
Hoş Geldin
10 dk
Altay Kadın Futbol Takımı'nın yeniden başlayan macerası şimdiden heyecan yarattı. Fakat bu sefer hedefler 1990'lardakinden daha da uzun vadeli...
Aslı Erdoğan, Kabuk Adam isimli romanında "Hayatıma girenler de bir yandan beni pohpohlarken, bir yandan da burnumu alabildiğine sürtmeyi görev edinmişlerdi. Sonraları bunun erkeklerin kadınlara karşı genel bir tavrı olduğuna karar verdim" der. Bizim toplumumuzda liderlik görevi her alanda erkeğe verilmiştir. Kadın, aşk yaşanmaya başladığında ön plana konulur sadece. Âşık olunan kadındır; sevilen, ayaklarına dünyalar serileceğine dair iddialarda bulunulan kadındır. Ancak aşk yavaş yavaş kendisine ayrılan sürenin sonuna geldiğinde erkek, kendisini hatırlar ve kadının yerini yok sayma eğilimine girer. Hemen hemen her davranışında beylik laflara sarılır, kadını ikinci plana atmaya yeltenir. Kadının yerine dair mide bulandırıcı genellemeler arka arkaya sıralanır. "Futbol erkek sporudur" da bu kulvarda duyduğumuz genellemelerden biridir.
Türkiye'de deplasmana çıkan ilk takım, Türkiye Kupası'nı İstanbul dışına çıkaran ilk ekip, üç büyüklerin ligdeki ilk üç hegemonyasına son veren ilk Anadolu kulübü ve UEFA Kupası'na katılan ilk Türk takımı olduğu için 'İlklerin Takımı' olarak anılan Altay Spor Kulübü, Türkiye'nin ilk kadın kulüp yöneticisi Oya Dağıstan'a bünyesinde yer vererek bu konuda da öncü olmuştur. Gerçi burada Oya Dağıstan'a yer verilmesinden ziyade, kendisinin milli voleybolcu olması sebebiyle sporu çok iyi bilmesi Altay sevgisiyle harmanlanınca, bu rolü hak ettiğini söylemek gerekir. Kulüpte görev aldığı dönemde gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri, dirayeti ve azmiyle Altay Spor Kulübü'nü hem ileriye götürmüş hem de sonrasında kurulacak Altay Sosyal Dayanışma Derneği'nin temellerini atmıştır.
Kızı Ece Dağıstan'ın Altay 3. Lig'ten 2. Lig'e çıktığında belirttiği gibi, Oya Dağıstan'ın hayatta çocuklarından sonraki en büyük tutkusu Altay'dı. Türkiye'nin ilk kadın futbol kulübü yöneticisi olmasının dışında tüm futbolcularının, tribünlerin hatta amigoların efsanesiydi. Kazanılan maçlar sonrası insanlar elini öpmek için uzun kuyruklar oluştururlardı. Maçlardan önce sahaya gidip kendi okuduğu dualı suları dökmüşlüğü vardır, gazetelerde şahsına dair 'Transferin Leydi'si gibi manşetler atılmıştır. Birlikte çalıştığı Henri Benazus ve Kemal Zorlu gibi camianın büyük isimlerinin övgüyle bahsettiği Dağıstan, sonrasında gelen yönetimlerin önceliklerinin değişmesinden ötürü, camiaya olan sevgisini uzaktan besleyerek destek vermeye devam etmiştir.
1992-1996 yıllarında aktif olarak Altay armasını temsil eden kadın futbol takımı, bugünlerde 24 senelik bir aranın ardından tekrar faaliyete geçiyor. Bu noktada takımın ilk kurulduğu dönemde büyük rol sahibi olan Leyla Öztürk'ü anmadan geçmemek gerekiyor. Leyla Öztürk, gazete ilanıyla 15 kadını bir araya getirerek Besitay'ı kuruyor. Sonrasında Besitay; yirmi futbolcusuyla, dönemin başkanı Ender Türk sayesinde Altay arması altında yarışmaya başlıyor. Leyla Öztürk, 1993-1994 yılında Türkiye'nin kadın futbol liglerinde sahalara çıkan ilk kadın antrenör ve yönetici olarak Altay Spor Kulübü'nün İlklerin Takımı zincirine yeni bir halka ekliyor. İlk senesinde yarı final, ikincisinde çeyrek final, sonrasında üçüncülük gören Altay Kadın Futbol Takımı, ilerleyen yıllarda camianın ilgisizliği yüzünden faaliyetlerini sonlandırmanın önüne geçemiyor.

3. Lig'den yarışmaya başlayan takım, aynı zamanda uzun soluklu bir sosyal sorumluluk projesi.
Faaliyet gösterdiği dönemde İzmir'in ve Ege'nin ilk kadın futbol takımı olan Altay, Sarah Anna Shelgren'ı (Kısaca Sally) bünyesine katarak ilk yabancı kadın futbolcu transferini de gerçekleştirmişti. Henüz 15 yaşında olan Sally, NATO'da subay olan babasının görevi nedeniyle iki yıldır İzmir'de yaşıyordu ve o dönem kadın futbol takımı bulamadığı için erkek arkadaşlarıyla aynı takımda top koşturmaktaydı. Altay'ın daveti sonrası Sally'nin annesi Roxy harekete geçmiş, tek bir kuruş istemeden kızı Sally'nin Altay'a katılmasını sağlamıştı. İki sene boyunca Altay'da top koşturan Sally, özellikle sağ kanatta Rüya ile kurduğu birliktelikle 24 gole imza atarak takım arkadaşlarının sevgisini kazanıyor. Babasının NATO'daki görevinin sona ermesiyle 17 yaşında ülkesine geri dönen Sally, sonrasında İzmir'e gelmek üzere gittiğini dile getirse de yolu tekrar buralara düşmüyor. 20 Ağustos 2020'ta ise bu dünyadaki son gününü yaşıyor.
