
Bir Geceden Fazlası
10 dk
8-2'lik Bayern Münih hezimeti, Barcelona kulüp kültüründeki çürümenin Avrupa sahnesine yansıyan bir başka örneğiydi. Ve kurtuluş reçetesi Ronald Koeman'da olmayabilir.
Gerard Pique ''Burada bulunduğum dokuz yılda ilk kez Real Madrid'den zayıf olduğumuzu hissediyorum" diyordu. Pandemi sonrası ezeli rakipleri tren gibi ilerleyip şampiyonluk yarışında Barcelona'yı geride bırakırken değil, üç yıl önce, iki ayaklı İspanya Süper Kupası'nın her iki maçında da (toplamı 5-1'e gelen bir skorla) yenilmelerinin ardından dökülmüştü bu itiraf ağzından. Pique altyapısından yetiştiği kulübe 2008'de, Pep Guardiola'nın ilk sezonuyla birlikte dönmüştü ve Barcelona'nın yeni altın çağının temel taşlarından biri olmuştu. Bu dönem içerisinde Real Madrid'e karşı ezici bir üstünlük kurmuşlardı, dolayısıyla sadece lig başlamadan önce alınan iki yenilgiyle güveni sarsılacak değildi; iki yenilginin ötesinde sorunlar olduğunu görebiliyordu. Real Madrid iki ay önce üst üste ikinci ve son dört yıldaki üçüncü Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmıştı, Barcelona ise onların finalde 4-1 yendiği Juventus'a çeyrek finalde iki maçta da gol atamayarak elenmişti. Üstelik bu kez, 2009'dan beri Barcelona hâkimiyetinde olan ligde de şampiyonluk Madrid'e gitmişti. Kulübün aldığı esas ağır darbeyse saha dışında gelmiş ve Messi'nin gölgesinden çıkıp başka bir takımın Messi'si olmayı arzulayan Neymar, Paris uçağına binmişti.
Neymar transferinden kulübün kasasına giren 222 milyon euro kuşkusuz önemli bir kaynaktı fakat hem Neymar gibisi ağaçta yetişmiyordu hem de Barcelona, takımın ihtiyaçlarını doğru teşhis edip bunlara yönelik akılcı hamleler yapacak kurumsal futbol bilincinden uzaklaştığını o yazdan itibaren defalarca gösterecekti. En başta, camiayı Neymar şokundan çıkarmak için hedeflenen iki oyuncudan birinin Philippe Coutinho oluşu, kulübün ihtiyaca değil isme yöneldiğinin net bir işaretiydi.
Coutinho'nun aksine hemen o yaz alınabilen diğer transfer hedefi Ousmane Dembele bugün Barça'nın onlarca fiyaskosundan biri gibi gözükse de potansiyeli ve Neymar'dan boşalan pozisyonda oynayabilecek olması itibarıyla mantıklı bir hamleydi ancak oyuncunun Barcelona kariyeri, çok fazla sakatlanması ve çoğunlukla profesyonellikten uzak davranışlar sergilemesiyle hayal kırıklığına dönüştü. Coutinho ise teorik olarak bile takıma uymuyordu; Iniesta'dan boşalan yere yerleşeceğini iddia edenler vardı ancak oyunu Iniesta gibi değildi. Liverpool'da en verimli olduğu rolü sol önde oynayan bir 10 numara şeklinde bulmuştu ve malum, Barcelona'da o işi sağ taraftan içeriye girerek yapan bir oyuncu vardı. Liverpool'daki gibi bir hücum yönlendiricisi olamaz, istediği frikikte topun başına geçemez ve Messi'nin savunma arkasına yollayacağı toplara hızla hareketlenemezdi. Ne var ki oyuncu Barcelona için takıntı haline gelmişti bile. Bu çaresizliğin kokusunu alıp transfer sürecini ustaca yöneten Liverpool sezon ortasına kadar bekleyip Coutinho'yu Neymar'dan gelen paranın neredeyse üçte ikisine satmayı başardı, Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig şampiyonluklarını mümkün kılacak oyuncuların transferleri için kaynak oluşturdu. (Evet, Barcelona yönetimi hiç değilse Liverpool'un otuz yıl sonra gelen şampiyonluğunda katkı sahibi olduğunu söyleyebilir.)
