
Arnavut Kaldırımı
11 dk
Gerd Müller'in kaderi değiştiğinde bilardo salonundaydı. Sonrası ise tarihe geçecek muazzam bir kariyer. Peki George Best'e bile 'pes' dedirten o golcülük nereden geliyor? Cevabın içinde hamur leğeni de var.
Zlatko Cajkovski'nin duygularını saklama konusunda çok başarılı olduğu söylenemezdi. 'Yüreği dilinde' ifadesinin önde gelenlerinden biriydi. Birkaç hafta önce Bayern Münih Genel Müdürü Walter Fembeck, arabasına atlayıp 140 kilometre uzaklıktaki Nördlingen şehrine gitmiş, Müller ailesinin kapısını çalmıştı. Fembeck, Karolina Müller'e "Oğlunuzu Bayern Münih'e transfer etmek istiyoruz" dediğinde Karolina Hanım, Gerd'in arkadaşlarıyla bilardo oynamaya gittiğini, döndüğünde konuşabileceklerini söylemişti. Ailenin tek oğlu Gerd, eve geldiğinde ve misafirin kim olduğunu anladığında çok şaşırmıştı ama misafirin söylediklerini dikkatlice dinleyip kısa sürede ikna olmuştu. Fembeck ile aynı anda Münih'ten yola çıkan ve o dönem Bayern'den daha iyi bir adres olan 1860 Münih Genel Müdürü Ludwig Maierböck ise stratejik bir hata yapmıştı. Araba yerine trene binmiş ve rötar yemişti. (Alman demiryolları o zamanlar da bildiğimiz gibi...) Maierböck, Müller'lerin kapısına geldiğinde imzalar çoktan atılmış; Müller, Bayern futbolcusu olmuştu bile. Fembeck'in beraberinde getirdiği nakit 5 bin Mark, boş aile kumbarasına ilaç gibi gelmişti. Karolina Hanım'ın yıllarca sakladığı ödeme makbuzu, bugünlerde hâlâ Bayern Münih'in Allianz Arena'daki müzesinde sergileniyor.
Nördlingen'de Müller'in 28 maçta attığı 47 golden haberdar olan tüm Bayern'liler, genç golcüyü büyük bir heyecanla bekliyordu. Heyecanlanmayan tek bir kişi vardı: Bayern Münih Teknik Direktörü Cajkovski. Başkan Wilhelm Neudecker'e, "Ben bu halterciyi ne yapayım?" diyordu. O dönem Bayern'de forma giyen Franz Beckenbauer ise Cajkovski'nin bu görüşünde yalnız olmadığını yıllar sonra itiraf etmişti: "Küp gibi bir şey geldi, eniyle boyu aynıydı çocuğun. Gerd bayağı kiloluydu." Cajkovski o günlerde, daha sonra efsaneleşecek bir tanımda bulunmuştu şiveli ve bozuk Almancasıyla... "Kleines, dickes Müller" yani "Küçük, şişman Müller."
Küçük, şişman Müller gelir gelmez yedek kulübesine oturmak zorunda kaldı. Cajkovski, 18 yaşındaki yeni transferin kilo vermesini, Başkan Neudecker ise Müller'in oynamasını istiyordu. Bir Freiburg maçı öncesi peçete üzerine ilk 11'i yazan Cajkovski, başkanın müdahalesine maruz kaldı. Santrforun ismini çizip 'Müller' yazan Neudecker, hocasına gerekli mesajı vermişti. Cajkovski dişlerini sıka sıka genç oyuncuyu sahaya sürmek zorunda kaldı. Freiburg maçını 11-2 kazanan Bayern'de Müller bir golle katkı verdi. Akıllarda olağanüstü bir performans kalmasa da Müller bir daha ilk 11'in dışına çıkmadı.
Hikâyenin gerisi mi?
