Anda Kal!

20 dk

Billie Jean King, 1960'larda kazanmaya başladı ve 1970'lerde de zaferlere devam etti. Oyundaki etkisi kupalarla sınırlı kalmadı. O maç, bu etkinin en görkemlisiydi…

Yeteneklerini kullanarak algıları kırmak... Birçok müzisyen bu düşünceyle yola çıkar bestelerini yaparken. Bazıları kitaplar yazar… Billie Jean King ise bunu, eline raket alarak denedi. Başardı da. 1973'te oynanan ve 'Battle of the Sexes' olarak tarihe geçen mücadele, televizyonun etkisiyle de birleşince kadınların spordaki yeri ile ilgili bir referans noktası olmuştu. King, 2021'de yayımlanan All In adlı otobiyografisinde büyük başarılara, Elton John ile olan dostluğuna ve kendini bulma yolculuğuna değinirken Bobby Riggs ile oynadığı o maçı da es geçmemişti…

En büyük sporcular, size bir oyunda ya da maçta ne yapmanız gerektiğini iliklerinize kadar hissettiğiniz anlar olacağını ve bu anlara tamamen güvenmeniz gerektiğini söylerler. Özellikle şampiyonlar, uyum sağlamayı öğrenirler. Tenis gibi bireysel bir sporda bu beceriye net bir şekilde ihtiyaç duyulur çünkü oyun sizi zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak çok fazla test eder. Oyunun içinde kendi yolunuzu kendiniz bulmalısınız.

Bobby Riggs ve ben Astrodome'un zemininde buluştuğumuzda, içimden bir ses bana son dakikada strateji değiştirmem gerektiğini söylüyordu. Bobby ve diğer herkesin beklediği gibi hemen hemen her an hücum edip, servis voleye giderek oynayamazdım. Onu arka arkaya beş puan için koşturacak ve ne olduğunu görecektim. Kendi kendime "O benden daha yaşlı" dedim. Topa mümkün olduğunca yumuşak bir şekilde vuracağım. Bu yüzden topa vururken kendi hızını oluşturması gerekecek… Eğer hücum edersem; topun yavaşça havalanmasını, onun acele etmesini ve vuruş yapmaya çalışırken eğilmesini sağlayacağım. Bobby, bunların hiçbirini beklemiyor. Onu yıpratacağım.

Eğer bu işe yaramazsa, her zaman stratejimi değiştirebilirim. Ama önce bunları yapacağım. Maç için zihnimdeki kontrol listesini son bir kez daha gözden geçirdim: "Çeneni kapalı tut Billie. Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme. Bazen, kötü bir şey olacağını anlarsın. O sırada insanlara bak, beyaz ayakkabılı ve kareli pantolonlu erkeklere, İspanyol paça pantolon giymiş kadınlara bak… Burada pek fazla profesyonel yok. Bunu umursama. Seyircilerin ve sandalyelerin ne kadar yakın olduğuna, insanların etrafta dolaşmasına ve hatta puanlar sırasında konuşmasına üzülme. Anda kal ve bitir bu işi!"

Yazı tura atışını kazanıp ilk servisi kullanmayı seçtim. Bilerek tüm gücümle, sert kullanmadım. İlk puan, yaptığım bir basit hatayla Bobby'ye gitti. Bırak gitsin. Bobby bir lob vuruşu yaptı ve ben de topu çizgilerin dışına gönderdim. Yukarıdan gelen topların hiçbirini kaçırmam. Ben de henüz ilk servisimi kullanmadım. Sanki topun altında yürüdüğümü hissediyorum ve bu zamanlamamı bozuyor. Bu yüzden kendi kendime, "Topa doğru yüksel, Bozo! Haydi yap şunu!" dedim.

Hâlâ anlamaya çalışıyorum ama harika bir ikinci servisim var, yani gayet iyiyimdir. Vaktimi ayırıp onu test ediyorum. Backhand'imi fileye gönderiyorum ama hâlâ endişelenmiyorum. Bu benim en istikrarlı vuruşum. Bir sonraki ralliyi ve ilk oyunu kazandım: 1-0. Evet! Şimdi nefes alabiliyorum. Sağlam bir başlangıç için hazırım.

