
Başarı, Yetenek ve Ödül
11 dk
Cleopatre Darleux'nun, tarihi olimpiyat zaferinden sonra L'Equipe'e sitemi, belki de başarıdan daha çok gündeme geldi. 'Eşit ödül' tartışması ise sonlanacak gibi değil. Peki eşitsizlik sadece ödüller ya da övgülerle mi sınırlı?
Cleopatre Darleux, "Tarih yine tekerrür etti. Biz ana sayfayı hâlâ mı hak etmiyoruz?" diye soruyordu. Tokyo'da erkek hentbol takımı şampiyon olup prestijli spor gazetesi L'Equipe'in ana sayfasında yer aldıktan bir gün sonra, Fransa tarihinin kadınlardaki ilk olimpik hentbol altınına ulaşsalar da gazetenin ana sayfasında ancak bir minik bant olarak yer alabilmişlerdi. Bu hikâyeyi, Avrupa Şampiyonası'nda madalya alıp ön sayfalarda kendilerine yer bulamadıklarında da yaşamışlardı.
Geçtiğimiz yazın en fazla konuşulan spor olaylarından birine denk geldi onların şampiyonluğu; Lionel Messi'nin PSG'ye transferine... Muhtemelen herhangi bir olimpiyat şampiyonluğu, tarihin en büyük futbol transferinin -hem de L'Equipe'in şehrine gelişinin- önüne geçemezdi. Geçmeli miydi? Ona sonra geleceğiz fakat L'Equipe'in 'bu tercihi yapmak zorunda kalışı' aslında Billie Jean King'le başlayıp Megan Rapinoe'ya uzanan, günümüzün en çok tartışılan 'eşit ödül' kavramını da büyük ölçüde yeniden tartışmaya açıyordu. Ödül yalnızca paradan ya da madalyadan ibaret değildi.

BBC'nin yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya göre, uluslararası sporların yüzde 83'ünde, 1970'lerde başlayıp bugüne uzanan 'eşitlik' tartışmasının sonunda eşit yahut eşite yakın ödül verilmeye başlanmış. Ama esas sorun, yüz milyonlarca doların döndüğü sporların yüzde 17'lik dilim içerisinde kalması. Aslen birçok minör spor, eşitliği sağlamaya yaklaşıyorken futbol, basketbol veya tenis gibi dünyanın hem en çok izlenen hem en çok ilgi gören hem de en ciddi para ödülü dağıtan sporları henüz eşitliğe yaklaşmış değil. Biz hentbola dönelim.
Darleaux'nün L'Equipe'e tepkisi büyük ölçüde "Messi gelmişken size kim baksın?" ile, tiraj hesabı yapan bir gazetenin tabii ki Messi'ye yöneleceğini savunanlar arasında kaldı. Messi'ye denk gelişin, tamamen şanssızlık olduğu görüşleri arasında gitti geldi. Hentbolun, hele ki kadın hentbolunun zaten görünmek için elinden geleni yapsa da sadece aşağılarda bir yerlerde, bir köşede var olabilmesi, "Bir olimpiyat şampiyonluğu da görünür kılamayacaksa, bu sporu ne görünür kılacak?" sorusunu da beraberinde getirdi haklı olarak. Yukarıda bahsettiğim BBC araştırmasının içinde, bir sporun, o sporda dönen paranın büyüklüğüne eşdeğer yayın hakkı sattığı, bu satışların devasa gelirler getirdiği ve gelir getirdikçe daha görünür olup, daha görünür oldukça daha fazla gelir getirdiği de yazıyor. Yani bu noktada "Kim izliyor bu sporu ki futbolun önüne geçsin" tezi kendi içinde bir tezat barındırıyor.
Sporlar arasındaki görünürlük ve pazar payı zaten uçuruma gitmişken, minör kalan sporların da kadın ve erkek taraflarının arasında ödül eşitsizliği olması yine çok korkunç. 'Uzmanlar' lakaplı Fransa Erkek Hentbol Milli Takımı yıllar boyu kazanabileceği her şeyi kazanırken, belki de Fransa'nın takım sporlarındaki en büyük başarı geleneğini oturtmuşken, kadın takımının gördüğü podyumların ön plana çıkmaması "Çıtanın çok yukarıda oluşu" ile açıklanmıştı. Bu kabul edilebilirlikten çok uzak bahaneyi bir kenara atalım… Kadın takımının Avrupa ve dünya şampiyonluklarının yazılı ve görsel basında asla erkek takımı kadar yer almaması, 2016 yılında yapılan büyük anlaşma sonucunda Lidl, erkekler ligine sponsor olurken; kadınlar ligine son dönemde sponsor olan Butegaz'ın hem çok sonra (2019) hem de çok düşük bir bütçeyle gelmesi aslında birçok şeyi açıklıyor. Lidl'ın sponsorluğu sonrasında Fransa Ligi bir anda dünyanın en iyi ligi kabul edilen Bundesliga ile yarışmaya başlarken, takımların bütçelerindeki yükselmeyi görmek çok kolayken, kadınlar liginin sponsorluğu herhangi bir yaraya merhem olabilmiş değil.
