20/30

22 dk

İtiraf edin, her ne kadar “Eskisi kadar keyif vermiyor” deseniz de 2018 NBA All-Star hafta sonunu takviminize şimdiden işaretlediniz. En azından haberleri göz ucuyla takip ediyor, 16-18 Şubat arası düzenlenecek etkinlikte neler olacağını öğrenmeye çalışıyorsunuz. İşte bunun bir sebebi de birazdan okuyacağınız sayfalarda yer alan hatıralar. Zira spor izleyerek geçen ömrümüzde bir yandan da kendi hayat hikayemize yeni sayfalar ekliyor, beyaz camdan seyrettiğimiz bazı anları kişisel bir parçamız hâline getiriyoruz. Bagajımızda sadece okuduğumuz okullara ya da ilk öpücüğümüze değil, Vince Carter’ın smaçlarına da yer veriyoruz. O yüzden Socrates’in bagajını açtık, All-Star’ın son 20 yılından özel 30 madde çıkardık, farklı kalemlerin gözünden o anlara döndük. Merak etmeyin, anlatılan sizin de hikâyeniz.

21 | Chuck vs. Dick

Her şey bir kış günü Charles Barkley'nin TNT Atlanta stüdyolarından uzaklaşmasıyla başladı. Aslında sadece Inside the NBA ile stüdyoya çıkan ve haftalık rutininde maç yorumculuğu olmayan Barkley, sırt ağrıları sebebiyle izin kullanan Steve Kerr'ün yerine kendini Los Angeles Lakers-Sacramento Kings maçında spiker Marv Albert'ın yanında bulmuştu.

1939 doğumlu hakem Dick Bavetta'nın ekrana geldiği bir anda, "Dick çok yaşlı. Ondan daha hızlı koşacağımdan eminim. Yarışsak ben kazanırım" diyen Barkley, yayıncılık kariyerinde yeni bir meydan okumanın arifesindeydi. 70 yaşında bir hakem ile tek oturuşta 40 kanat yiyen eski bir NBA yıldızının karşı karşıya gelme ihtimali TNT prodüktörlerini harekete geçirdi ve taraflar Las Vegas'taki 2007 All-Star'da kozlarını paylaşmak üzere sözleşti.

Vegas'a bir hafta önceden giden Barkley, yarış öncesi otel lobisinde attığı deparlarla gündeme geldi, Bavetta ise uzun beyaz çorapları ve çıkarmakta zorlandığı eşofmanıyla... Twitter'dan önce yapılan bir Twitter yarışıydı bu. 23 saniye sürdü. Charles Barkey kazandı. Dick Bavetta'nın öpücüğüyle bitti...

22 | Milyonların Sevgilisi

Diğer birçok rekor gibi, All-Star oylamasında en çok oy alma rekoru da Michael Jordan’a aitti. 1997 yılında, kariyerinin zirvesinde 2.451.136 oy alan Jordan’ı tahtından eden isimse Yao Ming oldu. 2.29 boyundaki Çinli oyuncu, 2.558.278 oyla Jordan’ı geride bırakırken bir sonraki yıl da yine yaklaşık 2 milyon oyla ilk sırada yer aldı. (Editör notu: Rekorun son sahibi, 2009’da 3.150.181 oy alan Dwight Howard.)

Yao’nun başarısı arkasındaki 1 milyarı aşkın Çinliye bağlanabilir ancak anlatılması gereken, o kadar insanı nasıl peşinden sürükleyebildiği...

