Aynanın İçinden

15 dk

Michael Phelps şimdilerde emekli bir şampiyon ve çok daha mutlu bir adam. Caner Eler, tarihin en iyi yüzücüsüyle Baltimore'da buluştu ve hayattan konuştu...

Under Armour'ın davetiyle '2020 Human Performance Summit' organizasyonuna katılmak için markanın merkezinin bulunduğu Baltimore'a yolculuk ederken aklıma ilk The Wire geliyordu. Michael Phelps ile aynı yıllarda meşhur olan dizi Amerikan kâbusunu anlatırken Phelps ise Amerikan rüyasının tezahürü gibiydi. Fakat onun da karanlık sularda yüzmesi gerekmişti. Sonunda hayranı olduğum sporcu karşımdaydı. Kariyeri boyunca aştığı zorluklardan, içinde keşfettiği insana kadar anlatmaya başladı.

Yaşadığınız iniş çıkışlara rağmen spor kariyerinizi zirvede bitirdiniz. Nasıl bir bakış açısı vardı bu hikâyenin gerisinde?

Hep söylediğim gibi ben bir süreç insanıyım. Elbette sonuç almayı severim ama hiç sonuç odaklı olmadım. Sonuç, o süreçle elde ediliyor. Bir noktadan diğerine giderken geçirilen zaman, geçilen yollar, yaşanan deneyimler önemli. Zira hepsi beni ben yapan unsurlar. Diğer noktaya varıp varmadığım önemli ama gidilen yol da öyle. Ne başardıysam ya da neyi başarmaya çalışıyorsam ondan önce attığım bebek adımlarının ayrı ayrı katkısı var. Bir binanın tuğlaları gibi. Yeteneğinizi çok çalışarak sürekli beslemeniz gerekiyor.

Çocukken antrenmana gitmediğim her gün tam bir baş belası olurdum. Büyüdüğümde de bu değişmedi. Herhangi bir sebepten antrenman yapamasaydım kesinlikle çekilmez biri olurdum. Aslında her şey büyüdüğüm şartlarla, yetişirken aldığım eğitimle, edindiğim antrenman teknikleriyle alakalı... Mesela yüzmeye başladığımda antrenörüm bana havuzda nasıl en üst düzeyde verimli olabileceğimi öğretti. Bu benim için ilk ve en büyük meydan okumaydı. Her şeye sıfırdan başlayıp, her ihtimalin altını eşelemem gerekti. Her kulacı, her yüzme biçimini tekrarlamak, yeniden öğrenmek, sürekli denemek... Ta ki kusursuz bir şekilde verimli hale gelene kadar. Bir kere bunu öğrenirsen, zaten sonrası akıcı, pürüzsüz bir yelkenli yolculuğuna benziyor. Bu arada kolay dememe bakmayın, bugünden geriye bakınca öyleymiş gibi geliyor. O kadar kolay olmadı kesinlikle...

"Kolay dememe bakmayın, bugünden geriye bakınca öyleymiş gibi geliyor. O kadar kolay olmadı kesinlikle..."

"Kolay dememe bakmayın, bugünden geriye bakınca öyleymiş gibi geliyor. O kadar kolay olmadı kesinlikle..."

Baltimore kentindeyiz. Doğduğunuz ve büyüdüğünüz yer. Mücadelenin merkezde olduğu bir işçi kenti. Büyürken farklı engelleri aşmak size yardımcı oldu mu?

Herkes kendine göre zorlu yollardan geçebiliyor. Ben Baltimore'da nispeten daha rahat bir mahallede büyüdüm. Benim de ailevi sorunlarım oldu. Ama burada, Under Armour'ın merkezinde birçok sporcuyla beraberiz. Hepsi hayatlarında aşmak zorunda kaldıkları o zorlu anları anlattılar. Bunların onlar için nasıl birer geliştirici deneyim haline geldiğinden söz ettiler. Benim için de aynısı geçerli. Bazılarını gerçekten de aşamayabilirsiniz. Ama düşüp yola devam edersiniz. Yardım istersiniz. O süreci yaşarsınız. Önemli olan o süreci derinlemesine yaşamak ve yüzeysel bırakmamak. Bu şekilde güçlenirsiniz ve bugün olduğunuz yere gelirsiniz. Sizi siz yapan anlarla yüzleşmeniz gerekir.

