Bir Özgürlük Duygusu

14 dk

Simon Pellaud, 2020 İtalya Turu'ndaki performansıyla bisikletin en sevilen isimlerinden biri oldu. Kolombiya'da yaşayan İsviçreli ile Nevşehir'deki karantina odasında kariyerini konuştuk.

Simon Pellaud, normal şartlarda bu yılki Türkiye Bisiklet Turu'nun öne çıkan isimlerinden biri olacaktı. Ama pozitif bir Covid-19 testi sonrası yarış haftasını Nevşehir'deki bir otel odasında geçirdi. Buna rağmen kendisini dinlerken onun ne kadar mutlu bir insan olduğunu düşünmemek zor. Geçtiğimiz yıl İtalya Turu'ndaki (Giro d'Italia) kaçışlarıyla ön plana çıkan İsviçreli bisikletçinin, elde ettiği göreceli ünden mutlu olduğu tahmin edilebilir. Ya da takımının bu yıl da Giro'ya davet edilmesinden hoşnut olabilir. Ancak galiba onu asıl mutlu eden, yıl boyunca farklı ülkelerde bisiklet sürüp sezon sonunda Kolombiya'daki keyifli hayatına dönmek. Senelerdir yaptığı gibi. Bisiklet izleyicileri olarak biz de bu farklı karakteri ne zaman kaçış grubunda görsek mutlu olmaya devam edeceğiz. Bir de şundan eminiz: Simon yoldaki ilk bisikletçi, özgür ve keyfi yerinde…

Öncelikle geçmiş olsun. Herhangi bir semptomun olmadığını biliyorum ama karantina yine de moral bozucu bir şey olabiliyor. Otel odasında nasıl zaman geçiriyorsun?

Şanslı sayılırım. İyi bir otelde kalıyorum. Üç öğün yemeğimi alabiliyorum. Oldukça fazla karın ve sırt antrenmanı yapıyorum. Fizyoterapistimle de her gün görüşüp bu alanlara odaklanan egzersizler yapıyoruz. Buraya formda gelebilmek için çok çalışmıştım. Odada kapalı kalarak bütün o fitness'ı kaybetmek üzücü. O yüzden vücudumu mümkün olduğunca çok kullanmaya, pek uykuya dalmamaya uğraşıyorum. Kitap okuyorum. Bir de burada yaşanan her şeyin aklımda kalması için günlük tutuyorum. Geri kalan zamanlarda da medyadan oldukça fazla ilgi var. Mesela seninle Twitter'dan iletişime geçtiğimiz gibi. İnsanlar ve takım partnerlerimiz de burada çok vaktim olduğunu biliyor.

Türkiye'ye ilk gelişin mi?

Her gezgin gibi ben de İstanbul havalimanında birkaç kez bulundum çünkü çok büyük. Uçakla İstanbul'un tepesindeyken hep bir gün ülkeyi ziyaret etmek istediğimi söylerdim. Çok güzel gözüküyor. Burada yarışacağım için de çok mutluydum ama şimdi daha çok bir kâbus gibi.

Bundan sonrası için nasıl bir sezon var önünde? Planların neler?

Ne diyebilirim ki, lanet Covid… Birçok yarış kaçırıyorum. Sezon başında rüya gibi bir takvimim vardı. Tour de Romandie, İtalya Turu ve İsviçre Turu'na davetiye almayı umuyordum. Fakat sezon başındaki seviye benim için çılgındı. Örneğin Strade Bianche ve Tirreno-Adriatico. Tamam, ben de fiziksel olarak çok iyi durumda değildim. Kaza yaptım, hastalandım. Ama sonra kendime "Artık böyle büyük yarışlar yok" dedim. Bu yüzden Türkiye Turu'na gelmekten çok mutluydum. Sadece üç World Tour takımı geldiği için arkada kalıp yarıştan kopmak yerine pelotonun önünde olma ihtimali vardı. Benim gibi Pro Continental bir takımın parçası olup önde pozisyon için mücadele etmek kolay değil. Doğru pozisyonda değilsen hiç şansın yok. O yüzden birkaç küçük yarış koşup eğlenir ve sonuç alırsam çok mutlu olurum.

