
"Parkede Ekol, Beşiktai Hentbol!"
17 dk
Beşiktaş Mogaz, erkekler hentbolda Türkiye'nin en kuvvetli ekolü. Bu büyük mirasın nasıl oluştuğunu paydaşlarından dinledik.
Hayatı hentbola değmiş herkesin bildiği efsane oyuncular ve efsane takımlar vardır. 80'ler ve 90'lar başında hentbola ilgi duymuş olanlar Halkbank'ı ve Eskişehir'i, 2000'ler başında hentbol oynamış veya izlemiş kişiler ise üst üste beş kez namağlup şampiyonluk kazanan ASKİ'yi bilirler. Tabii bu takımların isimlerini yalnızca yolunuz bir şekilde hentbola değmişse bilirsiniz, zira Türkiye'de hentbol fazlaca kendi hâlindedir.
2004'ten bu yana ise Türkiye'de hentbolun hemen hemen tek adresi Beşiktaş Mogaz... 2004-2005 sezonundan bu yana 11 lig şampiyonluğu, 10 Türkiye Kupası, 8 Türkiye Süper Kupası ve bir de EHF Challenge Cup üçüncülüğü kazanan takım, artık daha büyük hedeflere sahip. Düzenli olarak hentbolun en büyük sahnesi EHF Şampiyonlar Ligi'nde kendinden söz ettirmeye başlayan Beşiktaş Mogaz, Türkiye'de de hentbolun içine kapanık çehresini değiştirmeye çalışıyor.
2004'e kadar bir ASKİ gerçeği var. Sonrasında ise ASKİ dağılıyor ve Beşiktaş bir anda Türk hentbolunu domine etmeye başlıyor. Beşiktaş bir boşluğu mu doldurdu sizce?
Müfit Arın (Başantrenör): ASKİ'nin kapandığı dönemde teknik ekibimle birlikte Beşiktaş'ın başına geçtim. Yapılanmanın bir parçası olarak düşünülmüştük. Şimdi dönüp bakıyorum da onlarca şampiyonluk kazanmışız ki benim hafızam da çok iyi değildir, sayamam ancak başlangıç gerçekten çok zor oldu. Onu biliyorum. Yani ASKİ dağıldı ve hop Beşiktaş şampiyon oldu, böyle değil tam olarak. Beşiktaş'ı şampiyon yapmak için, kazanan oyunculara ihtiyaç olduğunu düşündük. Buna göre bir kadro kurduk. Kaldı ki direkt başarı odaklı ve baskının yüksek olduğu bir projeydi.
Berk Karahan (İdari Menajer): “ASKİ gitti Beşiktaş geldi” gibi bir süreç değildi kesinlikle. Biz zaten o dönemki şube sorumlumuz Bilal Eyüboğlu'yla birlikte şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurmak için gerekli planı yapmıştık. Transfer döneminin sonuna doğru ise ASKİ'nin kapanma haberi geldi. Baktığımızda, o planların üstüne Cengiz (Hatırnaz), Utku (Ergüder) ve Nevzat (Hocaoğlu) katıldı bize. Yani “ASKİ gittiği için Beşiktaş böyle bir noktaya ulaştı” demek, aynı zamanda Milli Piyango'ya ya da Çankaya'ya veya işte İzmir BŞB'ye saygısızlık olur. Yani bugün çok konuşulan bir örnektir; Fenerbahçe veya Galatasaray hentbol şubesi açsa yine Çanakkale'den, Amasya'dan veya Trabzon'dan oyuncular alıp takım oluşturacak ki bu oyuncular zaten bizim rakiplerimiz...
Hazır bahsetmişken fikrinizi alayım madem... Fenerbahçe ve Galatasaray'ın hentbola girmesi, eksik olan parçayı tamamlar mı gerçekten?
