Başarılı ve Sevgili Cengiz Abi
10 dk
Cengiz Göllü, sadece Türk voleybolunun kurucuları arasında değil, hayatına dokunduğu insanların kalplerinde de eşsiz birer yer edindi. Efsanevi antrenörün bıraktığı sportif ve duygusal mirasın izini sürdük.
Cengiz Göllü, otobiyografisindeki sunuş yazısını şöyle bitirmiş: “Voleybolumuza katkısı olması dileğiyle...” Tam da sevdiği spora 56 yıl hizmet veren birinden bekleneceği gibi. Onunki gerçek bir adanma hikâyesi. Ve bu hikâyenin bize hatırlatacakları var.
Safiyet
Ortasından başlıyorum. Göllü, kariyerinin üçte birinden fazlasını geçirdiği Eczacıbaşı Spor Kulübü’nde. Yıllardan 1983 ya da ‘84...
Eski oyuncu Yurdagül Işıkçı anlatıyor: “Yugoslavya’da bir kupa maçındayız. Şehir dışında. Kerbela gibi bir oteldeyiz. Cengiz Abi idarecilerle dışarı çıkınca resepsiyondan çok önemli bir şey alacağız bahanesiyle odasının anahtarını istedik. Odaya geçince de yorganı yatağa, pijamaları yastığa, yastığı yatağa, pijamasının kol ağızlarını, gömleklerinin yakalarını, takım elbisesinin ve pantolonunun ceplerini, kazaklarını, çoraplarını, her şeyini birbirine diktik. Tam bir takım çalışmasıydı. Odasındaki aynaya da tıraş sabunu ile ‘Kobralar’ diye yazıp çıktık.”
Ertesi gün Göllü hiçbir şey olmamış gibi kahvaltıya iniyor, üç-dört dakika kendini tuttuktan sonra gülme krizine giriyor ama sonra oyuncularını uyarıyor: “Bunun intikamı ağır olacak.”
Öyle de oluyor... Danimarka’daki bir maç öncesi takım ısınırken Göllü gizlice soyunma odasına giriyor. Hazırlık karşılaşması sonrası CSKA’lı oyuncuların kendilerine hediye ettiği gül yağını sporcuların ‘anoraklarına’ boca ediyor. ‘Kobralar’ seyahat sonuna kadar gül yağı kokusuyla dolaşmaktan baygınlıklar geçiriyor.
Bunlar, Eczacıbaşı’nın Türkiye liginde fırtınalar estirdiği dönemde yaşanıyor.
Sevgi-Saygı
Kobraların elebaşılarından Violet Duca o günleri şöyle anıyor: “Şimdi düşünüyorum da bizim jenerasyon çok güzel bir spor hayatı geçirdi. Tam anlamıyla bir takım, bir aile gibi uzun seneler beraber olduk ve hepimiz birbirimize sevgi ve saygı içinde spor yaptık.”
Takımın bir başka eski yıldız oyuncusu Hülya Babalı Erçin ise voleybola veda ederken Göllü’ye şöyle bir not yazmış: “Son 20 yılda bana olan sevgin, ilgin, dostluğun ve de babalığın için sonsuz teşekkürler. Asla bitmeyecek sevgi ve saygılarımla.” Asla bitmeyecek, demiş.
İşte bu sözler, Göllü’nün mirasını özetler gibi. Bunlar ve eşine az rastlanır sportif başarılar. Şimdi onlara gelelim...
Odaklanma
Cengiz Göllü, 1938’de Ankara’da, dar gelirli ama mutlu bir memur ailesinin oğlu olarak doğmuş. Çocukken her türlü spora ilgi duymuş; futbol, basketbol, hentbol, voleybol... Ortaokulda, jimnastik hocasının babasına mektup yazarak izin istemesi üzerine hentbol takımına girmiş. Sonra futbol becerileri kulüplerin ilgisini çekmiş. Babası izin vermemiş ama 1955’te Demirspor’dan lisans almış. Bir yandan basketbol, voleybol oynamayı da sürdürmüş.