2010-2012 yılları arasında görev yaptığım Çin A Milli Takımı, bana şüphesiz ki farklı bir coğrafya, farklı bir kültür ve spor anlayışıyla birlikte farklı insanlarla da tanışma fırsatı verdi. Anormal yoğun tempoda geçirdiğimiz üç milli takım döneminin en ikonik kişiliği de elbette Yao Ming’di. Görev aldığımız ilk dönemlerde sakatlığıyla boğuştuğu için bende bıraktığı ilk izlenim; etrafında tedavi, antrenman ve ihtiyaç duyduğu her şeyden sorumlu bir ekip ile dolaşan, takımdan kopuk bir kişilikti. Sakatlıkla geçen bu süreç, nihayetinde bizim dönemimizde hiç milli takım forması giyememesine ve kariyerine son noktayı koyma kararına kadar uzandı. Aynı süreç, ilk izlenimimi de haksız çıkaracaktı. Zaman geçtikçe Yao’nun; takımla sahada beraber olamamaktan rahatsızlık duyan, kişiliği, karizması, çalışma ahlakı, yeteneği ve inanılmaz insan kazanma gücü ile soyunma odasını ele geçirmiş doğal bir lider olduğunu gözlemledim.

Çin’de milli takım için oynamak, karar verilebilecek bir mefhum değil, bir mecburiyettir. Olayın milli duygularla alakası yoktur. Komünist Parti tarafından verilen tartışmaya kapalı bir görevdir. Bu konudaki en sert deneyimi, Asyalı olarak NBA’e ilk transferi yapmış ve farklı takımlarda oynama şansı bulmuş Wang ZhiZhi yaşamıştır. Wang, sakatlığı nedeniyle tedavisini ABD’de yaptırıp milli takıma geç katılmak istemiş fakat talebi kabul görmemiştir. Buna karşın milli takım kampına katılmayınca ailesi hapsedilmiş ve kendisi tehditle geri çağrılmıştır. Devamında Wang’a bir daha NBA’de oynama izni verilmemiş, yetiştiği ordu takımı Bayi ile ömürlük sözleşme yaptırılmış ve mahkemeden onanan bir ölüm cezası verilmiştir ki bu ceza hâlâ kafasının üstünde sallanmaktadır ve kaldırılmamıştır.

Yine Wang ZhiZhi, Çin’de geniş hayran kitlesine sahip önemli bir figürdür. Yao ise onun bir adım ötesine geçmiştir. Kendisine dair en çarpıcı anım; kamp yaptığımız otele girmek için takım otobüsünden indiğimiz sırada bizi çevreleyen anormal kalabalığın içindeki orta yaşlı bir adamın ve ilkokul yaşlarında bir kız çocuğunun Yao onlara imza verirken bayılmaları olmuştur. Yao, Çin’de adeta bir yaşayan tanrıdır.

2002’de NBA’e utangaç bir genç adam olarak adımını atan, 2004’te Çin’in değişimini simgeleyen marka yüzü olan, sporu aşıp iş ve diplomasi alanlarında da bir kültür ikonu hâline gelen Yao, sakatlıklar nedeniyle maalesef 30 yaşında basketbolu bırakmak zorunda kaldı. Buna karşın, küresel çaptaki şöhreti, onu 2016 yılında Tom Izzo, Allen Iverson ve Shaquille O’Neal ile birlikte Hall of Fame üyeliğine taşıdı. Ülke basketbolunun ve pazarının gelişimi için adeta bir x-factor olan Yao, onu tanıyan herkesin sevgi ve saygısını kazanmakta ise asla zorlanmadı. Kendi adıma da onu tanımak ve onunla vakit geçirmek, daima mutluluk duyacağım çok özel bir şanstı. / Selçuk Ernak

