20/30

20 dk

İtiraf edin, her ne kadar “Eskisi kadar keyif vermiyor” deseniz de 2018 NBA All-Star hafta sonunu takviminize şimdiden işaretlediniz. En azından haberleri göz ucuyla takip ediyor, 16-18 Şubat arası düzenlenecek etkinlikte neler olacağını öğrenmeye çalışıyorsunuz. İşte bunun bir sebebi de birazdan okuyacağınız sayfalarda yer alan hatıralar. Zira spor izleyerek geçen ömrümüzde bir yandan da kendi hayat hikayemize yeni sayfalar ekliyor, beyaz camdan seyrettiğimiz bazı anları kişisel bir parçamız hâline getiriyoruz. Bagajımızda sadece okuduğumuz okullara ya da ilk öpücüğümüze değil, Vince Carter’ın smaçlarına da yer veriyoruz. O yüzden Socrates’in bagajını açtık, All-Star’ın son 20 yılından özel 30 madde çıkardık, farklı kalemlerin gözünden o anlara döndük. Merak etmeyin, anlatılan sizin de hikâyeniz.

11 | Şöhretler Geçidi

All-Star hafta sonunda boy gösteren Türklerin Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu ile sınırlı olduğunu düşünüyorsanız, size ufak bir karşı tez sunabiliriz. Konya asıllı, Cleveland doğumlu dünyaca ünlü doktor Mehmet Öz, şöhretler maçında parkeye çıkmıştı. 2010’da şarkıcı Pitbull, aktör Chris Tucker ve Joel Moore gibi isimler, Doktor Öz’ün takım arkadaşlarıydı. Maç sonunda uzatılan mikrofona yaptığı analiz de oldukça meslekiydi: “Oldukça iyi bir egzersiz oldu. Kimse sakatlanmadı!”

Şöhretler maçının 15 yıllık tarihine ‘damga vuran’ isimse Kevin Hart. ABD’li komedyen beş kez oyuncu, bir kez de koç olarak katıldığı temaşada dört kez en değerli oyuncu seçildi. 15 maçın dokuzunda formayı sırtına geçiren aktör Nick Cannon ise organizasyonda en fazla boy gösteren isim. Bu arada, şöhretler maçına katılmayı planladığı için tepki gören biri de var: Nick Kyrgios. Geçtiğimiz yıl bu maçta oynayabilmek için yakın tarihteki Rotterdam Açık'tan tartışmalı şekilde çekilen Avustralyalı tenisçi, ATP camiasında kendi sporuna hakaret etmekle suçlanmıştı. Bu karardan haftalar sonra açıklanan kadrolarda ismi yer almayan Kyrgios’un bu kararı kendisinin mi verdiği, yoksa NBA’in mi bir davet göndermediği ise netlik kazanmadı.

Peki sırada kim var? Bu dosya hazırlanırken henüz kadrolar belli değildi ama sıkı bir basketbol sever olan Barack Obama’yı parkede görmek, maçın prestijini birkaç kat artırmaya yeter. (Obama kabinesinde görev yapan eski eğitim bakanı Arne Duncan’ın tam dört kez etkinliğin parçası olduğunu not düşelim.) Daha ‘geyik’ bir isim içinse bu aralar Litvanya’da takılan ve bire birde Michael Jordan’ı dahi yeneceğini iddia eden sağlam bir aday var: LaVar Ball.

12 | Tuğlacı

Atlanta'daki 2003 NBA All-Star'ın üçlük yarışmasına aralarında Peja Stojakovic, Brent Barry, Wesley Person gibi ligin önde gelen şutörlerinin bulunduğu üçlük konusunda ihtisas sahibi isimler ve... Antoine Walker katıldı.

1996'da girdiği ligde kendini Atlantik'in dibine demir atmış Boston Celtics'te bulan Walker, daha ilk yıllarından kendini kalburüstü bir skorer olarak kabul ettirmişti. Fakat üçlük çizgisinin gerisinden istikrarı yakaladığını söylemek güçtü. 1999-2000 sezonunda maç başına 3.5 üçlük deneyen ve sadece 0.9'unda, yani yüzde 25'inde isabet bulabilen Walker, sonraki üç sezonda maç başına sırasıyla 7.4, 8.0 ve 7.5 üçlük denedi. Elit şutörler için taban kabul edilen yüzdelerin dahi çok altında kalan Walker, buna rağmen şut adedini düşürmemiş ve bir gazetecinin, "Neden üçlük? Neden bu ısrar?" sorusuna gayet pişkin bir şekilde, "Çünkü dörtlük yok da ondan" cevabını vermişti.

