Aynı Mahallenin Çocukları

22 dk

Avrupa ve Türkiye basketbolunda yükselen bütçelerin arasından sıyrılan Pınar Karşıyaka, Avrupa'nın en iyi takımlarından ikisini geride bırakarak şampiyon oldu. Şampiyonluğu tanıkları anlatmıştı.

Karşıyaka 28 sene önce şampiyon olduğunda kadroda sadece iki ABD'li vardı. Takımın geri kalanı, beraber basketbol oynayarak büyümüş arkadaşlardan kuruluydu. Liselerarası turnuvalarda şampiyon olmaya alışmışlardı. Paul Dawkins, Scott Roth ve Levent Topsakal gibi oyuncuların liderliğindeki takımları saf dışı bırakıp Türkiye şampiyonu olmaları pek ihtimal dahilinde değildi.

1987 takımının kaptanı Tuğrul Taşkıngenç, takım yapısını şu şekilde anlatıyor: "Herhalde 'mahalle takımı' desek yanlış olmaz. Tesislerde tanışanların sayısı çok azdı. Hepsi birbirini sokaktan, basketbol potalarından tanıyordu."

Bugün 2000'li yıllarda Karşıyaka'ya gelen dört ABD'li ve bir Kolombiyalı da kendi mahallelerini kurdu. Hepsi salonun karşısında oturuyor. Antrenmana bisikletle gidip geliyorlar. Koçları, "Yarın size bir gün izin" dediğinde ertesi günü de beraber geçiriyorlar.

Yaklaşın. Her birine ayrı ayrı, "Şampiyonluğu getiren ne?" diye sorun. Aynı cevabı alacaksınız.

Bu takımı, Karşıyaka semtini özel kılan ne?

İnanç Koç: Aile olmak. Kesinlikle klişe diye söylemiyorum bunu. Doğru zamanda, doğru yerde, ego ceketini çıkarmış doğru insanlar buluştu. Taraftarıyla, semtiyle bir bütün oldu. Artık bu saatten sonra basketbola başlayanlar eğitim görürken "Takım nedir?" sorusuna "Pınar Karşıyaka" cevabı verilebilir. Takım kelimesinin sözlük karşılığıyız ve Türkiye basketbolunda bir çağı kapattığımızı düşünüyorum. Artık yeni bir çağ başlıyor. "Az bütçeyle, doğru iletişim, doğru karakter ve doğru organizasyonla herhangi bir Anadolu takımı da şampiyon olabilir" felsefesini getirdik. Biz "İyiler her zaman kazanır" düşüncesinin doğruluğunu kanıtladık.

Jon Diebler: Herkes olabildiğince fazla para kazanmak istiyor bu oyundan. Herkes şampiyon olmak, kupalar kaldırmak amacında. Bunda da yanlış bir taraf yok. Ama bence, bu muhteşem oyundan keyif almak çok önemli. Ben basketbolu zaten seviyorum ama takım arkadaşlarım bu keyfin zirveye çıkmasını sağladı. Kimsenin ne kadar şut attığını umursamadığı bir yıl geçirdik. Koç bize izin veriyordu; o bir günlük iznimizde yine beraber takılıyorduk. Gezip yemek yiyorduk.

Bobby Dixon: Facebook'ta da yazmıştım, "Kazanıyoruz çünkü egolarımızı bir kenara bıraktık" diye. Kendimiz için değil, birbirimiz için oynuyoruz. Birçok oyun için geçerlidir; yeterli sayıda şut kullanmayan, sayı atamayan oyuncular üzgün olur. Moralleri bozulur. Bizde bir gün DJ, öbüründe Jon, diğerinde Juan maçın en skoreri olabiliyor. Profesyoneliz ama amatör ruhumuzu koruyoruz.

