Asfalttan Pyeongchang'a

4 dk

Hamza Dursun’un tesadüfen başladığı, yazları asfalt üzerinde antrenman yaptığı kayaklı koşu yolculuğunda sıradaki durak PyeongChang...

Okul döneminde hemen hemen tüm spor branşlarına katılıyordum. Ağrı’da okullar arası seçmeler oluyordu. Atletizm seçmelerine girdim, üst düzey atletlerle yarıştığım için dereceye girme şansı bulamadım. Beden eğitimi hocamız “Bir de kayak seçmeleri var” dedi. “Kayak nedir?” diye sordum. Hiç duymamıştım, bilmiyordum ne olduğunu. Ona rağmen seçmeleri kazandım ve kayaklı koşuya başladım.

2014 Soçi’de de barajı aşmıştım ama olimpiyata gitmek nasip olmadı. Kış sporlarında sadece barajı aşmanız yetmiyor, aynı zamanda Uluslararası Kayak Federasyonu’nun (FIS) ülkenize kota vermesi gerekiyor. Bu kotayı alamadığım için olimpiyata gidemedim, tabii bu da benim içimde kaldı.

2014’te barajı geçtiğim için olimpiyata gideceğime kesin gözüyle bakıyordum. Fakat ülke kotası gelmediği için “Acaba yaptığım çalışmalar boşa mı gitti?” diye düşündüm. Çok büyük hayal kırıklığı yaşadım. Moralim çok bozuktu, antrenman yapmak istemiyordum. Arkadaşlarım olimpiyata giderken ben yakın tarihlerde düzenlenen Dünya Gençler Şampiyonası’na katılmak zorunda kaldım. Kaçabilirdim de tabii, bırakabilirdim ama bir hedef koydum kendime. Olimpiyata katılmam lazımdı, yıllardır bu işe emek veriyordum. Bırakıp gidersem o kadar desteğin hepsi boşa gidecekti. Bunu kesinlikle göze alamazdım.

Tam o sıralar bir enfeksiyona yakalandım. Bu enfeksiyon vücuda bulaştığı zaman yerinizde yatsanız bile bir yorgunluk, uyuşukluk veriyor. Antrenman yapamaz hâle geliyorsunuz. İnsanın psikolojisi altüst oluyor. Ben bu enfeksiyondan sonra çok sevdiğim kayaklı koşuyu bırakmak istedim. Malzemelerimin çoğunu kırdım attım, bir kısmını yaktım. O esnada annem devreye girdi. Kalan malzemeleri elimden aldı, bana destek oldu. Beni yeniden spora döndürdüler babamla. Başkası olsa diyebilirdi ki “Oğlum sen hastasın gel evinde otur, iyileşmene bak, seni tedavi edelim.” Benim annem spora dönmem için elinden gelen her şeyi yaptı. Ben şu an bir olimpik sporcuysam o da bir olimpik anne...

Katıldığım en büyük organizasyon Lahti’deki Dünya Şampiyonası’ydı. Lahti’den önce yeterli puanı toplamak için iki-iki buçuk aylık dönemde 30 yarışa katıldım. Vücudum çok yıprandı ve orada güzel sonuçlar elde edemedik. Davos’taki Dünya Kupası’na ise daha iyi durumda katıldım. Yarışmayı, birincinin yaklaşık 19 saniye gerisinde tamamladım. Benim için güzel bir sonuçtu. Olimpiyatta en büyük hedefim ‘Kırmızı Grup’ olarak adlandırılan ilk 30’a girebilmek. Dünya Kupası’nda bunu gerçekleştiremedim ama önümüzdeki yarışlarda umarım bunu başarırım. Orada ilk otuza girmek bizim için madalya almaktan farksız.

Sabahattin (Oğlago) Hoca gibi dört olimpiyatta yer almış birinin etrafımızda olması bulunmaz bir nimet. O tecrübelerini bize aktarması, doğru yönde çalışmalar yaptırması büyük bir şans.

Hemen hemen tüm kış sporlarında kara erişim ve tesiste güvenliğin sağlanabilmesi bizim için büyük bir problem. Her sporcu Uludağ’a, Erciyes’e, Ilgaz’a kendi imkânlarıyla gidip antrenman yapabilir mi? Gerekli malzemeyi alabilir mi? Tesis kadar suni kar yapabilecek makineler de önemli. Yazın bile kayak antrenmanı yapabilecek tesislerimizin olması lazım çünkü ülkemizde 8-9 ay kar yok. Erzurum’da suni kar makinesi var ama bir yıl çalışsa üç yıl bozuktur...

Kayak antrenmanlarını yazın asfalt üzerinde yapıyoruz. Çoğu trafiğe açık yerler. Trafiğe kapalı tek parkur Erzurum’da, yılın dokuz ayını Erzurum’da geçiremeyiz ki! Takımdaki neredeyse herkes araba kazasıyla olsun, yanlarından geçenlerin onların dengesini bozmasıyla olsun birçok irili ufaklı badire atlatmıştır. Bir yanda olimpiyat, diğer yanda ise bu tür şeyler...

Socrates Dergi