
Baba-Oğul
8 dk
NBA'de 2014-2015 sezonunun en değerli oyuncusu seçilen Stephen Curry, hayatı boyunca babası Dell gibi olmak istedi.
Profesör Gayle Kaufman’ın sınıfında yer bulmak zordu. Davidson’daki derslerinde SuperDad kavramının varlığından bahsederek öğrencilerinin babalarıyla olan ilişkilerini ele alan genç profesör, kampüste dikkat toplamıştı. Sosyoloji bölümünden Stephen Curry de ilgilenenlerden biriydi.
“Basketbol bursunuz mu var? Umrumda değil. Davidson kolay değildir. Woodrow Wilson bile burayı bırakıp Princeton’a gitti.”
Tabii, aslında ABD eski başkanlarından Wilson’ın Princeton’a geçişine hastalığı sebep oldu ama ideolojiyi anlamışsınızdır. Kaufman talepkâr bir öğretmen. Toplum bilimini teorilerle anlatmayan ve bunu baba figürünü odak noktasına koyarak yapan Kaufman’la o dönem kolejde oynayan Curry’nin yolları ikinci sınıftaki ödev kağıtlarında kesişmiş.
“Steph’in babasının NBA’de oynadığını elbette biliyordum. Sınıfımda böyle bir örneğin olması paha biçilemezdi. Dersime katılmak istedi, kabul ettim. Bir kere, yaş grubunun düşünce yapısına sahip değildi. Yani babasının işe yaramaz biri olduğunu düşünmüyordu. Ya da ‘Babam gibi olmak istiyorum’ veya ‘O benim için çok önemli’ gibi klişe cümleler kullanmıyordu. Verdiği tüm makalelerde beklentilerimin ötesine geçti. Tutkusunu ortaya koydu. Babasını alt etmek istiyordu. Ondan daha iyi olmalıydı. En başta içten içe Dell’i çok sevmediğini düşünüyordum, gerçeği sonra anladım. Babasına hayrandı.”
Profesyonel spor yapmış babaları, genellikle çocuklarına karşı zorba, baskıcı ve ‘birinciysen birinci, ikinciysen hiçbir şey’ felsefesine sahip adamlar olarak tanırız. Hikâye daha sonra çocukların kendileri kadar büyük olamamasıyla devam eder. Baba hayal kırıklığına uğrar ve atletik potansiyeline ulaşamamış çocuk başka yolu seçer. Dell Curry bu senaryoya defalarca tanıklık etmiş biri olarak, oğluna basketbol oynamayı dikte etmedi. Karakteri üzerine çalıştı. Bencil olmamayı, alçakgönüllülüğü öğretti ve iyimserlik üzerinde durdu. Stephen de tam bu yüzden, kariyerinin en kötü döneminde babasının yanına, Charlotte’a döndü.
Aralık 2011: Yeni Grant Hill mi?
Lokavt nedeniyle geç başlayan sezonun hazırlık kampında rakip Sacramento Kings’ti. Sekiz ay önce sağ ayak bileğinden ameliyat olan Curry tüm yaz dönemini rehabilitasyonda geçirmişti. Hazır hissediyordu. Maça ilk beş başladı, birinci periyot bitiminde 7 sayısı, 5 de asisti vardı. Periyot arasında koç Mark Jackson, Curry’yi işaret ederek;
-Hey, sen. Hoşgeldin. İyi misin?
-Evet koç.
-Seni dinlendirmiyorum o zaman.
Maçın ilk 12 dakikasında pek tempo yoktu. Curry, Tyreke Evans’ın karşısında kalmıştı. Ama Kings koçu Paul Westphal, bir hazırlık maçı olmasının da güveniyle, ikinci periyoda Jimmer Fredette - Isaiah Thomas ikilisiyle başlayınca işler değişti. Oyun tempo kazandı, Curry de Jimmer’la eşleşti. Tyreke’in aksine, fiziken avantajlı olduğu rakibini yakından savunan Steph, ilk iki denemede geçit vermedi. Sonra Fredette bir şut soktu. Sonra bir tane daha denedi. Bunda da isabet bulmuştu.
