Asıl Rocky

10 dk

Sylvester Stallone; Rocky'yi yazdı, oynadı ve Oscar kazandı. Seri gerçek bir Amerikan rüyasıydı, üstelik ilk filmde gerçek hayattan esinlenilmişti. Sahi, Rocky Balboa kimdi?

Getty Images

''Haydi, git. Arabayı çalıştır, bankaya gidiyoruz. Milyoner olduk.''

Chuck Wepner, Muhammed Ali ile karşılaştığı maçın dokuzuncu raundunda Ali'nin boş anından faydalanıp onu sert bir kroşeyle yere serdi. Bu, Muhammed Ali'nin kariyerinde yere düştüğü ilk andı. Chuck köşesine gidip, koçu Al Braverman'a üstteki cümleyi kurdu. Koç, durumdan o kadar emin değildi:

"Chuck arkanı dön, Ali ayağa kalkıyor. Ve sinirli görünüyor."

I

Chuck Wepner, profesyonel bir boksör olduğunda, çocukluğunun geçtiği New Jersey'de Old School isimli bir boks kulübüne kayıtlıydı. Art arda kazandığı maçlar, onu bölgede epey bilinir yaptı. İlk on maçından sadece ikisini kaybetmişti. Yirminci maçında ringden indiğinde yenilgi sayısı üçtü. Her kapışma sonunda yumruğu havaya kalksa da dünyaca ünlü olmak bir kenara, ülke çapında bilinir bir boksör olmanın da epey uzağındaydı.

Chuck, New Jersey'nin bir kasabasında, Bayonne'da yetişmiş bir çocuk gibi davranıp boksa başlamadan kısa süre önce kapı kapı dolaşıyor ve yeraltı dünyasında büyük adamların tahsilatını yapıyordu. Profesyonel bir boksör olup ağır sıklet dünya sıralaması listesine sekizinci sıradan girdi. O zaman dahi barlarda güvenlik görevlisi olmaya devam ediyor; bunu, söylediği şu sözlerle kendisine de kabul ettiriyordu: "İlk ona girdiysem ne olmuş? Para kazanmaya devam etmem gerekiyor."

Dövüşüyor, barlarda içki içiyor, kadınlarla bolca vakit geçiriyordu. Bu yüzden evle arası defalarca açılmıştı. Eşi Linda, her gece kaşının üzerindeki iki yarık ve patlak gözlerle eve gelen adamla hiç mutlu değildi. Chuck, eyalet ağır sıklet boks şampiyonu oldu. Kazanmasına kazanıyordu ama 18 Ağustos 1968 gecesi George Foreman'a kaybetmesi ve 29 Haziran 1970'te Sonny Liston'a yenilmesi insanların onun hakkındaki düşüncelerini biraz daha karamsar kılıyordu. İyi boksörlere karşı maç kazanamayan, sıradan bir ağır sıklet dövüşçüsü olduğu düşünülüyordu yavaş yavaş. Yine de kariyerinin sonunda hayatının en çetin maçı sorulduğunda gelen yanıt Liston'dan başkası olmayacaktı. Zira Chuck o maçı sadece kaybetmekle kalmamış, suratına atılan 72 dikişle tanınamaz hale gelmişti. Zaten yüzünün kolayca kanaması, suratında yarıklar oluşması onu psikolojik olarak rakiplerinin gerisine düşürüyordu. Bu ayırt edici özellik, ona hayatı boyunca ısınamayacağı bir lakap da hediye etti: Bayonne Bleeder (Kanayan Bayonne'lu).

Liston maçından sonra Wepner, İngiltere'de Joe Bugner'a da kaybetti. WBA ağır sıklet şampiyonu Ernie Terrell karşısındaki zafer de dahil olmak üzere bir sonraki on bir dövüşünden dokuzunu kazandı. Bu, gerçek bir ayağa kalkıştı.

II

— Beyaz birini arıyorlarmış.

— Ne?

— Dövüşleri ayarlayan kişi Don Kirk, bunu bir ırk meselesine dönüştürmek istiyor. Muhammed Ali'nin karşısına beyaz birini çıkarmak istiyorlar. İlk ondaki tek beyaz da sen olduğun için… Beni duyuyor musun evlat? Aradıkları beyaz boksör sensin.

Chuck Wepner ve Muhammed Ali

Chuck Wepner ve Muhammed Ali

Chuck Wepner, daha sonra bu andan bahsederken ''Bazen bu kadar şanslı olduğunuza inanamazsınız" der. Bu maç ona göre bir şanstı çünkü Bayonne'lu bir serseri, ağır sıklet boks şampiyonu olma şansını elde etmişti. Milyonlara göre ise Chuck, Ali'nin karşısına çıkacağı için dünyanın en şanssız insanıydı. Ali de favori olduğunu biliyordu. New York'taki basın toplantısında Chuck, kendisine neden şans verilmesi gerektiğini açıklarken Ali mikrofonu alıp ''Yumruklarımla onu yere sererken 'Kanamam var' mazeretini duymak istemiyorum" demişti. Ali, rakibini yere sermeye röportajlarla başlamıştı.

Wepner, 24 Mart 1975 gecesine hazırlanmak için kampa girdi. New York'ta, Catswild dağlarının eteklerindeki lüks bir otelde koçu ve menajeriyle birlikte sekiz hafta geçirdi. Kendini ilk kez profesyonel gibi hissediyordu. Otelde yaptığı bir idmandan sonra gazetecilerden "Bu maçın şaka olduğunu söylüyorlar. Ressam ve badana ustasının maçı olarak yorumluyorlar, ne düşünüyorsunuz?" şeklinde gelen bir soruya Chuck şöyle yanıt vermişti: "Ressam diye çağrıldığım içim mutluyum." Wepner, kameralar karşısında kendine güvenli ve kazanmaya aç görünüyordu. Bahis şirketleri ise aynı fikirde değildi hatta ona verdikleri oran sadece 40'a 1 idi. O da içten içe farkındaydı ki Muhammed Ali'yi yenmenin tek yolu 15 raunt boyunca ayakta kalabilmek olacaktı. Ali'yi düşürmek zaten imkânsızdı.

Chuck ile Ali ringe çıktıklarında, Bayonne'lu boksörün aklından ilk geçenler şunlardı: "Dürüst olmalıyım ki kimse bana şans vermiyor. Arkamı döndüğümde Ali'nin orada olduğunu bilmek, 15 milyon kişinin bizi izlediğini bilmek paha biçilemezdi." Chuck Wepner, korkmadığını göstermek için 'gong' sesi ile beraber ileri atıldı. Bayonne stili olarak adlandırdığı taktiği uyguluyordu. Kapanıyor ve aniden rakibinin böbreklerine çalışıyordu. Ona vuramadığı zamanlarda da yüzüne kapanıp üzerine giderek Ali'ye karşı koyuyordu. Geri çekilmek, bu maçta aklının ucundan bile geçmedi.

İlk dokuz rauntta eşitlik vardı. Ardından yazının girişinde bahsi geçen o sahne yaşandı. Ali ayağa kalktı. Doğrusu, salondaki ve televizyon karşısındaki insanların hiçbiri Chuck'ın boksa dair bildiklerinin üç raunttan fazla süreceğini düşünmüyordu. Onuncu raunt geride kaldığında Ali, Wepner'ın canına okuyordu ama doğrusu halk, bu hikâyenin sıradan adamını da sevmişti.

Salondaki insanların neredeyse yarısı Bayonne'lu boksör için çığlık çığlığa bağırıyordu. Wepner, iki kaşının üzerindeki derin yarıklarla beraber köşesine oturduğunda ringin bitişiğinde bekleyen menajeri şöyle diyordu: "Chuck, seni sevdiler, beğendiler. Tezahüratlara baksana. Duyuyor musun?" Ali, maçı puanla kazandı ama insanlar Wepner'ı konuşuyordu. Çünkü hiç kimsenin en ufak şans vermediği bir serseri, bir efsaneye karşı tam 15 raunt ringde kalmıştı.

III

24 Mart 1975 akşamı Ohio'daki Richfield Coliseum'da maçı izlemek için bulunan, ismi şimdilerde bize epey tanıdık gelen ama o günlerde geçimini filmlerde figüranlık yaparak sağlayan bir kişi daha vardı: Sylvester Stallone.