O yıl, milli voleybolcu Sinan Erdem, Ankara’da askerlik yapıyormuş. Tek branşta çalışırsa daha başarılı olacağını ilk o söylemiş Göllü’ye. Bir maçta voleybolcuların eşofmanlarını, formalarını, topla yaptıkları hareketleri görüp hayran kalan Göllü, o gün kararını vermiş, voleybol ilk sırayı almış. 1956 sonunda Kale İstatistik takımına girmiş ama üç yıl sonra Demirspor’a geri dönmüş. Voleybola bakışı, Demiryolları Turnuvası için gittikleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde değişmiş. Turnuvada sonuncu sırada kaldıklarında aslında voleyboldan 'bihaber' olduklarını anlamış.
Hırs
Göllü, Okul Bahçesinden Olimpiyat’a Voleybolla Geçen 56 Yıl adını verdiği otobiyografisinde, hırslı bir genç portresi çiziyor.
Bir kere, milli takıma girmeyi çok istiyor. 1959’da kampa çağrılıyor ama ‘mazeretli olarak’ gidemiyor. İkinci çağrılışında ise 12 kişilik kadroya giremiyor ve hayatının ‘en üzüntülü günlerinden birini’ yaşıyor.
O yıllarda çok çabalıyor ve yavaş yavaş antrenörlüğe de adım atıyor. Demirspor oyuncuları sadece voleybol oynamıyor, aynı zamanda Devlet Demiryolları’nda çalışıyor. 1960’da darbe olunca askerler kurumda yönetimi devralıyor, çalışanlar Ankara’nın uzak semtlerine gişe görevlisi olarak gönderiliyor. Sabah 04.00’ten akşama kadar gişede çalışıyor. 18.00 ile 23.00 arası, İktisadi İdari Bilimler Akademisi’ne devam ediyor. Ayrıca, voleybol takımında oynuyor ve kız takımını çalıştırıyor. Sonunda bu tempoya dayanamıyor, istifa ediyor.
Milli formayı ilk kez 1961’de giyiyor. 1960 ile ‘65 arasında milli takım maçlarına çıkıyor.
Sebat
Göllü, sürekli öğrenmeye çalışıyor. Rumen antrenör Murafa’nın voleybol kursuna katılıyor. Sonra Kosta Şopov’unkine. Yabancı antrenörlerin seminerlerini dinliyor.
Okul bitince sıra askerliğe geliyor. İki yıllık askerlik dönemi içinde Muhafızgücü’nde forma giyiyor. Takım 1964’te İkinci Lig şampiyonu, ertesi sezon da Türkiye ikincisi oluyor.
Askerlik sonrası, daha önce bir dönem çalıştığı Devlet İstatistik Enstitüsü’ne ve Kale İstatistik takımına geri dönüyor.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin voleybol takımını çalıştırdığı dört sezon da bu yıllara denk düşüyor. 1967-68 sezonunda üniversite takımları arasında şampiyon oluyorlar. Ertesi sezon Federasyon Kupası’nı kazanıyorlar. 1970’te ise Türkiye ikinciliği geliyor. 1971-72’de Petrol Ofisi’ni çalıştırıyor. Bu arada, üç yıldır milli takımın da çalıştırıcılığını yaptığını söylemiş miydim? Evet, öyle. 1969 baharında Voleybol Federasyonu’ndan bir mektup alıyor. Federasyon Başkanı Vahit Çolakoğlu, milli takım antrenörlüğüne ‘getirildiğini’ bildiriyor. 28 yıl süren görev böyle başlıyor.
Dayanıklılık
Cengiz Göllü’nün kariyerine damga vuran kulüp, Eczacıbaşı. Bu kulübe geçişi, Ayhan Demir’in önerisiyle oluyor. Demir, 1968-69 sezonundan itibaren İstanbul kulübünün erkek voleybol takımını üçüncü, ikinci ve nihayet birinci ligde zafere taşıyor. Buna karşın 1972’de görevden ayrılma kararı alıyor ve yerine Göllü’yü öneriyor.
1950’lerde Eczacıbaşı fabrikası bünyesinde spor etkinlikleri yapılmış ama spor kulübü, Nejat ve Şakir Eczacıbaşı’nın öncülüğünde, 1966’da kurulmuş. Kadın voleybol takımı da bundan iki yıl sonra.