Curry iyice üçlük çizgisine çıktı, rakibini artık daha yakın savunuyordu. 2 numarada Marcus Thornton geri dönmüştü ama Westphal, Fredette’in istekli oyununu görüp onu oyunda tuttu. Devreyi Jimmer’la kapatacaktı.
Bitime 50 saniye kala Fredette tepede topu aldı. Jason Thompson’ı perdeye çağırdı, basit bir pick and roll oynamayı düşünüyordu. Fakat Thompson pozisyon alamadı. Jeremy Tyler’a takılmıştı. Jimmer karar vermeden önce son kez set hücumuna baktı. Sürenin dolmasına 5 saniye ve karşısında Stephen Curry vardı. Crossover’la geçebilir miydi?
Bitime 50 saniye kala Curry tepede, Fredette’in karşısındaydı. Jason Thompson’ın geldiğini görmüştü, arkada olan Tyler’a “PERDE!” diye bağırdı. Bir adımını üçlük çizgisinin ötesine attı. Hücum süresi için 5 saniye kalmıştı. Jimmer’ın onu geçmesi mümkün değildi. Topu kapmak için hamle yaptı ve… Sağ ayağı kaydı. Burkmuştu. Kenara gelirken gözleri doldu. Yoksa, yeni Grant Hill miydi?
Mart 2012: "Bilek kelimesini duymaktan nefret ediyorum"
Curry, yıl sonundaki sakatlığından sonra 20 maç daha oynadı. Bunların bazılarında koç Jackson’ın koyduğu süre kısıtlamasına bağlı kalıyor, bazılarında ise sahada kaldığı süre 45-46 dakikayı bulabiliyordu. Acı hissettiği kesindi ama bir yandan da ikinci kez ameliyat olmak istemiyordu.
Memphis maçından önce gelen, “Ayak bileğin nasıl, Steph?” sorusuna, “Bilek kelimesini duymak bile istemiyorum” cevabını vermişti.
11 Mart’ta Clippers’a karşı oynaması kesin değildi. Ağrılarına rağmen ilk beş başladı, periyodun bitimine 5:53 kala sekerek kenara geldi. Acıyan yine sağ ayak bileğiydi. Yerinde duramıyordu. Ameliyat olacaktı.
Haziran 2012: "Sana bileklik buldum"
Steph sağ ayak bileğinden ikinci ameliyatını geçirdikten sonra sekiz aylık hamile eşi Ayesha’yı alıp Charlotte’a gitti. Psikolojik destek almak istediğini söyledi, babası ise bir ortopedi profesörü, bir özel antrenör ve ayak eklemini sabit tutmaya yarayan bilekliklerle onu bekliyordu.
“Bak, bunlar farklı” dedi Dell, ilk kez 2011’de kullanılan bilek sabitleyicileri göstererek. Steph pek ilgilenmemişti. Rehabilitasyonu genellikle ağırlık kaldırmakla geçiyordu. Dell pes etmedi. Bir kez daha oğlunun dikkatini çekmeye çalışarak, “Yanımdaki iki beyefendi de adımlama rutinini değiştirmen konusunda sana yardımcı olacak” diye seslendi.
Ayak bileğine günde iki-üç saat buz terapisi uygulayan ve özel bileklikle çalışan Steph, iş ayak-vücut koordinasyonuna gelince de antrenör desteği alıyordu. Lateral hareketlerini değiştirmeye çalıştı; özellikle perde çıkışlarındaki agresifliğini azalttı. Alışkanlıkların kolay değişmeyeceğini ve zayıflayan bağlarının eski haline gelmeyeceğini biliyordu ama en azından ayak bileğine daha az yük binmesini sağlayabilirdi.
Nöromüsküler antrenmanlara da babası sayesinde başladı. Charlotte’taki evin bahçesinde bir yandan basketbol topunu sektirirken, diğer yandan bir tenis topunu havaya atıyor ve dripling halindeyken koşarak yeşil topu yere düşmeden önce yakalamaya çalışıyordu.