Bisiklet sürmeyi gerçekten çok seviyorum. Bunları biraz yaptığımda yeniden büyük yarışlara gitmeye, canımın çıkmasına ve kaçış gruplarına katılmaya hazır olurum. Çünkü biliyorum ki bir sprinter değilim; düz bir etabın finalini bekleyemem. Tırmanışçı da değilim; dağlık etaplarda son beş için de bekleyemem. Parlamak için kendi yolumu bulmalıyım. Sonuçta bir takım liderim yok. Eğer bir World Tour takımının parçası olup Primoz Roglic için çalışsaydım işimi yapardım. Ama özgürlüğüm var, öne çıkmak için fırsatları kolluyorum. Yarış stilimin nedeni de bu zaten.

Geçen sene Giro'da en çok konuşulan sporculardan biriydin. Üç hafta boyunca neler hissettin?

Benim için Giro çok hızlı geçti. Yollarda neredeyse hiç izleyici olmadığı için üzgündüm tabii. Bir hayran kulübüm var. Büyük bir tane değil çünkü ben büyük bir bisikletçi değilim. Ama memleketimden birkaç çılgın insanın olduğu eğlenceli bir kulüp. Onlar yanımda olmadığı için üzgündüm. İlk Giro tecrübemden çok keyif aldım. Her zaman katılmayı hayal ettiğim bir yarıştı. Benim için çok önemli olan bir şey var: Bir yarışın sonunda, eğer katılmasaydım o yarışın bensiz çok farklı olacağını hissetmek. Bu bir tatmin.

Giro'da seni sıkça kaçış gruplarında gördük. Bu durum adının da hiç olmadığı kadar duyulmasını sağladı. Sen de sosyal medyada aktiftin, muhabbetlere dahil oldun. O dünyanın bir parçası olmak nasıldı? Mesela Cycling Out of Context hesabı hakkında çok tweet attı...

Evet, o hesabı çok seviyorum. Aslında bunun parçası olmak için ekstra bir şey yapmıyorum. Örneğin yolun kenarında durup arkamdan gelen pelotonu alkışladığım gün onu sadece bir refleks olarak yaptım. Planlı değildi. İnsanlar da kişiliğimi seviyor çünkü şeffafım. Saklayacak bir şeyim yok ve herkesle konuşuyorum. Bir de koronadan dolayı bu durum daha da eğlenceli oldu. Eğer medyanın ve seyircilerin olduğu normal bir Giro olsaydı bu kadar ünlü olur muydum, emin değilim. Bu, aynı zamanda medya ve seyircilerle iletişim kurmanın bir yoluydu.

Bisiklet takip etmeyen ya da yeni izlemeye başlayanlar için kaçış gruplarını anlamak zor olabiliyor. İnsanlar hep "Bu bisikletçiler neden kaçıyor?" diye sorar. Kaçış grubunda olmayı nasıl açıklarsın? Neden böyle bir yarış stilin var? Çok keyif aldığın hemen anlaşılıyor.

İlk olarak verdiği histen bahsedebilirim. Yoldaki ilk bisikletçisin. Herkes arkanda, tam bir "Sıkıysa yakala" durumu. Mükemmel bir duygu. Daha önce söylediğim gibi, bir tırmanışçı ya da sprinter değilim. Takımda özgürlüğüm var. Aynı zamanda mayomuzu, sponsorlarımızı gösterebilmek, bir şeyler yapabilmek ve esasında canlı hissedebilmek için kaçışta olmaya diğer takımlardan daha çok ihtiyacımız var. Bu yüzden kaçışlara giriyor ve bundan çok keyif alıyorum. Eğer şu an olduğum bisikletçiysem, finalde diğerleriyle karşı karşıya gelebiliyor ve bir şeyler ispat edebiliyorsam bu, kaçışlara girdiğim içindir. Birçok insan bana "Vücudun çok değişti, işte şimdi bir bisikletçisin" dedi. İlk profesyonel olduğum zaman istediğim seviyede değildim. Kaçışlara girerek şu anki seviyeme geldim. Bir antrenman gibi. Dört-beş saat kaçışta olduğunda mutlaka gelişirsin.