DJ Strawberry: Buraya geldiğimiz ilk günde birbirimize bağlandık. Bu aşamayı taraftarın hızlandırdığını da söylemem gerek. Gerçekten inanılmazlar... Tüm sezon boyunca yanımızdalardı. Kötü maç oynadık, arkamızda durdular. Moralimiz bozuktu, bizi güldürdüler. İç sahada play-off maçı kaybetmedik. Salonun karşısında yaşıyoruz, onlarla iç içeyiz. Neden? Çünkü basının ilgisine ya da süper arabalara ihtiyacımız yok. Beraber bisiklete biniyoruz. Yanımıza bir taraftar geliyor, sarılıp yolumuza devam ediyoruz. Karşıyaka böyle bir yer.

Sezonun dönüm noktası, kırılma anı?

İnanç Koç: Bence İBB maçıydı. Sezonun en kritik dönemi öncesinde, çok kolay şekilde kazanabileceğimiz maçı saçma sapan hatalar yaparak kaybetmiştik. Feci oynadık o gün. Yorgun değildik. Sakatlık yoktu. Koç hemen ertesi güne ceza idmanı koydu. Takım olarak bir araya geldik, düşündük, kafa patlattık ve devamındaki çok ciddi bir çalışmanın sonucunda ödülünü aldık.

Jon Diebler: Erkan ve Cemal'ın takıma katılımı bence sezonun dönüm noktasıydı. Takıma gelişleri daha mücadeleci ve rekabetçi bir yapı kazanmamızı sağladı. Onlar geldikten sonra seri yakaladık. Sezon başında bu kadar iyi değildik.

Bobby Dixon: Bu yıl şampiyonluğu elde etme konusunda kararlılığım diğer yıllardan ayrıştı. Bireysel açıdan bunu söyleyebilirim. Onun haricinde, yarı finalde Fenerbahçe Ülker'i eledikten sonra bütün takım bir araya gelip "Şampiyon oluyoruz galiba" dedi. Onlarla yarı finalde oynamak bizim için avantajdı. Finale çıktığımızda kazanacağımızı biliyorduk.

DJ Strawberry: Hiçbir ciddi sakatlık yaşamadık bir kere. Bu anlamda şanslıyız. Deplasmandaki İBB maçını söyleyebilirim kırılma anı olarak. O maçtan sonra kim olduğumuzu hatırlayacağımız bir süreç geçirdik. Tabii sistem de biraz değişti, daha çok hızlı hücuma çıkmaya başladık. Koç, İBB mağlubiyetinden sonra bizi zorladı. Her gün, her gün üzerimize geldi. Play-off maçlarında bu kadar az yorgunluk hissetmemizi ona borçluyuz. Şampiyonluktan sonra herkes, "Aman tanrım bacaklarım ağrıyor, çok yorgunum" diye söyleniyordu.

Ufuk Sarıca peki? Onunla ilişkinizi biraz detaylandıracak olsanız, ne söylersiniz?

İnanç Koç: Ufuk Abi oyunculuktan gelmenin avantajını çok iyi kullanıyor. Bir kere idman konusunda hiç taviz vermez. Takıma yeni gelen oyuncuya hemen "İdman yapmayacağınızı koça söyleyebilirsiniz. Ama iyi durumdaysanız sakın kaytarmayın. Yakar sizi" diyorum. Koç bugüne dek kendini iyi hissetmeyen, sakatlığı olan kimseyi zorla idmana almadı. "Hastayım" diyene tavır aldığını da görmedim. Gözlerimize bakıp idman yapıp yapmayacağımızı anlayabiliyor. Yorgun olduğumuzda, "Hadi tamam bugün biraz düşürelim tempoyu" diye pozitif yaklaşım da göstermiştir.