Bir kulübün, bir futbol ülkesinin ve hatta insanların değişen kaderi. Paul Breitner'in yıllarca birlikte oynadığı Müller hakkında söyledikleri aslında her şeyi anlatıyor: "Benim hayatımın akışını belirleyen kişi Gerd, aldığım tüm başarıların sebebi Gerd, Bayern Münih'in büyük bir kulüp olmasının sebebi Gerd." Almanya'yı dünya futbol haritasına yazdıran en önemli yıldızlardan biri olan ruhani lider Franz Beckenbauer'in de "Gerd olmasaydı Bayern Münih, şehrin güneyinde ahşap bir barakadan ibaretti" demesi son derece dikkat çekici. Oysa Beckenbauer'in de etkisi büyüktü. Daha futbolcuyken 'Kaiser' lakabını elde etmiş, liderlik konusunda rol modeli bir karakterdi. Futbolu bıraktıktan sonra da tüm önemli görevleri üstlenmiş, şöhreti dünyaya yayılmıştı. Uli Hoeness'in de Almanya'nın önemli futbolcularından biriyken erken bir şekilde futbolu bırakması, genç yaşta Bayern Münih menajeri olması ve kulübü bir dünya markası haline getirmesi çok mühim bir katkıydı. Müller'i onlardan ayıran ise küçük ve şişman adamın tüm etkiyi sadece sahada yaptıklarıyla göstermesiydi. Saha dışında konuşmayı sevmeyen, spot ışıklarının merkezinde olmak istemeyen bir dünya deviydi. Breitner bu durumu şöyle özetliyor: "Gerd öyle bir futbolcuydu ki Messi, Ronaldo ve birkaç ismin daha toplamıydı ama aslında böyle olmak istemiyordu." Bayern'de harikalar yarattığı yıllarda, şöhreti en üst noktalardayken bile, kendi dünyasında yaşamak istiyordu. Dönemin efsane kalecisi Sepp Maier, "Antrenman çıkışlarında şehir merkezine akıp bir şeyler yiyip içiyorduk ama Gerd hiç bizimle gelmiyordu" diye hatırlıyor o günleri.
Müller, Münih'in dışındaki Strasslach köyündeki evine gidip gol atmak kadar sevdiği patates salatasını yiyordu. Annesi de patates salatası yapıyordu ona, eşi Uschi de... Uschi ile 16 yaşındayken tanışan Müller, 18 yaşında evlendi. Yerel bir televizyon kanalı, daha o günlerde yıldızı parlayan Müller'in düğününü adım adım takip ediyordu. Kanalın muhabiri, röportaj taleplerini geri çeviren Müller'i damat tıraşı olurken yakalamıştı.
— Damatlık hazırlığı nasıl gidiyor?
— İyi.
— Heyecan var mı?
— Yok.
— Balayı ne kadar?
— Sabah 11'e kadar, kamp var.
Daha fazla şatafata gerek yoktu. Müller sahada konuşmak istiyordu ve bu öylesine söylenmiş bir şey değildi. Gerçekten tek işi ve arzusu sahada var olmaktı. Takım arkadaşları, Münih sosyetesinin bir parçası, cemiyet hayatının ünlü simalarından olmaya başlarken, Müller bir fabrikada kaynak işçisi olarak çalışıyordu. Bayern Münih'in verdiği maaş ilk dönemde yeterli gelmiyordu, ailesine destek vermek için daha fazla kazanmak zorundaydı. Her ne kadar yıldızı parlasa da fabrikada herkes gibiydi ve bu yüzden çok seviliyordu. Müller'in fabrika hayatını görüntülemek isteyen Alman Devlet Televizyonu ARD, Müller'den "Antrenman ve maçın olmadığı pazar günü olur" yanıtını almıştı. Televizyon yetkilileri fabrikanın pazar günü kapalı olduğunu ve doğal bir ortamda çekimin yapılamayacağından çekindiklerini söylemişti. Ancak Müller o kadar seviliyordu ki haftanın altı günü çok ağır çalışan işçi arkadaşları, çekimlerin gerçekçi olması için pazar günü de fabrikaya gelmeyi seve seve kabul etmişlerdi.

Müller'i dünyanın geri kısmından ayıran tek şey vardı... Golcülüğü. Almanya tarihinin açık ara en iyi golcüsüydü, belki de dünyanın. Her ne kadar Robert Lewandowski yakın zamanda bir sezonda en fazla gol atan oyuncu rekorunu Müller'in elinden alsa da lig tarihinde attığı 365 gollük rekoru büyük bir ihtimalle kırmayacak ve muhtemelen bundan sonra o sayılara ulaşacak hiç kimse olmayacak. Peki küp ebatlarında olan, patates salatasıyla beslenen, küçük, şişman adam bunları nasıl başarıyordu? Sırrı neydi? Uli Hoeness'e göre tipik bir Müller sahnesi şu şekildeydi: "Biri solda yerde yatıyor, biri sağda yerde yatıyor, top da kalenin içinde." Müller'e sayısız asist yapan Hoeness'e, o gollerin nasıl atıldığı sorulduğunda ise çok doyurucu bir cevap gelmedi hiçbir zaman. Muhtemelen Hoeness de takım arkadaşının bu kadar golü nasıl attığını bilmiyordu.
