Bir Hayalin Peşinde

8 dk

Denizle tanıştığı çocukluk günlerinden yola çıktık, iş dünyasından hayatını değiştiren makaleye saptık ve dünya turuna başladık. Tolga Pamir ile bir hayalin peşinden çıktığı uzun serüveni konuştuk.

Karşı konulmaz bir tutku, elde edilen pek çok başarı ve denizlerde tek başına geçen bir ömür. Dünyanın en prestijli açık deniz yarışlarında boy gösteren Türk denizci Tolga Pamir, "Denizlerin Everest'i" olarak bilinen Vendee Globe'a katılma hayaliyle çıktığı yolda pek çok zorluğu geride bıraktı ve hâlâ serüvenine devam ediyor. Sıradışı denizciyle, sıradışı hikâyesini konuştuk.

Yelkene yedi yaşında başlamışsınız. Bu sporla ya da yaşam tarzıyla tanışma hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız?

Benimki, bulunduğum çevrenin getirdiği bir şans. Tuzla Ankara Mercan Sitesi'nde ailenin büyüklerinden kalan yazlık bir ev vardı ve site sakinlerinin çocukları, yazlarını orada geçirirdi. Orada yaşayan aileler sporla iç içeydi. Aynı dönemde tenis dersi alıyor, basketbol antrenmanı yapıyor, yelkenle denize de açılıyorduk.

Ama biz orada sadece yelken sporunu değil; denizciliğin kendisini öğrendik. Kürekle gezip kıyıyı keşfetmek, deniz profiline bakmak, midye toplamak, onları bir tencerede pişirmek, yüzme yarışları, su oyunları... Deniz bizim hayatımızın bir parçasıydı.

Öğrencilik ve iş hayatı dönemlerinde yelkenle ilişkiniz hangi boyuttaydı?

Büyüdükçe kullandığımız tekneler de değişmeye başladı. Daha sonra da rüzgâr sörfüyle tanıştık. O koya Almanlar rüzgâr sörfü yapmaya geliyordu. Onları izlerken yeni şeyler öğrendik. Onlar Çeşme ve Alaçatı'ya da gidiyorlardı. Yani bir bakıma yabancılar bu spor eşliğinde ülkemizi bizden daha iyi tanıyorlardı. Onları takip edip biz de Alaçatı'ya gitmeye başladık. Üniversiteyi bitirip iş hayatına atıldığınızda ise çok farklı bir dinamiğe giriyorsunuz. Ben, reklam sektöründeydim. Gece geç saatlere kadar çalışıyorduk. O zamanlar bir arkadaşımla Türkiye'ye bir katamaran getirme imkânımız oldu. Böylece hafta sonları Durusu'da yelkene devam ettik.

Okuduğunuz bir makalenin hayatınızı değiştirdiğini duymuştum...

2000 yılında başlayan Vendee Globe yarışının anonsuyla ilgili bir makaleye denk geldim. O makale beni açık deniz yarışçılığı branşına çekti. 1980'lerden beri yapılan, dışarıdan yardım almadan ve hiç durmadan dünyayı tek başınıza gezdiğiniz bir yarış. Denizlerin Everest'i deniyor.

Bugüne kadar 14 farklı ülkeden sporcu katılmış. Yarışı tamamlamış sporcuların sayısı, dünyanın yörüngesinin dışına çıkmış astronot sayısının beşte birine denk geliyor. Gerçekten sıradışı bir durum. Bunların etkisiyle Fransa'ya, yarışın başladığı yer olan La Rochelle'e gitmeye karar verdim. Kasım ayına gelmiştik ve yarışın bir ayı geride kalmıştı. Bir buçuk ay sonra, kendimi Fransa'da buldum.

"Yarışı tamamlamış sporcuların sayısı, dünyanın yörüngesinin dışına çıkmış astronot sayısının beşte Fotoğraf birine denk geliyor."

"Yarışı tamamlamış sporcuların sayısı, dünyanın yörüngesinin dışına çıkmış astronot sayısının beşte Fotoğraf birine denk geliyor."

Bir hayalin peşinden Fransa'ya kadar uzanıp La Rochelle'e gittiniz. Fransızca dersleri, yeni bir hayat, bambaşka bir çevre... O süreçte neler yaptınız?

