
Aynı Yolun Yolcuları
7 dk
Ebru Şahin ve Dilara Lokmanhekim, judoya aynı salonda başladılar. Kurdukları hayallerin de benzer, hatta aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Birkaç ay arayla aynı salonda judoya başladılar ve 48 kiloda dünyanın en iyileri arasına girdiler. Birlikte antrenman yapıp birlikte seyahat eden Ebru Şahin ve Dilara Lokmanhekim’in bu yaz için kurdukları hayal de farklı değil.
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Spor Salonu tribünlerindeki izleyiciler, 23 Ocak 2015’teki Türkiye Judo Şampiyonası 48 kilo finalinde yarışan iki sporcuyu alkışlıyordu. Dilara Lokmanhekim ve Ebru Şahin’i karşı karşıya getiren o çekişmeli final, bu sıklette yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın en iyilerinden ikisinin buluşmasıydı. Bu topraklar olimpik bir branşta dünyanın en iyileri arasında yer alan iki sporcuyla temsil edilmeye pek alışık değil. Buna karşın dünya judosunun yakından izlediği Dilara ile Ebru, Türkiye spor kamuoyunun ilgisinden bir hayli uzakta kariyerlerini geliştirmeye devam ediyor.
İki yıl arayla doğan ve aynı yıl Antalya’da judoya başlayan ikilinin şu günlerdeki tek hayali, bu yaz Rio de Janeiro’da yapılacak olimpiyat oyunlarında tatamide olabilmek. Ancak takvimler olimpik puanlama sürecinin noktalanacağı 31 Mayıs’ı gösterdiğinde, Antalya’da başlayan bu yol hikâyesinde sadece biri için Rio yolu açılacak. Ebru ve Dilara, 2016 yılının ilk yarısında, her sıklette her ülkeden yalnızca bir sporcunun yarışabildiği olimpiyata vize alabilmek için madalyalarla dolu kariyerlerinin belki de en önemli dönemini geçirecek. Fırtına öncesi sessizlik varken, Dilara ve Ebru’nun göz alıcı kariyerlerine daha yakından bakalım.
48 kilo, yani büyükler kategorisindeki en hafif sıklette yarışan Ebru ve Dilara, aslında Türkiye judosu geleneğinin bugünkü temsilcileri. İkili, 1992 Barselona’da henüz 19 yaşındayken olimpiyat bronzu kazanan Hülya Şenyurt’un açtığı yoldan ilerliyor. Şenyurt, Türkiye’nin kadınlardaki ilk olimpiyat madalyasına imza attıktan bir yıl sonra Avrupa üçüncüsü olmuş ve böylece güçlü bir 48 kilo geleneğinin yolunu açmıştı. Neşe Şensoy o yoldan geçip Akdeniz Oyunları şampiyonluğu (2001), dünya üçüncülüğü (2003), Avrupa üçüncülüğü (2005) ve ikinciliği (2006) almıştı.
Bu izleri takip eden Ebru ve Dilara, 10 yıl önce Antalya’da judo minderine adım attı. Ülke içi yarışmalarda farklı yaş gruplarında bir odayı dolduracak kadar madalya kazanan ikiliden Ebru, ilk uluslararası madalyasını 2007’de, Dilara ise 2009’da elde etti. 1992 doğumlu Ebru, judoya başladıktan sadece üç yıl sonra ümitlerde Avrupa şampiyonu olarak adından söz ettirmeye başladı. 1994 doğumlu Dilara’nın ismi ise 2012’deki gençler seviyesindeki Avrupa şampiyonluğundan sonra hiç unutulmadı.
Ebru ve Dilara’nın Rio 2016 hayali, bu başarıların büyükler seviyesinde de sürmesiyle ete kemiğe büründü. Ebru Şahin, olimpiyata katılacak sporcuları belirleyen dünya sıralamasına puan veren Judo Dünya Turu’na, Mayıs 2012’deki Bakü Grand Prix şampiyonluğuyla çarpıcı bir giriş yaptı. Büyüklerde 2013’te Avrupa üçüncüsü, iki yıl sonra da Avrupa ikincisi olan Ebru, dünya turunda toplam üç altın, dört gümüş ve beş bronz madalya kazandı. 48 kilo dünya listesinde uzun süre ilk 10 içinde kalan Ebru, 2015 yılını sıralamanın 15. basamağında kapattı.
2012 Ekim’de kazandığı World Cup bronzuyla Dünya Turu’nda madalya ile tanışan Dilara Lokmanhekim ise özellikle son iki yıl içindeki performansıyla dünya sıralamasında iddialı bir konuma geldi. Judo Dünya Turu’nda bir altın, 10 bronz madalya kazan Dilara, 2014’ün başında 90 numarada olduğu sıralamada 2015 yılını 10. sırada tamamladı.
Ebru Şahin ve Dilara Lokmanhekim, 1 Ocak-31 Mayıs arasındaki 22 hafta boyunca her biri final niteliğinde 15 puan müsabakasına katılacak. Ve olimpiyat vizesi için uygulanan bu yakıcı süreç bittiğinde, sıralamada kim öndeyse hayalini gerçekleştirebilecek. Acaba hangisi daha zor; olimpiyata gitmek mi, madalya almak mı?
Türkiye’de bir 48 kilo geleneği var mı?
Hülya Şenyurt: Bu sıkletteki hareketlilik, benim ümitler ve gençlerdeki başarılarımla başladı. Ardından olimpiyat ve büyüklerdeki dereceler gelince büyük ivme yakalandı. 48 kilo, Türkiye’deki kadın fizyolojisinin en doğru karşılığı. Çünkü daha iri olanlar basketbol ve voleybolu tercih ediyor. Aslında ülkemizde genel olarak kadın judosu oldukça başarılı. Bunda Türkiye’deki aile yapısının etkili olduğunu düşünüyorum. Kadınlar sorumluluk sahibi, disiplinli ve duygularını daha iyi yönetebiliyorlar.
Ebru ve Dilara’nın ulaştığı noktada bu geleneğin etkisi var mı?
H.Ş: Ben judo yaparken önümde başarı elde etmiş bir örnek yoktu. Şimdi durum biraz daha farklı. Ebru ve Dilara, “Bizden öncekiler yaptı, biz de yapabiliriz” diye düşünüp motive olabilirler. Judoda Türkiye, benden sonra kadınlarda madalya alamadı. Bu duruma sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. Bu alanda ilk olmak güzel ama Türkiye judosunun olimpiyat madalyasına ihtiyacı var. Bunun için Ebru ve Dilara’ya dua ediyorum. Rio 2016’ya hangisi giderse gitsin Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edeceğine ve madalya kazanacağına inanıyorum.
Aynı milli takımda, aynı sıklette çok güçlü bir rakibinizin olması performansı nasıl etkiler?
H.Ş: Benim dönemimde 48 kiloda çok iyi sporcu arkadaşlarım vardı. Birlikte antrenman yaptık. Belki de başarıyı getiren buydu. İddialı bir rakibiniz varsa hep çalışmak ve asla vazgeçmemek zorundasınız. Bu durum kalite ve başarıyı getiriyor. Şimdi aynısı, Ebru ve Dilara için söz konusu. Minder dışında arkadaşlar, minder içinde ise sportmence bir yarışın içindeler. Bu çok olumlu bir durum.