Nitekim 2012 yazının tamamını babasıyla, Charlotte’ta geçirdi. Eşi de burada doğum yapmıştı. Oakland’a dönüş vakti geldiğinde yanında kızı Riley, yeni bir bileklik ve geri kazandığı motivasyonu vardı.

Şubat 2013: "Hiçbir zaman oğlum gibi olamadım"
Steph iyi hissediyordu. 40 maç kaçırdığı sezonun ardından, yaz döneminde yaptığı çalışmalar da etkisini göstermişti. Üç tane +30 sayı performansı (Mavs, Grizzlies, Kings) vardı. Kariyerini baştan aşağı değiştiren maç ise Madison Square Garden’da, Knicks’e karşıydı. Dell Curry anlatıyor:
“Yani, benim de kaçırmayacağımı hissettiğim günlerim olurdu. Çok değil, tek tük. Üst üste üçüncü şutumu soktuğumda bilirdim. Bugün, güzel bir gündü. Ama hiç Steph’in MSG’daki performansına benzer bir oyun ortaya koyamadım. Neyse, Steph beni hep geçmek isterdi. Knicks maçından sonra telefonda, ‘Al işte, beni geçtin’ dedim. Güldü. Bunun hesabını yazın, golf sahasında soracağım.”
Curry’nin pek çok açıdan Steve Nash’le karşılaştırılmasını (hatta ‘Nash v2’ olarak kabul edilmesini) sağlayan Knicks maçıydı. Ligde o güne kadar bir süperstar adayı, muhtemel All-Star olarak görülen Curry, 54 sayılık performansıyla oyun kurucu pozisyonunu değiştirebilecek potansiyelini ulusal kanalda ilk kez gözler önüne serdi. ESPN Magazine’de David Fleming’in dikkat çektiği gibi; belki de Magic Johnson’dan beri ilk kez, bu pozisyonu farklı boyuta taşıyacak bir oyuncuyla karşı karşıya kaldığımızı o zaman gördük. Stephen Curry; John Stockton gibi pasör, Gary Payton gibi savunmacı ya da Isiah Thomas gibi doğuştan lider değil. Öyle bir repertuara sahip ki bu özelliklerin hepsini bünyesinde barındırıyor.
Mesela karar mekanizması, pozisyon alma ve topu koruma yetisi Nash’le paralellik gösteren Curry, Kanadalı oyuncunun en büyük dezavantajı savunma yönünde de büyük yol kat etti. Mark Jackson döneminde takım savunmasının en zayıf halkası olarak görülürken, bu sezon topa yapılan baskıda lider rolü üstlenmesi (veya alçak post oyununda geri adım atmaması) takımın yardımcı antrenörü Alvin Gentry’ye bakılırsa şaşırtıcı değil.
“Steph sanırım dripling üzerinden Steve’den daha iyi şut atıyor. Bunu inkâr edemem. Ama ikisinin ortak paydada buluştuğu nokta, sürekli gelişim kaydediyor oluşları. Phoenix’te koçluğunu yaparken Steve’de bunu her yıl görüyordum. Steph de aynı şekilde her sezon oyununun bir yönünü geliştiriyor. Bu sene savunması göz önünde. Gelecek yıl başka bir şey odağında olacak.”
Mayıs 2015: Gözyaşı
Profesör Kaufman, makalelerinde çoğu zaman babalığın sarsıcı olduğundan bahseder. Ona göre babalık daha önceden edinilen statülere karşı duyulan yabancılıktır. Yeni tutumlar geliştirmek zaman alır ve süreçle baş etmek zor olabilir.
Burada erkek çocuğu olan babanın avantajı, kendi gelişim döneminde çözemediği meseleleri oğluyla çalışma şansına erişmesidir. En basit tabirle, kendi hatalarını çocuğunun tekrarlamasını istemez. Onun başarılarıyla övünmek için çabalar. Çünkü oğlunun başarısı, aslında kendi başarısıdır.