2017 yazının bitiminde kulübü hırpalayan bu fırtınada, Luis Enrique'nin ardından teknik direktörlüğe getirilen Ernesto Valverde uçup gitmemek için ipi Messi'ye ve pragmatizme bağlayacaktı. Neymar'ın ayrılışı ve Luis Suarez'in sezonun ilk aylarını kaçırmasına sebep olacak sakatlığıyla, takımın üzerine kurulduğu ileri üçlü bir anda ortadan kalkmıştı, Valverde de çareyi tempoyu alabildiğine düşüren, sağlamcı ve tamamen Messi odaklı bir oyun anlayışında buldu. Nitekim La Liga'da bu yöntem sonuç verecek ve oynadığı futbol etkileyicilikten uzak kalsa da sonuç almayı başaran Barcelona, Real Madrid'in puan kayıplarıyla birlikte erken öne fırlayıp şampiyonluğa uzanacaktı. Takip eden sezonda da ligde aynı senaryo yaşandı ve Real Madrid, Şampiyonlar Ligi'ndeki üst üste üçüncü zaferinin ardından ne Zidane'ın ne de Ronaldo'nun yerini doldurabildiği için bocalarken Barcelona bir başka rahat şampiyonluk elde etti. Ancak temposu ve takımlarının büyük bölümünün hücum tehdidi muadillerine göre düşük kalan La Liga'da çoğunlukla Messi ve kaleci Ter Stegen'in üzerini örttüğü sorunlar Şampiyonlar Ligi'nde saklanamaz haldeydi. 2018'de Roma 4-1'in rövanşında 3-0, 2019'da Liverpool 3-0'ın rövanşında, hem de Salah ve Firmino'dan yoksun vaziyette 4-0 kazanıp onları dışarıya atarken yetersizliklerini de yüzlerine vuruyordu.

2019'da Liverpool 3-0'ın rövanşında, hem de Salah ve Firmino'dan yoksun vaziyette 4-0 kazanıp onları dışarıya atarken yetersizliklerini de yüzlerine vuruyordu.
Kulüp yönetimi ve futbol akıllarıysa yüzlerine vurulanları görmezden gelmeyi, Real Madrid'in yarıştan erken koptuğu ligde alınan şampiyonluklarla kendilerini uyuşturmayı ve kamuoyunun da uyuşmasını umut etmeyi sürdürdü. Belki de gerçekten sorunlara teşhis koyamıyor ve gidermek için neler yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. İki yıl boyunca Antoine Griezmann'ın peşinde koşmaları ve kulübün sınırları daralan harcama kapasitesinin önemli bölümünü oyunu Messi'yle uyum göstermeyecek bir diğer büyük isim için kullanmaları da buna işaret ediyordu. Valverde'den memnun olmamalarına rağmen üst üste iki lig şampiyonluğu nedeniyle onu görevden almaya cesaret edemeyip geride kalan sezonun ortasında, Suudi Arabistan'da oynanan Süper Kupa turnuvasında alınan yenilginin ardından, takım ligde yine liderken faturayı ona kesmeleri de...
Keza Valverde'nin yerini alacak ismin arandığı süreçte yaşananlar da bu yönetimin üst düzey futbol dünyası nezdindeki itibarının ne kadar zedelendiğini ve Barcelona gibi bir markanın artık tercih eden olmaktan çıkıp ikna etmeye çalışana dönüştüğünü ortaya sermişti. Mart 2021'deki seçimin favorisi Victor Font'un başkan seçildiği gün teknik direktörlüğe getireceği, yeni Guardiola olması umulan Xavi önden gidip mevcut yönetime yardım etmek veya kredisini azaltmak yerine bir yıl daha Katar'da kalmayı yeğledi. Mauricio Pochettino'nun Espanyol'la gönül bağından ötürü Barcelona'da çalışmayacağı söyleniyordu, oysa Pochettino ihtimalini uzak kılanın Manchester United, Arsenal, Bayern Münih gibi takımların da 2020 yazında Arjantinli'nin kapısını çalmalarının beklenmesi ve böyle talep görecek bir teknik adam için Barcelona'nın mevcut durumuyla birlikte cazibesini kaybetmesi olduğu açıktı. Ronald Koeman ise erteleneceğini tahmin edemeyeceği Euro 2020'nin önemli şampiyonluk adaylarından birinin başındaydı ve Julen Lopetegui'nin 2018'de yaptığı hatayı tekrarlama riskinden kaçındı, en azından o gün için. Barcelona, çiftliğinde böyle bir teklifi aklının ucundan bile geçirmeksizin oturan, teknik adam olarak birinci lig deneyimi Las Palmas ve Real Betis'le sınırlı Quique Setien'e kalmıştı.
