Ayakların İhtilalcisi Dinyakos

5 dk

Türk futbolunda ithal ayakkabıların sahne almadığı yıllarda en afili kramponlarda 'Dinyakos' imzası vardı.

Adidas adının, şirketi kuran kardeşlerden birinden geldiğini futbola meraklı hemen herkes biliyordu. Gelgelelim imal ettiği ayakkabılar futbolcular tarafından kendi adıyla anılan ve böylece adeta marka haline getirilen Dinyakos Usta’yı 50’li, 60’lı yıllarda top oynayanlardan başka tanıyan yoktu. Halbuki en ‘meşhur’ futbolcular bile bir çift Dinyakos için iki-üç ay sıra bekliyor, çok acelesi olan dükkâna giderken hediye olarak ustaya bir şişe rakı götürüyordu. Bir nevi efsane karakteri haline gelmişti bu kundura zanaatkârı.

Bir diğer efsane İslam Çupi de sık sık yaptığı gibi eski günleri andığı bir yazısında ellilerden önce kullanılan futbol ayakkabıları için, “Bir fuzuli kilo hurdalığı idi o ayakkabılar,” diyerek sözü Dinyakos’a getiriyor ve şöyle ilan ediyordu: “Futbol ayakkabılarında değişme ihtilalini imzalamış ilk isim Dinyakos’tur. 1950’li yıllarda ayakkabıların fort ve bombelerindeki çelik yelekler çıkarılmış, gramajlar azaltılmış, baldıra kadar uzayan fotin geleneği bilek hizasına indirilmiş, tabandaki ızgaralar sökülüp yerini altı yuvarlak krampona bırakmıştı.”

Bugün Dinyakos Usta ile ilgili yegâne bilgi kaynağımız olan ve sekiz yaşında, yani 1945’te yanına çırak olarak giren İbrahim Yöney, dükkânda o tarihlerde Baba Hakkı ve kuşağının giydiği ayakkabıların imal edildiğini hatırlıyor.

Yıllar içinde kalfalığa yükselen İbrahim Yöney, 1960’ların ortasında Kıbrıs’ta yaşanan çalkantılar nedeniyle İstanbullu Rumlar günah keçisi ilan edilip ustası da selameti Atina’ya göçmekte bulunca dükkânı ondan devralmış ve 80’lerin ortasına kadar faaliyetini sürdürmüş.

İbrahim Yöney’in belirttiğine göre ustasının esas ismi Todori (Theodoris) Korfiadis’miş ve ailesi Dino Adası’ndan geldiği için ona Dinyakos deniyormuş. Dükkânın yerini de şöyle tarif ediyor: “İngiliz sefaretinden hemen aşağı indin mi Ömer Hayyam Yokuşu’nun altındaydı bizim dükkân.” Kendi dükkânları dışında futbol ayakkabısı yapan birçok kunduracı olduğunu söylüyor: “Eminönü’nde Şaban Topkanlı, Kemal Vardar, Mario Gabay, daha bir sürü dükkân vardı. Onların da kendi çapında kalfaları vardı ama en iyisi bizim ustaydı.”

Elle gerçekleştirilen bu zahmetli imalat sürecinin başlangıcı deri toplamaya dayanıyor. Beykoz kundura fabrikasına gidip imalattan artan deriler, parça köseleler çuvallarla dükkâna taşınıyor. Ardından suda ıslatıp dizlerinde döverek hazır hale getiriyorlar.

Bu imalatın inceliklerini de şöyle açıklıyor İbrahim Usta: “İki tane krampon topuğa takardık, iki tane de ortaya çivilerdik. En son bir de burna takardık. Burun kramponlarının biraz daha kısa olması lazımdı. Çok uzun oldu mu zamanla ayakkabının ucunu kaldırırdı. Bir de top ayakkabısının ayağına tam oturması gerekir, biraz büyük oldu mu topa vurduğun zaman havalanır. Ayağa tam oturmazsa başka sorunlar da olur. Bazı ayakkabılar futbolcuların tırnağını çürütüyordu mesela.” İmalat sırasında çivi yutma gibi “ufak” sorunlar da yaşıyorlarmış. “Bazen ağzımıza attığımız -özellikle 8 numara dediğimiz- ufak çivileri yuttuğumuz olurfdu. O zaman ekmek içi yerdik.” Çivi deyip geçmemek gerektiğini, bunun da önemli bir detay olduğunu şu sözleriyle açıklıyor İbrahim Yöney: “Bizim çiviler çapaklı olurdu. Ağzına attın mı yarısı yere dökülürdü. Mıknatısla toplayıp çapaklarını kırıp öyle kullanırdık. O yüzden yurt dışından getirtirdik. Futbolcular İtalya’ya giderken, ‘Bize çivi getir.’ derdik. Rum komşularımız vardı. Yunanistan’a giderken, ‘Ne getireyim?’ diye sorardı, onlardan da çivi isterdik.”