Bobby servis kullanıyor. Onu kortta koşturmaya çalışıyorum ve şimdi o da bana aynısını yaptırmayı deniyor. Bobby, daha sonra benim ne kadar hızlı olduğumu bilmediğini itiraf etti. Baseline'ın gerisine backhand'imi kullanarak onu paramparça eden çapraz bir lob vuruşu gönderdim. 40-15. Devam etmek için çıldırıyorum…

Maç öncesinde, Bobby'nin yeteneklerinden çok fazla bahsedilmesinden dolayı birçok insan benim çok yönlü bir oyuncu ve aynı zamanda kurnaz bir taktikçi olduğumu unuttu. Şimdi, neyin işe yaradığını görmek için farklı vuruşlar deniyorum. Eğer bir tanesi işe yararsa onu kullanmaya devam ederim. Baseline'da kalıyorum ve ufak dönüşlerle vuruşlar yapmayı deniyorum. İzleyiciler arasında olan Pete Collins, aklımı kaybettiğimi düşünüyor ve şöyle diyor: "Oyun planımıza ne oldu?" Bazı vuruşlarım istediğimden uzağa gidiyor ama yine de endişelenmiyorum. Bobby'yi kortun her noktasına koşturuyorum. Skor ilk iki oyunda eşitti, şimdi değiştiriyorum.

Keskin bir backhand ile vole vurdum. İşte şimdi kendi oyunumu oynuyorum ve Bobby daha şimdiden terden sırılsıklam oldu. Ben de oyunu kazanmak için servis kullanıyorum. Yavaşça yukarı kalktım, hızlandım ve topu köşeye gönderdim. Ace.

Saha değişiminde 2-1 öne geçtim ve Bobby, sponsorlarına yaranabilmek için giydiği eşofman üstünü çıkardı. Yayında; Howard Cosell, Bobby'nin ceketini fırlattığını söylüyor ve Riggs'in gardırobundan eksilen bir cekete ek olarak "Belki palavraları da biraz azalmıştır" diyor.

Antrenörüm Dennis Van der Meer hemen yanımda oturuyor ve sakin görünüyor. Marilyn de onun yanında, bana Gatorade ve havluları vermeye hazır. Larry yanlarına oturup ayaklarına bakıyor. Her zamanki gibi o kadar gergin ki maçı izleyemiyor.

Bobby saha değişiminden sonra geldiğinde mavi örgülü tişörtünün terden karardığını görüyorum. Kendimi yenilenmiş hissediyorum. Önümüzdeki birkaç oyunda bir o kazanıyor, bir ben kazanıyorum. Şampiyonluk Bobby'nin ruhunda ortaya çıkıyor ve bazen müthiş vuruşlar yapıyor. Beşinci oyunda servisimi kırıyor ve 3-2 öne geçiyor. Ama hâlâ endişelenmiyorum.

Onu kortta koşturuyorum, yere doğru eğilmesini sağlamak için bazı vuruşlar yapıyorum, alçaktan seken her topu almak için aşağı eğilmesi gerektiğinden ona yüksekten toplar atmıyorum. Maçın başından beri Bobby'nin bir backhand vuruşunu paralel vuramadığını fark etmiştim; bu da beni backhand'imle, yani en kuvvetli yanımla oynamaya itti. Her puanı, her oyunu, her seti metodik olarak inşa etmem gerektiğini kendime hatırlatıyorum. Altıncı oyunda servisi kırmayı başarıyorum.

Servisimde oyun 4-4'e geldiğinde Cosell televizyonda, "Bobby Riggs'in şakaları tükenmiş gibi görünüyor" şeklinde yorum yapıyor. Dokuzuncu oyunu alıyorum ve öne geçiyorum. Yüksekten bir backhand vole vurdum ve Bobby sağa doğru hamle yaptı. Servis kırma puanı ve set puanı. İzleyenler çılgına döndü ama ben dikkatimi pek oraya vermiyorum. İzliyorum, bekliyorum. Bobby, ilk servisinde hata yaptı. Sonra… Çift hata.