Sylvester Stallone ve Chuck Wepner

Sylvester Stallone ve Chuck Wepner

Genç oyuncu, o gece Chuck Wepner'dan etkilenerek Rocky filminin senaryosunu yazdı. Sadece iki haftada. Film çekildikten sonra durum Wepner'ın kulağına gittiğinde, eşiyle birlikte filmi izlemeye gitti. Maç ânından önceki gece karısıyla konuştuklarına kadar her şey aynıydı. Rocky Balboa, Chuck Wepner'dı.

Ancak her ne kadar gittiği yerlerde filmden dolayı fark edilse ve tebrik edilse de bu yapımdan tek kuruş kazanamamış olması kafasını kurcalıyor, bunu hazmedemiyordu. Hatta gittiği gece kulüplerinde, filmden oldukça iyi para kazandığına dair yalanlar söylüyor, en azından fiyakasını kurtarmaya çalışıyordu. Film bir de Oscar kazanınca artık bir şekilde Stallone'a ulaşması gerektiğini düşündü. Gittiğinde Stallone da onu bekliyordu. İkinci filmde Chuck'a rol teklif etti. Bayonne Bleeder'a göre Hollywood eğer ilk filme gerçekten güvenmiyorsa, ikinci filmi asla çekmezdi. Rolü kabul etti.

Chuck Wepner, sete gittiğinde Stallone ile bire bir çalışıyordu. Ancak Chuck, Rocky'nin beklediği gibi değildi. Sete bolca alkol ve uyuşturucu kullanarak geliyor, garip davranışlar sergiliyor, kendini kontrol etmekte zorlanıyordu. Defalarca geç kaldı. Hatta sete gitmeyi unuttuğu bile oldu. Zaten kısa süre sonra, üzerinde uyuşturucuyla yakalanıp hapse atıldı. İyi halden çıkması çok zaman almadı. Ayrıca içerideki zamanı fena geçirmemişti. Bolca kitap okumuş ve spor yapma fırsatı bulmuştu. Hapisten çıktığında bambaşka bir hayatı vardı. Eşi ve kızı kendisini terk etmişti. O da her zaman gittiği barda tanışmış olduğu bir kadınla başka bir hayat kurdu. 2003 yılında Sylvester Stallone'a dava açtı.

Şimdilerde New Jersey, Bayonne'da 'Gerçek Rocky'yi tanıyıp yanına gelenlerle fotoğraf çektiriyor. Bir yandan da kanserle mücadele ediyor. Arabasının aynasına astığı iki küçük boks eldiveninden de anlaşıldığı üzere, yumruklar onun yanında olmaya devam ediyor.

IV

Pek çok örnek gösterdi ki boksörlerin, kariyerleri bitince unutulmaz bir mirasa sahip olmaları için geçmişte büyük başarılar elde etmeleri yeterli değil. Ayrı bir havaya da sahip olmaları gerekiyor. Ve dürüst olmak gerekirse Sylvester Stallone ve Rocky Balboa, Chuck Wepner'ın havasını önemli ölçüde artırdı. Boksör olarak Chuck sert bir adamdı, şüphesiz. Fakat dünya şampiyonu da değildi. Geride 36 galibiyet, 14 yenilgi ve 2 beraberlik gibi saygı duyulası bir kariyer bırakmıştı. Peki ya George Foreman ya da Sonny Liston gibi isimlere kaybettiği maçlar? Dünya sıralamasında ilk onda olduğunda dahi en iyilere karşı asla kazanamamıştı. Ama en azından, Muhammed Ali karşısında mağlup olurken popüler bir figüre dönüşmüştü. O akşam eli havaya kalkan o olmasa da kalplere girmişti. Ve şu bir gerçek ki Rocky filmleri olmasaydı bugün Chuck Wepner'ın ismi dahi duyulmayabilirdi. Onu ve maçlarını izleyenler elbette anımsayacaktı ama mirası nesiller boyu aktarılacak bir dövüşçü de değildi.

Chuck Wepner'ın Sylvester Stallone'a açtığı davayı hoş görenler ya da eleştirenler her zaman olacaktır. Aslında Wepner'ın çektiği sıkıntılar hesaba katıldığında açtığı dava epey anlaşılabilir. Fakat madalyonun bir de diğer yüzü var. Stallone, Chuck Wepner'a bir yandan da sadece efsanelerin sahip olabileceği bir boks mirası hediye etti. Asla büyük bir şampiyon olamasa dahi spor tarihi boyunca hayatta kalmak ve hatırlanmak gibi…

Socrates Dergi