2003 All-Star hafta sonunda, Antoine Walker'ın katıldığı ilk ve son üçlük yarışmasına tanıklık ettik. Yarışmaya 0/5'le başlayıp üçüncü istasyona geçildiğinde sadece 1 sayısı olan Walker, 30 maksimum puan üzerinden hesaplanan maratonu 7'yle tamamlamış ve son sepette iki airball atmıştı. Sokak basketbolu jargonuyla 'satışçı' diyebileceğimiz bir oyun stiline sahipken üçlük yarışmasında Peja Stojakovic'e meydan okuyan Celtics'in 8 numarası, All-Star tarihinin medeni cesaret listesinde çok üst basamaklarda...

13 | Çalınan Mutlu Son

öyle kısaydı ki zaman /

sabahla akşam arasında /

öğle yoktu

-Bertolt Brecht

Şimdi, 40. yaş gününü idrak etmesine bir hafta kalmış olan Michael Jordan’ın bize bıraktığı bir fotoğraftan söz edelim. O günlerde ligin en özel savunmacılarından biri olmak için tüm teçhizata sahip olduğunu gösteren genç bir yıldız adayının, All-Star çaylağı Shawn Marion’ın üzerinden çıkardığı şutu gözleriyle takip etmeye başlamış bile. Bu şutun bir benzerini yaklaşık yarım saat önce, bu defa sol çaprazdan yollamış ve topun kısa kalıp önce çembere, sonra panyadaki 61x46 boyutlarındaki dikdörtgenin göbeğine ve tekrar çembere çarpıp Tim Duncan’ın kucağına düşüşünü izlemişti. Ama fotoğrafta gördüğünüz Jordan’da, normal sürenin sonunda yolladığı bu şutun hatırasına dair herhangi bir emareye rastlayamıyorsunuz.

Bu fotoğrafta hiçbir şey simgesel değil, hiçbir şey başka bir şeyi temsil etmiyor. Her şey, yalnızca kendisi. Bu fotoğraf, Michael Jordan’ın kariyerinin azametini yansıtamıyor. Onun bıraktığı mirasın çağırdığı en etkileyici an değil. Son etkileyici an bile değil. Bundan birkaç hafta sonra, Nets’e karşı, NBA tarihinde 40. yaşını geride bırakmış olup da bir maçta 40 sayının üstüne çıkabilen ilk oyuncu olacak. Tam bir ay sonra ise Madison Square Garden’daki son maçında 13/22 saha içi isabetiyle 39 sayı atacak.

Bu fotoğrafın gizlediği çok fazla gerçeklik var. Örneğin, Jordan’ın (bu kez kesin olarak) son All-Star maçı olduğunu ilan ettiği maça, 14. All-Star maçına ilk beş başlayacak kadar oy toplayamadığını kendime hatırlatmak zorunda kalıyorum. Yerlerini Jordan’a devretmeyi teklif eden Tracy McGrady ve Allen Iverson, Jordan’ın bu teklifi geri çevirmesinin küçük bir Baba Hakkı hikâyesine dönüşmesi ya da eğlencesini henüz kaybetmemiş Charles Barkley’nin o sezon yalnızca 14 maç oynamasına rağmen yerinden vazgeçmeyen Vince Carter’a cephe alması da bu fotoğrafta seçilemiyor. Unutuşa direnen anlardan biri, 23 numaranın hava atışı sırasında pattadanak sahada göründüğü an.

Michael Jordan

Michael Jordan

Bir diğerinin başrolünde, Mariah Carey’nin devre arası konserinde giydiği, ‘dâhiyane bir rüküşlük’ olarak tanımlanabilecek forma-elbise var.

