Başlangıç Noktası
10 dk
Gökhan İnler kendisi için zor bir sezonun ardından yeni bir sayfa açıyor. Başlangıç adresi olarak da hem köklerinin olduğu Türkiye’yi hem de çocukluk aşkı Beşiktaş’ı tercih etti.
İsminiz uzun bir süre, neredeyse her transfer döneminde Süper Lig takımlarıyla anıldı. Bu haberlerin doğruluğu var mıydı?
Özellikle üç dört yıl önce bu yönde çok haber çıkmıştı. Ben de duyuyordum ama gerçekleşmedi. Geçen sezonun başında da Beşiktaş ile temaslar oldu. Gerçekleşmeye de epey yakındı esasında ama sonrasında Leicester City’ye transfer oldum. Bu yaza dönecek olursak, hem Şenol Hoca hem Fikret Başkan çok istedi. Ben de başkan ile görüşünce kararımı verdim.
Uzun yıllar Serie A’da, sonrasında Premier Lig’de oynadınız. Kariyerinizi üst düzey liglerde şekillendirdikten sonra Süper Lig kararını nasıl verdiniz?
Son senelerde Süper Lig’i çok yakından takip ettim. Ligin kalitesi ilerledi. Artık yabancı oyuncular da daha sık geliyor. Bu da ligi enteresan kılıyor. Benim çocukluk hayalim Beşiktaş’ta oynamaktı. O yüzden Beşiktaş’ı seçtim.
Beşiktaş için “Çocukluk hayalimdi” dediniz, o günlerden özellikle hatırladığınız biri var mı?
Daniel Amokachi hayranıydım. Giydiği şortları unutamıyorum, dizinin altına kadar gelen. Benimle aynı mevkide oynayan biri değildi ama o dönem Beşiktaş’ın sembolüydü. Pascal Nouma olsun, Nihat Abi (Kahveci) olsun…Hep iyi oyuncular vardı. Ben o dönem, maçları evimizin yakınındaki lokalde babamla izliyordum. Tüylerim diken diken olurdu. Çok mutlu günlerdi. Şimdi buradayım ve kısmetse her şey çok güzel olacak.
Türkiye’ye seneler önce de gelmiş, hatta idmanlara da çıkmıştınız. Aradan geçen yıllarda burada neler değişmiş?
Beşiktaş mesela; çok önemli transferler yapan bir kulüp haline geldi. O yüzden, benim için ‘şimdi’ buraya gelmek daha önemliydi.
Geçen sezon şampiyon olan Beşiktaş’ı izleyebildiniz mi? Kendinize takımda nasıl bir rol görebiliyorsunuz?
Ben kariyerim boyunca formamı hakkımla aldım, şerefimle mücadele ettim. Burada da bunu yapmak istiyorum. Hepimiz abi-kardeş duygusuyla kazanmak istiyoruz. Bu takımı bir yerlere götürmeliyiz. Ben de tecrübelerimle takıma yardım etmek istiyorum.
Beşiktaş’ta iyi bir arkadaşlık ortamı var ve yurt dışından gelen çok sayıda Türk oyuncu bulunuyor. Siz de onlardan birisiniz, nasıl karşıladılar sizi?
Abi olarak görüyorlar ve bu beni çok mutlu ediyor. Benim de hepsine büyük saygım var. Onlara daha çok yardım edebilirim, onlar da bana aynı şekilde katkı sağlayabilir. Takım içinde harika bir ortam var. Herkes genç, herkes hırslı ve yüzde yüzünü vermek istiyor. Beşiktaş bir futbol takımından öte, sağlam bir aile gibi.
Geçen sezon çok maç yapamadınız, şu an sahada olmak için muhakkak ki bir hırsınız vardır. Peki fiziksel olarak hazır mısınız?
Ben her zaman hazırdım zaten. Ama siz de biliyorsunuz; Leicester inanılmaz bir sezon geçirdi. Teknik direktör de kazanan takımı bozmak istemedi. Ama bu sezon başka bir dinamik var. Üç kupada mücadele edeceğiz. Onun için büyük bir kadro gerekiyor. İyi bir hazırlık dönemi geçirdim. Kendimi yüzde 100 hazır hissediyorum.
Leicester’a geçelim o zaman… Mucize bir sezondu ama çok fazla görev yapamadınız. O mucizenin içinde yaşarken sahaya çıkamıyor olmak nasıl bir duyguydu?
Bir oyuncu her zaman oynamak ister. Ama ben bir profesyonelim. Önemli olan, oyuncunun kendini aşağıya indirmemesidir. Takıma yardım etmek için oynamak gerekmez. O yönden, problemim olmadı. Çok sakindim. Benim kariyerim, buralara bu sayede geldi. Aksi halde başaramazdım. Geçen sezon yaşananlar, benim için yeni bir durumdu. Ben de ona göre karşılık verdim. Şampiyon olduk. Şampiyon olan takımda yer almak da önemlidir. Duruma pozitif baktım. Bu sezon da yeni bir yola girdim. O yol da Beşiktaş için koşmak!