Johan Cruyff'u idol bellemiş Setien için Barcelona bir rüyaydı ama kulüp Cruyff yolundan uzaklaşmaya başlayalı çok oluyordu. Elde omurgası yaşlanmış, ciddi harcamalara rağmen gerektiği gibi takviye edilememiş, bunun sonucunda daralmış ve bazı kilit isimleri de sakatlık problemleri yaşayan bir kadro mevcuttu. Pique-Busquets-Messi-Suarez hattının tümü otuzunu geride bırakmıştı ve yaşları sahada hissediliyordu ama soyunma odasına hâkim olan da bu oyunculardı ve Barcelona'da 2008'de Ronaldinho'yu, Deco'yu bir kalemde temizleyene benzer cesarete sahip bir iktidar yoktu artık. Bu omurganın sahada en fazla sırıtır hale gelmiş ismi, 2017'deki diz sakatlığından sonra asla eskisi gibi olamayan Luis Suarez'di; ne var ki Messi'nin en yakın arkadaşıydı ve onun ilk 11'dekini yerine aday bulup, Messi'yle diyalog kurarak durumu izah etmek bu yönetimin göze alabileceği ya da becerebileceği bir şey değildi.

8-2'lik hezimet sonrası Koeman'ın başa getirilişi bile Barcelona'nın nasıl yönetildiğinin bir özeti.
Ve evet, kulübü yöneten esas kişi olduğu düşünülen Messi… Futbol tarihinin muhtemelen en iyisinini içinde bulunduğu kulübün bazı kararlarına etki etmesi, idealize edilecek bir şey olmasa da, bugünün dünyasında hiç de anormal değil. Yakın arkadaşı olması sebebiyle Suarez ile ilgili alınamayan aksiyon ya da geçmişte teknik direktörlük için Tata Martino'nun tercih edilmesi birer örnek. Ayrılma tehdidiyle sürekli ücret zammı aldığı da herkesin bildiği bir gerçek. Yine de Bartomeu yönetiminin günahlarının, isabetsiz kararlarının ve transferlerinin büyük bölümünün sorumluluğu Messi'ye yıkılamayacağı gibi, kulüp cephesinin basını kullanarak Messi'nin takımla ilgili kararlara etkisine yönelik inanışı körükleme ve sorumluluğu kendi üzerinden atma çabası içinde olduğu da bir başka gerçek.
Sportif direktör Eric Abidal'in Valverde'nin oyuncular tarafından sabote edildiğine dair basına verdiği demeç ve Messi'nin buna gösterdiği sert tepki, kulüp yönetiminin sosyal medyada oyuncularının aleyhine paylaşımlarda bulunacak bir troll ordusu kiraladığı iddiaları, Nisan ayında altı yönetim kurulu üyesinin bu olay nedeniyle Bartomeu'ya seçim çağrısında bulunarak istifalarını vermeleri, kulüpteki iç savaşı ve yönetim-oyuncu ilişkilerindeki tahribatı ortaya koyuyor. Bunların yanında Messi geçen yaz Neymar'ın geri getirilmesini isterken Bartomeu yönetiminin hücum hattına transferi, Messi'yle benzer uyumu gösterebileceği daha gelmeden şüpheli gözüken Griezmann olmuş ve kulübün Neymar transferi için o kadar da çabalamadığı iddia edilmişti. Belki de sahiden kulübü Messi yönetiyor olsa en azından şu ankine göre daha başarılı olabilirlerdi.
Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali'nde Bayern Münih karşısında uğranan 8-2'lik hezimet bir kenara, sadece o maçın ardından birkaç güne sıkışan, Setien'in görevine son verilip yerine Koeman'ın getirilmesi süreci bile Barcelona'nın içinde bulunduğu durumun özeti. Sezon ortasında belki dördüncü tercih bile olmayan ama çaresiz kalınarak göreve getirilen teknik adama sadece birkaç ay sonra kapı gösterilirken, kriz havasını yatıştırıp yeni bir başlangıç umudu aşılayabilecek tek aday Pochettino'nun önünden Bayern, Arsenal, Manchester United seçenekleri kalkmış olmasına rağmen, kulüp muhtemelen yine reddedilerek küçük düşeceğini sezip Koeman'a yöneldi. Teknik adamlıktaki başarılarından ötürü değil, 1992 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası'nda kupayı getiren ve kulüp tarihini değiştiren golün sahibi olduğu için. Tıpkı Coutinho ve Griezmann'ı transfer ederken olduğu gibi üyelerini ve taraftarlarını bu şekilde ağzına emzik tıkılabilecek bir küçük çocuk yerine koyarak. Lizbon'daki 8-2 de o gecenin değil, son birkaç yılın sonucu. Ve ironiktir ki son iki golü, kiralık olarak Bayern kadrosunda bulunan Coutinho'dan.