
Ansiklopedi
11 dk
Daniel Mangeas yarım asırdır bisikletin sesi ve elbette anlatacak çok şeyi var. Eddy Merckx'ten Marco Pantani'ye, Greg LeMond'dan Bernard Hinault'ya kadar...
Daniel Mangeas her şeyi gördü ve anlattı. Bernard Hinault ilk Fransa Turu'nu alırken de oradaydı, Lance Armstrong yedinci ve son kez Paris'te kürsünün en tepesine çıkarken de… 1970'lerin ortasından itibaren bisiklet dünyasında çalışmaya başlayan Fransız, o günden beri start ve finiş bölgelerinde sahnede duruyor, yarışlarda olan biteni seyircilere aktarıyor. Mangeas farklı jenerasyonlardan binlerce bisikletçinin başarılarını, hayal kırıklıklarını anlatmayı, bisikletin sesi olmayı sürdürüyor. Deneyimli isimle 2019 Fransa Turu yaklaşırken bir telefon röportajında buluştuk ve geçmişe döndük. Anılara, yarışlara, yüzlere...
Fransa Turu başta olmak üzere birçok yarışı anlatmayı beş yıl önce bıraktınız. Hayatınız değişti mi?
Pek değişmedi. 1974'ten 2014'e kadar Fransa Turu'nun sesiydim. 2014'te Fransa Turu'nun yanında Paris-Nice ve Criterium du Dauphine gibi yarışlardan da emekli oldum. Ancak Fransa'da neredeyse geri kalan tüm yarışları anlatmayı sürdürüyorum. Aslına bakarsan aynı hayatı yaşıyorum. Tek fark var, artık temmuz ayında tatil yapabiliyorum. 40 sene boyunca hiç yaz tatili yapmadım.
Çocukluğunuza dönelim. Bisiklet aşkınız nasıl başladı?
Bir kuzenim vardı, bisikletçi. Yerel bir takımda yarışıyordu, adı Roland Mangeas'tı ve ilk idolümdü. Ayrıca, Louison Bobet'nin yaşadığı bölgede doğdum. 1955'te Bobet'nin sarı mayo giyişini görmek aydınlanma anlarımdan biriydi. Bir de tabii Jacques Anquetil vardı. Anquetil, ilk Fransa Turu'nu kazandığında kuzenim de profesyonel yarışlara yeni yeni katılıyordu. Üçü beni bisiklete çekti.
Liseden mezun olurken yazdığınız kompozisyonda kasabanıza gelen bir Fransa Turu etabını hayal etmişsiniz.
En yüksek notu almıştım. Ve ne şanslıyım ki benim hayatımda gerçek, kurguyu aştı. Çünkü 14 Temmuz 2002'de Fransa Turu, gerçek Fransa Turu, kasabamdan geçti. Çocukluk düşleri o gün gerçeğe dönüştü.
Nasıl hissettiniz?
Hayatta çok az insan altı, yedi yaşında düşlediği şeyin yetişkinlikte gerçeğe dönüştüğünü görür. Bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum. Çocukken bisikletçi olmayı istiyordum, herkes gibi. Ama bir yandan da bisiklet yarışlarını anlatmak istiyordum. Ve hayat bana tutkumu iş olarak yapma şansını sundu. Sonuçta hepimiz büyüyoruz ama bir yanımız hep çocuk kalıyor.
Kuzeniniz aynı zamanda spiker olma nedeninizdi, öyle değil mi?
Kuzenim Circuit du Finistere'i kazanmıştı. Kısa bir süre sonra Saint-Martin-de-Landelles'e katılacaktı. Orada, anonsları yapan spiker kuzenimi tanıtırken Circuit du Finistere'i kazandığını söylemeyi unuttu. Benim için o zafer dünya şampiyonluğuna eşdeğerdi; dolayısıyla unutulmasına çok şaşırmıştım. 11 yaşındaydım ve kendime şunu dedim: "Bir gün oraya çıkacağım ve yarışçılardan bahsederken asla böyle detayları es geçmeyeceğim." Açıkçası, kariyerimin ilk tohumları o gün atıldı.
Sonra hızlı bir şekilde basamakları tırmandınız. Ama Fransa Turu'ndaki maceranızı başlatan şey bir tesadüftü.
