socratesXreflect_alt

Aykırı Gençlik

8 dk

Yaşıtları YGS hesaplarına boğulmuşken, onlar hedef tahtasında Rio için puan topluyordu. Okçulukta Yasemin Ecem Anagöz ve Mete Gazoz, iki yıl içinde, Nanjing’deki Gençlik Olimpiyatı’ndan Rio’ya uzun bir mesafe kat etti.

Rio de Janeiro günleri hızla yaklaşırken, Türkiye’nin okçulukta temsil edilip edilmeyeceği Nisan ayına kadar kesin değildi. 1984’ten beri aralıksız olarak olimpiyata okçu gönderen, ancak Londra’ya tek isimle (Begül Löklüoğlu) katılabilen Türkiye okçuluğu, Rio de Janeiro’nun meşhur Sambadrome’sinde kurulacak atış sahasında iki sevimli genç atletiyle yarışacak.

18 yaşındaki Yasemin Ecem Anagöz ve ondan bir yaş küçük Mete Gazoz.

Genç ikiliyle Rio’ya gitmeden önce Antalya’daki 2016 Dünya Kupası final etabında konuştuk.

Tam bir yıl öncesine gidelim. 2015 yazı başında hangi konumdaydınız, bir yıl sonrasına dair beklentileriniz neydi?

Yasemin: Aslında geçen yıl toplamda daha iyi atıyordum. Bu sene bir farklılık oldu; yarışmadayken gözden kaçırdığım küçük hataları fark edip bu konudaki eksiklerimi giderdim. Beni sonuca taşıyan buydu.

Mete: Benim için 2015 yılı iyi geçmedi. İki zayıf yarışma dışında ilk üç yapamadım. Ama bu yılla birlikte her şey değişti. Rio’ya gideceğimi biliyordum, o yüzden sonuca şaşırmadım. Hatta burada da (Antalya) takım kotası alacağımızı söylüyordum ama yapamadık. Geçen yıl sıralamada 120’lerdeydim, şu anda 16’ya yükseldim (Mete’nin 16 numarası, Türkiye okçuluk tarihinde klasman rekoru.)

Mahallede oynarken tanışılacak bir spor değil okçuluk. Babası okçu olan Mete’nin nereden aklına geldiği belli, ama ikinizin de başlangıç hikâyesini dinlemek isterim.

Yasemin: Dokuz yaşındaydım. Gittiğim bir misafirlikte evin kızının okçuluktan aldığı kare şeklindeki madalyaları hoşuma gitti, öyle merak saldım. Bende de halk oyunları madalyaları vardı ama klasik görünümdeydi.O kare madalyaların hoşuma gittiğini söyledim anneme. Annem de beni İzmir BŞB’de okçuluğa götürdü.

Mete: Ben zaten sahada büyüdüm. Üç yaşımda babamla birlikte sahaya gidiyordum. O günlerde işin içine girip iki yıl sonra yay çekmeye başladım. Aslında okçuluğa can sıkıntısından başlamıştım. Sekiz yaşındayken yaş grubumda ilk kez Türkiye Şampiyonası’na katıldım.

Halen okul çağında olduğunuz için biraz sıkıntı yaşıyor olsanız gerek...

Mete: Benim okulum sorun değil. Sınavlarıma giriyorum ama okula gitmiyorum.

Yasemin: İzmir’de Mustafa Kemal Anadolu Lisesi ikinci sınıftayken, Nanjing’deki Gençlik Olimpiyatı’na hazırlanıyordum. Okula gidemedim diye beni sınıfta bıraktılar. Mecburen okulumu değiştirdim. Zaten Antalya’da olduğum için Muratpaşa Anadolu Lisesi’ne geçtim. Şimdi sadece sınavlara giriyorum. O şekilde devam ediyorum.

En etkilendiğiniz okçuluk hikâyesi nedir? Geriden gelip kazanan birine tanıklık etmek mi, yoksa büyük ders aldığınız bir maç mı?

Yasemin: Antrenörüm Natalya Nasaridze’nin anlattığı bir anısı... Kendisi sıralama atışlarında olimpiyat rekoru attıktan sonra ilk turda elenmiş. O yüzden hiçbir zaman iyi ok atınca “Tamam, bunu rahat geçerim” demiyorum. Bu önemli dersi aklıma kazıdım.