Kaçışlardan bahsederken Thomas De Gendt'in adını anmamak imkânsız. Giro esnasında hiç onunla konuşma şansı buldun mu? Birlikte çektirdiğiniz 'Öğretmen ve Öğrenci' yazılı bir fotoğraf paylaştığını hatırlıyorum.

Evet, kesinlikle. Birkaç defa konuştum çünkü kendisi idolüm gibi. Yapmayı sevdiğim şeyi yapıyor. Onun sahip olduğu güç bende yok ama yolunu takip etmek için elimden geleni yapıyorum. Giro'dan önce de, dağ mayosunu kazandığım Tour de Romandie'de onunla konuşmuştum. Yarışın başlarında önde tektim ve kapılardaki puanlar için mücadele veriyordum. O da arkamda kaçış grubu oluşturarak benim için geliyordu. Puanları almama izin verdi çünkü onun için önemli değildi. Sonra pelotonda birbirimizi bulduk ve ben de ona teşekkür ettim. Sonuçta puanları alabilirdi ama işine yaramayacaktı. Bana saygı duydu. Çok fazla büyük isim bunu yapmaz. Küçük bir bisikletçi olarak pelotonun arkasındaysan, önün kapalı. Onunlayken ise tam tersi. Giro'da birkaç kez onunla aynı kaçış grubunda olmaktan çok zevk aldım. Yarıştan sonra Milano'da o en agresif bisikletçi ödülünü, ben de ara sprint ödülünü aldım ve sohbet edip o fotoğrafı çektirdik. Harika bir insan ve onunla ileride aynı takımda yarışmak isterim. Rakibi olmaktansa takım arkadaşı olmak daha iyi.

2015 ve 2016'da bir World Tour takımındaydın (IAM Cycling) ve İspanya Turu gibi büyük yarışlara gidiyordun. Sonra kontratsız kaldın ve Illuminate'e katıldın. O zaman önünde yepyeni bir yol vardı, büyük bir değişimdi. Illuminate yılları nasıldı?

IAM ile World Tour seviyesinde yarışırken mutsuz ve kayıp durumdaydım. Yalnız hissediyordum, iyi bir bisikletçi olmak için gereken seviyede değilim gibiydi. Seyahat ediyordum, gençtim. Takım arkadaşlarımdan da baskı vardı. Benim için kafamda kolay değildi. Illuminate ile birlikte dengeme ulaştım. Beni bir insan olarak değiştiren mükemmel zamanlardı. Illuminate ile ilk senemin sonlarında, akabinde ikinci senede performans göstermeye, yarış kazanmaya başlamıştım. Küçük yarışlardı ama böylece Pro yarışlar kazanabildiğimi hissetmeye başladım. Kolombiya'da bisiklet sürmeye ve orayla İsviçre arasında gidip gelmeye başladım. Kendimi buldum. Sosyal medyada hep kullandığım #Doitdifferent (Farklı yap) etiketi var. Illuminate'te sana bir tane bisiklet veriliyor. Ne zaman bilmiyorsun ama bir noktada bir bisiklet almalısın. Sonra iki şort, iki t-shirt ve haydi gidiyoruz. Japonya, Kore, Ruanda'ya gidiş biletlerin bir gün önce, hatta yolculuk günü veriliyor. Her ay sonu maaş da almıyordum. Her şey için mücadele etmek gerekliydi. Kısacası en düzenli takımda değildim, bunu söyleyebilirim. Ondan önce bisiklet hayatım bir İsviçre saati gibiydi. İhtiyacımız olan her şey, hatta daha fazlası vardı. Sonra Illuminate ile yarışmaya başladım ve hiçbir şey yoktu. Birkaç kere neredeyse takımı bırakıyordum…

"Eğer şu an olduğum bisikletçiysem ve bir şeyler ispat edebiliyorsam bu, kaçışlara girdiğim içindir."