Yao Ming

Yao Ming

23 | Beklenmedikler & Hakkı Yenenler

Roy Hibbert’ın 10.6 sayı, 6.6 ribaund ortalama ile oynadığı 2014 sezonunu hatırlıyor musunuz? “Keşke hatırlamasam” yanıtı verenlerin olduğunu tahmin edebiliyoruz. Zira o performansın aklımıza kazınmasının tek bir sebebi var: Hibbert’ı ikinci kez All-Star yapması. Tarih, Hibbert benzeri tuhaf seçimlerle dolu. Gerçekten Brad Miller’ın iki kez All-Star olmasına gerek var mıydı? 2004’te 13.6 sayı, 10.3 ribaunt yapan Jamaal Magloire; 2006 sezonunda 29 maç kazanan Clippers’ı ‘sürükleyen’ Chris Kaman ya da 2011’de sadece beş maç oynayan Yao Ming yine seçilmeyebilirdi. Aynı şekilde 2003'te Zydrunas Ilgauskas ve 2012'de Andre Igoudala da dışarıda bırakılabilirdi. Yabancı kaynaklar benzer listelere Mehmet Okur’u da koyuyor ama biz yine de Mehmet’e gelene kadar birçok ismin sayılabileceğini düşünüyoruz. Gerçi Ilgauskas’ı da 2003 All-Star’da koç Isiah Thomas tarafından sadece dört dakika oynatıldığı için affedebiliriz.

Bir de hak ettiği hâlde orada hiç boy gösteremeyenler var. Tarihle ilgilenenler 60’ların sonu, 70’lerin başında tam dokuz sezon double-double ortalamaları tutturan Happy Hairston’ın All-Star olması gerektiğini düşünüyor. Danny Ainge’e bu soru sorulduğunda “Hiç All-Star’a gidememiş oyuncular arasında Byron Scott’tan daha iyisi olduğunu sanmıyorum” yanıtını vermişti. 90’larla haşır neşir olanlar Ron Harper, Derek Harper gibileri aynı listeye koyabilir. Lamar Odom da basketbolun en büyük şovunu göremeyenlerden biri. Başka? Marcus Camby’den Don Nelson’a, Mike Conley’den Cedric Maxwell’e, Mike Bibby’den Jalen Rose’a hakkı verilmeyen bir yığın oyuncu...

24 | Üvey Evlatlar

All-Star hafta sonunun üvey evlatları daima cumartesi akşamının zayıf halkaları olmuştur. Shooting Stars da onlardan biri ama 2006 yılındaki San Antonio takımının performansı değinilmeyi hak ediyor. Tony Parker, Kendra Wecker ve Steve Kerr’den oluşan takım, altı farklı bölgeden attıkları şutları potaya sadece 25.1 saniyede sokarak bir rekorun sahibi oldu. 2013 yılından sonra, yarışmanın statüsü biraz değişti ve artık şehir takımları değil, Team Bosh, Team Westbrook, Team Harden gibi oyuncu takımları mücadele eder oldu. Yarışmanın ilk üç yılının galibi ise Chris Bosh, Swin Cash ve Dominique Wilkins’ten oluşan Team Bosh’tu. All-Star hafta sonunun bir diğer üvey evladı ise yetenek yarışması... Son iki yıl hariç daima oyun kurucu pozisyonunda oynayan isimlerin kazandığı organizasyonun son iki şampiyonu iki uzun; Karl-Anthony Towns ve Kristaps Porzingis. Eskiden buna şaşırabilirdik ancak günümüzde uzun pozisyonuna yüklenen görevler bu denli farklıyken onlardan beklenenler de çember koruma işlevlerini fazlasıyla aşıyor.

25 | Bir Geri Dönüş Hikayesi

All Star maçları son yıllarda skor ve hücum sayısı olarak enflasyona uğradı. Geçen yıl 192-182 biten maçta toplam 280 atış denendi. Buna karşın toplam serbest atış sayısı sekizde kalırken sadece iki blok yapıldı. Evet seyirlik hareketlerin beklendiği bir şovda oyunun hücum yönü doğal olarak ağır basıyor. Değişen, hızlanan ve dış şutun arttığı basketbolun da bunda etkisi var fakat bir rekabet eksikliği hissediliyor. 2001 All-Star maçı belki de bu nedenle bütün olumlu nostaljik duyguları harekete geçiriyor. Toplam 218 şutun denendiği, 30 serbest atış ve 12 blok yapılan bir maçtan bahsediyorum. 11 Eylül saldırılarından yedi ay önce, Washington...