Erdal Karacan (Şube Sorumlusu): Büyük camiaların elbette her şeyden önce hentbola ve lige katkısı olur. Mesela Göztepe'nin gelişi, hem tribün doluluğu hem de spor kültürüne sahip bir camia olması nedeniyle gelecek dönemde mutlaka olumlu etki edecektir, etti de... Ama tam tersi örnektir; Gençlerbirliği ve Trabzonspor kalıcı olamadı. Bu sebeple, yüzde 100 etkili olduğunu düşünmüyorum ben. Hentbola ilgi medyayı çekmeli, medya da hentbola ilgi çekmeli. Sadece finallerde veya kritik Avrupa maçlarında ufak tefek haber görebiliyorsunuz. Tabii ki futbol odaklı bir ülkeyiz, doğrudur. Almanya veya Kuzey ülkeleri değiliz, ona da kabul. Ancak Avrupa'da oynadıkça görüyoruz, neredeyse 20 bin nüfuslu hentbol kasabalarında insanlar maç önü-maç sonu etkinliklere katılıyor, ufacık takımların tribünlerinin tamamı sezon başında kombinelerle kapanıyor... Bu potansiyeli görüp kullanamamak da beni üzüyor

Müfit Arın
Kaldı ki hentbol seyircisi profili de şöyle; oynamış, oynayan birinin akrabası olan veya arkadaşının maçını izlemeye gelmiş, yani hentbolu bilen insanlar... Dar bir grup ama sağlam...
Müfit Arın: Bununla ilgili problem de var bence. O ufak komünite bile kendi içinde fire veriyor maalesef. Tabii ki maçlara gelmemek için farklı sebepler olabilir ama kendi içimizde bile zaman zaman destek bulmakta zorlanıyoruz. Tamam, insanların gelmesi için bir şeyler yapmak gerekiyor, bir cazibe gerek ancak ülkenin sorunlu spor anlayışı, altyapı ve tesis yetersizliği vs. birçok sorun var... Bunları biliyoruz. İstanbul'da bir yerden bir yere gitmek bile zor. Şimdi taraftarı maça çağırsan, git gel trafik derken koca bir cumartesi günü ölüyor insanların. O ufak Avrupa kasabalarındaki insanlar ise büyük ihtimalle 15 dakikada evinden salona gidiyordur.
Berk Karahan: Uzun süredir kafamda olan bir soru bu aslında; biz İstanbulluları bir hentbol maçı için Süleyman Seba Spor Salonu'na davet ederken aslında kaç farklı şeyle yarışıyoruz? Futbol, basketbol, voleybol gibi sportif olayları geçtim, İstanbul'da kaç sinema, kaç konser, kaç tiyatro oyunu var rakibimiz olan? Yani Telekom Veszprem takımı Veszprem Arena'yı ağzına kadar dolduruyor, müthiş ama Veszprem dediğin yer zaten 60 bin kişi. O yüzden, bizim bir rakibimiz de İstanbul aslında.
Bu denli başarılı bir takım ve taraftarıyla ilişkisi konusunda övünen bir kulüp, hentbol takımıyla taraftarı arasındaki iletişimi tam anlamıyla kurdu mu sizce?
Müfit Arın: Beşiktaş, her şeyden önce yaşamın her alanında var olan bir camia. Hiç alakasız bir yerde gelip hatırımı soran bir taraftar çıkıyor mesela. Bilmiyorum sorunun içeriği bu mu ama bir dışlanmışlık hissetmiyoruz kesinlikle. Daha iyisi her zaman olabilir, kesin. Fakat destek hep var. Ha yalnız taraftarda şu da var, “E bunlar zaten sürekli şampiyon oluyor” deyip kolaycılığa alıştı insanlar. Ancak ne kadar fazla kişi sizi seyrederse bizim de o kadar oynayasımız geliyor. Her spor için böyledir.

Berk Karahan: Biz ilk Şampiyonlar Ligi sezonumuzda, bir bayram günü, Sinan Erdem Spor Salonu’nda 6 bin kişiye oynamıştık. Yanlışım yoksa Türk hentbolunda bir kulüp maçı için rekordu bu sayı ve bunun için çok çaba göstermiştik; sosyal medya çalışmaları, futbolcuların ve ünlülerin Beşiktaş taraftarlarına yönelik davet videoları... Gerçekten müthiş bir sonuç aldık. Önemli olan, ilgiyi canlı tutabilmek ama bu da tabii bütçe, emek, sponsorluk ve medya desteği istiyor.
