Kendini Öldüren Yıldız

3 dk

Bir milli müsabakada takımının tek golüne imza atan Allan Simonsen, 90 dakikaya iki iş birden sığdırmayı başarmıştı. Nasıl mı? Bir gol, bir yerde kalış...

Spor ve sinema arasında bir paralellik var; ikisi de insanların kısıtlı ömürlerinde daha anlamlı zaman geçirmeleri için. Özellikle iki yıkıcı savaşın ardından, dünya en çok bu ikisiyle ilgilenmiş olabilir. O nedenle sinemanın zaman zaman spordan referans alması şaşırtmıyor.

2005 yapımı Munich filmi, 1972’te Münih Olimpiyatı’nda yaşanan kanlı olay üzerine şekillenir. Film, izleyenlere kaotik Avrupa’yı yeniden hatırlatır. Başkentler ajanlarla doludur. Bombalar patlar, silahlar sıkılır. 1970’leri o yıllar içinden anlatan bir başka film, öyküsünü gerçek olaylar üzerinden şekillendirmez ama yine Munich gibi spordan beslenir.

1977 yapımı Syktten filminin baş karakteri (Jens Okking), nükleer tehlikeye dikkat çekmek için tanınmış simaları öldürmekten çekinmeyen bir keskin nişancıdır. Tıpkı Münih’teki trajedi gibi, burada da hedef bir sporcu olur: Allan Simonsen! Simonsen, 1977’de en popüler futbolculardan biriydi. Borussia Mönchengladbach ile hem ligi hem de UEFA Kupası’nı kazanmıştı. Böyle bir karakteri öldürmek, dünya çapında dikkat çekebilirdi! Ancak senaryo hazır olsa da eksik bir şey vardı! Yönetmenler Franz Ernst ve Tom Hedegaard, Munich’in yönetmeni Steven Spielberg’ün sahip olduğu maddi imkânlara sahip değildi. Binlerce taraftarı, profesyonel futbolcuları ve bir stadyum dolusu insanı aynı anda bir araya getirmeleri imkânsızdı. Fakat Simonsen ile kurdukları dostluk sayesinde, bunun da üstesinden gelmeyi başardılar.

Simonsen, günümüz futbol dünyasında -hatta o dönemde dahi- mümkün görünmeyen bir teklifi kabul etti. Danimarka, Dünya Kupası elemelerindeki dördüncü maçında Polonya ile karşılaşacaktı. Bu, ilk iki maçını kazandıktan sonra üçüncüsünde Portekiz›e yenilen takım için kritik bir sınavdı. Danimarkalıların en güvendiği isimse Simonsen’di. Bu şartlar altında çıkılan maçta Simonsen, ceza sahasına ortalanan bir topa doğru yükseldi ve havadayken, bir anda, sırtına kurşun isabet etmiş gibi kendini yere bıraktı. Stadyumda bulunan diğer herkes; futbolcular, taraftarlar ve hakemler olan bitenden habersizdi, çimlerin üzerinde ölü gibi yatan Simonsen’in çevresinde toplandılar ve ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Ancak o, bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi yerden kalktı ve maça devam etti.

Ernst-Hedegaard ikilisi ise tam o sırada ellerini ovuşturuyordu. Zira Simonsen, kusursuz bir oyunculuk sergilemişti ve kayıt altına alınan bu performans, Syktten filminde kullanılacaktı. Danimarka maçı 2-1 kaybetti. Ancak takımının tek golüne imza atan Simonsen, 90 dakikaya iki iş birden sığdırmayı başarmıştı.

Zaten Simonsen böyle bir karakterdi! Bu hareketi yaptığında, dünyanın en iyi futbolcusuydu. Bunun için elimizde somut bir delil de var; filmin Danimarka’da gösterime girmesinden bir gün sonra Avrupa’da yılın futbolcusu seçildi.

Geride bıraktığı Roberto Bettega, Michel Platini, Johann Cruyff ve Klaus Fischer gibi isimler ‘78 yazı için Dünya Kupası bileti almıştı. Kornerden gelen topa vurmak yerine kurşun yemeyi tercih eden Simonsen ise Arjantin’de sahne almamayı pek de dert etmemiş olsa gerek.

Simonsen, Almanya’daki kariyerini noktaladıktan sonra Barcelona’ya gitti. Sonra, o takıma ondan da iyisi geldi: Maradona! Bu transferin ardından herkes, Simonsen’in İngiltere’ye gitmesini bekliyordu. Gitti de... Dönemin en iyi takımı Liverpool’du, orada oynamadı. Everton fena değildi, Tottenham da çok istedi ama Simonsen’in tercihi, o dönem bir alt ligde bulunan Charlton Athletic’ten yana oldu. Üst düzey futboldan sıkılmış ve baskının az olduğu bir yeri tercih etmişti. Kısa sürede Charlton’dan da sıkıldı ve futbola başladığı Vejle’ye geri döndü ki sahada kendini öldürmekten çekinmeyen biri için, böyle bir kariyer gayet normal görünüyor...

Socrates Dergi