Kulüp başkanı, fabrikanın da genel müdürü Şakir Eczacıbaşı. Kendisi bir sporsever ama Göllü’den beklentilerini tam bir iş adamı gibi dile getiriyor: “Kıtada asker boş kalıp dedikodu yapmasın diye bir taşı dört ucundan dört kişiye tuttururlar. Özel sektörde ise biz dört taşı tek kişiye nasıl taşıtırız diye düşünürüz.” Göllü omuzlarında ağır bir yük hissediyor.
Beklenen oluyor. Hatta fazlası. Göllü o dönem eşzamanlı yedi-sekiz iş yaptığını anlatıyor. Kadın ve erkek takımlarının antrenörlüğü, voleybol şube sorumluluğu, tüm takımların teknik direktörlüğü, kulüp genel sekreterliği, spor salonu amirliği ve fabrikanın sosyal hizmetler amirliği, onun görevleri arasında. Ayrıca, “Şoförler, aşçılar, marangozlar, güvenlik sorumluları, daha da önemlisi doktor ve hizmetlisiyle yüz çocuklu kreş de benim sorumluluğumdaydı” diyor.
Kulübün voleybolculara sağladığı maddi olanaklar da henüz çok sınırlı. Düzenli çalışabilecekleri bir salonları bile yok. Lise, üniversite, kulüp salonları arasında mekik dokuyorlar. Saatler süren antrenmanlardan sonra evlerine gece yarıları, ilaç nakil araçlarıyla dönüyorlar.
Takımdan beklentiler ise büyük. Göllü’ye kulüpte sürekli takıma Avrupa’da ne zaman final oynatacağı soruluyor. Göllü yabancı oyuncu istediğini söylediğinde ise Şakir Eczacıbaşı, Türk gençlerinin yeteneklerini anlatıyor kendisine.
Halbuki Göllü takımı yabancı oyuncularla doldurma meraklısı değil. Hem de hiç. Antrenörlüğünü de yaptığı kızı Arzu Göllü anlatıyor: “Babam buna hep karşıydı. Bir tane çok yetenekli yabancı yeterdi. Türk oyuncuların gelişimine katkı sağlamak isterdi. Diğer takımlarda dört-beş yabancı oyuncu varken bizde bir taneydi.”
Tabii bu direnmeler Eczacıbaşı’nın voleybola yatırım yapmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, 1973’te büyük bir adım atılıyor. Fabrikanın arkasındaki inşaat tamamlanıyor, kulüp kendi spor salonuna kavuşuyor. Türkiye’de ilk kez profesyonel bir spor kulübü kendi salonuna sahip oluyor.
Disiplin
Büyük başarılar bundan sonra geliyor. Kadın takımı 1972-73 sezonundan itibaren üst üste 17 sezon lig şampiyonu oluyor. Erkek takımı da 1977-78’den başlayarak art arda dokuz sezon şampiyonluğa ulaşıyor. Göllü canla başla çalışıyor ve çok yoruluyor, en azından arada bir tatil yapmak istiyor ama ne çare? “Yıllarım ne hafta sonu ne bayram ne de yılbaşı tatili kullanmadan geçti. Yaz geldiğinde hiç olmazsa 15 günlük bir tatilin özlemini duyardım. Utana sıkıla Şakir Bey’e bu konuyu her açışımda ‘Ben tatil yapıyor muyum ki?’ sorusuyla karşılaşıyordum.”

Aslında Şakir Eczacıbaşı ile Cengiz Göllü’nün bazısı çok benzer, bazısı birbirini tamamlayan özellikleri var.
“Mükemmeliyetçi tavır, Şakir Eczacıbaşı ve Cengiz Göllü’nün ortak noktasıydı” diyor eski oyuncu Arzu Bağdatlıoğlu, “Birbirlerini çok iyi anladılar. Bu sayede Şakir Bey, Cengiz Abi’ye geniş bir hareket alanı tanıdı."