"Eğer şu an olduğum bisikletçiysem ve bir şeyler ispat edebiliyorsam bu, kaçışlara girdiğim içindir."

Tam da onu soracaktım. Hiç pes etmeyi düşündün mü? "Bırakacağım ve başka bir şey yapacağım?" dedin mi?

Diğer takımlarla iletişime bile geçtim ama sonra "Hayır, hayır" dedim. "Şu an harika bir şey yaşıyorum ve bunu kaybedemem" hissi vardı. Illuminate ve takım patronu Chris Johnson sayesinde Kolombiya'da şimdiki kız arkadaşımla tanıştım, küçük bir arsa aldım ve orada bir evim var. Hayatım tamamen değişti. Daha önce bir kelime bile İspanyolca bilmiyordum ama şu an akıcı bir şekilde konuşuyorum. Eskiden olduğum insan değilim. Bana göre iki tane kariyerim var: Illuminate'ten önce olduğum bisikletçiyi hatırlayamıyorum bile.

Birçok farklı kültür tanıdın, dünyayı dolaştın. Bu serüvenlerde tanık olduğun en değişik, alışılmadık şeyi hatırlıyor musun?

Belki de şimdiye kadar deneyimlediğim en özel şey, şu an Türkiye'de geçirdiğim karantinadır. Fakat Illuminate ile her şey çok farklıydı. Mesela Kore'ye vardığımızda sadece iki kişiydik: Kolombiyalı bisikletçi Edwin Avila ve ben. Hiçbir şeyimiz, bisikletin tekerleklerini şişirecek bir pompamız bile yoktu. Sadece bisikletlerimiz vardı. Kimliğimiz yoktu, kimse bizi havalimanında beklemiyordu. Her şeyi kendimiz organize etmek zorunda kaldık. Kore'de yediğim ilk yemeğin tadını hâlâ hatırlıyorum. Tek bir an bulmak zor ama Afrika'daki bir tecrübeyi de unutamam. Ruanda Turu'nda üçüncü etabı kazandım ve sarı mayoyu aldım. Siyah bisikletçiler arasındaki beyazdım. Yarışı lider götürmek ve bütün ülkenin baskısını hissetmek büyük bir şeydi. Afrika'da, özellikle Ruanda'da bisiklet çok önemli. Bütün ülkenin yenmek istediği insan olmak çok özeldi. Sonunda, mayoyu kaybettim. Ruandalı bütün bisikletçiler bana karşı bir araya geldi ve beni alt ettiler. Yine de mükemmel bir deneyimdi. Onlar da çok mutlulardı çünkü kaçışlara girerek, yokuşlarda risk alarak ben de onlara çeşitli bisiklet sürme stilleri öğrettim.

Şimdiye kadar katıldığın yarışlardan hangisi favorin peki? Seçmek zor olsa da…

İsviçre'de küçük yarışlarda, Belçika'daki klasiklerde, Vuelta'da, Giro'da, Kolombiya Turu'nda yer aldım. Kolombiya'da bir organizasyonun, numaraların bile olmadığı, sadece birbirimize karşı yarıştığımız, hayal edebileceğin en küçük yarışlarda bile yarıştım. Bütün bu yarışlar, küçük ya da büyük, bir büyüye, kendine has özelliklere sahip. Ama yarışırken hepsi benim için aynı. Nerede olduğun önemli değil. Sadece bitiş çizgisine ilk gelen olmaya çalışmalısın. Eğer bir tane özel yarış söyleyeceksem bu Japonya Turu olabilir. Organizasyon, ülke… