Altın Sarısı Forma

12 dk

Hollanda, İtalya, Hırvatistan… Formalarıyla özdeşleşen milli takımlar. Brezilya da bu ülkeler arasında. Üstelik hepsinden çok yıldıza sahip. Ama Brezilya'da o formanın çok daha başka anlamları da var…

1970 Dünya Kupası öncesinde Brezilya, ikiye bölünmüştü. Diktatör Medici'nin takımı olarak görülen milli takıma solcular destek vermiyor ve 'komünist' Çekoslovakya ile oynanan ilk maçta rakibi destekleyecek kadar uzak duruyorlardı. Ancak Brezilya fırtına gibiydi. Tartışmaları unutturacak kadar iyi bir turnuva geçirecek, finalde İtalya'yı da yenecek ve oyuncular ülkeye kahraman olarak dönecekti.

Bugün Brezilya bir kez daha politik olarak bölünmüş durumda. Aşırı sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ile eski devlet başkanı, solcu lider Lula da Silva'yı karşı karşıya getiren seçimler, Dünya Kupası'nın hemen öncesine denk geldi. Bu süreçte yoğunlaşan siyasal kutuplaşma ve politik şiddet Brezilyalıların turnuva heyecanına gölge düşürürken Neymar, Lucas Moura ve Felipe Melo gibi yıldız oyuncuların Bolsonaro'ya verdikleri destek tartışmalara neden oldu. Seçimle turnuvayı eşleştiren Neymar, Dünya Kupası'ndaki ilk golünü Bolsonaro'ya armağan edeceğini söylerken Lula da Silva, Neymar'ın gelir vergisi borcuna dikkat çekti: "Acaba bu borcun ne kadarı Bolsonaro tarafından affedilmişti?"

Dünya Kupası'nın ilk kez yaz ayları dışında düzenlenecek olması, başkanlıkta ikinci dönem için yarışan Bolsonaro açısından talihsiz bir durumdu. Turnuva zamanında başarılı bir milli takımın uyandıracağı aidiyet hissi, Bolsonaro'nun 'vatan' ve 'aile' merkezli kampanyası için elverişli bir zemin hazırlayabilirdi. Hatta belki de 1970'te olduğu gibi turnuva ruhu, kara bulutları biraz olsun dağıtabilirdi.

Ne var ki Dünya Kupası yazın gerçekleşseydi, Brezilya Milli Takımı evine bir kez daha kupayla dönseydi ve Bolsonaro o kupayla havalı bir 'gurur pozu' verseydi bile muhtemelen kâr etmeyecekti. Zira 'Canarinho' (Kanaryacık) olarak anılan milli takımın meşhur altın sarısı forması, Bolsonaro taraftarlarının elinde o kadar politikleşti ki turnuva bile uzun süredir çoğu Brezilyalının dolabında tıkılıp kalan kanaryayı (henüz) dışarı çıkaramamışa benziyor.

Politik Sembol Olarak Sarı Forma

Dünya Kupası, ulusal kimliğin şekillenmesinde futbolun rolünü incelemek isteyen sosyalbilimciler için elverişli bir çalışma alanıdır. Özellikle de 1930'lardan itibaren futbol ve karnavalın ulus-devlet inşasında önemli unsurlar olarak öne çıktığı Brezilya açısından turnuvanın siyasal etkisi yadsınamaz. O dönemde Vargas, kurduğu otoriter rejime meşruiyet kazandırmak ve toplumsal uyumu sağlamak için futbolun gücünden yararlanmıştı. Futbol demek vatan millet demekti, halk demekti. "Ben vatanım", "Ben halkım" sloganlarını benimseyen Vargas gibi popülist liderler için bulunmaz bir nimetti futbol. 1930 ve 1934'teki Dünya Kupalarında Brezilya ilk turda elenmişti. 1938'de Fransa'da düzenlenen Dünya Kupası'nda gol kralı olan Leonidas'ın başarısı ise ulusal bir güç gösterisi olarak kabul edildi. Fransızların 'Kara Elmas' lakabını verdikleri Leodinas, ülkesinde kahramanlar gibi karşılandı ve Brezilya'da bir ürüne adını veren ilk futbolcu oldu: Diamante Negro, hâlâ ülkenin en büyük çikolatacılarından.