Süreçten bahsediyorsunuz ama sizce yeni jenerasyon süreci özümseyip değerini anlayabilecek bir kafa yapısında mı? Hız sanki daha ana eksende gibi...

Yeni nesil bir süreci başarabilir mi ya da yaşayabilir mi, kabiliyet noktasında bir endişem yok. Fakat bu süreci istiyorlar mı, emin değilim. Sporda çok şeye tanık oldum. Ben yüzme kısmıyla ilgili konuşabilirim. Fiziksel ıstırap çekmeden altın madalyaya ya da hedeflediği başarıya ulaşabileceğini düşünen yeni nesil sporcuları görüyorum bazen. Ama üzgünüm, bu mümkün değil. İyi ve kötü zamanların hepsinin içinde bulunduğu o yolculuğu yaşamadan, bazı şeyleri aşmadan bu olmayacak. Fiziksel acı ve zihinsel zorluklar sizi olgunlaştıracak. Kendinizle yüzleştirecek. Eğer tam potansiyelinize ulaşmak istiyorsanız dediğim yolculuğu yaşamak zorundasınız. Aksi takdirde bu fırsatı yakalayamayacaksınız ya da fırsat size geldiğinde hazır olmanız zor olacak. Dışardan izlerken beni üzen bazı hikâyelere tanık oluyorum. Çünkü o süreci yaşamakta zorlandığını gördüklerim oldu. Sahip oldukları fırsatı kaçırdıklarına tanık oldum. Çünkü konfor alanlarından çıkmak istemiyorlardı, kırılganlığı derinden hissetmek zor geliyordu. Temelde yolculuk sizi değiştirir ama onlar değişmek istemiyorlardı. Einstein'ın dediği gibi "Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir." Bu hiçbir zaman olmayacak. Bu da yeni nesilden bazı sporcularda tanık olduğumda beni hayal kırıklığına uğratıyor.

Mayo tartışmalarında veya 2008'de Milorad Cavic'e karşı kazandığınız yarışta teknolojinin sporun içindeki rolü çok tartışılmıştı. Teknolojinin spora entegrasyonu ve sizin kariyerinizdeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Teknoloji elbette belli konularda, mesela mayo veya antrenman teknikleri konusunda yardımcı olmuştur. Sonuçta büyük resmin bir parçası. Ancak teknolojinin yardımcı olamayacağı konular var. Mesela her sabah erkenden o havuza antrenman yapmak için girme gücünü zihinsel olarak bulmanın teknolojiyle alakası yok. Bazen yataktan çıkmak istemeyeceğiniz günlere uyanırsınız. Ama kendinize inanmanız gerekir. Klişe ama her şey yeteneğinize ve yapabileceklerinize güvenmekle başlıyor. Devam etmek her zaman kolay olmuyor. Cavic dediniz, mesela 2008 Beijing'de bir noktada antrenörüme dönüp "Artık enerjim kalmadı" demiştim. Cavic'in sözlerini işittim ve bu beni ekstra motive etti. O yarış sabahı yataktan öyle kalktım. Daha önce de söyledim, çıplak gözle Cavic kazanmış gibi duruyordu. Ama ben onun son metrelerde zorlandığını biliyordum. O nedenle eforumu son metrelere saklamıştım. Geriye baktığımda da kazandığıma eminim o yarışı. Teknoloji olsa da olmasa da...

"2008'de bir noktada antrenörüme "Enerjim kalmadı" demiştim. Sonra Cavic'in sözlerini işittim..."

"2008'de bir noktada antrenörüme "Enerjim kalmadı" demiştim. Sonra Cavic'in sözlerini işittim..."

2012'den sonra ara verdiniz. 2014'te geri dönmeye nasıl karar verdiniz? Ayrıca süreçten söz ediyorsunuz, 2014-2016 dönemi diğerlerinden farklı mıydı?

Kariyerimde bir tane bile keşkeye sahip olmak istemedim. "Bir şeyi yapmak istediğim şekilde yapamadığım oldu mu acaba? Hayatımın geri kalanında bu kararımla ya da yaptığımla yaşamak zorundayım." Bu düşünceyi hiç istemedim. 2014'te geri döndüğümde de yarım kalan işlerim olduğunu hissediyordum. Hâlâ hedeflerim ve başarmak istediklerim vardı. Kendime bir fırsat daha sunmak istedim. Bir kez daha, bu kez kendi koşullarımla sona ulaşmayı amaçlıyordum. 2012'de emekli olduğumda spordan soğumuştum. Her sabah kalkmak daha zor bir hal almıştı. Biraz uzaklaşmam, o çemberin dışına çıkmam gerekiyordu. Daha önce kariyerimde hiç vermediğim o büyük molaya ve nefese ihtiyacım vardı. Süreçten bir kez daha keyif almayı hatırlamam gerekiyordu. Mayoyu çıkarıp sonra doğru zamanda tekrar giyecektim.

Akabinde 2014-16 arası süreçten çok daha büyük bir keyif aldım. Çünkü tırmanmak her zaman daha iyidir. Ya da düşüp yeniden tırmanmak. Çalışırsınız, zorlukları aşarsınız, dağın zirvesine kadar çıkarsınız. Bu en sevdiğim yolculuk şekli. Ama o dağın zirvesinde kalmak, işte o en zoru. O nedenle kariyerimin son iki yılı daha kolaydı, odaklanmıştım, keyif alıyordum...

Sanırım daha ziyade içsel bir yolculuk...

Kesinlikle. Çünkü yaşadığım zihinsel sorunlarla ve hatalarla yüzleşmem lazımdı. Uzun zamandır anksiyete ve depresyon ile boğuşuyordum. Bu konuyu açığa vurmam, paylaşmam omzumdaki ağır yükten biraz kurtulmamı sağladı. İnsanların beni görmek istedikleri gibi olmamalıydım, gerçekten ilk defa 'ben' olmama izin vermem gerekiyordu. Bir perde ya da kamuflaj olmadan sadece ben olmalıydım. Zaaflarımla, kırılganlıklarımla, bütün makyajlardan arınıp... Daha önce sözünü etmekten kaçındığım problemleri paylaşarak ve bunları konuşarak o süreci geçtim. Kalıplaşmış alışkanlıklardan sıyrılıp kendimle yüzleşmek; bununla baş etmek çok zordu ama yaptığım en iyi şeydi. Kendime verdiğim bir hediye gibiydi. Zira artık aynaya baktığımda gördüğümden pek de hoşnut değildim, o Michael'dan hoşlanmıyordum. Çok uzun yıllar kendimi sadece bir yüzücü olarak görüyordum, insan değil. Ama o günlerden beri kendimi yüzücü değil de bir insan olarak görebiliyorum.

Kaybetmeyi kimse sevmez ama sizin gibi geçmişte de az kaybeden biri kaybetmeyi nasıl karşılıyordu? Mesela yakın zamanda 100 ve 200 metre kelebek dünya rekorlarınız kırıldı.

Kaybetmek sporun bir parçası. Geçmişte ne zaman kaybetsem bunu motivasyon olarak kullanırdım. Evet az yarış kaybederdim ama kaybettiğimde de bu nedenle kendime karşı herkesten daha acımasız olurdum. Şimdilerde ise yapabileceğim bir şey yok artık.

Rekorlarımı geri alamam. Ama daha önce de anlatmıştım, 100 metre kelebek rekorum kırıldığında eski antrenörüm Bob Bowman'ı aradım ve eğer 400 metre ferdi karışık rekorum da kırılırsa tekrar antrenmanlara başlayabileceğimizi söyledim. Şakaydı tabii ki. Yine de daha kırılması gereken çok rekorum var. Hâlâ kaybetmediğim bir şeyler de mevcut...

Kaybetmek demişken bu yıl Baltimore Ravens'ın NFL play-off maçını kaybetmesine üzüldüm. Tennessee Titans daha iyi hazırlanan taraftı ve kazanmayı hak ettiler. Gelecek seneyi hevesle bekliyorum demek istemezdim bugünlerde ama demek zorundayım. Bu yıl Super Bowl'da ne yapacağımızı konuşmayı yeğlerdim.

Bob Bowman

Bob Bowman

Zihinsel sorunlar yaşadığınız dönemde bunun antrenmanlara ve yarışlara nasıl etkileri oldu?

Antrenörümle antrenmanlar için bir araya geldiğim her dakika sadece o âna odaklanmayı başarıyordum. Antrenman boyunca -ki bu genelde minimum iki saat demek- havuz dışındaki ve zihnimdeki tüm sorunlardan uzaklaşmayı becerebiliyordum. Hatta yardımı da oluyordu. Sanırım hayatta en iyi hissettiğim yer hep havuz oldu. Ama ne zaman havuzdan çıktım, yüzmeye ara verdim, işler planladığım gibi gitmedi. 2004 Atina da dahil her olimpiyat sonrası o karanlık dönemleri yaşadım. Aktif yüzdüğüm yarışma dönemlerinde her şeyi birbirinden keskin çizgilerle ayırmayı hep başardım. Altın madalya ya da başarı için ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Oradaki baskıyla mücadele edebiliyordum. Ama ne zaman bir yarışma döngüsü sona erse büyük bir boşluğa düşüyordum. Hayatımı yönetmekte ve bazı şeyleri idare etmekte başarısız oluyordum.

2014'te aldığım ikinci alkollü araç kullanma cezası sonrası yaşadığım süreç çok kötü bir deneyimdi ama rehabilitasyonla beraber farklı bir faza geçtim. Zihnimdeki tüm şeytanlarla, seslerle, zorluklarla, problemlerle yüzleşmem gerekiyordu. Bu, hayatımda bir şeylerin yolunda gitmediğini anlatan bir olaydı. Önce bunun sebeplerini bulmaya çalıştım. Akabinde daha derin bir depresyon evresine, yani hayattan vazgeçme düşüncelerinin zihnimde gezindiği safhaya girmiştim. Başka bir güne uyanmak bile zor geliyordu. Çok korkutucuydu. Ben de sonunda her şeyle yüzleştim. O yolu aşmam gerekiyordu hayata devam edebilmek için.

Uzun zaman sonra ilk defa olimpiyatta sizi havuzda göremeyeceğiz. 2020 Tokyo yaklaşırken hisleriniz neler?

Elbette garip bir durum. Hayatımın önemli bir bölümü dört yıllık döngüler ve planlar halinde geçti. Son beş olimpiyatta da yüzdüğüm için bu son dört yıl ilk defa farklıydı. İlk defa aktif spordan bu kadar uzak kaldım. Ama bu dört yıllık döngü hepsinden daha heyecanlıydı. Tabii ki olimpiyatta yarışmak ve kazanmak bir yüzücü için olabilecek en büyük heyecan ancak son dört yılda havuz dışında yaptıklarım ve yaşadıklarım hepsinden büyüktü benim için. Çünkü hayat kurtarabilmek, insanların hayatlarına devam edebilmeleri yolunda destek olabilmek benim için en güçlü ve rahatlatıcı duyguydu. Yıllarca kendim için altın yolunda bir şeyler yaptıktan sonra şimdi de Tokyo'ya yaklaşırken sorunlar yaşayan sporcuların hedeflerine ulaşmaları yolunda onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Onları kazanmaktan ve yarışmaktan ne alıkoyuyorsa o sebepleri ortadan kaldırma arayışlarına destek oluyorum. Ve ilginçtir, bu destek olma sürecinden büyük heyecan duyuyorum. Nedenini sorma, gerçekten ben de tam açıklayamıyorum.

Sizinle benzer sorunlarla boğuşan Grant Hackett gibi başka sporculara da bu konuda destek oldunuz sanırım.

Evet, kesinlikle. Yaşadığım deneyimleri ve zihinsel sorunları onlarla paylaşıp açılmalarına, kendileriyle yüzleşmelerine elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Biz sporcular, çocukluktan itibaren bulunduğumuz ortamlar itibarıyla -biraz maço ortamlar- yardım istemenin, sorunlarımız ve kırılganlıklarımız olduğunu kabullenmenin zayıflık olduğunu zannediyoruz. Her olimpiyat sonrası boşluğa düşen sporcular depresyonu derinden yaşıyor. Bu nedenle sporcular için farkındalık çalışmaları yapıyorum. Ayrıca 10'lu yaşlarındaki çocuklara da uzmanlar aracılığıyla yardımcı olmaya çalışıyorum. Zira bu karanlık süreç o günlerden başlıyor.

"Biz sporcular, yardım istemenin, sorunlarımız ve kırılganlıklarımız olduğunu kabullenmenin zayıflık olduğunu zannediyoruz."

