Başrol

12 dk

Anthony Davis yerini değil, sadece yolunu kaybetmişti. Lakers’taki ilk sezonu bu anlamda büyük bir dönüm noktasıydı. Hem kulüp hem LeBron hem de kendisi için...

Bugünün spor dünyasında biraz olsun gözden uzak kalmak, zihinlerde arkalara atılmanıza sebebiyet verebiliyor. Dünyanın her yerindeki, her türlü spor içeriğine ulaşılabilen, üzerimize kimi zaman belki de istemediğimiz kadar maç veya yarış boca edilen bir çağda, uzun süreli bir sakatlık ya da takım halinde içinden geçilen kötü bir dönem bir sporcuyu tamamen unutturmasa bile nasıl hatırlandığına etki ediyor. Sürekli yeni yetenekler, iddialı yeni takımlar, dolayısıyla yeni konular çıkıyor. Kendinizi bir anda üçüncü ya da dördüncü virgülün ardında bulabilir, belki de cümleye hiç dahil edilmeyebilirsiniz.

Anthony Davis bunu iyi biliyor. NBA'deki ilk yedi sezonunda yalnızca iki kez play-off'larda boy gösterebildiği ve onların toplamında da ancak 13 maça çıkabildiği için ligin en iyi uzunu olduğunun zaman zaman unutulduğunu, New Orleans'ın ilgi görmeyen maçlarında yaptıkları, istatistik kalabalıklarına karışırken, Antetokounmpo, Embiid, Jokic, Towns gibi isimlerin yarıştırıldığı listelerde isminin dışarıda bırakıldığını gördü. Bütün o göz alıcı istatistikler ve birinci sınıf atletizmle birleşen ihtişamlı fizik normal sezonun dışına çıkamadıkça bir yerlerde kaybolurken kariyerinin neredeyse yarısını geride bıraktı. Şubat 2019 itibarıyla altı kez All-Star, üç kez All-NBA ilk beş seçimi olan bir oyuncu için tuhaf gözükse de kendisini -bir kez dahagörünür kılması gerekiyordu.

Davis ilk sırasında seçildiği 2012 Draft'ının öncesinde, LeBron James'ten beri en 'kesin' birinci sıra olarak tanıtılıyordu ve aradaki dokuz yılda Kevin Durant'in Greg Oden'la aynı yıl draft'a girmesi gibi önemli detaylar bulunsa da çizilen bu çerçeve beklentileri ortaya koymaktaydı. Chris Paul'la vedalaşmak durumunda kalan ve lokavtı beraberinde getiren ekonomik sıkıntılar içinde, yeni takım sahibi bulunana kadar kontrolü NBA yönetiminin elinde kalan, seyirci çekme konusunda sürekli zorlanan -o zamanki adıyla- New Orleans Hornets için Davis batmaktan kurtulmak ve iddialı bir takıma dönüşme şansını yakalamak demekti. LeBron ve Durant gibi anomalilerin lige hâkim olduğu bir dönemde sıradaki büyük anomaliyi kapmıştı New Orleans. 2.08 boyunda ve 2.27 kulaç açıklığında ama aynı zamanda ayakları kısa çabukluğunda, bir yandan pota altını kapatırken her an üçlük çizgisinin gerisine müdahale edebilecekmiş korkusu veren, aniden boy attığı birkaç yıl öncesine kadar guard oynadığı için de belli bir şut kabiliyetine ve top hâkimiyetine sahip bir anomali.

