Avrupa’nın En Büyük Altıncı Ligi

5 dk

“Avrupa’nın en büyük altıncı ligi” yalanını kim ve niye icat etti, ayrı bir muamma. Gerçekte bir kez çok yaklaşsak da asla altıncı olamadık. Ama bu yalanı çok sevdik, ne de olsa gururumuzu okşuyordu… Büyüktük işte!.. Daha da okşadık, “5 Büyük Lig ve Süper Lig’de” diye başlayan haberler ürettik. Ama işler çok değişti…

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Süper Lig’in Avrupa’nın en büyük altıncı ligi olduğu yalanı, 2000’lerin ikinci yarısında tedavüle sokuldu. Aslında 2016’da başarmaya çok yaklaştık ama altıncılık, asla gerçek olamadı. Süper Lig, Türk Futbolu’nda pek görülmeyen bir istikrarla, 15 yıl boyunca kıtadaki 55 birincil lig içinde yedinci sıradaydı. Ama artık durum değişti, UEFA’nın son raporuna göre dokuzuncu sıradayız.

5 Büyük ve Diğerleri
Grafik: İsmail Şayan

Grafik: İsmail Şayan

“5 Büyük Lig” ayrımının bir sebebi var: Bu ligler, ekonomik olarak kıtadaki diğer liglerin fersah fersah önünde. 2018-21 döneminde, tüm liglerin toplam gelirinin %75,3’ünü bu beşli elde ederken, diğer 50 ligin payı ise sadece %24,7. Tek başına Premier League, kıtadaki en küçük 41 ligin toplamı kadar kazanıyor! En küçükleri Ligue 1 bile, yayıncı krizine rağmen yıllık 2 milyar avro barajında. Bu rakam bizim yaklaşık dört katımız… Dört tane yarım milyarı, beş tane de çeyrek milyarı gören lig var. Kalan 41 ligin 34’ü, yıllık 100 milyonun, yani Ligue 1’deki kulüp başına ortalama gelirin altında kalıyor. Hatta 19’unun yıllık geliri, 20 milyondan az… Yılda 6,5 milyarla Premier League, diğer 50 ligin 49’unu gelir olarak en az 10’a, 28’ini ise en az 100’e katlıyor.

Süper Lig ve Rakipleri

Süper Lig uzun süre altıncı Rusya’nın arkasında; Hollanda, Portekiz ve Belçika’nın önünde yer aldı. Aradaki fark giderek kapandı ve sonunda 533 milyon gelir elde edebildiğimiz 2022’de Hollanda ve Portekiz’e geçildik, Belçika da ensemize yapıştı. Aslında, fiili olarak bu ülkelerin gerisinde kalışımız daha önce. Çünkü onların kasasına giren para bir süredir zaten bizden daha fazlaydı. Farkı yarattıkları yer, oyuncu satışlarıydı.

Grafik: İsmail Şayan

Grafik: İsmail Şayan

Elbette kâr zarar hesaplarında dikkate alınıyor ancak futbolda oyuncu satış geliri, “futbol geliri” sınıfına girmiyor, “lig geliri” hesaplarına dahil edilmiyor. Bahsettiğimiz üç lig (ve daha birçokları), sürekli oyuncu yetiştirip veya geliştirip satarak kazanç büyüten ligler. Oyuncu satış gelirleri katıldığında, kasaya giren toplam tutar (ya da UEFA’nın yeni tanımıyla: futbol kazancı) olarak bizi zaten geçmişlerdi.

Avrupa’nın Suudi Arabistan’ı

Bizimse kafamıza FFP odununu yiyene kadar böyle bir derdimiz neredeyse hiç olmadı. Hatta tam tersine özellikle büyük kulüplerimiz, oyuncu satmak yerine “falancaya şu kadar verdiler satmadık” diye “büyüklük satmayı” tercih ettiler. 2016’daki ilk menle gelen FFP odunu sonrası bakış biraz değişti ama bu sefer de “yıldız” aşkımız engel… Kıtadaki tutumun tersine sürekli 30 yaş ve üzeri, zamanında başkaları için iyi işler yapmış oyuncuların geçmişteki güzel günleri uğruna para ödüyor, geleceğe çok az pay ayırıyoruz. Gelişime açık değil, bireysel zirvesini görmüş geçirmiş ve artık pek gelişecek hâli kalmamış oyuncuların peşindeyiz. Acı ama bizim gözümüzde Suudi Arabistan Ligi ne ise Avrupa’dan bakınca Süper Lig de aşağı yukarı o… Bu oyuncuları elden kârla çıkarmak pek mümkün olmuyor, hatta sıkça sırf gitsinler diye üste para ödüyoruz. En önemlisi; bu tutumu inatla sürdürmenin, kendimizi içine hapsettiğimiz kısır döngüyü daha da derinleştirdiğini, çıkış yolumuzu kapattığını görmek istemiyoruz.