All-Star maçlarının eskiden şimdiki gibi olmadığını hatırlatan birileri de her zaman çıkar. Yine de 35 yaşındaki Gary Payton’ın son All-Star maçında sahada geçirdiği 15 dakikaya üç faul sığdırmış olması, YouTube arama kutusuna doğru anahtar kelimeleri yazıncaya kadar gerçek dışı görünüyor. Video ilerlemeye devam ediyor. Çıkardığı şutu takip eden bir çift gözün tanıdık suretini yakalıyorum bir an için. Skor 138-136 oluyor. Yükseltin tavan kirişini, ustalar.

Yükseltmiyorlar. Uzatmanın bitimine üç saniye kala Batı Karması koçu Rick Adelman’ın aldığı molayla, topa can havliyle kendini atan Jason Kidd’le ve elbette Jermaine O’Neal’ın final-serisiyedinci-maç savunmasıyla, hakemin çalan düdüğü, havaya kalkan eliyle ve tüm bunlara eşlik eden ciddiyetteki saçmalıkla baş başa kalıyoruz. YouTube, bundan daha güzel hatıraları canlandırmak için kullanılmalı. Zaten son şutun 1998’de atıldığını hepimiz biliyorduk. / Cem Pekdoğru

14 | Türk Geceleri

18 Şubat 2007… Ay-yıldızlı pasaport taşıyan bir basketbolcunun, bir NBA All-Star maçında alkışlarla parkeye çıktığı ilk gün… Türk basketbol tarihinin gururla anımsadığımız parlak zirvelerinden biri…

O gün Las Vegas’ta tribünleri dolduran yaklaşık 16 bin seyirci ve dünya üzerinde bu karşılaşmayı televizyondan izleyen milyonlarca NBA tutkunu, çok çekişmeli bir mücadeleye tanık olamadılar belki ama bizim için günün anlam ve önemi büyüktü. Çünkü Mehmet Okur sahadaydı. Batı’nın Doğu’yu 153-132 mağlup ettiği ve Kobe Bryant’ın MVP ödülünü evine götürdüğü o maçta Memo, 14 dakika 43 saniye oyunda kaldı; 4 sayı, 2 ribaund ve 1 asist üretti.

O yıl Utah Jazz’da son derece etkili ve istikrarlı bir grafik (17.5 sayı, 7.2 ribaund, yüzde 38 üçlük) çiziyordu Memo… Bunun karşılığında All-Star seçilmesine de neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak açıklanan orijinal kadrolarda ismi yoktu. Daha sonra sakatlıkları nedeniyle All-Star etkinliklerine katılamayacaklarını bildiren Allen Iverson, Steve Nash, Yao Ming ve Carlos Boozer’ın yerlerine NBA Komisyoneri David Stern’ün seçtiği dört yeni ismin arasına girmeyi başardı. Bize de o ‘tarihi’ geceden Shaq’ın tüm sahayı driplingle geçerek Memo ile bire bir oynadığı saniyelerin görüntüleri yadigâr kaldı…

Mehmet Okur’un bu onura erişmesinden beş yıl önce, NBA’deki bir başka elçimiz, Hidayet Türkoğlu da All-Star’ın basketbolshow-eğlence karışımı havasını içine çekmişti aslında… O yıl Philadelphia’nın ev sahipliği yaptığı All-Star Hafta Sonu’nda Çaylaklar ile ligde ikinci sezonlarını yaşayan ‘Sophomore’ların maçında forma giyme şansını bulmuştu Hido… O sıralar Batı’da güç dengelerini değiştiren Chris Webber’lı, Vlade Divac’lı, Peja Stojakovic’li Sacramento Kings takımının kenardan gelen en değerli üyesi olarak tanınıyordu. Şubat 2002’de çaylakların ağabeylerini 103-97 yendiği maçta, Hidayet Türkoğlu 19 dakika sahada kaldı ve istatistik kağıdına 7 sayı, 3 asist, 1 ribaund yazdırdı.

O gün Hidayet’e karşı Çaylaklar takımında ter döken üç Avrupalı genç daha vardı: Andrei Kirilenko, Tony Parker ve Pau Gasol… Kirilenko, bugün Rusya Basketbol Federasyonu’nun başında, Hido’nun mevkidaşı… Parker ve Gasol ise NBA kariyerlerini hâlâ sürdürüyor, San Antonio formasıyla yeni bir şampiyonluk yüzüğünün peşinde koşuyorlar.