O anomali üçüncü sezonundan itibaren lige hâkim olmaya başlıyor gibiydi. 2015'te normal sezonu 24.4 sayı, 10.2 ribaund, 2.9 blok, 1.5 top çalma ve tarihi seviyedeki 30.8 PER istatistikleriyle tamamlamasının ardından play-off ilk turunda takımının Golden State tarafından süpürülmesini engelleyemedi belki ama sonrasında şampiyonluğa uzanacak Warriors'a karşı o dört maç belli ölçüde yakın geçtiyse bu, 31.5 sayı, 11 ribaund, 3 blok, 1.3 top çalma ortalamalarıyla kafa tutan Davis sayesindeydi. Warriors, seviyesini en yakından tecrübe ettiği genç adamdan o kadar etkilenmişti ki takip eden günlerde New Orleans'ın başına geçecek olan, dönemin Warriors yardımcı antrenörü Alvin Gentry'yi "Hadi iyisin, Davis'in koçu oldun" diye başlayan sözlerle tebrik edeceklerdi. Kadronun geri kalanının seviyesinden bağımsız olarak, sadece Davis'in varlığından ötürü New Orleans başarı ihtimali en yüksek, en cazip işlerden biri gibi görülüyordu.

Ne yazık ki böyle istisnai bir yeteneğin etrafında yapılanıp büyümeyi başaramadılar. Kuşkusuz Jrue Holiday'in sık maç kaçırması ya da çok iyi seri yakaladıkları bir dönemde DeMarcus Cousins'ın aşil tendonunun kopması gibi şanssızlıklar yaşamaları göz ardı edilemez ancak New Orleans ve dönemin genel menajeri Dell Demps'in esas büyük günahı, yan parça tercihlerinde çoğunlukla ıskalayıp elindeki büyük gücü savunmada ayakta kalabilen şutörler barındıran bir rotasyonla buluşturamamak oldu. Davis 2019 yılının ilk günlerinde, kontratının bitimine henüz bir buçuk yıl varken takasını istediğinde ve bu talebini menajeri aracılığıyla medyaya sızdırdığında doğru şekilde davranmamıştı belki ama kulübüne yeterince zaman tanımıştı ve gitmek istemekte haklıydı. Bu talebi duyulduğunda, takas malzemelerinin bolluğu nedeniyle Boston Celtics, Pelicans'ı ikna etme şansı en yüksek takım gibiydi ve Rich Paul'un oyuncusunu bir diğer müşterisi, daha önemlisi dostu LeBron'un yanına, Los Angeles'a getirmesi kolay gözükmüyordu. Fakat sezonun devamında kartları yeniden dağıtan gelişmeler yaşandı. Elindeki tüm genç oyuncuları öne sürmesine rağmen Pelicans'ı sezon ortasında takasa ikna edemeyen Lakers'ta Brandon Ingram'ın gösterdiği ani gelişim ve draft kurasında dördüncü sırada seçim hakkını elde etmeleri, Haziran'da masaya daha cazip bir teklifle oturabilmelerini sağlayacaktı. Diğer taraftan Celtics ise türbülanslı bir sezonun ardından Kyrie Irving'in takımdan ayrılacağının sinyallerini alıyordu ve bu, Davis'i kontratının bitiminde elinde tutma konusunda en büyük kozlarından birini de kaybetmeleri anlamına geliyordu. Davis'in kısa listesinde yer aldığı söylenen Knicks ise draft kurasında birinci sırayı alamayınca, o hakkı ele geçiren Pelicans'a sunabilecekleri pek bir şey olmadığı için otomatikman devre dışıydı.

Batı Konferansı Finali İkinci Maçı (2020)

Batı Konferansı Finali İkinci Maçı (2020)

Çalışmalarının hangi noktada başladığını kesin olarak bilemediğimiz bir plan ve biraz da şans, Lakers'a Shaquille O'Neal'dan sonraki en iyi uzununu, LeBron James'e de kariyeri boyunca mili takım ve All-Star maçları haricinde bir araya geldiği en ideal takım arkadaşını kazandırdı ve hayır, bu tanım kimseye bir haksızlık içermiyor. Dwyane Wade en azından şimdilik daha büyük bir kariyer ve bir isim olabilir ama topu elinde tutma eğilimi, üç sayı tehdidinin düşüklüğü ve alan açıcı görevi üstlenememesiyle ideal bir LeBron partneri olmaktan uzaktı; Miami'nin başarısı ikisi için de harika bir üçüncü adam olan Chris Bosh'ın varlığı ve diğer tamamlayıcıları bulabilmeleriyle mümkün kılınmıştı. Kyrie Irving 2016'da Cleveland'ı maçın sonunda öne fırlatan o meşhur şutun sahibiydi ama LeBron'la aynı takımda oynamanın onu gölgelediğini hissettiğini çok geçmeden belli edecek ve ayrılacaktı, üstelik savunmada arkası toplanması gereken bir yıldızdı.