Artık izleyenlerin sesine kendimi bıraktım… Sağır edici derecede gürültü vardı. Bobby boğuluyordu. "İlk seti 6-4 kazanmak psikolojik olarak önemliydi. Stratejik olarak da hayati önem taşıyordu çünkü bir turnuvada hiç üç setten fazla oynamamıştım. Doğru yoldayım ama aynı zamanda kendime "Anda kal!" deyip duruyorum. Etrafına bakma. Ne yapıyorsan onu yapmaya devam et. Dört dakikalık televizyon molası sırasında Bobby'nin hakem koltuğunun yanında yaptıklarını görmezden geliyorum. Video kaseti daha sonra gördüğümde, Frank Gifford'un, setler arasında terini silen ve susuz kalmamaya çalışan Bobby ile röportaj yapmak için geldiğini öğrendim. Bobby oyunculuğu bırakıyor, maçın analizini Frank'e dürüst ve akıllı bir şekilde yapıyor:

"Burası filede oynayabilen oyuncuların zemini, Billie, bu konuda çok iyi" diyor ve ekliyor "Bir sürü harika vole vuruşu yapıyor ve ben de birçok ilk servisi kaçırıyorum... Şu anda benden daha iyi oynuyor.

Bana göre bu yorumla beraber Bobby Riggs, gerçekte kim olduğunu gösterdi. Sadece bir sahtekâr değil, aynı zamanda bir şampiyon. Bobby, yorumlarına şöyle devam etti: "Bu sadece ilk set. Daha uzun bir yol var. Size söyleyebileceğim tek şey, hızımı artırmam ve taktiklerimi değiştirmem gerektiği. O çok hızlı."

İkinci sete, kortun yanlış tarafına yürüyerek başlıyorum ki bu gülmeye değer bir görüntüydü. Hâlâ o noktada kilitli kalmıştım.

İkinci oyunu, en sevdiğim vuruşlardan biri olan çapraza gönderdiğim backhand ile kazanıyorum. Üçüncü oyuna Bobby'yi file önüne getiren bir vuruşla başlıyorum ve o, topu fileye gönderiyor. Vuruşlarımı çeşitlendiriyorum ve onu konfor alanından çıkmaya zorluyorum. Nerede Bobby'nin o meşhur lob vuruşları? Lob vuruş yaptığında, tıpkı çalıştığım gibi onu yukarıdan yaptığım vuruşlarla bitiririm.

Artık ortaya doğru servis gönderiyorum ve ardından arkasına vuruyorum, Frank Brennan'ın önerdiği gibi onu ters ayakta yakalıyorum. Puanlar arasında Bobby nefes nefese kalıyor. Görmek istediğim şey tam olarak bu. Üç ya da dört ekstra adım atmasını sağlamak için kesme vuruyorum. Tribündeki insanlar koltuklarında zıplayıp duruyorlar ama ben hâlâ yaptığım işe kendimi kaptırmış durumdayım, sahanın ötesindeki hiçbir şeyin farkında değilim. Sadece bir sonraki topa odaklanıyorum. Kariyerimin başlarında tribünlere oynadığım zamanlar olabilir ama bu gece saha benim tek dünyam.

İkinci sette 2-1 öne geçtiğimde, iki ayağımı da yerden kaldırarak vurduğum bir topspin ile onu geçtim. Resmen elimdeki her şeyi ona fırlatıyorum. Onun oyunundan bilgi alıyorum ve ona karşı işliyorum, neler olduğunu tam olarak anlayarak hareket ediyorum. Bobby bana çok fazla topspin üretmek için topa vuramadığını ve hızının olmadığını gösteriyor ama yine de içinde biraz savaşma isteği var gibi. Gene Scott kabinde şu gözlemde bulunuyor: "Bobby bir puan kazandığında, bunu Billie Jean'in hatasıyla yapıyor. Billie Jean kazandığında ise bunu tertemiz yapıyor."