Doğu’da, sakatlıkları bulunan Grant Hill, Alonzo Mourning ve Theo Ratliff’in yerlerini Antonio Davis, Latrell Sprewell ve Dikembe Mutombo almıştı. Batı’da da Shaquille O’Neal’in yerine Vlade Divac forma giyiyordu ancak buna karşın yetenek seviyesi, Batı’dan yanaydı; Jason Kidd, Kobe Bryant, Chris Webber, Kevin Garnett ve Tim Duncan’dan oluşan bir beş ve kenarda Divac, Gary Payton, Karl Malone, David Robinson, Antonio McDyess, Michael Finley, Rasheed Wallace...

Tamam, Doğu’da da Allen Iverson, T-Mac, Ray Allen ve Vince Carter vardı ama kadronun devamı Batı’daki kadar şaşalı değildi; Antonio Davis, Anthony Mason, Allan Houston, Glenn ‘Big Dog’ Robinson, Jerry Stackhouse ve Stephon Marbury...

O gün herkes kendi takımının formasıyla mücadele edecekti. 1997-2002 arasındaki bu uygulama süresince Lakers’ın beyaz forması olmadığı için Batı hep koyu renk formaları giyen taraf oluyordu. Hâliyle 2001’de de beyaz forma Doğu’daydı.

Batı maça 13-0 seri ile hızlı başladı. Kobe Bryant; genç, rekabetçi, kendini kanıtlamaya çalışan ve henüz afro saçlarından vazgeçmediği dönemdeydi. Webber, Garnett ve Duncan üçlüsü pota altını dağıtıyordu. Kidd ilk yarı sonunda orta sahadan basket atarken Batı maçı domine ediyordu. Son çeyrekte bitime dokuz dakika kala 95-74 öndeydiler. Fakat kariyerinin ikinci All-Star maçını oynayan Allen Iverson yenilgiyi kabullenme niyetinde değildi. Washington’ın birkaç saat uzağında doğup büyüyen ve akabinde Georgetown’da okuyan AI adeta evinde gibiydi ve bu maçın şov için olduğunu hiç düşünmeden kazanma arzusuyla oynuyordu. Ona Vince, Ray Allen ve Marbury’nin de katılmasıyla Doğu unutulmaz bir geri dönüşe imza attı.

Son çeyreği 41-21 ile alan Doğu, maçı da 111-110 kazanmayı bildi. Takımının son 25 sayısının 15’ine imza atan Iverson MVP seçildi. İlk All-Star maçını oynayan Marbury de son 53 saniyedeki kritik iki üçlüğüyle maçı getiren isimlerden biri olmuştu. Lakabı Starbury'nin hakkını verdiği maçlardandı. Bu denklemi tamamlayan ise bir başka Georgetown'lı Dikembe Mutombo Mpolondo Mukamba Jean-Jacques Wamutombo olacaktı. Ona verilen isme nazire yaparcasına aldığı 19’u savunma (All-Star rekoru) toplam 22 ribaund ile tarihe geçti. Üç de blok yaptı.

Maç sırasında bir molada, Doğu ve aynı zamanda 76ers koçu olan Larry Brown, Kongolu oyuncusuna herkesin önünde “Benimle Philadelphia’ya geliyorsun, değil mi? demişti. Bir röportajında bunu anlatan Mutombo, Iverson’ın da “Evet koç, bizimle geliyor” dediğini eklemişti. Başta bunun şaka olduğu zannediliyordu. Fakat Mutombo, iki gün sonra Atlanta’dan Philadelphia’ya transfer olmuştu bile. O sene Iverson, Mutombo ve koç Larry Brown, NBA finallerinde Lakers’ın karşısına çıkacak ancak bu kez gülen, yanında Shaq’la Kobe olacaktı. Bu maç adeta size her şeyi sunan türdendi, jenerasyonları buluşturan bir deneyimdi... Belki de o yüzden, en iyisiydi. / Caner Eler