Davis ise 35 yaşındaki LeBron'un isteyebileceği her şey. En başta LeBron çoğu zaman unutturmayı başarsa da kariyerinin sonbaharındayken Davis ise en verimli çağında; hem atletik kapasitesinde bir düşüş söz konusu değil, hem de olgun ve sürekli uyarılmaya, yönlendirilmeye, eğitilmeye ihtiyacı yok. LeBron oyununa kattığı çeşitliliğe ve bir miktar ağırlaşmasına bağlı olarak dört numaraya dönüşmüş gibi gözükse de temelde hâlâ bir dış oyuncu, Davis ise her şeyi yapabilen modern bir uzun. Hücumda onu her şekilde tamamlayabiliyor; perde yapıp devriliyor, perde yapıp dışarı açılıyor, herhangi bir eşleşmede post'ta top alıp bire bir oynayabiliyor, bazen hiç topa dokunmayıp şut tehdidiyle rakibin uzununu potadan uzaklaştırabiliyor, üstelik sahayı hızlı koşabildiği için ribaund sonrası takımın en büyük hızlı hücum tehdidine dönüşüyor. LeBron'un ilk kez bir sezonu takımının en yüksek sayı ortalamasıyla bitirmemesi, buna karşılık kariyerinin açık ara en yüksek asist ortalamasını bu yıl yakalaması ve bunların Davis'le birlikte oynadığı ilk sezonda yaşanması tesadüf değil.

Tek Kaş'ı Kral'ın gölgesinden çıkaran ise Lakers'ın elit savunmasının ana direği olması ve o savunmanın her tip rakiple eşleşebilmesini sağlaması. Evet, Frank Vogel yönetiminde Lakers'ın önceliği başından beri savunmaydı ve takımın play-off rotasyonunda savunma zaafı yaratan hiçbir oyuncuya yer verilmedi, eşleşmeye bağlı olarak zayıflığa dönüşenlerin de hemen temizlendiğini gördük. Ancak bugünün NBA'inde play-off'ta sahada zayıf ve rakip tarafından hedeflenebilecek bir savunmacı bulundurmamak ne kadar mühimse de, üst limitinizi belirleyen uzununuzun eşleşebilme repertuarı oluyor. İki yıl üst üste ligin en iyi savunmacısı seçilen Rudy Gobert bile play-off'ta üzerine gidilen eşleşme olabiliyor ve normal sezonda su almaz gözüken savunmalar kurallarını rakibin koyduğu bir oyunda çırpınır hale gelebiliyor. Davis ise hiçbir rakibe karşı buna müsaade etmiyor ve bu yüzden özel. Avlamak bir kenara, ondan kaçmaya çalışıyor rakipler.

Play-off serilerini hatırlayalım. İlk turda Lakers zaten terazide ağır basıyordu ve Portland için tek sürpriz ihtimali Damian Lillard-CJ McCollum ikilisinin uzak mesafeden alev almalarıyla mümkündü; nitekim Lakers'ın hiç şut sokamadığı ilk maçın sonunda düğümü hem epey uzak mesafeli iki üçlüğü hem de yarattığı tehdidin takım arkadaşlarına alan sağlamasıyla Lillard çözdü. Ancak Lakers, Lillard'ı perde aldığı an baskılamaya devam etti. Sahada ikinci bir uzun varken Portland perdeyi o ikinci uzunun savunduğu oyuncuyla getirse bile Davis arkadaki potansiyel 4'e 3 pozisyonlarında takımının sayısal eksikliğini ortadan kaldırıyor, baskıya kendisi gittiğinde zaten şutu kapatıyor ve topun harekete geçmesi durumunda da hemen geriye dönebiliyordu. Bir daha maç vermeyip turu 4-1'le geçti Lakers.