Dell Curry üniversitede sosyoloji ya da Turgenyev okumamış olabilir ama bu teoriyi harfiyen uyguladı. Oğlunun profesyonel olmak istediğini gördü. Daha da yaklaştı. Steph’in şutunu aynı kendisi gibi, belden çıkarttığını fark etti. Yaz boyunca yanında kalıp şut mekaniğinin tamamen değişmesini sağladı. Çaylak sezonunda oğlunun onu özlediğini öğrendi, Bobcats TV’den iki hafta izin alıp Oakland’a gitti. Oğlu ne zaman babasına ihtiyaç duysa, oradaydı.
Stephen Curry, NBA’de 2014-15 sezonunun en değerli oyuncusu ödülünü alırken yaptığı konuşmada tüm takım arkadaşlarına, öğretmenlerine, kolej koçlarına, takım malzemecisine, annesine, eşine ve kardeşine teşekkür etti. Sadece ve sadece, babasıyla olan ilişkisini anlatırken gözleri doldu. İnanç. İstek. Tutku. Azim. Bu dört kelimeyi söylerken sürekli babasına baktı. Artık hazırdı.
Steve Kerr’ün dediği gibi, LeBron James şu anda Michael Jordan formunda. Kobe bir süredir ortalarda yok. Stephen Curry ise izleyicilerle çok daha rahat bağ kurabilir. Çocuklar Curry’ye bakıp, “Eh, Steph de çok büyük değilmiş. Ben de aşağı yukarı onun boyundayım” diyebilir. Bu, Jordan, LeBron ya da diğerlerinin sahip olmadığı bir statü. Aile kontenjanı gibi düşünün. Siz seçin. Steph abiniz, ya da kardeşiniz olabilir.
"Curry sen değil, Jamon Gordon ilk beş başlayacak"
Virginia Tech tarihinin en iyi oyuncusu kabul edilen babası Dell’in adımlarını takip etmek isteyen Stephen Curry, Brad Greenberg’ün başında bulunduğu programdan beklediği bursu alamayınca hayal kırıklığına uğramıştı. Steph’e şimdilerde Darüşşafaka Doğuş forması giyen Jamon Gordon ve Belçika’da oynayan Zabian Dowdell’in ilk beş başlayacağını ve Hokies’e gelmesi hâlinde havlu sallayacağını söyleyen Greenberg, Curry’nin Davidson’ı tercih etmesine sebep oldu. Curry o günleri anlatırken “Sineye çektim ama elbette Virginia Tech zayıf noktamdı. Beklemiyordum. Çok üzülmüştüm” diyor.
Oyun Kurucu Olmak İçin Kolejde Bir Yıl Daha Kaldı
Curry, 2008 NBA Draft’ında ilk turdan seçilmesi muhtemel oyuncular arasında gösteriliyordu. Davidson’daki ilk iki yılı boyunca 2 numara pozisyonunda forma giyen Steph için yazılan gözlemci raporlarından biri şu şekildeydi: “Eğer bir oyun kurucuya evrilmezse sürekli blok yiyen oyunculardan olabilir. Şutör guard pozisyonunda gelişim kaydetse dahi, Juan Carlos Navarro veya Jannero Pargo gibi bir kariyere sahip olması beklenebilir. Bu da onun yeteneğine ihanet.”
Steph 2008 yazını NBA planı yaparak değil, çalışarak geçireceğini söyledi ve pozisyonunu 2’den 1’e kaydırdı. Yaratıcı pasları, top hâkimiyeti ve oyun görüşündeki keskinlik 21 yaşında ortaya çıkmıştı. Ertesi sene ilk turun ortalarından değil, 7. sıradan seçildi.
"LeBron'un SMS'ini gördüğünde çıldırdı"
Stephen Curry, 2008’de okulu Davidson’ı bölge finaline taşırken tribünlerde LeBron James de vardı. Steph’in takım arkadaşı Bryant Barr’ın sözleri: “LeBron, yarı finaldeki Wisconsin maçında tribündeydi. Steph maçtan çıktıktan sonra telefonunda LeBron James’ten gelen SMS’i görünce çok heyecanlandı. Şekerci dükkanındaki çocuk gibiydi. Çok gülmüştük.”