Ben Kendimim

18 dk

Daima, hep daha ileri. Ebrar Karakurt, hayata bakışını böyle özetliyor. İtalya defterini açan yıldız sporcuyla milli takım anıları ve yeni hedefleri üzerine söyleşi yaptık.

Dikkatleri ilk kez VakıfBank'ın CEV Şampiyonlar Ligi'ni kazandığı 2017-2018 sezonunda çekmişti. O günlerde 17 yaşında olan Ebrar Karakurt performansının yanı sıra şampiyonluk sonrası röportajlarındaki doğal ve neşeli tarzıyla da öne çıkmıştı. Geride kalan üç yılda Ebrar, artık genç yetenek etiketinin çok ötesine geçip voleybolumuzun en büyük yıldızlarından biri haline geldi. Nevi şahsına münhasır sosyal medya kullanımı, renkli saçları, samimi kişiliği ve en çok da sarsıcı smaçları sayesinde bir ikona dönüştü. Karakurt'u İtalya'nın Igor Gorgonzola Novara takımıyla atıldığı yeni macerada yakaladık. Ve sözü onunla son konuştuğumuz yerden açtık. Rimini'deki yaz günlerinden...

Çok yoğun bir dört ayı geride bıraktınız. Uzak mesafe seyahatler, kamplar, oteller, turnuvalar derken bununla nasıl başa çıktınız?

Eğer dünya çapında ses getiren, elit bir oyuncu olma hayaliniz varsa bunları baştan kabul etmeniz gerekiyor. Çünkü bu seviyede, böyle turnuvalara katılmadan, çalışmadan, mücadele etmeden bir şey elde edemezsiniz. Bu organizasyonlar hep devam edecek, bitmeyecek. Bunun, işinizin bir parçası olduğunu idrak ederseniz zorluk yaşamazsınız. Tabii ki hiç kolay değil, güçlü olmak ve devam etmek zorundasınız. Ben pes etmeyen bir oyuncuyum, eğer pes edersem sürdürülebilir bir başarı elde edemeyeceğimi biliyorum.

Rimini'de Uluslar Ligi devam ederken, fanustaki 32'nci gününüzde konuşmuştuk. Otel odasında takım arkadaşlarının senin saçını pembeye boyama hikâyesini de dinlemiştik. O günden bugüne pembe saçın bir sembole de dönüştü...

Aslında saçlarımla oynamayı ve farklı şeyler denemeyi seviyorum. Bana iyi hissettiriyor. Pembe rengin bana ayrı bir yakıştığını düşünüyorum. Daha değişik renkler yapma potansiyelim her zaman var fakat pembe şu an güçlü duruyor.

Başka hikâyeler de yaşandı mı orada?

Aslında tüm bu dört ayda en keyifli süreç benim için Rimini'deki günlerdi. Tokyo daha sıkıydı, Rimini bu konuda daha rahattı. Harika bir yaz dönemiydi ve nefis bir deniz vardı. Hem işimizi yapıp ülkemizi en iyi şartlarda temsil ettik hem de tatil havasında 30-35 gün süren turnuvayı çok daha çabukmuş gibi atlattık. Gerçekten İtalyan coğrafyasının da büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Güzel bir yöredeydik ve iyi bir hava yakalamıştık kızlarla. Tabii ki olimpiyat ve Avrupa şampiyonası da çok keyifliydi. Ama Rimini'de daha rahattık.

Voleybol; alt yaş gruplarından üst yapıya, kulüpten milli takıma kadar belki de en iyi durumdaki branş Türkiye'de. Bu başarının sırrı ne?

Biz sevgi dolu bir voleybol ailesiyiz. Voleybolun gücüne inanıyoruz, bu sporun insanları -hangi sosyoekonomik sınıftan gelirlerse gelsinbirleştirdiğine inanıyoruz. Elbette ki ben size beş-altı yıldan bahsedebilirim. Bence en önemli etken, istikrarlı ve planlı yönetim. Maddi ve manevi kaynakların amaca yönelik olarak kullanımı. Sonuç olarak istikrar ve başarıda federasyon başkanımız Mehmet Akif Üstündağ ve onun yetkili kurullarının bizlere yaklaşımının, desteğinin payı çok büyük. Tabii ki her şey altyapı ve kulüplerden başlıyor ama voleybolcu olarak asıl hedefiniz milli formayı giymek; ülkenize, ailenize, arkadaşlarınıza o gururu yaşatmak değil mi?