Futbolun, ülkenin sembolü haline gelmesini sağlayan, 1958'de İsviçre'de düzenlenen Dünya Kupası'nda Pele'nin İsveç'e attığı iki gol oldu. Kimilerine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olan, tartışmasız biçimde Brezilya tarihinin en büyük futbolcusu Pele, 1961'de, henüz yirmi bir yaşında 'ulusal servet' ilan edilip, Avrupa'ya transferi yasaklanacak kadar değerliydi. 1964'te askeri cuntanın yönetime el koymasının ardından, 1969'da başkanlık koltuğuna oturan, Brezilya'daki darbeci liderlerin en otoriteri olarak gösterilen General Emilio Medici için bundan da fazlasıydı.

Cuntaya direnen yüz binlere karşı yürütülen politikaları gizlemek, ülkeyi yatıştırmak, bütün ülkenin en büyük ortak eğlencesi olan futbolla mümkündü ve futbol demek Pele demekti. Medici, 1969'da göreve geldikten sonra rejimin meşruiyetini kabul ettirebilmek için futbola ve milli takıma sarıldı. Faili meçhul cinayetler, gözaltı ve tutuklama furyaları, insan kaçırmaların zirveye çıktığı bu dönemde Medici, ülke genelinde 13 büyük stadyumun inşasını başlattı.

1970 Meksika Dünya Kupası'na kısa bir süre kalmıştı ve futbolla ülkeyi yönetebileceğini fark eden Medici, Pele ile sorunlar yaşayan Komünist Parti üyesi milli takım teknik direktörü Joao Saldanha'yı sevmiyordu. Pele'nin başını çektiği futbolcular da Saldanha'yı arkasında duracak kadar benimsememişlerdi.

Pele'nin 1971'deki Fransa seyahatinden...

Pele'nin 1971'deki Fransa seyahatinden...

Koyu bir Flamengo taraftarı olan Medici, sadece futbolla ülkeyi yönetebileceğini değil futboldan anladığını da düşünüyordu. Saldanha'dan, Atletico Mineiro oyuncusu Dario'nun da milli takıma alınmasını isteyen Medici, "Benim de ülke yönetimiyle ilgili tavsiyelerim var" yanıtını alınca harekete geçti. "Seleçao" olarak anılan Brezilya Milli Takımı'nın yeni teknik direktörü, futbolcu olarak iki kez Dünya Kupası'nı kazanan, Pele ile o yıllarda takım arkadaşlığı yapan, Medici'nin tavsiyelerini dinleyen ve milli takımın askeri cuntaya uygun, dinamik bir tarz yakalaması gerektiğini düşünen Mario Zagallo oldu.

Zagallo'nun takımı, Meksika'da görkemli bir şampiyonluk kazandı. Artık yaşlandığı söylenen Pele, final maçından sonra soyunma odasında üç kez "Ben daha ölmedim!" diye haykırarak 1958 ve 1962'den sonraki üçüncü zaferini kutluyordu. Pele'nin sesi, Medici için de bir hayat öpücüğüydü. 1972'de, Brezilya'daki cuntayı ve ülkenin atmosferini soran gazetecilere Pele, "Brezilya'da diktatörlük yok. Brezilya liberal bir ülke, bir mutluluklar ülkesi. Bizler özgür insanlarız. Liderlerimiz bizim için neyin iyi olduğunu biliyor, bizi hoşgörü ve vatanseverlik ruhuyla yönetiyor" yanıtını vermişti. 20 Kasım 2020'de, 'Siyahi Farkındalık Günü'nde, Bolsonaro'nun Instagram sayfasında Pele'nin fotoğrafını görmek, Pele'yi tanıyanlar için şaşırtıcı olmayacaktı…

Brezilya kimliğinin parçası olan altın sarısı formanın politikleşmesi süreci, 1970'lerde askeri cuntanın bayrak ve formayı kendine mal etmesiyle başladı. Meksika'daki zafer de bu politikanın en büyük simgesiydi. Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol kitabında şöyle anlatır:

"1970 Dünya Kupası'nda Brezilya'nın kazandığı zaferin kutlamaları sırasında Brezilya diktatörü General Medici futbolculara para bağışında bulundu, elinde zafer kupasıyla onlarla fotoğraf çektirdi ve hatta topa kafa vurarak poz verdi. Brezilya karması için bestelenen Pra frente Brasil ülkenin milli marşı kabul edildi, bu arada televizyonlarda Pele'nin çimenler üzerinde uçarken çekilen görüntüleri 'Brezilya'yı kimse durduramaz' yazılarıyla birlikte veriliyordu."

Kutuplaşan Renkler: Bolsonaro Sarısına Karşı Lula Kırmızısı

Pele'nin futbola başladığı 1950'lerden bu yana Brezilya'da çok şey değişti. Değişmeyen tek şey belki de Brezilyalıların 'gurur kaynağı' altın sarısı formalarıydı. Ancak 2013'ten bu yana İşçi Partisi (PT) lideri Dilma Rousseff'e karşı gelişen sağcı protestolar, formanın hiç olmadığı kadar politikleşmesine yol açtı. Brezilyalıların imgesinde yeşil ve sarı artık darbe yanlısı sağcıların ve muhafazakârların renkleriydi. Aşırı sağ tabanın mobilizasyonu, Rousseff'in 2016'da azledilmesinde etkin rol oynarken 2018 Seçimlerinde Bolsonaro'nun ayrıştırıcı söylemlerle yükselmesi için elverişli bir zemin oluşturdu.

1970'lerde yüzbaşı olarak görev yapan ve askeri rejim döneminden övgüyle söz eden Bolsonaro, 2019'da iktidara geldiğinde silahlanmayı kolaylaştırdı, azınlıklara ve solculara yönelik nefret söylemleriyle militerleşme sürecini tırmandırdı. General Medici hortlamış, silahlanan paramiliter çetelerle birlikte faşizm ruhu sokaklara geri dönmeye başlamıştı. Sert yasalarla otoriter bir düzen kurulması, geleneksel aile değerlerinin dayatılması, 'yerli ve milli' kabul edilmeyene karşı saldırgan tutumlar alınması gibi uygulamalara dayanan Bolsonaro'nun yeni-muhafazakâr ideolojisi için bayrak ve milli takım forması, elbette en elverişli politik araçlar haline gelecekti.

Forma ve bayrakla birlikte sarı renk Bolsonaro'nun ayrılmaz bir parçası haline gelirken; sendikal mücadelenin içinden gelen İşçi Partisi mitingleri, meydanları kızıla boyuyordu. Görünen o ki Brezilya'daki kutuplaşmadan renkler de nasibini almıştı. Bolsonaro'nun ayrıştıran ve hedef gösteren retoriği de buna işaret ediyordu: "Biz tek bir ülkeyiz; tek vatan, tek ulus ve sadece yeşilsarıdan oluşan tek bir kalbiz", "Bize karşı onlar: Brezilya'nın yeşil ve sarısına karşı İşçi Partisi'nin Küba ve Venezuela'yı temsil eden, orak çekiçli kızıl bayrakları… Şimdi Brezilya'yı değiştirme zamanı!"