1974 yılıydı, Pla d'Adet etabı. Fransa Turu'nda çalışıyordum. Yarış direktörü Albert Bouvet bana geldi ve şöyle dedi: "Pierre Shori'nin arabası bozulmuş, finişi sen seslendireceksin." Yüreğim heyecandan fırlayacaktı. Şansıma Eddy Merckx, Luis Ocaña gibi efsanelerin önünde Raymond Poulidor galibiyete yürümüştü. Ve o gün heyecan içinde şunu düşünmüştüm: "Bu işi bir daha yapmasam bile bu anı bana yeter. Sadece bu gün bile..." İki sene sonra benden düzenli spiker olmamı istediler çünkü Shori emekli olacaktı.

Jacques Anquetil, Eddy Merckx ve Felice Gimondi
Merckx, Poulidor, Ocana çağıydı bu. Bugün efsane olarak anılan birçok yıldız o sıralarda kariyerlerinin ortasındaydı.
Hepsi birer 'star'dı. Bugün kasklardan, gözlüklerden dolayı büyük şampiyonlarla bağ kurmak zor. Lakin mevzubahis dönem öyle değildi. Fransa Turu ilk kez televizyonda yayınlandığında meşhur Poulidor-Anquetil mücadelesi vardı, Puy de Dome çıkışında. O dönem her yer bu iki isimle doluydu. Yine L'Equipe gazetesinin ilk sayfasında bisiklet, futboldan daha geniş yer kaplıyordu. Bisiklet, Fransa'nın bir numaralı sporuydu.
Sizin efsanelerle ilişkiniz nasıldı? Mesela Eddy Merckx'le…
Yakındık ama onları rahatsız etmemeye çalışırdım. Merckx ile ilişkimin iki farklı yüzü vardı. O kariyerinin zirvesindeyken ben yirmili yaşlarımın başındaydım. Henüz bisiklet dünyasında çalışmıyordum ama kendisine karşı derin bir saygım vardı. 1974'ten itibaren Merckx'i anlatma şansım oldu. Devamında emekli oldu ve iletişimimiz değişti. Rekabetin stresi geride kalınca bisikletçilerle daha çok şey paylaşıyorsunuz. Özetle, genç bir adam olarak hayranlıkla izlediğim Eddy'yi önce sundum, sonra defalarca onunla yan yana geldim. Zaten bunlar hayatlarımızı zengin ve yaşanır kılan şeyler, değil mi?
Poulidor ile daha yakınsınız.
Elbette. Beraber geçireceğimiz ayları hep heyecanla beklerdik zira bu, bisiklet sezonunun tekrar başlaması anlamına gelirdi. O da yarış takvimini benim gibi iple çekerdi. Kış bitip yarışlar başlayınca güneşle yeniden buluşan marmotlar gibi olurduk.
Klasik muhabbet ama… Anquetil beş kez Fransa Turu'nu kazandı fakat Fransız halkı Poulidor'u, 'ebedi ikinci'yi daha çok sevdi derler. Doğru mu?
Fransızlar kaybedenleri sever. Poulidor'u popüler yapan da çoğu zaman kaybetmesiydi. Ama tek sebep bu değildi. Anquetil hep daha mesafeli, soğuk dururdu; Poulidor ise sıcak kanlıydı. Anquetil ukala değildi, sadece çekingendi. Ve çekingen insanlar dışarıdan bakanlara içten değilmiş gibi görünür. Kısacası, iki farklı karakterdi. Poulidor daha çok köylülerin sevgisini kazanmıştı, Fransa'nın kırsalı kendisini onunla özdeşleştirmişti. En nihayetinde, bisiklet kırsal bir spordur. O küçük köyler ona âşık olmuştu.
Hinault da kırsalın şampiyonu değil mi? Bretonya doğumlu, toprakla iç içe...
Evet, Bernard'ın çıktığı topraklar önemlidir. Jean Robic, Louison Bobet gibi büyük şampiyonların yetiştiği bölgedir Bretagne, daha sonra Bernard'ın.... Orada bisiklet bir spor değildir, dindir. Bernard gerçek bir karakterdi. Bir personalite! İlginç huyları vardı. Mesela yarıştan önceki gece takımıyla birlikte otele gelirdi. O gece eğer geç yattıysa bilirdik ki Bernard formda. Erken yattıysa bilirdik ki tam tersi...