Hormonlu Televizyon

Bu dönemde bizi öne çıkaran, yayın gelirimizdi. Toplamda bizden çok gelirli Rusya’nın dokuz katı, bize yakın gelirli Hollanda ve Belçika’nın ise beş katı civarında yayın geliri elde ettik. Ancak onların yayın gelirlerini büyütmeye başlaması; bizim şişik, gerçeklerle uyuşmayan, hormonlu yayın gelirimizdeki kaçınılmaz çöküşle birleşince avantajımız öldü.

Grafik: İsmail Şayan

Grafik: İsmail Şayan

Ortada 360’ı ödeyemeyip batmış bir yayıncı varken yeni yayıncıdan 500 istemenin bir gerçekçiliği, kör açgözlülük dışında açıklaması olabilir mi? Hep uzak durması gerektiği söylenen siyaseti de işin içine katarak o 500 alındı ama ikinci yılın sonunda kaçınılmaz gerçekleşti, amin denilen o olmayacak dua suratımıza patladı… Sonrasındaki ihalede çıkan rakamsa tam bir felaketti. Avrupa kupalarındaki başarısızlıklarla doğan gelir kaybı da üstüne tuz biber oldu.

Grafik: İsmail Şayan

Grafik: İsmail Şayan

Asıl Sorun

Sonuçta, dokuzuncu sıraya indik. UEFA 2023 verilerini açıkladığında 10’a düşmüş olduğumuzu görme ihtimali de var. Ancak asla yabana atılmaması gereken bir başka gösterge açısından bakıldığında durum daha da vahim: Kulüp başına ortalama gelir.

Grafik: İsmail Şayan

Grafik: İsmail Şayan

Liglerde takım sayıları farklı. Haliyle az takımlı ligler toplamda geride görünüyor. Oysa bu liglerdeki kulüpler bazen diğer liglerdeki rakiplerinden daha fazla kazanıyor. Kulüp başına gelir, toplam gelirden daha geçerli bir gösterge.

Mesela iskoçya ve İsviçre, kulüp başına gelirde bizi neredeyse yakaladı. Avusturya ve hatta Danimarka da yakalamaya aday. Lig geliri olarak bakıldığında bu ülkelerin çok önündeyiz ama kulüplerinin bizimkilerden daha az kazandığı o dönemler artık geride kaldı. O üstünlük de elimizden kayıp gitti, bazıları önümüze geçerken bazıları makası geçmişe kıyasla hayli daraltmış oldu.

Köy Takımı ve Kibir

Oysa biz yıllarca tüm bu ligleri küçük gördük, hatta yok saydık. “5 Büyük Lig ve Süper Lig’de” diye başlayan haberlerle kibrimizi okşadık, elesek de elensek de onların çoğu “köy takımı”ydı, o ülkelerin çoğu her Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’na düzenli giderken biz evimizdeydik ama tam bir kibir sarhoşluğuyla kendimize büyüklük satmaya devam ettik, bir 5 büyük lig vardı bir de biz… Evde oturan biz…

Kan kaybettik, sıralamada yer kaybettik ama olsundu, nasıl oluyorsa biz daha büyüktük. Ne acıdır ki kendimizi doğru tanımlamayı, kendimizi doğru tanılamayı hiç beceremedik, bunu yapanlarıysa hiç sevmedik. İşleri yapılması gerektiği gibi yapmayı önerenleri “vizyonsuz” diye yaftaladık. Kendimizi övmek, kendi gururumuzu okşamak hep daha güzeldi. Gerçek hoşumuza gitmiyor Lavinia!..

O fakir ama gururlu gençler var ya… İşte şimdi hepsi o üstü cam kaplı kocaman abanoz masaların arkasında, döner koltuklarında sırtları bize dönük olarak oturup “hatırlıyor musunuz, bir zamanlar fakir ama gururlu…” diyerek bir cümleye…

Elbette başlamıyorlar! Kendi işlerini yapmaya, kendilerini doğru tanımlamaya, sorunlarına doğru tanılar koyup doğru tedavileri üretmeye devam etmeye çalışıyorlar. Ülkelerinde futbolu daha iyiye götürmenin yollarını arıyorlar. Umurlarında bile değiliz.

Dünyanın en iyi altıncı dergisindeki ilk yazımız hayırlı olsun!

Socrates Dergi