Kafamda kurduğum oyun düzeni harfiyen tuttu. Puanları, arka arkaya winner'larla bitiriyordum. İkinci sette 4-3 öne geçtiğimde bir sonraki oyunun çok önemli olduğunu biliyordum. Bu seti kazanırsam Bobby beni yenmek için beş set kazanması gerektiğini biliyor. Bobby servis kullanıyor. Hepsine koşup yetişebilirim. Başka bir backhand ile servisini bozuyorum. O vuruş da repertuarımda var. Oyun 5-3 ve televizyon kabininde yorum yapan arkadaşım Rosie Casals "Bu maçta biraz para kazanacağım gibi görünüyor" diyor.

Bobby Riggs korttan silindi ve bunu açıkça gösteriyor. Ona bakmama gerek yok, hissedebiliyorum. Bunu başardığımı bilmek önemli bir destek. Şimdi maçın geri kalanı için gereken tüm enerjiyi ve gücü üretiyorum. O da bunu hissedebiliyor. Bunlar çok önemli noktalar ama kendime "Her topu başka bir top gibi oyna" diyorum. İkinci seti almaya çok yakınım, ilk servisimi kullanıyorum ve Bobby, backhand'i fileye gönderiyor. İkinci set: 6-3.

Frank Gifford mola sırasında yanıma geldi ve maçın beklediğimden daha kolay geçip geçmediğini sordu. "Bitinceye kadar kazandığımı asla düşünmüyorum" dedim. Bobby üçüncü sete farklı bir tavırla çıktı. Ben de ondan daha azını beklemiyordum. Sonunda, backhand'ime vurmanın bir hata olduğunu anlıyor ve forehand'imi işlemeye çalışıyor. Ama bu işine yaramıyor. Açılış oyununda servisini kırıyorum. Sonra kendime diyorum ki "Ateşi yakmanın tam zamanı. İşini bitir."

Maçın geri kalanında, ikimiz de çaba harcıyoruz. Ben maçı bitirmek için Bobby ise hayatta kalmak için. O yüzden ortaya bazen çirkin bir tenis çıkıyor. Yine de umurumda değil. Buradaki tek işim adil bir şekilde kazanmak. Sadece kazanmam gerek. İnsanların hatırlayacağı şey bu.

Maçın başlangıcından itibaren puanlar arasında raketimi sol elime geçirmeye özen gösteriyorum. Bu, bana Margaret Osborne Dupont'un öğrettiği, raketi tuttuğum elimi rahatlatmak için yaptığım bir numara. Bobby bunu yapmaz. Parmaklarını çekip elini ovuşturduğunu gördüğümde üçüncü sette 4-2 öne geçiyorum. Kramp. Bu kötü bir şey. Hepimiz bunu yaşamışızdır ve aslında şimdi onun için üzülmeye başladım.

Erkeklere karşı kazanmak konusunda o kadar çelişkiye düşüyorum ki onların egolarını korumak için yalan söylediğim o zamanları hatırlayıp, buna kafa yormaya başlıyorum. Onu milyonların önünde yendiğimde Bobby'ye ne olacak? Sonra: Dur! O seni yenerse ne olur? Yıllarca hissedeceğin acıyı düşün. Her seferinde bir noktaya geri dönüyorum. Anda kal! Başka hiçbir şeye gerek yok. Sadece uygula!

Bobby el krampı için on dakikalık bir sakatlık molası istiyor ve kramp teknik olarak bir sakatlık olmasa da bu krampın tedavisine izin veriyorum. Onun tarafına pek bakmıyorum ama Bobby bir avuç tuz hapı daha içiyor ve koçu Lornie Kuhle ona el masajı yapıyor. Uzun mola sırasında gevşek kalmam ve kramplardan kaçınmam gerekiyor. Bu yüzden Dennis ayağa kalkıyor ve ayaklarımı sandalyesine koyuyorum. Beklemediğim şey, Marilyn'in bana sormadan baldırıma masaj yapmaya başlamasıydı. Ah evlat, sırası mı şimdi? Ne yapıyorsun? Onu kendi alanımdan çıkarmak istiyorum. Onunla mutlu değilim. Ama böyle bir sahne olsun da istemiyorum, bu yüzden bir süre devam etmesine izin verdim ve sonra çekildim. Bu ilişkiden kurtulmak istiyorum ama şimdi bununla baş edemiyorum. Oynamak zorundayım. Biraz daha Gatorade içiyorum. Aklımı yeniden maça verdim.