Peki içeriden biri olarak söyler misiniz; Leicester’ın şampiyonluğunun sırrı neydi?
Sırrı çok basit: Takım olmak! Biz çok iyi bir takım olmuştuk. Belki kalitemiz diğer takımlar kadar yüksek değildi ama hepimiz; oynayanlar ve oynamayanlar, süperdik. Oynamayanların bir küskünlüğü yoktu, oynayanların da bize saygısı vardı. Bu iki grubu birleştirdik ve o sayede şampiyon olduk.
Claudio Ranieri nasıl biriydi? Transferinizde onun etkisi var mıydı?
Çok sakindir. Önemli tecrübeleri var. Beni de takıma kendisi istemişti fakat elinde yeni bir kadro vardı, onu da iyi çözdü. Sistemi fazla değiştirmedi. O sayede yolumuz açıldı.
Dünyanın refah düzeyi en yüksek ülkelerinden birinde; İsviçre’de büyüdünüz. Bir insan ve bir sporcu olarak, orada yetişmek nasıldı?
İsviçre’de çok sayıda potansiyelli oyuncu var. Düşünün; şimdi Hırvatistan için oynayan Ivan Rakitic gibi isimlerle altyapı dönemimde beraberdim. Türk, Arnavut, İtalyan, birçok farklı kültürden çocuklar var. Zaten futbol okullarında en iyi şekilde yetişiyorsun, ülke o yönden çok güçlü. Önce ilçe seviyesinde en iyiler seçiliyor, sonra onlardan takımlar oluşturuluyor. O denemelerde kim başarırsa yoluna devam ediyor. Ben de o dönemde denemelere katıldım. Amaç, buradaki PAF takımlarına denk kulüplere gitmekti. Başardım ve yoluma devam ettim.
Milli takımda İsviçre’yi seçme serüveniniz nasıl gelişti?
Ben aslında, yerel basına Türkiye için oynamak istediğimi söylemiştim. Beni de çağırdılar sonra; U-21 kategorisinde İskoçya’ya karşı oynadığımız bir maçın ikinci yarısında forma giydim ama devamında kimse beni davet etmedi. Bir futbolcu için üzücü bir durum tabii.
Sonra İsviçre A Milli Takım hocası Köbi Kuhn Zürih’teki antrenmanımıza geldi. Orada benimle özel bir görüşmesi oldu ve beni İsviçre’ye kazandırdı. İsviçre bana çok şey vermiş bir ülke, ben de o şansı değerlendirdim. Bence futbolcular, oynama şansı bulmak için bu tarz tercihlerde bulunuyorlar. Rakitic de İsviçre’de oynayabilirdi ama Hırvatistan ondaki yeteneği gördü ve elini çabuk tuttu.
Euro 2016’ya gidememek sizde neler hissettirdi?
Her futbolcu gibi ben de üzüldüm. Elemelerde her maçta oynamıştım. Ama özel bir durum yaşandı. Antrenmanlarda ve maçlarda yüzde 100’ümü verdim, başka da bir şey yapamazdım. Ne yapabilirdim ki? Antrenörümüz öyle karar verdi. Ben de onu saygıyla karşıladım. Şimdi yeni bir dönemdeyim ve milli takıma geri dönmek için her şeyi yapacağım.
İsviçre Teknik Direktörü Vladimir Petkovic, Beşiktaş’a transferinizden önce kendisine danışmadığınızı söyledi. O açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?
Benim için önemli olan kendi tercihlerimdir. Kesinleşmeden önce kimseye bir şey diyemezdim. Ama ilerleyen günlerde hocayla görüşürüm. Artık kafam yüzde 100 burada, gerisini de onlar bilir.
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde Napoli ile eşleşti. Eski bir Napoli oyuncusu olarak o maçı hangi duygularla bekliyorsunuz? O gün nasıl bir atmosfer olur?
Size sadece şunu söyleyeyim; o stada gidin ve görün! Şampiyonlar Ligi şarkısı çaldığında sonuna kadar iyice dinleyin. Tüyleriniz diken diken olacaktır. Şimdi, eğer forma şansı bulursam, onlara karşı oynamak benim için de özel olacak. Napoli’de rakip takım olarak bulunmak çok zordur, herkes için.
San Paolo Stadı’nda size özel bir karşılama olur mu?
Taraftarın beni nasıl karşılayacağını bilmiyorum, onlar bilir. Muhakkak ki o stadyuma geri dönmeme çok sevinirler. Ben de onları çok seviyorum. Çünkü onlar beni sadece futbolcu olarak değil, insan olarak da kazandılar. Ayrılırken şehrin belediye başkanı bile bana hediyeler hazırlamıştı. Şimdi de çocukluk takımım Beşiktaş ile oraya döneceğim… Benim için daha büyük bir heyecan olamaz herhalde.
