
Bayram Harçlıkları
12 dk
Koç Rams bu yıl Türkiye’de namağlup şampiyon olup Avrupa’da son dörde kaldı. İlk adımlarında ise bayram harçlıkları vardı.
Koç Rams’in hikâyesi 2003 yılının sonunda, Uludağ’da gerçekleşen bir öğrenci buluşmasına dayanıyor. Ülkenin dört bir yanından gelen üniversitelilerin tartıştığı ilk konulardan biri Amerikan Futbolu değil elbette. Lafın dönüp dolaşıp nasıl oraya geldiğini pek anımsamasa da Koç Rams’in kurucularından ve bugün hâlâ takımın as oyuncularından biri olan Saygun Ofluoğlu, arkadaşı Barış Aksen’den gelen telefonu oldukça iyi hatırlıyor: “Saygun, burada Gazi Üniversitesi’nden çocuklar var. Sizin okulda bir Amerikan futbolu takımı kuralım diyorlar…”
Telefon görüşmesinin üzerinden çok geçmeden, Koç Üniversitesi’nin bugün de kullandığı Sarıyer’deki Rumelifeneri Kampüsü’nde bir kamp düzenleniyor. Ofluoğlu, kampın ilk gününde bir metreye yakın kar olduğunu, kar kaplı yollarda arabasıyla devam edemediği için kampüs yolunun bir kısmını yürüyerek geçmek zorunda kalışını gülerek hatırlıyor. Mazisi 1996 yılına dayanan Gazi Warriors’tan gelen oyuncular, dört günlük kamp süreci boyunca oyuna meraklı 100’ü aşkın Koç Üniversitesi öğrencisine işin temelini, basit antrenman tekniklerini aktarıyor. Kampın sonunda Ankara’ya dönen Gazililer, arkalarında oyunun tadını almış bir kitle bırakıyor.
Kampı takip eden hafta içerisinde kondisyon idmanlarını sürdüren Rams, bir yandan da koç arayışına girişiyor. Ofluoğlu’nun tavsiye almak için açtığı telefon yine Ankara’ya; ama bu kez Bilkent Üniversitesi’ndeki arkadaşlarına. Bilkent Amerikan futbolu takımının eski kaptanı Koray Şahmalı’nın artık İstanbul’da yaşadığı haberi ve gelen tavsiyeler sonunda Şahmalı’yla bağlantıya geçiliyor ve kendisi, Koç Rams’in ilk baş antrenörü olarak takımın başına getiriliyor.
Yeni koçun yönetiminde Rams, idmanlara başlıyor başlamasına ama ortada önemli bir eksik var: Amerikan futbolu fiziki temasın en had safhada yaşandığı sporlardan biri olmasına rağmen, ilk dönemde takımda ne shoulderpad ne de kask var. Okul yönetiminin başlarda takıma finansal destek vermemesi, ekipman alımı için gerekli kaynağın yaratılamamasına neden olmuş. Yoğunlaşan antrenman temposuyla birlikte, paramparça kaşlar ve dudakların sayısı artmaya başlamış ve artık ekipman alma vaktinin geldiği kesinleşmiş. Yaklaşan bayramı fırsat bilen Ofluoğlu, takımı yanına çağırmış ve şöyle demiş: “Bayram dönüşü herkes harçlıkları biriktirsin, 100’er dolar toplayacağım.” Yaklaşık 60 kişiden toplanan ‘bayram harçlıkları’nı cebine koyan kaptan, Amerika’ya uçup ikinci el shoulderpad ve kasklarla Sarıyer’e dönmüş. Ekipmanlarına kavuşan Rams, 2004-2005 sezonunda, o dönem İstanbul ve Ankara olarak ikiye ayrılan KFK (Korumalı Futbol Kurulu) liginin -kurulan dostluklar sebebiyle- Ankara ayağında boy göstermeye başlamış. İlk resmi maçına, ligin eskilerinden Hacettepe Red Deers karşısında ve Koç Üniversitesi kampüsünde çıkan Rams, tecrübeli rakibine boyun eğmiş ama aynı sezon Anadolu Rangers karşısında ilk resmi galibiyetini almayı başarmış.
