Arnie'den Sonra

5 dk

Arnold Palmer’ı golf tarihinin en özel köşelerinden birine yerleştiren unsurlar, kazandığı kupalarla sınırlı değil.

“Sert vur evlat. Sonra git, o topu bul ve bir kez daha, daha da sert vur.”

Milfred Palmer, üç yaşındaki oğlu Arnold’ın eline ilk kez bir golf sopası tutuşturup bu kelimeleri sarf ettiğinde, bir efsanenin ilk vuruşlarını izlediğinden habersizdi. Şehrin en önemli istihdam merkezi olan çelik fabrikası sebebiyle mavi yakalı kenti olarak bilinen Latrobe’da bir golf kulübünün çimlerinin bakımından sorumluydu. Aynı zamanda, profesyonel olarak oynadığı golfe duyduğu tutkuyu oğluna aktarma niyetindeydi. Gelecek yıllar, bu konuda ne kadar başarılı olduğunu ortaya koyacaktı.

Çoğu sporcunun, o sporu takip edenleri bir anlamda ikiye ayırdığını gözlemleriz; kimileri izledikleri isimlerin olumlu yönlerini görmeyi tercih ederken kimileri de kusurlarını öne çıkarır. O ismin sporu icra şekli ve karakterine göre bu iki terazinin farklı şekillerde dengelendiğini görebiliriz. Ama konu Arnold Palmer olduğunda, onu sevmeyen birini bulmak neredeyse imkânsız.

Palmer’ın; golfseverlerin hayranlık beslediği, rakiplerinin saygı duyduğu, kendinden sonraki nesillerin de ‘kutsal figür’ haline getirdiği birine dönüşmesinde birçok sebep var. O dönemki çoğu golf yıldızı Birleşik Devletler’deki maddi piramidin üst basamaklarından gelirken Palmer, mavi yakalı şehriyle diğerlerinden ayrı bir yere duruyordu. Sadece bu da değil; Arnie’yi işçi sınıfının kahramanı yapan yolda, oyun tarzı ve dönemin şartları da önemliydi tabii.

Risk almayı seven ve ani kararlara dayalı oyun tarzıyla hayattaki kimliğine ışık tutuyordu mesela. Golf bursuyla gittiği Wake Forest Koleji’nde son sınıf öğrencisiyken bir arkadaşını trafik kazasında kaybetmiş ve bunun üzerine okulunu bırakmıştı. Bu, daha sonra sıkça karşılaşılacak anlık kararlardan biriydi. Profesyonel olmadan kısa süre önce katıldığı bir turnuvada tanıştığı Winifred Walzer’a üç gün sonra evlenme teklif etmesi de hayatının hiçbir alanında risk almaktan çekinmediğini kanıtlar nitelikteydi. “Kontrollü oynarken de hatalar yapabilirsiniz, öyleyse neden doğrudan deliği düşünmeyeyim? Her zaman kazanacağımı hissediyorum. Bu yüzden de başkalarının kumar olarak nitelediği birçok vuruşumda onlarla aynı fikirde değilim” diyordu Palmer ve hisleri onu çoğu zaman haklı çıkarıyordu. Öyle olmasa kariyeri boyunca yedi majör, 62 PGA Tur şampiyonluğu yaşayamazdı. Üstelik Winifred’in kalbini de kazanmıştı, eşi 1999’da hayata gözlerini yumana dek, 45 yıl boyunca ‘Winnie’siyle evli kaldı.

1950’ler, Birleşik Devletler’de televizyonun geniş kitlelere yayılmaya başladığı yıllardı. 1955’e gelindiğinde, her iki haneden biri -çoğu siyah beyaz olsa da- bir televizyona sahipti. Tam da bu yıl profesyonel olan Palmer, golfü şehir kulüplerindeki zenginlerin tekelinden alıp ülke çapındaki televizyon izleyicilerine sevdirmeyi başardı.

Sürekli risk alan oyun tarzı, sahip olduğu jön havası ve hayranlarıyla kurduğu iletişim onu özel kıldı. Sıra ne kadar uzun olsa da fark etmezdi; Arnie sonuna kadar imza dağıtmaya devam eder, hatta kendi turunu tamamladıktan sonra barda hayranlarıyla vakit geçirirdi. En önemlisi, bundan hoşlanırdı. Zamanla ‘Arnie’nin Ordusu’ adını alan hayran kitlesi, o sopasını nerede sallarsa orada biterdi.

Tüm bunlar, 25 Eylül 2016 günü son nefesini veren Palmer’ın neden diğer golf efsaneleriyle karşılaştırılamayacağının da göstergesi. Onu tanımlamak için, kazandığı zaferlerden çok daha fazlasına ihtiyaç var. 1960’larda Palmer’la yaşadıkları rekabetle spora damga vuran ve kazandığı 18 majör turnuvayla golf tarihinin bu alanda en büyüğü olan Jack Nicklaus da bu konuda eski dostunun hakkını teslim etmekten çekinmiyor: “Arnold, golfün en ihtiyaç duyduğu zamanda çıkageldi. Televizyonun bu spora kucak açtığı ilk yıllarda, oyunun yüzü oldu. Golf şanslıydı; çünkü bu heyecan verici adama sahipti ve Arnold ile popüler hale geldi.”

Socrates Dergi