İlk izlemeye başladığın dönemleri düşündüğünde ve bugüne baktığında Türkiye'de voleybolun artık bir ekole dönüştüğünü düşünüyor musun?

En aklımda kalan, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları. Ben o zamanlar her gün antrenman yapıyor ve idman bitiminde duvara binlerce top vuruyordum. Her gün bıkmadan, usanmadan, pes etmeden… Olimpiyatı seyrederken "Bir gün ben de bu takımın bir parçası olacağım, bu takımda oynayacağım" diyordum. Beni ayakta tutan en büyük güç milli takımın başarılarıydı. Başarı sürdürülebilir olmadığı sürece hiçbir önemi yok. Elbette tüm kupaları kazanamazsınız; bazen şampiyon, bazen Fotoğraf ikinci, bazen üçüncü olursunuz. Ama asla bırakmazsanız, devam ederseniz bu sene olmazsa seneye mutlaka olur. Bir başarısızlıkta pes etmek süreklilik halkasının kopması demek.

Sen de hayalini gerçekleştirdin ve olimpiyat takımının önemli bir parçası oldun. Genel olarak bu dört ayda gördüğümüz takım farklı bir uyuma ve havaya sahip gibiydi. Tüm Türkiye'ye de bu enerjiyi aktardınız. Sence bu takımdaşlık hissi, birliktelik nasıl oluştu?

Takımdaki her birey sorumluluklarının farkındaydı. Ne olursa olsun, birbirimize yardım etmekten asla vazgeçmedik, hep sevgi ve saygı dolu olduk. Hedefimiz aynıydı ve tek başımıza bunun üstesinden gelemeyeceğimizi, bunun bir ekip işi olduğunu biliyorduk. Takım içinde huzurluysanız, düzeniniz bozulmuyorsa, ekibin enerjisini düşüren etkenler yoksa başarı gelmemesi için hiçbir sebep göremiyorum. Bu dışarıdaki insanlara da yansıdı elbette.

Olimpiyata da harika bir Çin zaferiyle başladınız. O maçı kazanmak farklı bir özgüven aşıladı mı?

Sonuçta olimpiyat ve dünya şampiyonu olmuş, çok güçlü bir kadroyla sahaya çıkan Çin'i mağlup ettik. Bu bizi iyice güçlendirdi. Turnuvanın en büyük şampiyonluk adaylarından biriydi. Biz Çin maçına çok iyi odaklanarak çıktık ve onları resmen dağıttık. Hiç böyle güçlü ve top oynatmayan bir Türkiye hayal ettiklerini düşünmüyorum. Kişisel olarak ben de o maçta çok iyi bir performansla oynadım. Ve Çin o yenilgiden sonra kendini toparlayamadı. Açıkçası olimpiyatta gruptan bile çıkamayacağımızı düşünenler vardı ama biz karakterli bir takımız. Hep savaşıyoruz, asla bırakmıyoruz. Bunu da o maçtan itibaren gösterdik.

Gruptan çıktıktan sonra yarı finale de yakındınız aslında. Güney Kore maçında neler yaşandı?

Çok önemli bir fırsattı bizim için Güney Kore maçı, inanmıştık, yapabileceğimizi düşünüyorduk fakat bir şekilde tıkandık ve toparlayamadık. Her açıdan üstün olduğumuz bir rakipti ama maalesef sporda böyle sonuçlar olabiliyor. Önemli değil, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nda kürsüye çıkacağımıza inanıyorum.

"2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nda kürsüye çıkacağımıza inanıyorum."

"2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nda kürsüye çıkacağımıza inanıyorum."

Güney Kore maçındaki büyük hayal kırıklığından kısa süre sonra Avrupa Şampiyonası'na katıldınız. Zihinsel açıdan nasıl adapte oldunuz şampiyonaya?

Hep aynı şeyi söylüyorum; sporda kaybetmek değil, pes etmek sorun olan. Yaptığınız bir hatada takılıp kalırsanız ilerlemeniz mümkün olmaz. Bir an önce o psikolojiden sıyrılıp sonraki sayıya, sete, galibiyete bakmalısınız. Voleybol hatalar oyunu, tabii ki hata yapacağız ama onları unutup gelecek maçı ya da turnuvayı düşüneceğiz.

Yedide yediyle başladığınız 2021 Avrupa Şampiyonası'nda da final yolunda karşınıza bu kez tanıdık bir engel çıktı: Sırbistan. Son dönemde ayrı bir rekabete dönüştü bu eşleşme. Müthiş yorucu ilk seti kazandınız. Sonrasında neler yaşandı?

Neden bunu engel olarak görelim ki? Tüm rakiplerimize saygı duyarız ama hiçbir rakipten korkmayız. Bu bir oyun, kazanırsınız ya da kaybedersiniz, önemli değil. Önemli olan o maçtaki eksiklerinizi görmek ve diğer karşılaşmaya hazırlanmak. Devam etmelisiniz, tutkulu bir şekilde devam ederseniz yarın sizin engel olduğunu düşündüğünüz tüm rakipleri yenersiniz.

Hangisinin hayal kırıklığı daha büyüktü? Güney Kore maçı mı, yoksa Sırbistan mı?

Buna hayal kırıklığı demeyelim de kaçırdığımız fırsat olarak değerlendirelim. Elbette üzüldük ancak telafi etme şansımız hep var. Üçüncülük maçında da bunu gösterdik. Hedefimiz daima sonrası içindir, orada o maçta takılı kalmayız. Kazanmak için oyna, kaybetmek önemli değil!

Biraz gelişimine dönebiliriz bu noktada. Smaç servis kadın voleybolunda her oyuncunun attığı bir servis türü değil. Halbuki seni profesyonel seviyede ilk izlediğimizden bu yana hep smaç servis attın. Maç içerisinde kaçırdığın zamanlarda normal servise döndüğünü de görmüyoruz. Detaya inecek olursak, smaç servisteki bu istikrarı nasıl sağlıyorsun?

İster smaç servis atın, ister defans yapın, ister blok… Ne yaparsanız yapın, çok fazla tekrar etmekten başka seçeneğiniz yok. Çalıştığınız antrenörlerin önerilerini ve yönlendirmelerini eksiksiz yerine getirmelisiniz. Bıkmadan usanmadan tekrar etmelisiniz.

Kaptan ve Ben

Eda Erdem ile yaptığımız söyleşide seni ne kadar çok sevdiğinden bahsetti. Hatta ona Instagram metinlerinde gönderme yaptığın viral videoları izletiyormuşsun. Biraz milli takım içi iletişimden bahsedebilir misin?

Eda Abla ile gerçekten tatlı bir iletişimimiz ve bilgi alışverişimiz var. Eda Abla çalışkanlığı, disiplini, profesyonelliği ve oyunuyla dünya voleyboluna damga vurmuş oyunculardan biri. Benim için de ayrıca çok değerli. Çok güzel öğütler veriyor; hem voleybol hem de yaşamla ilgili. Ben de onunla bizim jenerasyonun ilgi duyduğu şeyleri paylaşıyorum. Böyle güzel, tatlı videolar seyrettirmek gibi. Aramızda kuşak farkı olmasına rağmen iyi anlaştığımızı söyleyebilirim. Hatta bize "Sizlerle hep gençleşiyorum" der, biz de onun deneyimleriyle tecrübeleniyoruz.

Bu yaz milli takımda ilk altının pasör çaprazı büyük ölçüde sendin. Ama bir yandan da sadece skorer yükü olarak değil; blokta veya kritik anlardaki servis serilerinle de eskiye göre daha fazla sorumluluk kaldırabilen bir Ebrar görüyoruz sahada. Buna katılır mısın?