Avrupa Bileti
İlk yıllarda okul yönetimine durumun ciddiyetini kabul ettirmek pek kolay olmamış. “Çok emek verdik hakikaten” diye hatırlıyor o yılları Ofluoğlu, “Kendi cebimizden deplasmanlara gittik, ekipmanlar aldık. Sonrasında, okul yönetimi baktı; biz sahada 100 kişi tepişiyoruz -ki o dönem de öğrenci sayısı 2500 kişi civarıydı okulda, ciddi bir oluşumdu Rams- yavaştan yol masraflarımızı karşılayarak bize destek oldu.” Okulun tamamen işin içine girip takımı sırtlaması için, Rams’in 2010 yılını beklemesi gerekmiş. Daniel Gray’in okulun desteğiyle koç olarak takımın başına gelişi, takımdaki yabancı koç geleneğinin başlangıcı olmuş. Kadroda ciddi değişim geçirilen 2010-2011 sezonunda, elde sahaya çıkabilecek 15 kişi kalınca, Ofluoğlu soluğu Yıldız Teknik Üniversitesi’nin takımı Stallions’ta almış. Üç yıl sürecek ve iki takımın ortaklığına dayanan ‘Koç Stallions’ macerası da böyle ortaya çıkmış. Hatta ilk yabancı transferi de aynı dönemde gerçekleşmiş ve QB pozisyonuna, 2012 yılında Cody Boek’in eklenmesiyle Rams’in kapısı yabancı oyunculara açılmış.
O yıllarda Avrupa arenasında bilinirlik yaratmak isteyen Ofluoğlu ve arkadaşları, Avrupa’da hazırlık maçları yapmak için arayışa geçmiş ve Sırbistan’ın önde gelen ekiplerinden Pančevo Panthers ile 27 Nisan 2012’de karşı karşıya gelmiş. Galibiyetle sahadan ayrılan, o dönemki adıyla Koç Stallions olmuş.
2013-2014 sezonundan itibaren yeniden Koç Rams adıyla maçlara çıkan takım, normal şartlarda yalnızca lig şampiyonlarının katılabildiği ve Uluslararası Amerikan Futbolu Federasyonu’nun (IFAF) düzenlediği Avrupa Şampiyonlar Ligi’ni tek hedef olarak belirlemiş. Ancak üst üste iki yıl ligde normal sezon ve play-off’ları namağlup geçmesine rağmen finalde Boğaziçi Sultans’a boyun eğen Rams, Avrupa rüyasını ertelemek durumunda kalmış. Hem kondisyoner hem oyuncu olarak görev alan Taner Ongun, takımın bu sezon da aynı hedeflerle yola çıktığını söylüyor: “Herkesin hayalinde bu sezonu artık şampiyon kapatıp seneye mutlaka Şampiyonlar Ligi’nde yer almak vardı, tüm planlarımızı bunun üzerine yapıyorduk.” Ancak o sırada Taner ve arkadaşlarının bilmedikleri bir şey var; o da Fransa şampiyonu Saint-Ouenl'Aumône Cougars’ın Şampiyonlar Ligi’ne katılmama kararı ve devamında kulüp ve federasyon çalışmaları ile elde edilen wild card...
Kralın Doğum Günü Partisi
Bu sezon başında savunma koordinatörü pozisyonu için önceki yıllarda Yeditepe’de görev alan Kasey Crosby ile anlaşan Rams, baş antrenör olarak da Crosby’nin tavsiyelerine başvurmuş. İstanbul’daki bir koç kliniğinde tanıştığı Brett Morgan’ı öneren Crosby, aynı zamanda koçla ilk iletişimi kuran isim olmuş. CV’sinde QB koçluğu ve Kanada Futbol Ligi’nde scout’luk da bulunan Morgan, süreci şöyle anlatıyor: “Koç Crosby beni takım yönetimiyle iletişime geçirdi. Başkan Emir Can Kefeli ve yönetimdeki isimlerden Saygun Ofluoğlu ile Batur Kaplan’ın vizyonu beni çok etkiledi. Programı bugünkü haline getirmek için harika bir iş çıkardıklarını anlamıştım ve bu vizyonun bir parçası olmak için heyecanlıydım.”
Şampiyonlar Ligi seviyesinde çıkılacak maçlar, yabancı oyuncu seçimlerinin önemini bir kat daha artırmış. Kariyerinin ilk yıllarında running back oynasa da bu yıl tight end’e kayan Ofluoğlu da bu konuda Koç Morgan’ın hakkını teslim ediyor: “Koç Morgan, oyuncu seçimi konusunda çok iyi. Örneğin; bu yıl kadroya kattığımız Paul Morant, geçtiğimiz yıl İtalya’nın en iyi oyuncularından biriydi. Bizim önceki yıllardan iyi bildiğimiz Milos Lisanin gibi isimlerin de takıma katılmasıyla oldukça iyi bir kadromuz oldu.”
Rams, yeni transferlerine sağladığı uyumlu ortamla da nam salmaya başlamış durumda. Ülkemizde halen yarı profesyonel olan Amerikan futbolu takımlarında forma giyen yerli oyuncular maaş almıyorlar. Önceki yıllarda İzmir’de yaşayan Taner Ongun’un takıma katılabilmesi için Rams’in başka tür yardımları olmuş: “İstanbul’a taşınabilmek için orada bir işe ihtiyacım vardı. Referanslar alınıp benim takıma uygun olabileceğim anlaşıldıktan sonra Rams ailesi, eski Rams oyuncuları vasıtasıyla iş bulmama yardımcı oldular. Yabancı oyunculara maaş vermek neyse benim için de burada iş bulmak aynı anlama geldi.” Paul Morant, yabancı oyuncuların da İstanbul’a alışmakta zorlanmadıklarından bahsediyor: “Takımdakiler, etrafı gezdirdiler ve alışma sürecimi kolaylaştırdılar. Hepsi arkadaş canlısı insanlar ve burada bir aile ortamı yarattılar.”