Jon Diebler: Koç çok komik bir adam. Bir kere çok rahat adam. Beni Karşıyaka'ya o getirdi. Yıllardır burada kalmamın bir numaralı sebebidir. Ona hayran olduğum için onunla çalışmak istedim. Benim gelişimime çok büyük katkılarda bulundu. Müthiş bir basketbol zekâsı var. Tabii kısa beşli, yüksek tempolu sistemden hepimiz yararlandık. Kenny'nin atletizmiyle, Erkan'ın cut'larıyla, Juan'ın hücuma farklı boyut katmasıyla takım olduk. Bu sistemi seçen de koç

Bobby Dixon: Bana burada üç sene boyunca pek çok teklif geldi ama hiçbirinde takımdan ayrılmadım. Koçla bir şampiyonluk yaşamak istedim. O harika bir insan ve müthiş bir antrenör. Strateji ustası. Onunla çalıştığım üç senede bir oyuncudan bile yüzde yüz verim alamadığını görmedim. Benimle olan ilişkisinde, benden neler beklediğini çok iyi aktarıyor. Bizle ilişkisi hep çok özel oldu.

DJ Strawberry: Ufuk Sarıca'yı çok seviyorum. Onunla alakalı ilk söyleyebileceğim şey, ne olursa olsun size bir şekilde kızabildiğidir. Doğru yaptığınızı düşünürsünüz, kızar. Yanlış yaparsınız, kızar. Normal, öyle durursunuz yine kızar. Ama bu kesinlikle klasik koçların yaptığı gibi değildir. Sizin modunuzu düşürmek için vermez bu reaksiyonu. O size kızdığında daha sert olursunuz. Ekstra motivasyon kaynağıdır bir anlamda. Sırf "Koç bana böyle dedi, ben onu haksız çıkaracağım" diyerek bile oynayabilirsiniz. Özellikle playoff'ta galiba böyle yaptım.

Sezondan bir hikâye seçecek olsanız, hangisini anlatmayı tercih ederdiniz?

İnanç Koç: Bugün yarın bir 'Totemler Ansiklopedisi' çıkarabiliriz. Epey de satar bu. Socrates'e rakip oluruz. Ufuk Abi'nin mavi gömleği bu ansiklopedinin ilk sayfası ya da önsözü olabilir. Onun devamında, biraz çalışmayla sanıyorum ki 800 sayfalık bir içerik oluşur. Neler mi var? Kimisi ayakkabısının farklı rengini farklı maçlarda tercih ediyor. Kimisi tüm sezon aynı taytı giyiyor… Maçı kazanmışsak koç aynı kalemi çıkarıyor ve bitene kadar hiç değiştirmiyor. Toplantı odasında hep aynı yerlerde oturuyoruz. Biri yanlışlıkla öbürünün yerine oturursa kaldırılıyor. Sahaya çıkış sıramız, şeklimiz bile belli.

Jon Diebler: Maç içinde birbirimize çok laf atıyoruz. Saçma sapan hikâyeler var o yüzden. Mesela DJ son maçta kaçırdığı bir serbest atış için beni suçluyor, biliyorum. O esnada çok konuştuğumu düşünüyor. Ben sadece "Hadi DJ sadece bir serbest atış bu, yapabilirsin" diyordum. Sezon başında benzerini de o bana yapmıştı. Ben karşılığı TBL final serisinde verdim, o kötü oldu galiba. Bilmiyorum belki de fazla rahatız.

Bobby Dixon: Fenerbahçe Ülker serisinin dördüncü maçının öncesindeki toplantıyı söyleyebilirim. Oturuyorduk, koç konuşmaya başladı. Sürekli benim üzerime geldi. Çok sinirlendim ona. Maça çıkmak için sabırsızlanıyordum. Sinirim tepeme çıkmıştı. Hatta şimdi hatırlayınca yine sinirlendim.