Billie Jean King ve Bobby Riggs, 'Cinsiyetler Savaşı' adını alacak müsabakayı oynamadan önce basın toplantısında...

Billie Jean King ve Bobby Riggs, 'Cinsiyetler Savaşı' adını alacak müsabakayı oynamadan önce basın toplantısında...

Eğer maç gerçekten tehlikedeyse, son birkaç oyun eziyet gibi geçer. İlk serviste hata yapıyorum ve kendi kendime mırıldanıyorum. "Ne yapıyorsun Billie? Vur şuna!" Sonra fileye bir topspin vuruşu yapıyorum. "Tanrım, ruhuma merhamet et." Bobby oyunu kazanmak için servisimi kırdı. Hemen ben de onun servisini kırdım ve başını yine belaya soktum. Maç galibiyetinden bir set uzaktaydım. Bobby zar zor hareket edebiliyor ve zar zor servis kullanabiliyordu. İlk iki maç puanımda işini bitiremedim. 30-40'ta, forehand'i kaçırdığım için durum yeniden eşitlendi. Sakin görünüyorum ama içimden bağırıyorum. Bu forehand dünyanın en utanç verici vuruşuydu. Yeter artık! Bu oyun zaten 15 puan sürdü.

Benim için üçüncü maç sayısı, Bobby artık bitti ve ilk servisinde hata yaptı. Bu durumlarda topu nasıl geri alacağım, nasıl 1 numara olunacağını öğrenmek için genç bir kadın olarak Avustralya'ya gittiğimde, Avustralyalıların bana öğrettiği ilk şeylerden biriydi sadece.

"Ne olursa olsun rallinin devam etmesini sağla. Şimdi yapacağım şey bu. Topu filenin üzerinden backhand'ine zorla ve hata yapmaya mecbur bırak. Kortta gezdir onu."

Seyirciler ayağa kalkıp çığlıklar atıyor ama ben tamamen Bobby tekrar servis kullanmak için hazırlanırken ona odaklanıyorum. Babamı bile duymadım: "Bitir onu, Sissy! Bitir onu!" Bobby forehand'ime servis kullanıyor ve ben kortun ortasına gönderiyorum. Backhand vole deniyor ama artık kolunu zar zor kaldırabiliyor. Topunun fileden zayıf bir şekilde süzüldüğünü gördüğümde raketim havada uçmaya başlıyor bile. Bir anlığına yüzümü kapattım. Bittiğine sevindim, kazandığım için çok mutluyum. Bobby çoktan fileden atlayarak benim tarafıma geçti ve beni tebrik etmek için yanıma geldi. Ona sarılıyorum ve sahadan çıkarken bir kolumu omzuna atıyorum. Bu delilik ama yine de eğilip bana, "Sen çok iyisin. Seni hafife aldım" diyor.

İnsanlar dört bir taraftan bana ulaşmaya çalışıyor. İlk ulaşan Dennis oldu ve onu yanağından öptüm. Sonra Dick Butera geldi, onu da öptüm. Ne oluyor be… Sonunda Larry geldi, ona sarıldım. Bir an için önünde çöktüm. Çok rahatladım, tamamen tatmin olmuştum.

Larry'nin eli omzumda, arkadaşlarım ezilmeme engel olmak için bir çember oluştururmuş durumda podyuma varıyoruz. George Foreman da oraya doğru yol aldı. Bana yüz bin dolarlık galibiyet çeki ve altın kaplama bir kupa sundu. Larry, kupayı kalabalığa doğru kaldırabilmem için beni yakındaki bir masaya götürdü. Dilimi çıkarıp gülüyorum, kesinlikle başım dönüyor. İşte o zaman nihayet annemle babamı gördüm, kupayı onlara doğru gösterdim ve "Teşekkür ederim!" diye bağırdım. Babam "Aferin şampiyon!" diye bağırırken, annem de başını sallıyor ve gülümsüyor.