Ligde alışık olduğu gibi namağlup yoluna devam eden Rams, yedi takımlı ligde play-off’u ilk haftalarda garantiledikten sonra, gözünü Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maça çevirmiş. Önceki iki yılda Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden Boğaziçi Sultans’ın henüz galibiyet çıkarmayı başaramaması umutları azaltsa da Rus şampiyonu Saint Petersburg Griffins ile İstanbul’da yapılan maçta elde edilen sonuç herkesi şaşırtmış. “Kazanabileceğimizi düşünüyorduk,” diye hatırlıyor o günü Ofluoğlu ve devam ediyor: “Ama böyle bir hezimet olacağını beklemiyorduk. 47-17’lik skor, bizim bile beklentilerimizin ötesindeydi.”
Rams’in ikinci rakibi, geçen yıl Şampiyonlar Ligi finalinden 84-49 gibi epik bir skorla galip ayrılan İsveç temsilcisi Carlstad Crusaders olmuş. İsveç Ligi’nde oynadığı üç karşılaşmada ortalama 47 sayı bulan Crusaders, maçın açık favorisiymiş. Stockholm’den dört saatlik uçuş sonunda varılan Carlstad’da takımı Türkiyeli bir aile karşılamış. Rams kafilesine, şehirdeki Amerikan futbolu kültürü ve altyapısını anlatmışlar. Öyle ki bu yıl, Crusaders’da altyapı eğitimini alıp Amerika’da burslu okuyan Sebastian Johansson, San Diego Chargers’la; David Hedelin de Dallas Cowboys’la sözleşme imzalamış.
Taner Ongun da şehrin maça ilgisine fazlasıyla şaşıranlardan biri ve hislerini şöyle aktarıyor: “Döviz bürosuna para bozdurmaya gittiğimizde Türkiye’den geldiğimizi anladılar ve bize ‘Bugün sizi yeneceğiz’ dediler. Yerel gazetelerin de ilk sayfalarında boy boy maç haberleri vardı.”
Maçın başlamasına 15 dakika kala Carlstad’da tribünler dolmuş. Resmi kayıtlara göre 792, Ofluoğlu’na göre 1500-2000 kişinin önünde oynanan maçta Crusaders, sert bir savunma ortaya koyan Rams karşısında hücum etmekte zorlanmış. “Sezon başından beri her hücumları ya touchdown ya da alan golü olmuş adamların. Biz iki down üst üste durdurunca paniklemeye başladılar” diye hatırlıyor Ofluoğlu. Morant’a göre de soyunma odasına 0-0’lık bir skorla gidilince, takımın galibiyete inancı yavaş yavaş artmaya başlamış: “Sahaya çıktığımız andan itibaren galibiyete inanıyordum. Ama devre arasından itibaren bütün takım buna inanmış haldeydi.” Running back’i Steven Strother’ın üçüncü çeyrekte gelen touchdown’ıyla 0-6 öne geçen Rams, maç sonuna kadar gol yememiş ve Avrupa şampiyonuna evinde gol atamadığı ilk maçını yaşatmış. Ofluoğlu da o anları “Maçın bittiğini anlamadık zaten, yedek arkadaşların bize doğru koştuğunu görünce fark ettik sürenin dolduğunu” sözleriyle anlatıyor.
Ongun’a göre de İsveç Kralı Carl 16. Gustaf’ın doğum günü olan 30 Nisan’da oynanan maçın sonucu, şehrin planlarını da değiştirmiş: “Plan şöyleydi: Öğlen maça gidilecek ve kazanılacak, sonrasında da partiye geçilip galibiyet ve kralın doğum günü kutlanacak. Öyle olmadı tabii!”
Türkiye Ligi’nde de şampiyon olan Rams’in önünde, artık aşılacak iki engel kaldı. 22-24 Temmuz tarihlerinde Polonya’nın Wroclaw kentinde yapılacak Final Four’da, ilk rakip İtalya’nın Milan Seamen takımı. Koç Morgan, Crusaders galibiyetinin büyük bir özgüven depoladığını söylüyor: “Crusaders’ı yenebileceğimize, belki takımdaki herkes inanmıyordu ama o galibiyet, çalışma sürecimize bağlılığımızı ve hazırlanma şeklimize inancımızı artırdı. Artık takımdaki herkes, Avrupa’daki her takımı yenebileceğimize inanıyor.”