"Caitlin meslek lisesinde İngilizce öğretiyor"

Eşim Caitlin gerçekten epey Türkçe öğrendi. Konuşup anlaşabiliyor. Beraber pazara gidiyoruz, orada söylenenleri tercüme ediyor bana. Gülüyoruz karşılıklı. Buradaki bir lisede, uzmanlık alanları belirlenmiş çocuklarla çalışıyor. Adı meslek lisesiydi sanırım. Onların İngilizcelerinin gelişimine çok yardımcı oldu. Benim Türkçe öğrenmem zor tabii. Burada yerli oyuncuların hepsi İngilizce konuşuyor ve bana sadece Türkçe küfürleri öğrettiler. Arada söylenenleri anlıyorum, o kadar. -Jon Diebler

"Benzin pahalı, bisiklet güzel"

Türkiye'de araba kullanmak beni korkutuyor. Benzin de çok pahalı zaten. İzmir'de yaşamak kolay olduğundan genelde bisikleti tercih ediyorum. Eşimle beraber sahilde geziyoruz, bir yerde durup yemek yiyoruz. Hafta sonlarımız boş olduğunda arada Çeşme ya da Bodrum'a kaçıyoruz arabayla. Onun haricinde hep bisiklet kullanıyorum. Bir de ilginç bir anım var; bir gün kahve alıyorum, elime biri Karşıyaka tarihi kitabı tutuşturdu. Baktım şöyle, sonra karşılıklı selamlaştık ve yola devam ettim. Bu ortamı bulmak kolay değil. -Jon Diebler

"LeBron James kocamandı"

Arada lisede LeBron James'le yaptığım maçları hatırlıyorum. Herkesten daha büyüktü. Hepimiz çocuk gibi görünüyorduk, o ise kocaman bir adamdı. "Bu nasıl bir insan evladı?" demiştim kendi kendime. -DJ Strawberry

"WhatsApp grubu kurdum bir tane, koçu almadık"

Sezon başında kadro belirlendikten sonra bir Whatsapp grubu kurdum. Koçu almadık tabii. Sadece oyuncular var, muhabbet ediyoruz. Bazen şaka yapıyorum çocuklara "Ya koç bir gün telefonları alıp şu konuşma geçmişini ufaktan bir görse…" diye. Saygısızlık veya eleştiri tabii ki yok ama şakalar, kendi aramızda takılmacalar dolu o grupta. Böyle böyle bir bağ kurduk aramızda. Mesela Noel yemeklerini iki yıldır bizim evde, hep beraber yiyoruz. Benim hanım çok iyi yemek yapar. Malum, takımdaki oyuncular da ailelerinden ayrı ve Noel onlar için çok önemli. Elimizden geldiğince hazırlıyoruz, sonra hep beraber masaya oturuyoruz. Bu tür şeyler benim içimden geliyor. Büyük keyif alıyorum. Evde maç izlemek, dışarıda bir şeyler yemek gibi saha dışı aktiviteler, takımların başarıya ulaşmasında çok önemli. -İnanç Koç

"Çizgi olayında biraz da tecrübe konuşuyor tabii"

Evet, koçla beraber belirlediğimiz bir kenar oyunu var. Tam moladan çıkıyorduk, koç savunma stratejimiz hakkında konuşuyordu. "Adam adama savunma yapacağımızı düşünüyordur onlar, alan savunmasına dönelim biz" dedi. Bitime de iki saniye var. Ben de süre az diye, çizgiye basıp rakip takımın nasıl dizileceğini görelim diye düşündüm. Çünkü o iki saniye, çok iyi çizilmiş bir hücum basketi yedirebilir bize. Koç "Kaptan doğru söylüyor, öyle yapalım" dedi. Tabii normalde kurallara ters gibi ama ilk uyarıda hiçbir zaman teknik faul falan gelmez. Şimdi bu yazı yayımladıktan sonra ne olur bilmiyorum tabii. Belki kurallara yeni bir şey ekleyecekler. -İnanç Koç

"Berberde işler iyi"

Ben Chicago çocuğuyum. Zamanında oradaki bir kız arkadaşım beni 'Uptown Mamba' diye çağırdığından beri lakabım belli. Orada bir de berber dükkânı açtık. İşler tam anlamıyla istediğimiz gibi gitmiyor ama yine de fena değil. Devam ettiriyoruz bir şekilde. -Bobby Dixon

Socrates Dergi