Bugün ise İzmir'de yeni bir aşkın temelleri atılıyor. Hem de sevgi, saygı ve uzun soluklu planlamaya inanmış bir ekip tarafından. Bu sene yeniden faaliyete geçen Altay Kadın Futbol Takımı'nın temelleri aslında birkaç sene öncesine dayanıyor. Efe Aktuğ, eşi Damla ile birlikte üç sene önce Edirne'ye taşınıyor. Altaylı olan Efe, Edirne'de Altay Futbol Okulu'nu ve ardından Altay'ın pilot takımı Edirnegücü'nü kuruyor. Zaman içinde İzmir ve Altay bağlılığı ağır basan ikili, yaz başında Altay Spor Kulübü Başkanı Özgür Ekmekçioğlu ile harekete geçerek kadın futbol takımını İzmir'de yeniden hayata geçirmeye karar veriyor.
Altay Kadın Futbol Takımı sadece kulübün branşı değil, İzmir için uzun dönemli, şimdiden planlaması yapılmış, projeleri olan bir birliktelik. İzmir'de kadın futbol okulları açarak, futbolun her yaştan kadına gitmesini amaçlayan, şimdiden yurtdışından kulüplerle görüşmeye geçmiş, pandeminin seyrine göre, İzmir'de bir kadın futbolu festivali yapmayı planlayan büyük bir sosyal sorumluluk projesi.
Diğer taraftan, TFF 3. Lig'den yarışmaya başlayan Altay Kadın Futbol Takımı, yerinin burası olmadığını biliyor. Takımın bu seneki hedefi şampiyonluk. Kısa sürede 23 transfer gerçekleştirerek kurulan takımda kariyerli oyuncular mevcut. Hedef, çok hızlı bir şekilde 1. Lig'e yükselmek ve beş sene içerisinde kulübün Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak düzeye gelmesi. Efe ve Damla'nın en büyük hayali Altay Alsancak Stadı'nda Şampiyonlar Ligi müziği dinlettirmek.
Konak Belediyespor'da altı yıl forma giyip beş şampiyonluk yaşadıktan sonra sakatlığı nedeniyle iki yıl önce futbolu bırakan Monica Raluca Simes, teknik direktör olarak siyah-beyazlı takımın başına getirildi. UEFA B antrenörlük lisansı olan Rumen çalıştırıcı, uzun vadeli planların ve Altay adının bu teklifi kabul etmesinde büyük rol oynadığını belirtiyor. Takım kaptanlığına getirilen Eylül Elgalp Tekten de aynı tutkuyu paylaşıyor. A Milli Takım formasını 77 kez terleten, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası elemesi gören 29 yaşındaki oyuncunun üç buçuk yaşında bir kızı var. Anne olduktan sonra futbola ara veren ve şimdi tekrar sahalara döndüğü için çok mutlu olan Eylül de hedeflerin farkında.
Madalyonun diğer yüzünden de bahsetmeden olmaz. Tüm dünyada kadın futbol ligleri başlamışken ülkemizde henüz statü belirlenemedi. Fakat buna rağmen takım, eylül ayından itibaren haftanın beş günü antrenman yapıyor ve ekim ayında da hazırlık maçlarına başladı. Yakın zamanda federasyonun lig takvimini açıklaması, aralık ya da ocak ayında liglerin başlamasını bekleniyor.
Altay Kadın Futbol Takımı, #kadınıngücü temalı formasında, J. Howard Miller'in İkinci Dünya Savaşı'nda kadın işçilere güç vermek için tasarladığı ve 1980'lerin başında tekrar keşfedilerek feminizmin en önemli simgelerinden biri haline gelen 'We Can Do It' (yapabiliriz) figürüne yer veriyor. Şu ana kadar kısıtlı iletişimle binin üzerinde forma satışı gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, lig takviminin açılmasıyla birlikte ülke geneline ulaşacak bir forma lansmanı gerçekleştirilecek. Dijital dünyanın ve sosyal medyanın öneminin farkında olan ekibin içeriklerini de takım içerisinden oyuncular üretiyor. Şube olarak genç olan ekip, Altay sevgisini ve kültürünü de futbolcularına aşılamak için gece gündüz demeden Altay adını en iyi şekilde duyurmak için çabalıyor.
İzmir'in iki yakasının ortasına oturmuş Altay, gözler genelde iki yakayı gördüğü için bir adım geride durdu hep. Zaman içinde değişen İzmir'in çehresine yenik düşen Altay Spor Kulübü son zamanlarda yerini güçlendiriyor. Sevdiğim bir yerden bitirmek gerekirse, Deliveren'de albüme adını veren parça değildi Altay, Keskin Bıçak da sayılmazdı ama Hoş geldin'iydi İzmir'in… Sadece bilmesi gerekenlerin bildiği, sevmesi gerekenlerin sevdiği, biraz gizli, biraz saklı ama bir yönüyle hep diğerlerinden ayrıydı ve bu 'ayrılık' onu herkesten uzaklaştırırken bizi ona yakınlaştırdı.