Geçen sezon Napoli’yi takip edebildiniz mi?
Hep izledim… Juventus maçına kadar çok iyilerdi ancak o gün, 88. dakikada yedikleri golle 1-0 yenildikten sonra düşüşe geçtiler. Juventus da çok güçlüydü, herkesi yendiler. Şampiyonluğu kesinlikle hak ettiler. Ama Napoli de çok güçlü ve iyi futbol oynayan bir takım.
Gonzalo Higuain’in Juventus’a gitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her futbolcunun kendi kararları vardır. Higuain büyük bir futbolcu. Ama Napoli’de oynamak çok özel bir his. O takımda kim oynarsa kalbini sonuna kadar verir. Seyirciler de bu ayrılıktan ötürü üzüldü elbette ama herkes ileriye bakmalı.
Napoli maçı için İtalya’ya gidecek Beşiktaş taraftarları olacak. Şehri tanıyan birisi olarak, onlara nereleri ve hangi mekânları tavsiye edersiniz?
Açıkçası bu soruya kolay cevap veremem çünkü ben de oradayken çok fazla dışarı çıkamıyordum; taraftarlar çok tutkuluydu ve takımdan birini gördükleri anda fotoğraf çektirmek ve imza almak için hemen yanımıza geliyorlardı.
Zaten “Rahatça alışveriş yapamıyorum” tarzında bir açıklamanız da olmuştu…
Dört sene boyunca hiç yapamadım! Ev, idman, ev… Ama Beşiktaşlı taraftarlar Napoli’nin özellikle merkez kısımlarını gezebilirler, o kısımda çok fazla tarihi mekân var.
Ben şunu görüyorum; Napoli ve Beşiktaş taraftarı yaklaşım olarak birbirlerine çok benziyorlar. O yüzden, ortamın da son derece kardeşçe olacağını düşünüyorum. Napoli taraftarının ekonomik durumu çok iyi değildir ama kalpleri daima takımlarındadır. Her şartta stadyuma gitmeye çalışırlar. Bu açıdan İstanbul’daki duruma benzetiyorum biraz. Beşiktaş taraftarı da Napoli seyircisine kardeş olarak baksın. Gitsinler, şehirde güzelce eğlensinler ve maça gelsinler. Şimdiden heyecanlanıyorum, çok güzel olacak.
Ne izliyor, ne seviyor, ne okuyor?
Vin Diesel filmlerini çok seviyorum, büyük hayranıyım. Herhalde bütün filmlerini izlemişimdir. Hayvanları da çok severim. Üç tane köpeğim var. İkisi küçük Yorkshire Terrier, biri de Alman kurdu. Hayvanlarla zaman geçirmek harika; sanki konuşuyorsun ve onlar da seni dinliyorlar. Çok farklı türlerden birçok kitap okumuşumdur. Ancak özellikle, ünlü isimlerin otobiyografilerinden keyif alıyorum. Arnold Schwarzenegger ve Lance Armstrong’un kitaplarını çok sevdim.
Eren Derdiyok milli takımdan arkadaşınız ve bir süredir Süper Lig’de oynuyor. O da bu yaz Galatasaray’a transfer oldu. Hiç konuşuyor musunuz?
Sürekli. O, devamlı bana “Geliyor musun, ne olacak, ne oldu?” diye soruyordu. Ben de ona profesyonelce cevaplar verdim, “Bilmiyorum, birkaç takım istiyor beni ama şu anda fazla konuşmak istemiyorum” diyordum.
Belki rakibe geliyorsunuz diye transferinizi fazla istememiştir?
Yok, yok. Biz kardeşiz ve gündelik hayatta da sürekli görüşüyoruz.
Udinese’nin meşhur scout sisteminden çıkan bir oyuncusunuz. Orada sistem nasıl yürüyor?
En önemlisi, gençlere fırsat tanıyorlar. Bulunduğu yerde yeteneğini gösteremeyen, imkânları kısıtlı oyuncuları keşfetmeye çalışan büyük bir scouting sistemi var. Udinese, o çocukları çok ucuz fiyata alıp efektif kullanıyor. Zaman içerisinde bu yetenekler kendilerini geliştiriyor ve ciddi paralara satılıyorlar. Benim ilk geldiğim dönemde, üç pozisyon için oynayabilecek 11 oyuncu vardı. Öyle bir ortamda kendini göstermen gerekiyor. Bu benim için de çok zor oldu ama kendimi gösterebildim ve oynadım. Harika diyebileceğim dört yıl geçirdim orada. Genç çocuklardık. Şimdi birçok takımda gördüğünüz şampiyon isimler, o dönem birlikteydi; Alexis Sanchez, Mehdi Benatia... Şanslıyım ki bu projenin içinde ben de yer aldım.