Mirsad Türkcan’ın 1998 Draft’ında seçilmesiyle başlayan ve 20 yıldır kâh gurur tablolarıyla kâh düş kırıklıklarıyla devam eden Türk basketbolunun NBA macerasında All-Star sayfaları, ne yazık ki bu kadar… Memo ve Hido, özellikle 2000’lerin ilk on senesinde Türkiye’yi dünyanın en büyük basketbol sahnesinde çok iyi temsil ettiler. Sadece bizim değil, ABD halkının da hayranlıkla takip ettiği yıldızlar arasına girdiler. 6 Nisan 2009’da, dönemin ABD Başkanı Barack Obama, ülkemizi ziyaretinde TBMM’de bir konuşma yaptı. 25 dakika süren ve zaman zaman alkışlarla kesilen konuşmada Mustafa Kemal Atatürk dışında adı geçen ve başarısına vurgu yapılan yalnızca iki Türk vardı: Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu! / Yiğiter Uluğ

15 | Yüksek İrtifa

21 yaşındaki Golden State Warriors çaylağı Jason Richardson, 360 derece dönüp değirmen hareketini yaparak smaç yarışması serüvenine başlamıştı. Aslında, ondan iki sene önce yarışmalar tarihinin en ikonik katılımcılarından Vince Carter’ın her anlamda zirveyi gördüğü ve bunun üzerine çıkılamayacağı düşünülüyordu. Zira estetik olarak Carter, 80’lerdeki Michael Jordan performanslarını dahi ikinci plana itmişti. Fakat teknik açıdan daha zor smaçlar yapmak mümkündü, bunu da Jason Richardson başaracaktı.

Richardson’ın yukarıdaki ilk smacını da içeren 2002 performansı son derece orta karar bir müsabakada gelmiş ve Gerald Wallace’ı final turunda geçerek rahat bir galibiyete gitmişti. 2003 All-Star ise asıl süksesini yaptığı yarışma olacaktı. Zira “Unutamadığım sene budur çünkü jüride kahramanım Michael Jordan vardı” diyerek hatırladığı yarışmada ona ait bir başarıyı tekrarlama ve arka arkaya ikinci smaç şampiyonluğuna gitme şansı vardı. O da bu noktada 2001 şampiyonu Desmond Mason’la unutulmaz bir düelloya girdi ve final turundaki ikinci smacıyla spektaküler bir galibiyete gitti. 2004 ise şampiyonluğu Indiana Pacers’lı Fred Jones’a kaptırdığı ama tarihin en özel smaçlarından birisine imza attığı sene olacaktı. Öyle ki Richardson topu potaya fırlatacak ve dönen topu bacak arasından, izleyenleri ise kendisinden geçirecekti. Bu smaç teknik açıdan gerçekten de çıkılmamış bir seviyeydi. Zaten J-Rich de 20 küsur sayı attığı ve All-Star seviyesinde oynadığı sezonlara rağmen hep o dönemde çıktığı yüksek irtifalarla hatırlandı. Başarısı, lanetiydi.

16 | Aaron Gordon vs. Zach LaVine

2011’de Blake Griffin’in bir otomobilin üstünden atlayıp bastığı smaçtan sonra, All-Star hafta sonunun bu en renkli aktivitesi bir süreliğine duraklama dönemine girdi. Aslında, Blake Griffin’den önceki birkaç senede de durum farklı değildi; Nate Robinson’ın ikisi tartışmalı üç şampiyonluğu, Dwight Howard’ın smaçlarından öte sergilediği şovla kazandığı yarışma derken, Griffin bir nevi ateşi yeniden yakan adam olmuştu. Takip eden üç yılda Jeremy Evans, Terrence Ross ve John Wall’un şampiyonluklarıyla tamamlanan üç vasat mücadelenin devamında sahne alma sırası Zach LaVine’e geldi. 2015’te New York’ta tacı takan LaVine, bir sonraki sene Toronto’ya da favori olarak geldi. Ancak bu kez çok daha dişli bir rakibi vardı: Aaron Gordon.

İkilinin kıyasıya bir mücadele içine girdiği yarışta LaVine yine atletizmini kullanıp etkileyici bir performans sergiledi ancak Gordon’un yaptıkları, gerçekten de sıradışıydı. Belki de 2000’deki Vince Carter performansından sonraki en radikal, en benzersiz smaçlar ondan gelmişti. Özellikle de Magic maskotu Stuff’ın üzerinden neredeyse yere yatay geçip topu bacaklarının altından alıp çembere vurduğu anlatması-bile-zorken-cüret-edilmesi-imkânsız smacı...

Aaron Gordon

Aaron Gordon

Ancak jüri, LaVine’i de maksimum puana layık gördü ve uzatmalara giden mücadeleden galip ayrılan eski şampiyon, unvanını korumayı başardı. Gordon’a düşen unvan ise ‘hak ettiğini alamayan smaç yarışması katılımcılarının birincisi’ oldu...

17 | Madalyonun İki Yüzü

Dwight Howard kaç yaşında biliyor musunuz? Bilmiyorsanız ve tahmin etmeniz gerekse muhtemelen "34-35" diye yanıt verirsiniz. Gerçekte ise 32 yaşında... Bu algıda, lige 18 yaşında draft edilmesinin ve 14 yıldır NBA'de yer almasının da etkisi var elbette; çok uzun süredir oynadığı için "Yaşlanmıştır herhâlde" dedirtiyor. Bu da LeBron James, Dwyane Wade, Carmelo Anthony gibi kendisinden 1-3 yaş daha büyük oyunculardan daha yaşlanmış ve yıpranmış bir kariyere sahipmiş gibi görünmesine neden oluyor. Oysa bu sezon Charlotte'ta hiç de fena bir performans sergilemiyor. 15.5 sayı, 12.4 ribaund, 1.4 blok ortalamaları var. Kendisini takip etmiyorsanız muhtemelen bu rakamlar da sizi şaşırtmıştır. Çünkü artık Howard denince herkesin kafasında oluşan resim, 'yaşlı ve bitik' bir adamdan ibaret. Ama o, ne yaşlı ne de bitik...

Howard'ın kafalarda oluşan bu negatif imajının temel sebebi, izleyenleri bıktırması. Hakikaten kabak tadı vermiş durumda ve yeteneklerinin gerilemesi, izleyenlerde de "Oh, azalarak bitsin!" reaksiyonunu tetikliyor. 'Azalma’sı da 'bitmek' olarak kabul ediliyor. Bir kısmı haksızlık kabul edilebilecek bu senaryonun yazarı ise Howard’dan başkası değil, tamamen kendi el emeği göz nuru bir performans bu...

Howard, lige geldiği günden beri çok büyük bir figürdü. Her anlamda. Daha liseden çıkarken herkes tarafından biliniyordu. O yüzden, draft’ının 1 numara seçimiydi. Kariyerinin ilk bölümü de baştan aşağı bir başarı hikayesiydi aslında; 2003’ten itibaren gerilemeye başlayan Shaquille O'Neal'ın yerine geçti ve 2007 gibi ‘NBA’in en iyi uzunu’ bayrağını ondan devraldı. Stan Van Gundy'nin Orlando'sunda dört şutörle çevrelenmiş düzende her geçen sezon kariyeri yükseldi. 2009'da NBA finallerini gördü, 2011'deki MVP yarışında birçoklarına göre hakkı yendi. Kısacası o, 2008-2012 arası NBA'in en özel 4-5 oyuncusundan biriydi. Eğlenceli de bir karakterdi. O geniş gülümsemesi ile bütün buzları eritebileceğini düşünüyordu, uzun bir süre eritti de... Hem işini harika yapıyor, hem eğleniyor, hem de eğlendiriyordu. Kısaların tekelindeki smaç yarışmasına girip Superman pelerini ile şov yaparken herkesin sevgilisiydi. O pelerinle bastığı smaç da unutulmazdı ama o yarışmadaki en iyi smacı bile değildi, hatta smaç bile değildi; topu potaya atmıştı Howard...