İkinci turda bu kez Houston ilk yumruğu, üstelik epey sert biçimde vurdu ama ikinci maçtan itibaren JaVale McGee ve Dwight Howard'ın süreleri Vogel tarafından tamamen kısılıp Davis ana uzun haline gelince Rockets'ın saldırabileceği bir yer kalmadı. Oyununun önemli bir bölümü üç sayı çizgisi gerisinde ters eşleşme kovalamak olan James Harden, karşısına Davis geçtiğinde istediği avantajı yakalamış olmuyor ama onu karşısına alıp dışarı çıkaramadığında da kendisi ve takım arkadaşları için çemberde kanat açıklığı 2.27 olan bir hiper atlet tarafından karşılanma tehdidi açık kalıyordu. Lakers kontrolü ele geçirdikten sonra yine arkasına bakmayacaktı.

Lillard'a dışarıda baskı yapabilen ya da adam değişme sonrası Harden'ın karşısında kalabilen başka birçok kısa uzun, eskinin normlarına daha yakın Nikola Jokic'in karşısında ezilebilirdi ama Davis'in eşleşme çeşitliliği yine sahnedeydi ve Howard'ın sahada olmadığı dakikalarda -belki üçüncü maçın bir bölümü dışında- Jokic'in fiziğiyle oyuna hâkim olmasına izin vermedi. Final serisinde Miami kendisini şutörlerle dışarıya açıp zayıf tarafta tutarak Jimmy Butler'la üçüncü maçı alınca dördüncü maçta Davis, onun karşısına geçti. Beşinci maçta Heat perde yerleriyle karşı hamle yapıp Butler da çok iyi orta mesafe sokunca bir zafer daha kazandılar. Seriyi bitiren maçta ise Adebayo üzerinde başlayıp bir serbest savunmacı gibi her yere müdahale etti.

Lakers ismi, kulübün yıldız geleneği ve Showtime hatıraları hep hücumu çağrıştırsa da 2000'ler başındaki Shaq-Kobe takımları da Kobe-Gasol-Odom eksenli kadro da aynı zamanda üst düzey savunma yapabilmeleri sayesinde kritik virajları dönmüşler ve zafere uzanmışlardı. Bu şampiyonluk kadrosu ise, başrolünde yine iki süper yıldız bulunmasına rağmen doğrudan bir savunma takımı olarak anılmalı. Her seride, her rakibine karşı öncelikle onları bozabildiği için avantaj elde etti Lakers. Ve tüm o savunmalar Anthony Davis'in çok yönlülüğünün etrafında kurgulandı. Final serisi MVP ödülünü LeBron James almış ve hak etmiş olabilir ancak tüm play-off göz önüne alındığında Lakers'ın en önemli oyuncusu muhtemelen Davis'ti.

Golden State'in Draymond Green'in pivot oynadığı beşlerle ligin tozunu atmasıyla birlikte giderek daha sık sorulan bir soru vardı: NBA basketbolunda artık uzunlara yer yok mu? Oysa soru başından itibaren yanlıştı ve yerini kaybedenler şut atamayanlar, yatay harekette yavaş kalanlar, dış oyuncunun karşısına geçemeyenler olacaktı. Eski yıllarda dış oyuncular için sayılan gereksinimleri repertuarında bulunduran uzunlar bugünün basketbolunda yerlerini korumak bir yana, koca bir play-off'ta hegemonya kurabiliyorlar. Anthony Davis yerini değil, sadece yolunu kaybetmişti. İhtiyaç duyduğu fırsatı bulduktan sonra kendisini ve etkisini hatırlatması fazla vakit almadı.

Socrates Dergi