Erdal Karacan: Hentbol bizim en başarılı branşlarımızdan biri ve hak ettiği ilgiyi görmüyor. Ancak baktığımızda, dünyanın en iyi kadınlar voleybol ligine sahibiz belki ama tribünler yine dolmuyor. Futbol ve basketboldan sonrası boş. Diğerleriyle arada çok büyük fark var. Bu sadece Beşiktaş’la veya başka bir kulüple alakalı da değil, sporu pek sevmiyoruz galiba...
Futbol veya basketbola kıyasla çok cüzi kalan sponsorluk anlaşmalarıyla Final Four gören birçok takım var. Yani aslında, çok az paraya seviye atlamak mümkün hentbolda. Siz de sadece son iki senede bir sponsora sahipsiniz. Medya ya da taraftar tamam ama sponsorların ilgisi neden böyle?
Berk Karahan: Milli takım şu an Bulgaristan'da, Şampiyonlar Ligi veya EHF Cup’a takım sokma kontenjanı olmayan ülkelerle oynuyor. Bizse bir kulüp olarak tek bir sponsorluk anlaşmasıyla nerelere gelmişiz? Düşünebiliyor musunuz? Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkmayı bir maçla kaçırdık neredeyse. Milli takımı da yeneriz mesela ve yani, bu korkunç bir şey. Biz tek başımıza belli bir seviyeye çıkarabildik kendimizi. Sponsorumuzla yaptığımız çalışma sayesinde daha da yukarıyı hedefleyebiliyoruz. Bence bunun herkese yol göstermesi gerekli. Dediğin gibi, ufak bir destekle kaç seviye atlanabildiğini görmek mümkün. Yani Vardar kulübü, bir iş adamının yatırımıyla üç-dört yıl içinde Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu bu sene. En yakın örnek bu.
Müfit Arın: Amasya Taşova, Yenimahalle, Ardeşen gibi ekipler bence iyi örnekler... Çok ufak yerler ve belki oradaki hatırı sayılır insanların ya da birkaç kişinin çabalarıyla bu takımlar EHF Cup'ta ya da Şampiyonlar Ligi'nin kıyısında buldular kendilerini. İş adamları, belediye veya belli şirketlerin desteği olmadan bir üste çıkmak ise maalesef mümkün değil. Sonuçta her şey dönüp dolaşıp ekonomiye bakıyor. Fenerbahçe, erkekler basketbolda Euroleague şampiyonu oldu. O bütçenin bilmem kaçta biriyle, benzer bir profesyonel işleyişle, bir hentbol takımını Avrupa'nın en büyüğü yapabilirsiniz.
Yani, Paris Saint Germain'e bakın; 16.5 milyon Euro oyuncu bütçesi var. Şüphesiz ki bu abartılı bir örnek ama şunu da söyleyeyim, oyuncuların tercihleri rahat yaşayabilecekleri yerler oluyor aynı zamanda. Mesela Ukrayna takımlarının maaş bütçeleri bizden çok mu farklı? Değil. Ancak oyuncu, kazandığı parayı orada daha iyi değerlendirebiliyor. İstanbul'da yaşamak, hele ki yabancı bir hentbolcu için çok da kolay değil. Bize süreklilik lazım. Sadece ekonomik de değil, sportif anlamda. Mesela sadece transferden bahsetmiş gibi olmayayım, alttan gelen oyuncuların devamı da gerek.

Tam o konuya geliyordum ben de... Hentbol Türkiye'de aslında bir okul sporu. Hatta neredeyse basketboldan daha ön planda olduğu yerler var. Beşiktaş'ın eski bir altyapı oyuncusu olarak soruyorum, altyapı ne durumda?
Berk Karahan: Küçük takımımız şu anda Alanya'da, genç takım İzmir'de, haftaya yıldızlar kategorisinde finaller var, Eskişehir'de... Her sene Türkiye taraması yapıyor, anlaşmalı okullarımızla verdiğimiz burslar sayesinde oyuncuları altyapılarımıza transfer edebiliyoruz. Ben şu noktada federasyonun yaptığı güzel bir işe de değineyim; Gençler Süper Ligi’ndeki ekipler, son üç sezondur A takımlarına puan getiriyor. Yani altyapısı iyi olan, genç takımına önem verenler oradan da puan kazanıyor. Hatta bu sezon Kadınlar Süper Ligi'nde şampiyonu Gençler Süper Ligi'nden gelen puan belirledi. Kastamonu 0.3 puan farkla şampiyon oldu. A takıma para harcamanın yanında, gençlere de yer vermek gerekiyor. Bu açık. Mesela federasyon yabancı oyunculara bir kriter getirip oyuncu başına ödenen ücretin yükselmesini sağladı. Bu ne demek? Yabancıya vereceğin parayı altyapıya yatır, hem oyuncu yetişsin hem de oradan puan al.
Müfit Arın: Bizde altyapı denince, aileler spor eğitimini düşünmüyor maalesef. “Çocuğumu alın ve onu bir şey yapın” diye hocalara getiriyorlar. O çocuğun yeteneği var mı, varsa hangi sporu yapmalı, fiziksel kapasitesi nedir? Bunları pek düşünmüyorlar. Bir de maalesef, her şeyden önce “Bu spordan para kazanılıyor mu?” düşüncesi hakim. Yani önce çocuk gelsin, bakalım, profesyonel seviyeye çıkamayacak olsa bile sporu sevsin, hayat boyu devam ettirsin, değil mi? Bizde pek öyle değil. Ancak Berk'in de dediği gibi; altyapı koordinatörümüz Yusuf Ali Kurt önderliğinde çalışmalarımız devam ediyor ve gidişattan memnunum.
Hedeflere geri döneyim... Şampiyonlar Ligi'nde dördüncü sezon ve EHF'nin artık Beşiktaş'a her daim bir kontenjanı var gibi görünüyor. Şampiyonlar Ligi neyi değiştirdi?
Berk Karahan: 2014-15 sezonunda Şampiyonlar Ligi wildcard maçları için Belçika'ya gittik. Oradaki amacımız, aslında en kötü ihtimalle EHF Kupası'na gidecek skorları almak, gruplara kalmak ve ilerlemekti. Sonra bir anda kendimizi Şampiyonlar Ligi'nde bulduk. Hatta Constanta maçı bitti, gruplara kaldık, 10 dakika sonra, daha biz sevinirken EHF Genel Sekreteri aradı beni ve “Yarın Viyana'ya gelmen lazım, çok işimiz var sizinle” dedi. Adamlar korkmuş. Yani Türk takımı, daha önce Şampiyonlar Ligi seviyesinde hiç yoklardı, ne yaparlar, ne yapamazlar diye kara kara düşünmüşler. Neyse ki sonra İstanbul'da onları ağırlayınca ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu öğrendiler.

Müfit Arın: Önceki döneme göre açık ara daha profesyonel olduk. Mesela ligi, normal antrenman temposuyla, bazen fazlaca izin yapıp, bazen dinlenme günlerini artırıp da oynayabiliyorduk. Ama şimdi hem teknik ekip daha bilinçli ve daha bilimsel çalışıyor hem de oyunculara bakıyorum, sezon başında kampa ağırlık çalışmış, kendi antrenmanlarını yapmış hâlde geliyorlar ve beslenmelerine daha fazla dikkat ediyorlar... Biz de öğreniyoruz, şüphesiz. Hâlâ eksiklerimiz var. Yani biz lig maçlarımızı Dikilitaş'ta oynuyoruz, Şampiyonlar Ligi'nde Süleyman Seba yetersiz olduğu için İzmit'e gidiyoruz, Anadolu Hisarı'nda kros antrenmanı yapıyoruz, Akatlar'da ağırlık çalışıyoruz... Bu çok zor bir şey. Büyük eksiklerimiz var yani, en önemlisi de entegre bir tesis.
Erdal Karacan: İnsanları maçlara çekecek bir tesis yaratmak gerek. Bu tesis aynı zamanda takımın da ihtiyaçlarını karşılamalı. Bunun için bir projemiz var, Başkan Fikret Orman'la birlikte üzerinde çalıştığımız. Altyapı sadece alttan gelen oyuncu değil tabii. Tesis de çok değerli bir şey. Bakın, en büyük örnek Vodafone Park; taraftarın, maç günlerinin ve tribünlerin çehresini öyle bir değiştirdi ki... Geçen sene Portekiz takımı Minho'yla İzmit'te maç yaparken başkanları geldi, “Ya İstanbul varken siz maçları niye burada oynuyorsunuz” dedi. “Salon yok” diyemiyorsun tabii...
Berk Karahan: Tesisleşme ve salon isteği de aslında Şampiyonlar Ligi'yle gelen bir şey. Biz Süleyman Seba'yı bildirmiştik EHF'ye, bize dediler ki: “Orada ancak Kupa 3'ün ön elemesini oynayabilirsiniz, fazlası mümkün değil.” 2020 için olimpiyat adayı olan İstanbul'da Şampiyonlar Ligi standartlarında hentbol salonu yok, düşünün. Sinan Erdem'i birkaç kez denedik ancak hem Sinan Erdem'in takvimi çok dolu hem de maalesef kira ve hazırlık masrafı çok yüksek boyutta. Dolayısıyla biz de en kolay şekilde İzmit'e gidebiliyoruz.
Müfit Arın: Bir salon yapılıyor mesela, çoklu spor organizasyonu için. E bakıyorsunuz, bir süre sonra lobisi güçlü olan spor orayı kapatmış. Eşit şartlar yok yani, devletin tüm sporlara aynı mesafede olması gerekiyor. Yani ben Şampiyonlar Ligi maçlarımı neden İzmit'te oynamak isteyeyim ki?
Ligde üst üste 10. zafere giden ve Şampiyonlar Ligi'ndeki yerini koruyan Beşiktaş Mogaz için bir sonraki hedef nedir?
Erdal Karacan: Bizim için Avrupa'nın önemi çok büyük. O sahnede neredeyse hiç yoktuk. Sonra EHF Başkanı’nın ziyarete geldiği, sponsorluk anlaşmaları için Türkiye pazarına girmeyi düşündüğü, görüşmelerde bizden yardım aldığı bir noktaya geldik. Beşiktaş bunu tek başına yaptı.
Berk Karahan: Avrupa hedefi için, lig şampiyonluğunun devam etmesi gerek. Yani bugün şampiyon olamadığınızda, EHF Şampiyonlar Ligi için başvuru yapmanız hâlâ mümkün ancak alınıp alınmamanız onlara kalmış. Dolayısıyla önemli olan, domestik başarının üstüne koyarak Avrupa'da ses getirebilmek. Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkmaya başladığımız dönemin ardından her şeyin daha da iyiye gideceğini düşünüyorum.
Müfit Arın: Tabii ki en büyük hedef şampiyonluk. Kaldı ki ben ligimizin kalitesinin artmasını ve diğer kulüplerin de risk almasını istiyorum. 10. kez üst üste şampiyon olmak büyük bir iş belki ama ligimize artık Alman, Fransız veya İspanyol oyuncular gelse, hatta yabancı antrenörler burayı seçse, daha keyif veren, erken havlu atmayan takımlardan kurulu bir düzene geçsek, biz de emeğimizin karşılığını daha da tadına vararak alacağız. Bunun yanında bir diğer hedefimiz de Şampiyonlar Ligi'nde yavaş yavaş bir ikinci tur takımına dönüşmek. Tabii bunun için de rotasyonu genişletmemiz gerek. Hedeflerin bitmesi, takımın bitmesi demek zaten. Hedefler insanları da takımları da dinç tutar, diri tutar. Bizim amacımız da bu...
Hentbol, Türkiye'de hâlâ emekleyen bir spor. Medyada yeterli ilgiye, sponsor desteğine, taraftara, tesise ve istikrara ihtiyaç duyuyor. Kısacası her şeyden biraz lazım. Beşiktaş Mogaz ise 13 sene içinde Türkiye'nin hâkimi olduktan sonra Avrupa Hentbol Federasyonu'na da ülkeyi tanıtmakla meşgul. Ve şüphesiz ki tüm bu çabaları, ülke hentbolunu da daha yukarıya çıkaracak...