Arzu Göllü de aynı kanıda: “Babam ve Şakir Bey’in yıllarca bu işi aynı düzen ve disiplin içinde götürmeleri, başarının büyük sırlarından biri. Zor zamanlarda bile düzen muazzamdı. İkisi de buna çok katkı sağladı. “
Adanma
Ama iş büyüyor. 1977’den itibaren hem erkek hem kadın takımları Avrupa kupalarına katılmaya başlıyor. Kadınlar İsveç’te kupa maçı oynuyor, Göllü ertesi gün erkeklerin maçı için Amsterdam’a gidiyor, maç saatine zor yetişiyor. Sonunda erkek takımının başına Kosta Şopov getiriliyor. Göllü kadınlarla yoluna devam ediyor.
Eczacıbaşı’nın as oyuncularından Selcan Çağlar, Göllü’nün o yıllarda her işe koşturduğunun altını çiziyor: “Bugünkü takımların teknik ekibinde en az yedi kişi var: Başantrenör, iki yardımcı antrenör, kondisyoner, istatistikçi, fizyoterapist, menajer. Bizde bütün bu yedi kişinin karşılığı Cengiz Abi’ydi. Takımın her şeyiydi. (...) Diyelim ki Kopenhag’a deplasmana gideceğiz. Bilet işini Cengiz Abi hallederdi, orada kullanacağımız otobüsleri ayarlardı. Ben öyle bir antrenör daha önce görmemiştim.”
Kadın takımı, Göllü yönetimindeki en büyük uluslararası başarısını, 1980 Mart’ında elde ediyor. Dönemin bir numaralı voleybol kupası olan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda, Kızılyıldız’ın ardında ikinci oluyorlar. Türk sporu için büyük olay. Göllü bu başarıdan sonra bile kontrolü elden bırakmıyor.
Arzu Bağdatlıoğlu Savaş, Göllü’nün o günkü uyarılarını şöyle anlatıyor: “Maç sonunu unutamıyorum. Cengiz Göllü çok zarif adamdı. ‘Fazla sevinmeyin, ayıp oluyor’ dedi. Hâlbuki o sırada ikinci olmuşsun!”
Selcan Çağlar ise elde ettikleri başarının etkisini şöyle açıklıyor: “Çok ses getirdi çünkü o güne kadar takım sporunda böyle bir başarı yok, kadınların ise adı sanı yok o dönem. Ondan sonra bütün diğer branşlar açıldı. Alınan mağlubiyetlerden ötürü Kadın Voleybol Milli Takımı kapatılmış bir dönem. Eczacıbaşı’nın bu hamlesinden sonra yeniden milli takım başladı. Diğer birçok branş da bu haldeydi; hentbol, basketbol, tenis falan yok. Ne zaman ki biz Avrupa ikincisi olduk, müessese kulüplerinin sayıları artmaya başladı. Tofaş, Efes Pilsen, Arçelik, Milangaz, Profilo. Biz bir şey yapmasak olmayacaktı. (...) Aileler kızlarını voleybola yollamaya başladı. Ondan önce bulamazdınız. Şakir Bey, Cengiz Abi, Ayhan Bey oyuncu arardı da göndermezdi kimse. Bir iki yıl içinde değişti her şey. Büyük bir dönüm noktasıydı. Yani kadının adı bizle birlikte oluşmaya başladı memlekette.”
Merak
Bu arada, Eczacıbaşı Erkek Takımı da aynı ay içinde Şampiyon Kulüpler Kupası’nda üçüncü oluyor.
Bu başarılar tesadüfi değil, hâliyle. Göllü kendini sürekli geliştirmeye çalışan, gözü açık bir antrenör. “Cengiz Abi voleybolu çok iyi bilirdi,” diyor Selcan Çağlar, “O dönemde dışarıyı seyrederek voleybolun nereye gittiğini görür ve bize yeni teknikler uygulatırdı. Mesela blok yapılmazdı önceden, Cengiz Abi’yle blok yapmaya başladık. Yurt dışında o başlamıştı çünkü o dönemde.”
Her şey harika mı peki? Hayır. Örneğin, eski oyunculardan Sinem Beltan antrenmanlarda bazen yanlış yöntemlerle çalıştıklarını, sakatlandıklarını ama bunların ciddiye alınmadığını söyleyerek Göllü’ye sitem ediyor. Göllü ise “Sakatlıklarda ilk işim röntgen çektirip tedaviye almak oluyordu. Atladığım vakalar olduysa özür dilerim” diyor otobiyografisinde.