26 | LeBron, Wade, Durant

Son 20 yıldaki All-Star maçlarında triple-double yapan oyuncular listesinde üç isim var. Bunlardan ilki, Michael Jordan’ın 1997’deki triple-double’ından sonraki uzun süreli sessizliği bozan LeBron James... 2011 yılında Los Angeles’taki All-Star maçında 29 sayı, 12 ribaund ve 10 asistle oynayan James’in arkasından, hemen ertesi yıl Dwyane Wade geliyor. Miami Heat’in yıldızı, Orlando’daki maçı 24 sayı, 10 ribaund, 10 asistle tamamlıyor ancak takımının mağlubiyetine engel olamıyor. Buna karşın, hem triple-double’ı hem de Steve Nash’in üzerinden vurduğu panyalı smaçla unutulmaz bir performans sergiliyor. Listedeki son isimse geçen yıldan; New Orleans’ta oynanan maçtan 21 sayı, 10 asist, 10 ribaund ile ayrılan Kevin Durant... Golden State Warriors’ın süper yıldızı, listede altına yazılacak yeni isim için Dwyane Wade kadar beklemeyebilir. Zira son yıllarda All-Star maçlarında temponun giderek arttığını ve skorların fazlasıyla yükseldiğini hesaba kattığımızda, yakın gelecekte bu kategorideki isimlerin çoğalacağını tahmin etmek pek de zor değil.

Dwyane Wade

Dwyane Wade

27 | Sıradan Şampiyon

Basketbolun en saf hâli şuttur. Çocukken elinize bir top aldığınızda yaptığınız ilk iş, televizyondan takip ettiğiniz yıldızlar gibi şut atmaya çalışmak olur. Jason Kapono da aynı yoldan geldi. Şut tekniğini anlattığı bir videoya başlarken Los Angeles’ta geçirdiği çocukluğundan söz etmesi de bundan. Kendisi, 1980’lerin efsanevi Lakers takımına şahitlik edenlerden biri. Sınırlı fiziği ve atletik yeteneklerine rağmen ona parlak bir NBA kariyeri ve All-Star karnesi getiren şey ise Magic Johnson önderliğindeki 'Showtime Lakers’tan öğrendiği hızlı hücum numaraları değil; o daha çok, Dell Curry ve Reggie Miller gibi isimlerin peşinden giden saf bir şutör.

2003 Draft’ında Cleveland Cavaliers tarafından seçilen Kapono’nun 10 sayı ortalamayı geçtiği sezon sayısına baktığımızda, ‘1’ rakamını görüyoruz. Buna karşın Kapono, kusursuz şut tekniği ve All-Star sahnesindeki başarılarıyla da unutulmaz bir isim. 2007 All-Star Üçlük Yarışması’nda Dirk Nowitzki ve Gilbert Arenas’ı geçen Kapono, 24 puana ulaşarak Mark Price’ın tüm zamanlardaki final turu rekorunu egale ederken ertesi yıl da final turunda 25 görüp hem Price'ın rekorunu kırdı hem de Craig Hodges'ın genel puan rekorunu tekrarladı. Duble şampiyonluk kazandı. Yolun sonunda tutunamadı ama smaç basmadan tamamladığı kariyerinde en azından torunlarına anlatacak iki cumartesi gecesi anısı var.