"Biz sporcular, yardım istemenin, sorunlarımız ve kırılganlıklarımız olduğunu kabullenmenin zayıflık olduğunu zannediyoruz."

Çok büyük sporcular geldi geçti. Peki en iyi olabilmek için gereken o küçük farkı ne oluşturuyor?

Bence farkı oluşturan şey, büyük sporcuların canları istemediklerinde de bir şeyleri yapmalarıdır. "Herkes yataktan her sabah keyif alarak antrenmana gidiyor mu?" diye sorsaydınız cevabım hayır olurdu. Ama kendinizi yataktan çıkmaya zorladığınız takdirde en iyiler arasında girme şansı buluyorsunuz. Daha önce de söylemişimdir; kendinize her zaman o şansı vermeniz gerek. Ama ben kendime karşı bu konuda çok katıydım. Bazen altın madalya aldığımda bile yarış öncesi hedeflediğim dereceyi elde edemediğim için çok tatmin olmadan podyuma çıkabiliyordum. Mesela şampiyonalara hazırlanırken her zaman her yarış için bir derece yazardım. Benden başka kimsenin ulaşamayacağı seviyede derecelerdi bunlar. O dereceyi elde etmek için çalışırdım. Yine o süreci yaşardım. Altın kazanmak için değil. Bilirdim ki o dereceyi yaparsam zaten altını alacağım. Genelde de alırdım.

Hâlâ idman yaptığınızı görüyorum, bu bir hayata tutunma yöntemi mi?

Hâlâ neredeyse her gün antrenman yapıyorum. Mesela buradaki söyleşilerden sonra da gidip ter atacağım. Aslında daha çok koşmak istiyorum ama dizlerim ve eklemlerim pek izin vermiyor. Sabit bisiklete biniyorum. Sabahları mutlaka golf oynuyorum. Çok fazla yüzüyorum. Artık benim için bir terapi gibi yüzmek. Havuz, en sessiz ve sakin kaldığım yer. Sudayken bazı şeyleri düşünme ve toparlama şansı buluyorum. Bu yüzden de haftada minimum 10 saat antrenman yapıyorum. Kendim olabilmek için buna ihtiyacım var. Nihayetinde 20 küsur yıl bunu yaptım. Hayatta en iyi bildiğim şey bu, tamamen bırakırsam ben zaten ben olamam.

2000'lerin sonundan kalan No Limits kitabınızı okumuştum. Ancak o günden bu yana çok şey yaşadınız. Başka biyografik bir çalışma bekleyebilir miyiz sizden?

Evet, yakında bir kitap çalışmasına başlayacağım. Geçmişte çıkan kitaplara baktığımda, biraz daha yüzeyi kazımam gerektiğini hissediyorum. Yaşadıklarımdan sonra çok daha derinlikli bir kitap ortaya çıkarmaya çalışacağım. Zira zihinsel açıdan farklı bir yerdeyim artık. Her şeyden öte bugün olduğum kişiden daha memnunum.

Kısacası, kişiliğimle ve yaşadıklarımla ilgili daha açık olacağım bir kitap planlıyorum. Benim için eğlenceli bir serüven olacağını düşünüyorum. Ama tüm o hatıraların kapılarını tek tek aralarken eminim zor ve duygusal anlar da yaşayacağım. Sabırsızlandığımı söyleyebilirim.

Kitabınızı yazdığınızda emeklilik sonrası bölüm nasıl olacak? Yani emeklilik günleri nasıl geçiyor?

Kuru alanda havuzdan daha fazla zaman harcadım. İlk kez. İdrak etmesi çok kolay değil. Hayatımda karada attığım adımdan daha fazla havuzda kulaç atmış olabilirim. Sayabilsek kesin böyle çıkar. Bu gezegen üzerinde havuz dışında da yaşamayı öğrenmeye çalışıyorum. Arizona'da ailemle daha çok karasal yaşıyorum. Sabahları çocuklarım Boomer ile Beckett'a ve eşim Nicole'e kahvaltı hazırlıyorum. Hatta çoğu zaman gün içinde yemekleri de ben yapıyorum. Bundan da büyük keyif alıyorum.

Hayatımda çok uzun bir süre sadece yüzmeye odaklandım. Şimdi çok daha farklı hayat dersleri ediniyorum. En azından öyle olduğunu umuyorum.

Socrates Dergi