Fransızca bilmiyordum. Orada sekiz aylık bir dil kursuna katıldım. Sürekli olarak Fransız filmleri izleyip arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Bütün denizcilerin gittiği bir bar vardı. Şans eseri o bölgeden sporcuların Vendee Globe'u bitirmeleri şerefine verilen bir partiye denk geldim. Orada insanlarla tanışıp kaynaşma fırsatı buldum. Bir süre sonra o barda çalışmaya başladım. O dönem yelken kulübünde de gönüllü olarak çalışıyordum.

Öğrendiğim en önemli şey, sporcuların teknenin her şeyinden anlayan insanlar olduğuydu. O bölgede denizcilik sektörünün çok büyük üreticileri var. İş ilanlarında da en çok şantiyede çalışacak marangoz, kompozitçi falan aranıyordu. Devletin 'ikinci kariyer' adında hızlandırılmış eğitim programları vardı. Ben de tekne konstrüksiyonu üzerine bir eğitim için sınava girdim ve eğitime hak kazandım.

Ancak kurumu aradığımda iki yıl sıra var dediler. O dönem etrafımdakiler sürekli aramam, ısrarcı olup bunu gerçekten istediğimi göstermem gerektiğini söylediler. Ben de her pazartesi orayı aramaya başladım. Eğitimin başladığı gün kurumdan bir telefon geldi, "Bir kişi eğitime katılmayacağını bildirdi, sizi bekliyoruz" dediler. Ertesi gün eğitime başladım ve yaklaşık 11 ay süren çok yoğun bir döneme girdim.

Kültür

Naviga Yayınları'ndan çıkan bir de kitabınız var: Kırmızı Mavi Kova

Kitabı yazarken hedefim arkamda bir şey bırakabilmekti. Ülkemizde bu tip yayınlar pek yok. Fransa'da bütün sporcuların bir kitabı var. Bu bir kültür. Orada denizcilik şarkıları festivali, denizcilerin batıl inançları üzerine kitaplar hatta Naufrageurs* isimli bir bira markası bile var. Zamanında keçileri dağlara koyarlarmış, denizciler de kıyı orada sanıp kayalara çarparmış. Yerliler de gidip teknedeki malları alırmış. O markanın etiketinde de boynunda asılı bir mum sallanan keçi vardır.

Kültür diyoruz ya… Kitabı, birası da var; yarışı, federasyonu, eğitimi de... Ben de bunun tüm parçalarından bir iz bırakmaya çalışıyorum. Bu bir tutku. Ben yaparken keyif alıyorum. Bir misyon olarak ise çocuklara, gençlere, bu sporla ilgili hayalleri olan herkese küçük bir dokunuş yapabilmek istiyorum.

Vendee Globe hedefine ulaşmak için pek çok aşamadan geçmek gerekiyor. Sizin için ise bu yoldaki ilk adım Mini Transat yarışı. O tecrübeyi bizimle paylaşır mısınız?

Eğitimden sonra Avrupa'nın en büyük deniz otobüsü projesinde çalışmaya başladım. Düzenimi kurunca bir bankaya gidip kredi başvurusu yaptım. Çünkü Mini Transat'a katılmak için tekne sahibi olmanız gerekiyordu. Ancak krediyi çektikten bir ay sonra ne yazık ki işim sona erdi.

Bir süre işsizlik maaşıyla yaşadım; bir otelde gece bekçiliği yaptım, sonra tekrar barda çalıştım. Bir yandan teknenin üretimi de devam ediyordu. 2009 yılında tekneyi yüzer duruma getirdik derken bir kaza yaşadım ve Mini Transat start'ını kaçırdım ki iki yılda bir yapılan bir yarış bu.

Teknenin tamiri, diğer masraflar derken tekrar aynı hayata geri döndüm. 2011'de start'a 3 ay kala maddi nedenlerle tekneyi satma raddesine kadar gelmiştim. O dönemde bir arkadaşımın attığı bir e-posta birçok yere ulaştı ve ses getirdi. Türkiye'den birçok firmandan destek alarak yarışa katılma imkânı buldum. Mini Transat'ta 83 tekne start aldı, 51'i yarışı tamamladı. Ben de 33. sırada bitirerek, bunu başaran ilk ve tek Türk olarak tarihe geçmiş oldum.

Pek çok prestijli yarışa katıldınız. Tek başına sürdürdüğünüz bu yolculukta günlük rutininiz nasıl gelişiyor? Özellikle uyku konusunda nasıl bir düzen söz konusu?