Algı, böyle bir şey işte. Çok çabuk oluşur ve çok kırılgandır. Eğlenceli bir karakter olmak, aynı zamanda riskli bir çizgide yürümektir. İyi bir karakter ve espri anlayışı gerektirir. Kızgın ve kırılmış görünmeye hakkınız yoktur. Aksi bir durumda, her şey ters teper. Arkanızdan, "İşine gelince eğlenceli, işine gelmeyince gerçek yüzü ortaya çıkıyor" denir. Daha da önemlisi, gerçek işinizin hakkını vermeyi aksatır ve sadece eğlenceye odaklanırsanız ‘cıvık’ damgası yersiniz. Haklı veya haksız. O damga gelir. Howard da bu noktada sınıfta kaldı zaten... Sahada düşüşe geçerken, bench’te gaz çıkaran ve bunu dünyanın en komik şeyi zanneden birinden bahsediyorum. Böyle bir espri anlayışının eğlenceli olması zor, en azından ortaokuldan sonra...

Howard için 'sevimli dev'den 'bıktıran soytarı'ya geçiş böyle başladı. Kırılma noktası ise tarihin en başarısız süper takım deneyimlerinden biri olan 2013 Lakers takımında yaşandı. Orlando’daki koçu Stan Van Gundy'yi yönetime şikâyet ettiği ortaya çıkan Howard, bunu basınla paylaştığı sırada Van Gundy'nin yanına gelip elini omzuna koydu ve gelmiş geçmiş en tuhaf karelerden birine sebep oldu. Hemen arkasından da takas edildi ve Lakers'ın Nash-Kobe'li süper takımını kurdu. Ancak o süper takım, hiç süper olamadan kendi iç sorunlarıyla dağıldı. Howard sadece bir yıl içinde, NBA'in en iyi uzunu olmaktan çıkmış; içten pazarlıklı, uyumsuz, tembel, cıvık ve şımarık gibi nitelemelerle anılır olmuştu. Daha önce de dile getirdiği bazı söylemler, artık göze batıyordu. Lige girdiği yıllarda muhafazakâr geçmişi nedeniyle evlilik öncesi cinselliğe karşı olduğunu açıklamış, kendini tamamen dine adadığını söylemişti. Devamında porno yıldızlarının evlerini basmaktan, yedi gayrimeşru çocuğa kadar pek çok girişimi oldu ancak kimse o kadar da üstünde durmadı. İşini yaptıktan sonra ‘eğlenmesinde’ sorun yoktu elbette. Ama işler aksayınca tüm bunlar masaya kondu.

Dwight Howard

Dwight Howard

Felaket Lakers deneyimi sonrası anında Houston'a gönderildi. Orada da James Harden'la anlaşamadı. Van Gundy, Kobe, Harden... İddialı takımlar beklentilerin altında kalınca faturanın önemli bir kısmı da ‘cıvık’ Howard'a kesildi. Bu öyle keskin bir düşüştü ki 2012 yazında hâlen ligin en iyi uzunu gösterilirken 2016 yazında, henüz 30 yaşında kendisine talip tek takım olarak memleketi Atlanta'dan başkasını bulamadı. Orada da iyi bir sezon geçirmesine karşın playoff'ta ortadan kayboldu ve Charlotte'a postalandı.

Şimdilerde takımının da başarısızlığı nedeniyle kimse Howard'dan bahsetmiyor. Hemen herkes de bu durumdan memnun. Çünkü ara ara demeçleriyle karşılaşanlar hâlen o ortaokul zihniyetindeki yaklaşımına tanık oluyorlar ve bu, zaten çoktan bıkmış izleyenlere daha da sıkıcı geliyor. Bu yüzdendir ki kafalarda çoktan gelip geçti ve hatta bitti Howard... / Kaan Kural

18 | Bize de Bekleriz!