28 | Mikan'dan LeBron'a Gelenek

Bazen tarihten kimi anları seçip o günlerde sosyal medyanın her şeyi nasıl değiştirebileceğini hayal ediyorum, son günlerdeki meşhur “90’larda Twitter” etiketi gibi. Mesela 19 Şubat 2006... O gün 2006 NBA All-Star oynanmış ve LeBron James 21’de 12 şut isabetiyle 29 sayı bularak en değerli oyuncu seçilmişti. Lakin oyun biterken internet -özellikle Türkiye’de- kaynıyordu. Cleveland’ın yıldızı “MVP olmak için kastı” yorumları alıyor, son bölümdeki bencilliği konuşuluyordu. Muhtemelen Twitter olsa her şey daha da sertleşirdi, unfollow rüzgârları arasında çoğumuz sabahı göremezdik. O esnada “LeBron maçın bile en çok top kullananı değil” deyip Tracy McGrady’nin 26 şut denemesini öne çıkaranlar da muhtemelen epey takipçi kaybederdi.

İşin ilginci, LeBron kariyeri boyunca ‘katil içgüdüsü’ne sahip olmadığı için eleştirilen bir yıldız oldu. O daha çok Magic Johnson ekolünü takip ediyor; topu paylaşarak, son hücumları bazen takım arkadaşlarına bırakarak da efsane olunabileceğini anımsatıyordu. 2006 All-Star’ın yorumcusu Kaan Kural da yayında bundan söz açıyor, aslında bencillikten uzak bir oyuncu olan James’in o gece farklı bir portre çizdiğini belirtiyordu. Onun “LeBron’a Ölüm”den uzak, sakin tonu maalesef istisnaydı. James’i çarmıha gerenler vardı. Aynı kitleler 2006’nın hayaletini uzun yıllar unutmadı.

İnsanoğlunun en büyük zaaflarından biri her şeyin en şiddetli, keskin şekilde kendi ömründe cereyan ettiğine inanması. Siyasette de sporda da en sık kullandığımız sözcüğün ‘tarihi’ olması tesadüf değil. Bu dünyada az bir süremiz olduğunu biliyor ve ömrümüzde şahit olduklarımızın -kötü ya da iyi- geçmişte hiç yaşanmadığına, gelecekte de yaşanmayacağına inanmak istiyoruz. 2006’yı anımsayanlar da “Böyle bencillik tarihte görülmedi” cümlesinin ne kadar kolayca dillendirildiğini unutmamıştır.

Oysa görüldü. 2017’de 39 şut kullanan Anthony Davis, 2015 ve 2016’da topun hâkimi olan Russell Westbrook, 2012’den başlayarak arka arkaya üç All-Star maçında 25, 23, 27 şut deneyen Kevin Durant yakın dönemden benzer örnekler. Çıktığı 13 AllStar’ın dördünde sahanın en çok şut kullananı olan Kobe Bryant da tıpkı 1988’den 1992’ye arka arkaya beş etkinlikte aynı şeyi yapan Michael Jordan gibi büyük sahnenin aktif müdavimlerinden biri. Mevzubahis performanslardan bazıları eleştiri aldı, bazıları da konuşulmadı. Ama tepkilerde unutulan şuydu. All-Star’da yazılı olmayan bir kural vardır ve “Bu sene ben MVP olayım” diyen bir yıldızın en değerli oyuncu ödülüne ulaşması çok da zor değildir. Bahsettiğim, yalnızca yakın dönemin gerçeği de sayılmaz. 1960’larda Rick Barry’nin, 1970'lerde Julius Erving'in istatistiklerine bakanlar tek bir oyuncu tarafından damga vurulmuş All-Star’lardan farklı örnekler bulabilir. Daha geriye gitmek isteyenlere George Mikan’ın 26’da 9 şut attığı 1953’ü öneririm. Basketbolun ilk orijinal uzunu, NBA’in ilk dört All-Star maçından üçünde topu başkalarına pek vermemişti.