Gençlere şans vermeye hevesli oluşu, Göllü’nün bir başka yenilikçi tavrı. Arzu Bağdatlıoğlu Savaş bunun faydasını görenlerden. “Cengiz Abi bize ekstra antrenmanlar yaptırırdı. A Takım’ı gönderir, küçükleri tutardı biraz daha. (...) İlk maçıma 13 yaşında çıkmıştım. (...) Çok erken yükselmiştim. Bu da Cengiz Abi’nin altyapıya güveninin göstergesi.”
Temas
Cengiz Göllü sadece sportif başarılarla değil, insani yaklaşımıyla da oyuncuların kalbini kazanıyor. Eski oyuncusu Şehnaz Karagöz Mumcu’nun deyişiyle onların ‘hayatlarına dokunuyor’.

Hülya Babalı Erçin ise Göllü’nün kendi hayatının akışını tamamıyla değiştirdiğini söylüyor: “Ben manken olmak isterdim. Benim içimden bir voleybolcu çıkardı Cengiz Abi. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak.” Göllü’nün Eczacıbaşı kariyeri 21 yıl sürüyor. Bu yıllarda kadınlar 112 şampiyonluk, Avrupa kupalarında iki ikincilik elde ediyor. Takımın üst üste 17 sezon lig şampiyonluğu yaşaması Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyor. Erkekler ise 12 kez Türkiye şampiyonluğu görüyor.
Hareket
Göllü, 1993’te Eczacıbaşı’ndan ayrıldıktan , sonra üç yıl Galatasaray’da Voleybol Şubesi Teknik Direktörü ve Erkek Takımı Antrenörü olarak çalıştı. Sonra İzmir’de Karşıyaka Kadın Voleybol Takımı’nın başına geçti. Bu dönemde, 28 yıllık milli takım antrenörlüğüne son verdi. 1998-99’da Sökespor’da genel koordinatörlük yaptı. Sonra iki dönem Başiktaş’ta kadın takımını çalıştırdı. 2005-2006 sezonunda, “işi çok iyi bilen şube yöneticileri yüzünden” Beşiktaş’tan ikinci kez ayrıldı. Artık voleybolla ilgilenmemeye karar vermişti ama 2006 Dünya Şampiyonası sonrası Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık’ın ısrarına dayanamayıp Milli Takım Genel Koordinatörlüğü görevini kabul etti. Voleybol hayatına ise 2011 yılında nokta koydu.
Enerji
Cengiz Göllü 2012’de, Türkiye Kadın Voleybol Takımı’nın olimpiyat oyunlarına katıldığını gördü. Ancak 2014’ün Aralık ayında hayata gözlerini yumdu, kulüpler seviyesindeki en büyük hayalinin gerçekleştiğini göremedi.
Eczacıbaşı, Göllü’nün vefatından bir yıl sonra, Avrupa’nın en prestijli voleybol turnuvası CEV Şampiyonlar Ligi’nde zafere ulaştı. Ayrıca hem o yıl hem de ertesi yıl FIVB Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda kupanın sahibi oldu.
Eczacıbaşı’nın 35 yıl önce Avrupa ikincisi olan oyuncuları ile CEV Şampiyonlar Ligi galibi yeni oyuncuları, 2015’te bir araya gelerek Göllü’nün kabrini ziyaret etti. O gün Hülya Babalı Erçin, Göllü hakkında şöyle diyordu: “Öyle bir enerjinin yok olacağına inanmıyorum. Mutlaka bizi görüyordur. Bu kupayı hem eski hem de yeni oyuncularıyla mutlaka paylaştı.”
Bu enerjiyi hatırlayalım.
*Bu yazıda, Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün 50. yılında Socrates tarafından hazırlanan Haydi Kızlar! kitabından ve Cengiz Göllü’nün Okul Bahçesinden Olimpiyat’a Voleybolla Geçen 56 Yıl adlı otobiyografisinden yararlanılmıştı