Bolsonaro döneminde "Yeşilsarıcılık" (Verdeamarelismo) olarak bilinen, Brezilya bayrağının renklerine referansla ulusu "yabancıların giremediği geniş bir aile" olarak tanımlayan milliyetçi bir hareket yükseldi. O geniş ailenin başına da elbette güçlü bir 'baba' gerekliydi, Brezilya ancak bu şekilde güçlü bir ulus olabilirdi, başkan babanın güçlü otoritesi altında birleşerek…

Bolsonaro'nun destekçileri arasında en başından beri yıldız futbolcular da vardı. Milli takım formasını 142 kez giyerek rekor kırmış olan Cafu, 2018 Seçimlerinde oyunu Bolsonaro'ya vereceğini ilk açıklayanlardandı. Bunu Kaka, Felipe Melo, Gabriel Jesus, Alisson Becker ve Lucas Moura izledi. Kuşkusuz, bu süreçte Bolsonaro'ya verdikleri ateşli destekle en çok dikkat çeken isimler Neymar, Ronaldinho ve Rivaldo oldu. Tıpkı 1970'teki gibi milli takım, otoriter bir liderle özdeşlemeye başlamıştı. Klasik haline gelmiş altın sarı formayı, Bolsonaro karşıtları artık giymek istemiyordu. Onlar için bir 'futbol ülkesinde' yaşamanın cazip bir yanı kalmamıştı.

21 Kasım'da Katar'da düzenlenecek Dünya Kupası, Bolsonaro ile Lula'yı karşı karşıya getiren 30 Ekim'deki ikinci tur seçimlerinin hemen sonrasına denk geldi. Bolsonaro taraftarları sokaklarda sarı formalarıyla cirit atarken, 'onlardan biri' gibi görünmek istemeyen muhalifler forma giymeye çekiniyor ve turnuva heyecanını doyasıya yaşayamıyordu. Askeri cunta bile formayı solcuların elinden almayı başaramamış, altın sarısı forma politikleşmeye direnmişti. Çoğu Brezilyalı için forma bütünleştirici bir sembol olmaya devam ediyordu, ta ki Bolsonaro onu kendi sembolü yapana kadar.

Bolsonaro, 2019 Copa America zaferinde ayağına gelen fırsatı tepmedi.

Bolsonaro, 2019 Copa America zaferinde ayağına gelen fırsatı tepmedi.

30 Ekim'deki seçimlerde yüzde 50,8 oy alan Lula da Silva iktidara döndü. Yine de Bolsonaro'nun bıraktığı korku ve nefret ikliminde umudun yeniden yeşermesi kolay olmayacak. Ülkeyi aylardır diken üstünde tutan bu yoğun siyasi gündemin ardından Brezilyalıların gerçekten de turnuvada biraz soluklanmaya ihtiyaçları var. Lula başta olmak üzere İşçi Partili birçok politikacı hem formayı hem de bayrağı, Bolsonaro'nun tekelinden çıkarmaya çalışıyor. Bunun için çekinmeden sarı formayla poz veriyorlar. Kırmızı gömleğiyle hafızalara kazınan Lula bile çoğunlukla yeşilsarı kravat takıyor.

Futbol, Brezilyalılara ülkelerini bir kez daha sevme şansı verebilir mi? Futbolun gücü kriz zamanlarında ülkeyi bütünleştirmeye yeter mi? Bir zamanlar futbolun toplumsal adaletsizliği bile çözeceğine inanılıyordu. Bu inanç çoktan kaybolduysa da favela'dan (gecekondu mahalleleri) çıkan ve dünyayı fetheden futbolcuların hikâyeleri insanları hâlâ etkiliyor. Brezilya futbolu ile ilgili sürüp giden bir dizi klişe var: "Brezilyalılar doğuştan futbolcudur", "Plajlarda rengine ve statüsüne bakmadan insanlar barışçıl şekilde, çıplak ayaklarla futbol oynarlar" gibi… Bütün bu klişelerin ötesinde Brezilya'da futbol hâlâ gündelik hayatın ve siyasetin ayrılmaz bir parçası. Turnuva yaklaşırken topun büyüsü renkleri özgürleştirebilecek mi hep beraber göreceğiz.

Socrates Dergi