Soyunma odasına giderken antrenman yapmak için vazgeçtiğim ama şimdi çok istediğim iki şey aklıma geldi: Sırasıyla soğuk bira ve dondurma. Maç sonrası basın toplantısına girdiğimde hâlâ o kadar gergindim ki kürsüde elimde birayla, yalınayak yürüyordum. Bobby'yi beklerken bazı muhabirlerin sorularını aldım ve biri bana kazandığım 109 puanın 70'inin winner'lardan geldiğini söyledi. Bu dikkate değer bir yüzde 68'lik oran.

Basın toplantısından sonra Jerry Perenchio'nun Astroworld'deki otel süitine birkaç dakika uğradım. Dick herkese Bobby'nin bahis için yazdığı on bin dolarlık çeki gösteriyordu. Hemen, yaşlı profesyonellerden birkaçı, Bobby'nin bilinçli olarak yenildiğini söylemeye başladı. Bunun Jack Kramer, Pancho Gonzalez ve bir grup başka erkek oyuncunun yayını izlediği Los Angeles Tenis Kulübü'nde de sıcak bir tartışma konusu olduğunu duydum. Bazıları Bobby'nin bir kadına kaybettiğine inanamadı. Ama Arthur Ashe onlardan biri değildi. Riggs maçından birkaç hafta önce Hilton Head'de benimle çiftler maçı oynadıktan sonra, Arthur günlüğüne oyunumu daha da takdir ettiğini yazmıştı. Kalabalık bir barda Battle of the Sexes'ı izlerken üzerime yaptığı kuponla 80 dolarlık bir bahis kazandı.

Kırk yıl sonra, ESPN, bilerek yenilme konusunu yeniden gündeme getirdi ve Bobby'nin mafyaya kumar borçlarını ödemek için kaybettiğini öne süren düzmece bir yazı yayımladı. Bu suçlama Bobby'ye de hiçbir zaman mantıklı gelmedi ve o da hep yalanladı. Her şeyden önce, maç için kendi üzerine çok bahse girdi. Dick'in çeki, Bobby'nin ödemek zorunda olduğu birçok çekten sadece biriydi. İkincisi, Bobby'yi herkesten daha iyi tanıyan koçu Lornie, Bobby'nin bilinçli kaybettiği iddiasının saçma olduğunu söylüyor çünkü Bobby'nin zaten bolca parası vardı ve hiçbir zaman mafyaya borcu olmadı.

Lornie, Bobby'nin en büyük yıkımının egosu olduğu konusunda ısrar etti. Bobby de bunu kabul etti. Maçtan önce New York dergisine, "Kendime aşırı güveniyorum ve yeteri kadar antrenman yapmıyorum. Tamamen saçmalıyorum" şeklinde açıklama yapmıştı.

En önemlisi, Bobby beni yenerse kârlı bir reklam anlaşması alacağını düşündü. Yaygın olarak bilinmiyordu ancak Jerry Perenchio, Bobby ve Chrissie arasında bir milyon dolarlık, kazananın her şeyi aldığı şaşırtıcı bir maç organize edileceği ve belki de Bobby'nin Rosie ile oynayacağı konuşuluyordu. Tek başına bu bile 'şikeli' bir maç fikrini suya düşürebilirdi.

Yıllar sonra Bobby, avukat F. Lee Bailey'nin talk show'unda bir yalan makinesine bile girdi. Eşleşmemizin meşru olduğunu kanıtlamayı umuyordu. 1990'da World Tennis dergisine "Billie Jean'in kazanmasına izin vermedim. O maça bahse girdim. Bobby Riggs dedim ve kaybettim. Acı bir yenilgiydi. Maçı kaybetmek hayatımın en hayal kırıklığı yaratan, cesaret kırıcı deneyimiydi" dedi.

Ayrıca, profesyonel bir tenisçi, bir arkadaşının ne zaman bilinçli olarak maç kaybettiğini bilir. Bunun bilinçli bir kaybediş olmadığını biliyordum. Bobby beni yenmek istedi ve bunu yapamadı. Durumu da tıpkı klas bir kaybeden gibi şöyle açıkladı: "Çok iyiydi. Oyundan hiç düşmedi, yüzde yüzüyle oynadı. Her şey göz açıp kapayıncaya kadar bitti."

Çeviri: Kaan Demirel

Socrates Dergi