Bir gün Bernard Thevenet ve Bernard Hinault ile beraberdik. İkisine de şu soruyu yönelttim. Dağlarda tırmanırken, seyirciler isminizi haykırdığında neler hissediyorsunuz? Thevenet "Tüylerim diken diken oluyor. Daha yürekten yarışıyorum" diye cevaplamıştı. Hinault ise şöyle demişti: "Benim umurumda olmuyor. Çünkü o anda arkamda bırakmam gereken rakipler var, farkı korumaya çalışıyorum." İki farklı karakter, iki farklı reaksiyon.
Hinault'nun zirve yıllarında televizyon da bisiklete egemen olmuştu. Siz radyo yıllarında büyüyen birisiniz. Televizyon bisikleti nasıl değiştirdi?
Televizyon bisikleti yüceltti, peyzajı da… Fransa Turu bir anda Fransa'nın en önemli turizm malzemesi hâline geldi. Ama benim için durum biraz daha farklı. Radyo, size hayal kurdururdu. Televizyonda ise her şeyi görmeye başladık. Şatoları, gölleri… Radyo günlerinde hayallerimiz sadece peyzajla da sınırlı değildi. Bisikletçileri de hayal ederdik. Gazetecilerin yazdıklarını da aklımızda tutarak kahramanlarımızın stillerini, pozisyonlarını hayal ederdik. Televizyonla birlikte her şey ortaya döküldü. Ayrıca eskiden bisikletçileri görmemizin yolu Fransa Turu'nun kasabamızdan geçtiği etaba gitmekti. Tek bir şansımız vardı. Yolda bekler, onların birkaç saniyelik geçişlerini görmek için sabırsızlanırdık. Oysa televizyon çağında birçok kişi kanepede yatıp ekrana bakmayı tercih ediyor. Evet, zaman değişti. Birçok şey daha iyiye gitti ama kaybettiğimiz şeyler de oldu. Bir parça büyü, bir parça hayal gücü. Bunlar kayboldu.

Doping bu büyüyü nasıl etkiledi? Siz Festina Skandalı'nı da Lance Armstrong Çağı'nı da yaşadınız…
1998'de Fransa, futbolda Dünya Kupası'nı kazandı. Bisiklet ise Festina Skandalı ile uğraşıyordu. Bir anda futbolcular Fransız halkı için tanrıya dönüşürken bisikletçiler küçük birer şeytan muamelesi görmeye başladı.
O dönemin kahramanlarıyla ilişkiniz nasıldı? Marco Pantani gibi...
Gerçek bir 'enfant terrible'di. Sadece takımını ve çevresini değil, ülkesini de hayal kırıklığına uğratmış, onları da kaybetmişti. Panache sahibi bir bisikletçiydi, cesur ve havalıydı. Ama doping kullandığı ortaya çıktıktan sonra elinde hiçbir şey kalmamıştı, artık hiç kimseydi. Elbette hilebazları kınamalıyız ama şunu da unutmamalıyız. Her şeyden önce karşımızdakiler de birer insan, zayıf ve güçlü yönleriyle birlikte....
Yarım asırlık spikerlik kariyerinizden en özel anınız nedir peki? Kasabanızdan geçen etap dışında en çok hangi günü veya etabı hatırlıyorsunuz?
Bin dokuz yüz seksen dokuz. O sene, Greg LeMond'la Laurent Fignon arasındaki rekabet inanılmazdı. Sarı mayoyu sekiz saniye farkla LeMond kazanmıştı ve yarışın kaderi Champs-Elysees'de belli olmuştu. Son kilometrelerde…
O gün mikrofona konuşurken iki farklı hisse sahiptim. Bir yandan Fignon'un yaşadığı hüsranı, hayal kırıklığını, dramı anlıyordum. Diğer yandan LeMond'un neşesini görüyordum, zaferinin büyüklüğünü anlıyordum. Son metrelerde kazanmıştı yarışı, son anda. Dolayısıyla iki görevim vardı. Bir yandan kederi, acıyı anlatmam gerekiyordu, bir yandan da neşeyi… İnsana dair zıt hisler yan yanaydı o gün. Umutsuzluk ve mutluluk, karanlık ve aydınlık…