Her soruya bir cevabı, her konuda söyleyecek bir lafı olan Paul Breitner de "O bir dehaydı" demekle yetiniyor Müller'in özellikleri sorulunca. Siyah-beyazdan renkliye geçen görüntülerinde Müller'in gollerinde benzerlikler vardı oysa. O da gol atmak için herhangi bir engel görmeyişiydi. Bir mazereti yoktu. Düşse de sırtı dönük olsa da açı kapansa da Müller gol atıyordu. Kendisi yıllar önce gol atmayı şu şekilde anlatıyordu: "Bir santrfor olarak kalenin nerede olduğunu bilmek zorundasın. Sahada nerede olursan ol, kale nerede bileceksin. Ben biliyordum." Zihnindeki navigasyon mutlaka önemli bir faktördü, vuruşlarını nereye yapacağını kaleye bakmadan bilmesi önemliydi ama sadece bu kadarıyla yetinmedi. Müller'in gol yollarındaki etkinliğinin sebeplerini ararken ufuk açıcı yönlendirmeler yapanlar saha içinden gelmiyor. Bunlardan biri Peter Kraus. Kraus, Müller'in Nördlingen'den çocukluk arkadaşı. Birlikte okula gitmişler, futbol oynamışlar ve mahallenin fırınında çalışmışlar. Fırının arnavut kaldırımı zemininde hamur leğenlerinden kale direği yapıp bire bir maç yapmışlar. Kraus, "Beni sürekli yeniyordu, bazen ustanın oğluyla da oynuyordu, onu da yeniyordu. Çok dar bir alanda oynuyorduk, belki o kıvraklığını orada edindi" diyor.
Daha bilimsel bir yaklaşım ise Müller'in Bayern'de oynadığı yıllarda fizyoterapist olarak görev yapan Willi Schneider'den geliyor. Schneider, Müller'in uyluklarının öneminden bahsediyor. "Ben hiçbir futbolcuda böyle bir şey görmedim. Çok kuvvetliydiler." Ancak Müller'in vücudundaki tek özellik bu değildi Schneider'e göre: "Kalçasındaki hareketlilik olağanüstüydü, ona kısa bir rotasyon sağlıyordu. Hem sola rahat dönüyordu hem sağa. İki bacağı da kuvvetliydi, bu yüzden de iki ayağıyla rahat vuruşlar yapıyordu." Hız önemli bir etkendi, bunu Müller de söylüyordu futbol oynadığı yıllarda: "Olabildiğince hızlı şut çekmeye çalışıyorum; iki, üç saniye düşünmek zorunda kalırsam geç kalırım ve gol mol olmaz."
Müller kariyeri boyunca hiç geç kalmadı. Rekorlar kırdığı Bayern'de de, dünya şampiyonu olduğu Almanya Milli Takımı'nda da, Bayern'de onu oyundan alma cüretini gösteren teknik direktör Pal Csernai'ye kızdığı için ayrılıp ABD'ye gittiği Fort Lauderdale Strikers'ta da... Öyle bir yeteneği vardı ki George Best bile pes etmişti. Müller'in Florida'ya gelmesiyle, Kuzey İrlandalı oyuncu bir anda takımın ikinci yıldızı olmuştu. İlk iki maçında Müller'e pas vermeyen Best, bir basın mensubunun "Onu kıskanıyor musun?" sorusuna "Neden kıskanayım, ben ondan daha iyi futbolcuyum" yanıtını vermişti. Ancak Best'in saltanatı iki maç sürdü. Üçüncü maçında gollerine başlayan Müller, Strikes'ın da tartışmasız en iyisi olmuştu ve Best kısa bir süre sonra kulüpten ayrılmak zorunda kaldı. Her ne kadar patates salatası kadar sevdiği gol atmaya ABD'de devam etse de Müller'in Birleşik Devletler macerası küçük ve şişman adamı tam olarak mutlu etmemişti ve kariyerini Olympiacos ile oynanan, 0-0 biten bir hazırlık maçında noktalamıştı. Arnavut kaldırımı üzerinde başlayan futbol hikâyesi mutlu sonla bitmese de Müller'in bıraktığı miras nesilden nesile taşınacak. Tarihin en iyi golcüsü olarak.