All-Star’ın yolu, uzun soluklu serüveninde Amerikan futbolu ve beyzbol stadyumlarından da geçti. Houston’daki Astrodome en büyük kalabalığı ağırlayan All-Star olarak uzun süre kayıtlardaki yerini korusa da bu rekor, 2010’da kolay kolay kırılamayacak şekilde Dallas’a devredildi. Amerikan futbolunun en ikonik mabetlerinden Cowboys Stadyumu, tam 108 bin 713 basketbol izleyicisini ağırlarken, bu sayı basketbol tarihinin de zirvesinde kendisine yer buldu. All-Star ev sahipliğinin bambaşka bir anlam taşıdığı yıl ise 2008’di. Üç yıl önce ABD tarihinin en yıkıcı felaketlerinden Katrina Kasırgası’na teslim olan New Orleans’ta 1200’ün üzerinde insan hayatını kaybetmiş, şehrin yüzde 80’i sular altında kalmıştı. Bu izler henüz tazeydi belki ama NBA yönetimi, All-Star hafta sonunu New Orleans’a taşımaya karar vererek ulusal medyanın şehri hatırlamasına yardımcı oldu. Yaraların sarıldığı, kentin yeniden kendini bulduğu izlenimi, organizasyonun etkisiyle geniş kitlelere ulaştı. O dönem David Stern’ün ekibinde yer alan Adam Silver’a göre 2008’de New Orleans’tan çıkan mesaj oldukça açıktı: “Bu şehir iyi olacak.”

19 | Kenardaki İki Ceset

Steve Kerr, toplamda 374 sayının atıldığı 2017 NBA All-Star maçında koçların rolünü bir film referansıyla anlatmaya çalışmıştı.

"Oyuncular geçmişte en azından dördüncü çeyreklerde savunma yapma ihtiyacı hissederdi. Artık bu da yok. Olan biteni kenardan seyretmek elbette hoşuma gitmiyor ama All-Star antrenörlerin yeri değil, oyuncuların eğlence alanı. Kararı onlar almalı. Ama bu şekilde devam edilecekse kenara iki koç yerine, iki tane ceset de konulabilir. Weekend at Bernie's sahnesi gibi..."

All-Star maçlarında son dört yıldır, kazanan takımlar 160 sayı barajını geçiyor. Batı'nın kazandığı son iki yılda 192 ve 196 sayı atıldı. Geçmişte 'set çizme' ikileminde kalan George Karl, Rick Adelman ve Paul Westphal gibilerinin yerini, yeni jenerasyondan Erik Spoelstra, Brad Stevens, Steve Kerr gibi isimler almış durumda. Onlar da haklı olarak kararı oyunculara bırakıyor. Tek istisna, tabii ki Gregg Popovich. Toronto'daki son All-Star'da Paul George, Wilt Chamberlain'in 42 sayılık rekorunu kırmak üzereyken takımından ikili sıkıştırma talep eden Pop, "Kimsenin bize karşı bir rekor kırmasını istemeyiz. O yüzden tavrım net oldu" demişti. Medya ve oyuncu bazında kredisini düşündüğümüzde, Popovich'in bu aksiyonu ve açıklaması örtüşüyor. Peki ya Frank Vogel, Avery Johnson, Scott Brooks ve oyuncuların şovuna müdahale etmek istemeyen yeni jenerasyon genç koçlar? Onlar, kefeni yırtmak için yeni format değişikliğiyle birlikte gelen kaptanların rekabetini bekleyecek.

20 | Tim Duncan All-Star

15 kez All-Star maçında yer alan Tim Duncan, yıllar boyunca birbirinden eğlenceli anlara imza attı. Organizasyon tarihinin simge ismini, "En keyif aldığınız All-Star hangisiydi?" sorusunu cevapladığı 2013 tarihli bir röportajıyla hatırlıyoruz...

"2012 All-Star, benim için en iyisiydi. Çünkü gitmedim. Beş dakika oynayacağım bir maç için altı farklı medya kuruluşuna röportaj vermem gerekmedi. Kumsalda güneşlendim, ailemle vakit geçirdim. Umarım bundan sonrakiler de aynı 2012 Orlando gibi geçer. Sessiz, sakin, huzurlu..."

Kareem Abdul-Jabbar (19) ve Kobe Bryant'ın (18) ardından en fazla All-Star seçilen üçüncü oyuncu Tim Duncan... 2015, 2013 ve 2011; yani son üç seçiminde sırasıyla 15, 8 ve 11 dakika süre aldı. Hiçbir zaman önem veriyormuş gibi gözükmedi. Yapmacık davranmadı. All-Star hafta sonundan tek beklentisi, bir kaçamak yapıp Virgin Adaları'na gidebilmekti...

Socrates Dergi