Eğer “Su-i misal emsal olmaz” diyorsanız örnek bir MVP olarak John Stockton’ın posterini tozlu raflardan çıkarabilirsiniz. Utah’ta yapılan 1993 All-Star’da en değerli oyuncu ödülünü Karl Malone ile birlikte alan Stockton, 15 asist yaptığı mücadelede sadece 6 şut kullanmıştı. Keşke o gün Twitter olsaydı. Hemen ana sayfayı açar ve şunları yazmaya başlardım: “Benzer bir performansı hiç görmemiştik. Tarihte böylesi yaşanmadı. Gelmiş geçmiş…” / İnan Özdemir

LeBron James

LeBron James

29 | Beklenmeyen Rekortmen

Dallas Mavericks’in takım sahibi Mark Cuban, All-Star’ın yarattığı aurayı ülkenin en büyük spor olayı üzerinden şöyle açıklıyor: “İnsanlar Super Bowl’a takımları için gidiyorlar, onlar için yılın en önemli maçı. All-Star’a ise parti atmosferi için geliyorlar. Asıl maç, ikinci planda.” Gerçekten de -özellikle son 15 yılda- All-Star maçlarının rekabet dozu ciddi derecede düştü. Eskiden ligin en büyük isimleri fiyakalarını sarsmamak için parkedeki bire bir rekabetlere önem atfederken bir süredir sahada savunmaya dair kalıntılar bulmak epey zor. Hâl böyle olunca, skor tabelasında yazan rakamlar da son yıllarda 200’e göz kırpıyor. Bir yıl önceki 196-173’lük skordan geri kalmayan 2017 All-Star’ı da Batı’nın 192-182’lik galibiyetiyle sonuçlandı. Bu skor enflasyonunda, Wilt Chamberlain’in 42 sayılık All-Star maçı rekorunu kırmak da güç olmadı. Aslen Charlotte’ta düzenleneceği açıklanan, ancak eyaletteki anti-LGBT yasalarından ötürü apar topar geri alınıp New Orleans’a takdim edilen organizasyonda kaydettiği 52 sayıyla Anthony Davis, kendi şehrinde All-Star sayı rekorunu ele geçirdi. New Orleans sakinleri, gelecekte The Brow’un yeni MVP ödüllerini de o topraklarda kabul edeceğini umuyor...

30 | Cumadan Pazara

Çoğu NBA yıldızının All-Star hafta sonu kokusunu içine çektiği ilk buluşma çaylaklar maçıydı. 99’daki lokavta dek beş yıl Doğu-Batı şeklinde oynansa da lokavta kurban giden ‘98 sınıfını mağdur etmemek için format, Çaylaklar-İkinci yıl oyuncuları olarak güncellendi.

Ana maç ve cumartesi yarışmalarının yanında üvey evlat muamelesi görse de hafızalarda yer eden cuma geceleri de vardı elbet. 2015’te rap kariyerine odaklanmak için basketbolu bıraktığını açıklayan Daniel Gibson’ın 11 üçlük attığı maç, bunlara iyi bir örnek. NBA’in iki deli fişeği Dion Waiters ve Tim Hardaway Jr.’ın menzili 11 metreye dek uzanan düellosu, yakın geçmişin özel kapışmalarından biri. Biraz daha eskiye gitmek gerekirse, NBA’in gelecek 10 yılına damga vuracak LeBron James-Dwyane Wade-Carmelo Anthony-Chris Bosh’lu ’03 sınıfının ileride pazar gecesine taşınacak All-Star seyahatlerinin ilkleri de o cuma gecelerinden birindeydi.

Yıllar geçtikçe iyiden iyiye ağırlığı azalan formatı canlandırmak adına NBA yönetimi son dönemde iki değişikliğe daha gitti. 2012-14 arası Shaquille O’Neal, Charles Barkley, Chris Webber ve Grant Hill’in ‘adam alışarak’ takım kurmaları, bir anlamda bu yıldan itibaren pazar gecesi kadroları için de uygulanacak rotanın benzeriydi. 2015’ten bu yana ise gün geçtikçe daha da globalleşen NBA’in yol haritasına uygun olarak uluslararası oyuncular ile yerel yıldızlar arasında oynanan maçta şimdilik yabancıların 2-1’lik üstünlüğü var.

Socrates Dergi