Uyku insanoğlunun zayıflıklarından ve tek başına olduğunuzda bu bir performans kriteri haline geliyor. Bunun için bir eğitim programına katıldım. Uyku konusunda en önemli şey, vücudun düşünme mekanizmasının ve fiziksel dayanıklılığın devamını sağlayacak yeterli uykuyu doğru saatlerde alabilmek.

Önce uyumayla ilgili sinyaller verdiğim saatlerin bir takvimini çıkardım. Bunlar, benim uykuya geçmem için doğru şartların oluştuğu saatler. Ama deniz koşulları, rakiplerin pozisyonu, sizin kıyıya karşı konumunuz gibi durumları da değerlendirmek zorundasınız. Öyle iki-üç saat aralıksız uyumak gibi bir şansımız yok. Her 25-30 dakikada bir teknenin durumunu kontrol etmeniz gerekiyor. Dolayısıyla uykunun gerçekten alındığı 30 dakikalık aralığı değerlendirip uyanmamız gerekiyor.

Günlük rutinde ise teknede sürekli yapacak bir şey var. Kendinizi en hızlı manevrayı yapmak, en hızlı şekilde gitmek, vücudunuzun fiziksel ve mental ihtiyaçlarını karşılamak, mekanik sorunları tamir etmek gibi bir takvim içinde buluyorsunuz.

"Bir süre işsizlik maaşıyla yaşadım; bir otelde gece bekçiliği yaptım, sonra tekrar barda çalıştım."

"Bir süre işsizlik maaşıyla yaşadım; bir otelde gece bekçiliği yaptım, sonra tekrar barda çalıştım."

Yakın zamanda Challenge4Seas adı altında Türkiye'yi çevreleyen denizleri tek başınıza yelkenle geçtiniz. Bu fikrin ortaya çıkışını ve sıradaki projeniz DuoChallenge4Seas'i sizden dinleyebilir miyiz?

Yaklaşık 15 yıldır projeler gerçekleştirdim ama ülkemizde bu sporun gelişimiyle ilgili bir ivme görmedim. Bu, beni rahatsız ediyordu. Dolayısıyla bu spor için bir şeyler yapmak istedim. İngiltere, İrlanda, Biskay Körfezi, Brezilya, Karayipler, Kanaryalar... Bunların hepsinden beş-altı kere geçtim ama Karadeniz'de, Akdeniz'in doğusunda seyre çıkma imkânım olmadı. Aynı dönemde dünyada çeşitli rekor denemeleri de gündemdeydi. Neden ülkemizde de bu tip bir rekor denemesi yapmıyoruz diyerek federasyona gittim...

Projeyi şekillendirip 'Türkiye turu' rekoru olarak isimlendirdik. Bu proje hayata geçti. Hatta bir belgesel film de hazırladık bunu anlatan. Bu projeyi, herkes solo yapamayabilir, bir arkadaşıyla gelirse cesaret duyabilir ya da ekip halinde bunu yapabilir diyerek üç klasman şeklinde kurguladık. Ben solo olarak yaptım. Katılım açısından pek ses çıkmayınca o zaman 'duo' olarak da yapılabildiğini göstermek istedim. Hatta bunu bir kadın sporcuyla yapıp kadınların da bu sporla ilgili hayalleri olabileceği mesajını vermek için projeyi yapılandırdık.

2019 yılında Transat Jacques Vabre'a katılarak Vendee Globe yolunda belki de en önemli adımı attınız. Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek?

Vendee Globe dört yılda bir yapılıyor ve katılım sayısı otuz tekneyle limitli. Bütçelere baktığınızda yıllık 400 bin ile 3 milyon euro arası meblağlar söz konusu. Benim şu anda tek eksiğim maddi destek. Spor kulüpleri ve büyük yatırımlar yapan Türk markalarının bu gibi platformlardan bihaber olduklarını, dünyaya gözlerini açmadıklarını düşünüyorum. Ben bir Türk sporcusuyum. Bu proje gerçekleşse Türkiye bu sporda ilk 15 ülke arasında kendine yer bulmuş olacak. Ülkemizin, böyle bir değer yaratabildiği mesajını verebileceği bir projede yer alamıyor olmak benim için üzüntü verici. Bir destek bulunursa önümüzde bizi durduracak herhangi bir şey yok.

*Kelime, hem gemi enkazı anlamına geliyor hem de bilinçli olarak gemi batıranlar için kullanılıyor.

Socrates Dergi