolar ödemesi gerekliydi. 25 bin kişi 2 dolar ödeyerek maçı izledi. Bir yıl sonra Patterson ile Johansson üçüncü kez karşılaşırken ABD'deki 100 bin kablo tv abonesi mücadeleyi satın aldı. Böylece PPV geleneğinin ilk adımları atıldı.

Altmışlarda Muhammed Ali efsanesi her karşılaşmayla bir kat daha artarken öde ve izle sistemi de Ali ile birlikte büyüdü. 1964'te Sonny Liston ile yaptığı maçı 250 bin kişi satın aldı. Tarihin en büyük spor olaylarından biri olarak kabul edilen 1975'teki Ali-Frazier maçıyla HBO ilk kez kendisinden bahsettirdi. Kanal, 'Thrilla in Manila' olarak nam salan ünlü maçı 500 bin kişiye satarken sistemin ne kadar büyük ilgi göreceğinin de ilk işaretlerini veriyordu.

Seksenlerden itibaren HBO ve Showtime, boksun PPV ve diğerleri olarak ayrıştırılmasına neden oldu. Bir maçın değeri, PPV olup olmadığına göre değişiyordu. Dahası yayın hakları anlaşmaları böyle ayrılmaya başlandı. HBO ve Showtime boksa yön verirken dudak uçuklatacak gelirler de elde etti. 1991-2014 arasında HBO boks maçlarında 59,3 milyon satış yaparak 3,1 milyar dolar kazandı. Bu, diğer dövüş sporlarının da işin içine girmesini sağladı. Şimdilerde MMA ve UFC de en önemli maçları bu yolla izleyicilere ulaştırıyor. Değeri 6 milyar dolara kadar ulaşan son dönemin en popüler dövüş sporu UFC, gelirinin yüzde 42'sini PPV üzerinden sağlıyor.

HBO ve Showtime'ın tekelinde geçen otuz yılın ardından FOX ve ESPN gibi daha çok Amerikan futbolu, buz hokeyi, beyzbol, futbol, basketbol yayınlayan kuruluşlar da boks içeriğine dâhil olmaya ve sistemin nimetlerinden yararlanmaya başladı. Elbette bu, değişikliklere de neden oldu. Daha fazla izleyicinin maç satın alması için bugünlerde karşılaşmaların basın toplantıları açık kanaldan yayımlanıyor. Hatta gecenin PPV maçına kadar olan mücadelelerin yayını geniş izleyici kitlesine sahip olan kanallardan yapılarak seyircilerin ilgisi çekiliyor. ESPN, geçen yıl açtığı spor içerik platformu ESPN+ üzerinden dövüş kartlarını düzenli olarak yayımlamaya başladı. FOX, 20 Temmuz'da 74,99 dolardan sattığı Pacquiao-Thurman maçından 48 saat önce 22 milyon 500 bin dolar kazanmıştı bile. Reytinglerinde yüzde elli artış yaşanması FOX'un boks portföyünün büyümesini de sağladı.

Günümüz koşullarında 50 ile 100 dolar arasında fiyatlara satılan PPV maçlarında 100 bin satışın altında gerçekleşen rakamlar çok sağlıklı olarak görülmüyor. Çünkü yayın kuruluşu bu sistemden kazandığı parayı boks maçını düzenleyen şirketle yarı yarıya paylaşmak zorunda. Son dönemde bu paylaşıma boksörler de dâhil oluyor. Maç başına yüksek rakamlara satılan PPV'lerin büyük ilgi görmesinin nedenini, 1984'ten 2015'e kadar HBO PPV'nin başında yer alan Mark Taffet, çok sayıda kişinin bir araya gelerek bu maçların maliyetini paylaşıp seyredebilmesiyle açıklıyor. Premium olarak kabul edilen boks içeriklerinin kolayca satılabilmesi ve ilgi görmesi bu tür maçların sayısının artmasına da neden oluyor. Showtime Sports'un başkanı Stephen Espinoza, halkın talebi yerine boksörlerin finansal beklentileri üzerinden PPV oluşturulmasının satışları etkilediğini söylüyor.

Boks, pazarlanabilir rekabetleri beraberinde getiren bir spor. Bu da sistemin boksta diğer sporlara göre daha başarılı olmasının nedeni... Öyle ki Mike Tyson, Oscar de la Hoya gibi yıldızlar üzerinden yürüyen gelenek Mayweather ile devam etti. 2015'teki Mayweather-Pacquiao maçı 4,6 milyon satış ve 400 milyon doların üzerinde gelir sağladı. Mayweather, 24 PPV maçından 1,6 milyar dolar kazanç elde etti. Pacquiao ise 1,2 milyar dolar kazandı. Bu sadece ABD'de yaygın değil. Pacquiao-Thurman karşılaşması Kanada'da 74,95 dolara, İngiltere'de 12,95 sterline, Avustralya'da da 49,50 dolara satıldı.

Spor yayıncılığında son dönemin en ünlü aktörlerinden biri de DAZN. Akışlı spor yayını yerine içeriklerin aboneler tarafından istenildiği zaman izlenebildiği bir platform oluşturan DAZN, ABD'de boks içerikleriyle abonelere ulaşıyor. Bunu da farklı bir yöntemle, boksörlerle anlaşmalar yaparak sağlıyor. Canelo Alvarez ile 365 milyon dolara 11 maçlık bir anlaşma yapan DAZN, sadece maç yayımlamıyor, Alvarez ile ilgili belgeseller de hazırlıyor. Bunun karşılığında da üyelerinden aylık abonelik bedeli alıyor.

PPV'ler boksun popülerliğinde önemli rol oynuyor. Buna karşın eleştirildiği noktalar da söz konusu. Sisteme dair en büyük sıkıntı, ne satın aldığınızı bilmemek. Alınan maçın kalitesinin ve değerinin üzerinde fiyat belirlenmesi... Sistemin daha çok 35 yaş ve üstü kitle tarafından ilgi görmesi de bir başka endişe kaynağı. 18-35 yaş arası kesimin tercihi boks yerine MMA gibi daha yeni nesillere hitap eden dövüş sporları oluyor.

Spor yayıncılığında yaşanan bütün gelişmelere karşın PPV, yarım asır önceki önemini günümüzde de korumaya ve boksun gelirlerini arttırmaya devam ediyor. İş modelleri ve aktörleri farklılaşsa da bu sistemin önümüzdeki dönemde rağbet görmesi sürecek.

Mustafa Taha

53. Sayı
Ağustos 2019



Socrates Dergi