Fransa, spor kültürü çok yüksek, -2020 Tokyo'da de olduğu gibi- salon sporlarındaki performansı akılalmaz boyutlarda, sporcu yetiştirme konusunda -kadınlarda da erkeklerde de- çok üst düzey bir ekol. Bu da imkânları ve geleneği daha alt seviyelerde olan yerlerdeki 'ödül eşitsizliğinin' ne boyutta olabileceğine dair önemli bir işaret.
2024 Paris Olimpiyatı için tanıtımlarına ve çalışmalarına şimdiden başlayan L'Equipe'in, ağustos ayında ters düştüğü Cleopatre Darleux ve kadın milli hentbol takımını Mbappe ile birlikte 2024 Paris'in yüzü yapması, yer yer ders aldıklarını gösteriyor gibi.
Eşitsizlik Her Yerde
Ödül eşitsizliği sadece kadın-erkek sporcu çatışmasına indirgenmese daha iyi. Evet, Cleopatre Darleux'nün dünyanın en önemli spor gazetelerinden birine çıkışması ve özellikle son dönemde cinsiyet eşitsizliği konusunun tüm iş kollarında ele alınıyor olması işin o tarafını daha önemli kılıyor. Ancak, yine 2020 Tokyo'da gözümüze çarpan şeylerden biri de ülkeler arasındaki eşitsizlik.
2020 Tokyo'dan dört yıl -üç yıldı ama malum, Covid 19 ertelemesi- önce, 2016'da tam 12 yıl sonra Almanya Erkek Milli Hentbol Takımı'nı Avrupa şampiyonu yapan İzlandalı Dagur Sigurdsson, şampiyonluğun ardından takımı bırakıp Japonya'yla anlaştığını açıklamıştı. Hentbol dünyasında herhangi bir yeri olmayan Japonya'nın başına geçmek, Avrupa şampiyonu bir teknik direktör hem de Almanya'nın başındaki biri için gerçekten düşünülmesi güç bir şeydi. Japonya Spor Bakanlığı, 2020 Tokyo projesi kapsamında 'Japon kültüründe olmayan sporlar' arasında hentbola hatırı sayılır bir geliştirme payı ayırmıştı. Bu sayede Japon hentbolcular ilk kez yatırım aldılar. Sigurdsson önderliğinde yoktan var ettikleri takımlarıyla, Tokyo 2020'de zorluk derecesi çok yüksek gruplarında puan almaları bile beklenmezken, son maçta üçlü averaj ve bir gol farkla gruptan çıkmayı kaçırdılar.

Gruptan çıkan, tarih yazan bir başka takım Bahreyn oldu. Hemen hemen aynı hikâyeye sahip Bahreyn'in Kasım 2020'de görevi devralan İzlandalı antrenörü Halldor Sigfusson, önce takımı tarihinde ilk kez olimpiyat oyunlarına götürdü, sonrasında da gruptan -Portekiz'in önünde- çıkarmayı başardı. Sonuç olarak iki tane, daha önce hentbolcularının yüzüne pek bakmamış ülke, tarihi iki başarı elde etti. Hem Dagur Sigurdsson'un, hem de vatandaşı Sigfusson'un ilk röportajlarında kendilerine şaşkınlıkla karışık yöneltilen "Sizin burada ne işiniz var?" sorularına verdikleri yanıt aynıydı: "Aslında burada çok büyük bir potansiyel var. Sadece gelip görmeniz gerekiyor."
Biraz geçmişe, iki İzlandalının yaptığını, o dönemde hentbol dünyasında yeri olmayan bir başka takım olan Brezilya ile yapan Danimarkalı hentbol antrenörü Morten Soubak'a dönelim. 1995 yılında o dönem yardımcı antrenörlüğünü yaptığı hentbol takımını kamp için ziyarete gelen Brezilyalı hentbol antrenörü Edu Macedo'nun "Brezilya'ya gelip bize bir şeyler öğretmeye ne dersin?" sorusuna pek de düşünmeden 'Tamam' diyen Soubak, hentbolla ilgisini hiç bilmediği Brezilya'ya yerleştiğinde "Eşitsizlikten öte, yokluk" diye nitelendirmişti gördüklerini. Yalnızca altı ay dayanabildiği, tesis, top hatta oyuncu bulmakta bile zorlandığı ilk Brezilya macerası sonrası Danimarka'ya dönen tecrübeli antrenör, aynı zamanda oradaki hentbolcular ve hentbol oynamaya çalışanlar için de kötü hissettiğini söylemişti. 2005 yılında tekrar Brezilya'ya gitti Soubak. Önce erkekler takımı Pinheiros'u üç kez üst üste şampiyon yaptı, ardından Brezilya Kadın Milli Hentbol Takımı'nı çalıştırdı. Dünya sıralamasında büyüteçle görülebilecek bir noktaya sahip olan takımı 2009'da aldıktan yalnızca dört yıl sonra dünya şampiyonu yaparken, Brezilyalı hentbolcuların dünya sahnesine çıkmasını sağladı.