Söz İtalya’dan açılmışken bir sezon için Palermo’ya giden Metin Oktay’ın isteği üzerine İtalya’ya ayakkabı gönderdiklerini hatırlatıyor. “Sizin ayakkabıyı giydiğim zaman ayağımda yok zannediyorum” dermiş Metin Oktay.

Futbolumuzun bir başka Metin’i, Metin Kurt da yabancı marka devri başlamasına rağmen uzun süre Dinyakos kullananlardan. Vecdi Çıracıoğlu’nun kaleme aldığı Gladyatör kitabındaki anılarında bu konu hakkında şunları söylüyor: “Bize 1-1 biten Batı Almanya maçından önce eşantiyon olarak, o zamanlar dünya modası olan Adidas marka futbol ayakkabılarından birer çift, firma tarafından hediye edilmişti. Bu jest aynı zamanda reklam ve promosyon içindi. Çoğumuz yeni ayakkabıları giydik. Maçın sonunda hepimizin ayakları yara içinde kaldı. (…) Ben de yeni ayakkabı giyenlerdendim. O günden sonra nefret ettim ve çok nadir Adidas marka futbol ayakkabısı giydim. Futbolu bırakana kadar bazı toprak sahalarda Adidas’ın dışında sürekli Dinyakos kullandım.”

Metin Kurt ve kuşağı hâlâ Dinyakos giymekte diretse de endüstriyel sistemin gerekleri bu kendiliğinden oluşan markanın yavaş yavaş sonunu hazırlamış. İlk darbeyi Adidas’ın mümessilliğini alan Emin Cankurtaran’ın şirketinin yasaklaması vurmuş. 1980’den sonra ithalatın serbest bırakılmasıyla piyasa iyice yabancı marka ayakkabıların egemenliği altına girmiş. Yerli plastik kramponların imalatı da çoğalınca el üretimi, bu rekabete dayanamamış. En son Rıza Çalımbay kuşağına ayakkabı yapan İbrahim Yöney, 80’lerin ortasında dükkânı bırakıp Hora sismik araştırma gemisinde çalışmaya başlamış.

Bu ayakkabıların itibarını İslam Çupi şu satırlarıyla teslim etmiş: “Hakkı Kaptan’dan şayet Dinyakos’tan yapılma bir top ayakkabısını eve götürme izni koparılırsa, payelerin en erişilmezine doğru uzardı futbolcu. Çünkü Hakkı Kaptan’ın bu imtiyazı, takımda devamlı oynamayı ve kesilmezliği anlatırdı.”

Lakin onca yılın emeğinden geriye ne tahtadan yapılan ayakkabı kalıpları, ne futbolcuların ayak ölçülerinin kaydedildiği defterler kalmış. Dinyakos ismi, yağışlı havalarda balçık çamur, kuru havalarda zımpara gibi toprak sahaların çilesini çeken eski futbolcuların hafızasında kalan bir hoşluktan ibaret artık. Kösele krampon aşındıkça ayaklarına batan çivileri devre arasında soyunma odasında örsün üzerine koyup çekiçle çakarak düzelten futbolcuların bu yüzden Dinyakos ayakkabılardan yakındığını sanmayın sakın. Onlar bütün kabahatin kötü sahalarda olduğunu biliyorlar.

Son sözü yine Dinyakos’un son ustası İbrahim Yöney’e bırakalım: “Sahalar kötü olduğu için zamanla çiviler çıkıyordu meydana. Fakat Beşiktaş, Amerika turnesine gittiği zaman futbolcular bizim ayakkabılarla oynadı. Orada kaç tane maç yaptılar, sahalar çim olduğu için döndükleri zaman hepsinin kramponları sağlam duruyordu. Bizim yaptığımız kramponlar hiç olmazsa bir ay dayanırdı. Şimdiki ayakkabılar olsa bir futbolcu Şeref Stadı’nda on çift eskitirdi onlardan.”

Ender Konca (Eskişehirspor, E. Frankfurt, Fenerbahçe) Bir gün dükkândayken Metin Oktay’ın ayakkabısını gördüm ve “Ne olur bana da bundan yapın!” dedim. O zaman ayakkabılar bilekli ve ağırdı. Metin’in kramponları hafif olsun diye bileklik kısmını daha kısa yaparlardı. O kramponlar ona özeldi!

Bülent Eken (Galatasaray, Salernitana, Palermo) Dinyakos Usta’ya bir büyük rakı götürürdüm, o da bana özel ayakkabı yapardı. Palermo’da Broone ve Vycpalek takım arkadaşlarımdı. Bir gün ayakkabılarıma baktılar, “Turco, bunlar ne?” diye sordular. Türkiye’de yapıldığını söyledim. Vycpalek, ayakkabıyı bir giydi, tam ayağına oturdu. Adam demez mi, “Ben de istiyorum bir çift!”. Dinyakos Usta’dan öğrendiğim şekilde ayak ölçülerini aldım, sonra İstanbul’da ayakkabı yaptırdık onlara.

Socrates Dergi