Mete: Ben kimseyi örnek almam.

İlham almayı küçümsüyor musun?

Mete: Küçümseme değil, benim öyle bir hikâyem ya da idolüm yok. Birini örnek almam; çünkü daha iyisini yapabileceğimi biliyorum.

İkinizin de Rio biletini kestirdiği Nottingham’daki Avrupa Şampiyonası haftasındaki olimpiyat kota yarışmasına gelelim. Yarışma nasıl geçti, orada neler öğrendiniz?

Yasemin: Ben şampiyona sıralama atışlarında ikinci, kota sıralama atışlarında ise birinci oldum. Dolayısıyla ilk yarıştığım rakip 32 numaraydı. Kotayı garantilediğim finale kadar tek set verdim. Son maçı da 6-5 kazandım. Böylece kendimi, kendime kanıtlamış oldum. Kafamdaki soru işaretlerini giderdim. Avrupa Şampiyonası’nda da madalya alabilirdim ama biraz motivasyon sıkıntısı yaşadım.

Mete: Hem Avrupa Şampiyonası hem kota sıralamasını ikinci bitirdim. Benim adıma kilit nokta, ikinci turda Britanyalı Larry Godfrey’e karşı kazandığım maçtı. Set skoru 5-5’e gelmişti. Son oka kaldık. Bu tip maçlar, kritik yerlerde ok atmaktan ziyade psikolojik bir savaşa dönüşüyor. Göktuğ Abi (TOF Teknik Koordinatörü Göktuğ Ergin) ile taktik değiştirdik ve tie-break’te maçı aldım. İki tur sonra karşıma bir İngiliz daha çıktı ama bu sefer şerbetliydim.

Olimpiyatta hedef sorulmaz, o yüzden şöyle diyeyim: Giderken aklınızda ne var?

Yasemin: Rio’ya gitmeden nasıl bir atmosfer olduğunu bilemeyiz. Mete ve ben önce Gençlik Olimpiyatı’na gittik. Orasını bile çok beğendik. Gerçek olimpiyatın nasıl olduğunu orada göreceğiz. Ama üzerimizde baskı yok, çünkü o baskıyı insan kendi kendine oluşturuyor.

Mete: Oranın keyfini çıkarmak lazım. Çünkü bu şansı kolay elde etmedik.

Sormak için biraz erken ama en azından bu yaştayken ne düşündüğünüzü öğrenmek isterim. Okçuluğun içinde kalacak mısınız?

Yasemin: Okçuluğun içinde kalmak istiyorum. Mantıklı düşünürsek, bu işten para kazanamam. Ama başka hiçbir beklentim yok gelecekten; bütün gün ok atayım istiyorum. Seneye 12. sınıf olacağım ve üniversite sınavı öncesi ne yapsam diye fikirler dolaşıyor kafamda. O anki psikolojime göre karar vereceğim.

Mete: Kulüp işine gireceğim, babamın dükkânı var. Kendisi 10 yıldır kulüp işi yapıyor. Benim olimpiyata gitmem onun da kulübünü güçlendirdi. İstesem de başka iş yapamam zaten, okçulukta kalmak zorundayım. Baba mesleği.

Not Defteri

  • Göktuğ Ergin’in çocukların üzerinde emeği büyük. Yıllarını okçuluğa veren Cumhur Yavaş’ın bayrağı devrettiği Ergin’in ekibinde antrenör olarak Natalya Nasaridze, Alper Aytaçoğlu, Nazif Çahlıyan, Mehmet Darılmaz ve Hasan Orbay bulunuyor.
  • İki yeteneğin haftalık attıkları ok sayısı 3600, sıradan bir antrenman gününde dokuz saatte 650 ok atmaya programlanıyorlar. Dört gün çalışma, bir gün dinlenme.
  • Yasemin ve Mete’nin son iki yılda aileleriyle geçirdikleri gün sayısı 15. Diğer zamanlarda sürekli Antalya’da kamptalar.
  • Türkiye, 1996 Atlanta’da kadınlar takım ve bireyselde (Elif Altınkaynak), 2000 Sidney’de ise kadınlar takımda, toplam üç kez olimpiyat dördüncüsü oldu.

Socrates Dergi