İnsanlar bazen maç izlerken sadece smaçla öldürülen topa odaklanıyor. Aslında çok kritik yerlerde yapılan defans, blok ve alınan iyi bir manşeti gözden kaçırıyorlar. Servis ise en önemlisi: Maç servisle başlar ve rakibinizi iyi servisle dağıtırsanız oyun kurmalarını zorlaştırırsınız. Apeldoorn'da, olimpiyat elemelerindeki Polonya maçında, "Her şey bitti" denilen en kritik anlarda, Simge Abla'nın, Naz Abla'nın, Şeyma'nın savunmadaki katkılarını hatırlayan var mı? Dolayısıyla voleybol sadece top öldürülen bir oyundan ibaret değil, benim de tüm sorumluluğum sadece top öldürmek değil. Cesur bir oyuncuyum, genç takımlarda oynarken de hep sorumluluk alırdım. Korkunun sonuca faydası olmadığını düşünüyorum.

Milli takıma dönersek; sen, Cansu, Zehra, Hande, İlkin, Buse… Bu genç jenerasyonla birlikte milli takımın potansiyeli ne olabilir?

Biz bir aileyiz, bunu isimler üzerinden konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Tüm ekiple birlikte düşünmeliyiz; federasyon, kulüpler, antrenörler, tüm idari kadro, ablalar, kardeşler, maçlara gelen seyirciler, hep birlikte bir potansiyeliz. Zincirin halkasını koparırsanız eksik kalırız. Takımın potansiyeli sadece 14 oyuncu olamaz.

Giovanni Guidetti seni genç yaşta VakıfBank A Takımı'na çıkardı ve hem milli takımda hem de VakıfBank'ta onunla beraber oynadın. Maçlarda sayı aldıktan sonra ona koşarak birlikte sevindiğiniz anları sıkça görüyoruz. Kendisiyle nasıl bir iletişimin var?

Giovanni çalışılması en zor antrenörlerden biri, oyuncudan maksimum verim almak için sonuna kadar zorlayan bir koç. Bu da aslında oyununuza pozitif yansıyor. Siz onunla çalışırken bir voleybolcu olarak çok gelişiyorsunuz. Giovanni bana güvendi, ben de onun güvenini boşa çıkarmadım. Hep çok iyi bir iletişimimiz olduğunu düşünüyorum.

"Giovanni çalışılması en zor antrenörlerden biri, oyuncudan maksimum verim almak için sonuna kadar zorlayan bir koç."

"Giovanni çalışılması en zor antrenörlerden biri, oyuncudan maksimum verim almak için sonuna kadar zorlayan bir koç."

İtalya'da yeni takımın Novara'yla çalışmalara başladın. İlk haftalarda gördüğün kadarıyla nasıl bir hava var? Türkiye dışında bir voleybol kültüründe çalışmak nasıl bir his?

Daha yeni geldim; buraya adapte olmaya, şehre alışmaya çalışıyorum. Şimdilik çok güzel gidiyor.

İtalya'ya transfer olan Türk oyuncu sayısı çok değil. Dışarı az transfer vermemizin sebebi voleybolda başarılı bir ligimizin olması mı?

Sultanlar Ligi dünyanın en önemli liglerinden biri, dünyanın en önemli oyuncularından bazıları bu ligde oynuyor. Her yıl Avrupa ve dünya çapında kulüp organizasyonlarında finallerde oynuyoruz. Bu her şeyi açıklıyor. Hepimiz voleybol oynamayı biliyoruz fakat hangi seviyede oynadığımız da çok önemli, olaya sadece İtalya'ya transfer olmak olarak bakarsak bu bizi yanıltır.

Kişisel Rekabet

Pozisyonunda kendini dünyada nerede görüyorsun, yabancı rakiplerin arasından örnek aldığın ya da rekabet etmeyi sevdiğin birileri var mı?

Pozisyonumda çok iyi oyuncular olduğunu düşünüyorum, başta Paola Egonu ve Tijana Boskovic gibi… Çok yüksek seviye voleybol oynuyorlar. Kendi jenerasyonuma, tam olarak yaş grubuma gelecek olursak da Magdalena Stysiak'ı çok beğeniyorum. O da 2000'li ve gerçekten çok iyi bir oyuncu. Aramızda tatlı bir rekabet olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında Melissa Vargas ve Isabelle Haak'ı da beğeniyorum.

Sıklıkla futbol ve basketbol gibi branşların takip edildiği bir ülkede milyonlarca insanı ekranlara kilitlemeyi başarmak, geçirdiğiniz birkaç aylık sürecin en değerli yanı olabilir miydi?

On binlerce kişi salonda, milyonlar evlerinde ya da iş yerlerinde "Türkiye sizinle gurur duyuyor!" diye haykırdı. Her duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oldu. Bu hisleri ve sevgiyi milyar dolar ödeseniz elde edebilir misiniz? Bundan daha kıymetli ne olabilir?

Türkiye'deki kadınlar ve eşitlik hakları için de ayrı birer sembole dönüştünüz. Aynı zamanda mücadelenin, azmin, iyi duyguların sembolü oldunuz. Bu konuda neler düşünüyorsun?

Ben zorlu ve çok fazla emekle geçen bu yolda terimizin son damlasına kadar mücadele ettiğimize inanıyorum. Bir çocuğun bile voleybolu ve sporu sevmesine katkı sağlayabiliyorsak ne mutlu bize. Yetişme dönemindeki çocukların bu sporla tanışmasını tavsiye ediyorum. İlla üst düzeyde sporcu olmaları gerekmiyor ama sporun onları geleceğe hazırlayan en önemli etken olacağını düşünüyorum.

"Bir çocuğun bile voleybolu ve sporu sevmesine katkı sağlayabiliyorsak ne mutlu bize "

"Bir çocuğun bile voleybolu ve sporu sevmesine katkı sağlayabiliyorsak ne mutlu bize "

Sosyal medyada yazdığın cümleler çok sevildi ve slogan haline bile geldi. "Dedim olabilir" gibi artık dile pelesenk olan bir sözle beraber bir reklam filminde de oynadın. Yazdıklarının sembolleşmesi hakkında neler söylemek istersin?

Elidor'la bizi ortak paydada buluşturan farklı faktörler var. Birincisi genç kadınların güçlenmesine katkı sağlamak için yaptıklarımız. Ben bir süre önce kız çocuklarının spora katılımını teşvik etmek için Nike ve Sosyalben Vakfı desteğiyle Ebrar Karakurt Akademi'yi kurdum. 'Kendi Yolumuzda' ise Elidor'un genç kadınları hayallerinin peşinden gitmeleri için cesaretlendirmek amacıyla başlattığı bir proje. Bugüne kadar da on binlerce genç kadına burs desteği ve eğitim içeriklerine erişim sunarak önemli adımlar atmışlar. Dolayısıyla bu işin bir parçası olmak beni çok heyecanlandırdı. Bir yandan da 'Pozitif Güzellik' dedikleri bir bakış açısı var markanın. Güzellik tanımının tek bir çerçeve ile sınırlı olmadığını anlatan bir iş olduğu için ben de çok sevdim bu reklamı. Birlikte güzellik kavramına dair alışılagelmiş, kalıp yargıları saç bakımı üzerinden sorgulayıp hepsine "Olabilir" dedik. Doğal olarak insanların da bunu hayatlarına bir slogan olarak almaları hoşuma gidiyor.

Sosyal medyadan sana gelen övgüler kadar eleştiriler de olabiliyor. Saçın, hayatın, tarzın veya oyunun üzerinden… Bunları önemsiyor musun?

Voleybol oynamaya başladığım, bugünlerin hayalini kurduğum ilk zamanlardan beri kolay kolay pes etmeyeceğimi kendime hep hatırlattım. Tabii ki hayatın her alanında olduğu gibi karşıma zorluklar çıkabileceğinin farkındaydım. Destekleyenler kadar "Yapamazsın ya da kolay olmayacak" diyen insanlar da oldu. Dedim olabilir… Yapıcı eleştirileri çok daha değerli buluyorum. Onlar sayesinde hayaline giden yolu daha doğru şekillendirmen mümkün oluyor.

Ya ben aslında bildiğiniz, sizin mahalledeki küçük kız Ebrar'ım. Voleybol topuyla uyuyan, bu sporla yatıp kalkan, kendi hayatını ve hayalini yaşayan Ebrar... Samimi ve doğal. Ben istesem de rol yapamam ki, olduğum gibiyim. Sadece ben sizin kafanızda kurguladığınız, "Bu kız bu şekilde yaşamalı" dediğiniz hayatı yaşamıyorum. Ben kendimim, Ebrar Karakurt.

Socrates Dergi