Görünürlük kısmına dönelim. Soubak'ın söylediği şeylerden en önemlisi, imkânı olmayan yerlerdeki insanların çabalarının görünmemesi. "Brezilya dünyanın en büyük doğal yeteneklerine sahip ancak benim gibi deli bir Danimarkalının gelişi sonrasında insanların onlardan haberi oldu" diyordu tecrübeli antrenör. İmkân olmadıkça görünürlüğün azalması, yeteneğin veya çok çalışmanın da ödüllendirilememesini beraberinde getiriyor.
Bütçeler Artarken Uçurum Büyüyor
QSI (Katar Spor Yatırımları) Paris Saint Germain'i satın aldığında, hentbol takımının da büyüyeceğini herkes biliyordu. Amaç aynı futbol takımında olduğu gibi Şampiyonlar Ligi'ni kazanmaktı. Bugün yatırımın sekizinci yılında PSG ne hentbolda ne de futbolda büyük hedefine ulaşabilmiş durumda. Ancak özellikle eşitsizliğin daha büyük olduğu hentbolda finansal duvarları yıkmayı başardılar. Bugün PSG'nin Fransa Erkekler Hentbol Ligi'ndeki bütçesi, ligdeki diğer 15 takımın toplam bütçesinin hemen hemen yarısına gelmiş durumdayken, ligde bir eşitlikten bahsetmek imkânsız. Erkek takımları arasında bile uçurum bu denli yüksekken yukarıda bahsettiğim kadın-erkek ligleri arasındaki uçurumun artmaması yine mümkün değil.

Sponsorların veya kulüp sahiplerinin aktardığı paralar önce kulüplere daha iyi oyuncular, sonrasında ilgiden doğan daha yüksek bütçeler, sonrasında da daha fazla görünürlük getirirken, bunu yalnızca "Diğerlerinden daha başarılı iş planı yapmak" olarak açıklamak yanlış olur. EHF Şampiyonlar Ligi tarihinin en büyük sürprizlerinden biri olan 2018-19 sezonundaki Vardar şampiyonluğu belki de buna en önemli örnek. Rus iş adamı Sergey Samsonenko'nun büyük yatırımı sonucu 2016-17 sezonunda ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu alan Vardar, yalnızca iki sezon sonra hentboldan sıkılan başkanının çekilmesiyle hem oyuncularını kaybetti hem de ciddi bir ekonomik krize girdi. Zorunluluktan oynayan genç oyuncular ve ayrılanların yerine şans verilen düşük bütçeli -Cezayirli, Letonyalı, Brezilyalı gibi çok tercih edilmeyen- hentbol ülkelerinin oyuncularıyla takım neredeyse sıfırdan inşa edildi. Teknik direktörleri ise kadın takımının yardımcılığından getirilmişti. Sonuç, büyük bir peri masalıydı. Vardar, kendinden yedi kat yüksek bütçeye sahip Veszprem'den almıştı şampiyonluğu. Para, zorunluluktan doğan doğru planı ve yeteneği ödüllendiren yapıyı yenememişti.
Eşitsizlik her yerde. Sporlar arasında, cinsiyetler arasında, milliyetler arasında... Yeteneğin ve imkânın yalnızca 'Bir şans verilmesi' üzerinden okunması, 2021'de olsak da devam ediyor. Urfa'da hentbol oynayamadığı için ağlayan Merve haber olunca ona burs imkânı sunanlar, Merve'nin takım arkadaşlarının aynı şeyleri yaşadığını görmezden gelip 'kurtarıcılık' oynuyor. Cleopatre Darleux Fransız ve şampiyon bir hentbolcu olduğu için L'Equipe'e çıkışıp dikkat çekebilirken, Morten Soubek'in Brezilya'ya hiç gitmediği bir senaryoda 2013 Dünya Kadınlar Hentbol Şampiyonası şampiyonu Brezilya Kadın Milli Hentbol Takımı'nın fertlerinin bugün nerede, ne iş yapacağı meçhul. Ödülü yalnızca başarıya odaklayıp yeteneği veya çalışmayı ödüllendirmek için eşit şartlar sağlamadığımız sürece, yalnızca sesini duyurabilen ve bir şekilde kendini gösterebilenin var olabileceği bir dünyadan başka ne hedefleyebiliriz ki?