Başrolü Nasıl Kaptım?

4 dk

Sporcular her daim yaşadıkları çevrenin en şöhretli insanlarıydı. Bizzat Bülent Eken, başrolü nasıl kaptığını anlatıyor.

Bugünkü futbolcuların gereğinden fazla şöhret olduğu yazılır, söylenir. Fakat şu bir gerçektir ki sporcuların özellikle de futbolcuların tanınırlığı her daim had safhada olmuştur. Bu, bizim dönemimizde de böyleydi. Öyle ki Galatasaray kaptanı olduğum dönemde, şöhretimi kullanmak isteyen film yapımcılarından bir teklif dahi almıştım.

Galatasaray Kulübü’nde önde gelen ailelerden biri de İpekçiler idi. Yönetimde söz sahibi olan bu meşhur ailenin Beyoğlu’nda sinemaları vardı. Hatta futbolcuların o sinemalarda film izlemesi ücretsizdi. Bunun yanında film şirketleri de bulunmaktaydı. Bir gün Hasnun Galip’teki kulüp binasında otururken bir yöneticimiz, İpekçi Ailesi’nin beni filmde oynatmak istediğini söyledi. Önce tabii ki şaka sandım. Fakat bir süre sonra bunun ciddi bir teklif olduğunu anladım. 1948 senesiydi. Ülkenin en önemli futbolcularından biri ve Galatasaray kaptanıydım. Gazetelerde fotoğraflarım sık sık çıkar, haberlerim yapılırdı. Bundan yararlanmak istediler zannediyorum. İlk başta teklifi uygun bir dille reddettim. “Ben kim, oyunculuk kim!” dedim. Ama o Gündüz (Kılıç) yok mu o Gündüz! Beni ikna etmesi hiç de zor olmadı…

O aralar ikimizin de kız arkadaşı yoktu. Bir gün Gündüz’le Beyoğlu’nda turlarken ağzındaki baklayı çıkardı: “Bülent be, çevir şu filmi. Hem aktrisler vasıtasıyla çevren olur da kız buluruz.” Yapımcılardan gelen teklif aklıma yatmamıştı ama Gündüz can evimden vurdu. Teklifi derhal kabul ettim. Dönemin ünlü rejisörlerinden Kani Kıpçak’ın yöneteceği filmin adı Ölünceye Kadar Seninim idi. Gülistan Güzey, Hümaşah Hiçan ve Nezihe Becerikli kadın oyuncular olarak kadroda yer almaktaydı. Baş erkek oyuncu mu? Tabii ki bendeniz Bülent Eken!

Sinemanın son derece meşakkatli bir iş olduğunu henüz ilk saniyede anlamıştım ama iş işten geçmişti. Bir de kulüp maçları, milli maçlar, kamplar, antrenmanlar derken set için zaman bulmakta zorluk yaşıyordum. Neyse ki rejisör Kani Kıpçak ve diğer ekip arkadaşlarımın yardımıyla macerama devam ettim. Kani Kıpçak demişken, beni onurlandırdığı o güzel anı yâd etmeden olmaz.

Sette sohbet ediyoruz, Kani Kıpçak bir anda yanındakine döndü ve beni göstererek, “Yahu yıllardır Atatürk’ü oynayacak adam arıyoruz. Meğer yanı başımızdaymış” dedi. Çok mutlu olmuştum. Sık sık benzetilirdim Mustafa Kemal’e. Kani Bey de bunu tasdik etmişti.

Bu arada filmde maç sahneleri de yer almış, Yunanistan ile oynayıp kazandığımız milli maç için stadyuma kameralar kurulmuştu. Bir futbol maçının beyazperdede yer alması, sanırım o güne kadar Türkiye’de görülmedik bir şeydi. Gündüz’le yaptığımız plandan da vazgeçmemiştik pek tabii. Lakin Toto Karaca, film kadrosunda olmasa da gayemizi anlamıştı.

Set sonrası bütün oyuncular yemeğe oturmuştuk. Bir anda Toto Karaca çıkageldi. Gülistan Güzey’in olduğu masaya oturdu ve sohbete koyuldular. Gülistan Hanım, biraz da sinirli bir şekilde “Abla, paraysa para, şöhretse şöhret… Allah aşkına, söyler misin Bülent’in ne işi var burada?” dedi. Rahmetli Toto Karaca, çok matrak bir kadındı. Hemen cevabı yapıştırdı: “Salak mısınız be! Niye gelecek, sizi kafeslemeye geldi!”

1948’de başladığımız Ölünceye Kadar Seninim filmi, 1949’da vizyona girdi. İnanır mısınız iyi de iş yaptı, özellikle de Anadolu’da. Ben bunu hem kadrodaki isimlere, hem de maç sahnelerine bağlıyorum. Anadolu’daki seyirci, o zamanki topçuları görme fırsatları olmadıkları için çok sevmiş o sahneleri. Hatta film vizyondayken başıma gelen bir olayı anlatayım... İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorum, Sakarya’da arabamın lastiği patladı. O zaman yollar böyle değil; çok tenha. Bekle ki bir araç geçsin… Planlar yapıyorum nerede kalabileceğime dair. Malum, o geceyi Sakarya’da geçirmem zorunlu gibi. O ara bir kamyon geçti yoldan. Beni görünce durdu, şöyle bir baktı “Bülent Ağabey sen misin? Ben de geçen senin filmi izledim. Çok beğendim ağabey” dedi. Sağ olsun, benim lastiği değiştirdi ve beklemeden yola devam ettim.

Filmin en büyük katkısı bu oldu bana… Bugün filmin konusunu bile doğru düzgün hatırlamasam da dostum Gündüz’ün dolduruşuyla girdiğim sinema aleminden, kariyerime eklediğim yeni bir unvanla ayrılmıştım: Türkiye’de bir filmde başrol oynayan ilk futbolcu.

Hazırlayan: İlhan Özgen

Socrates Dergi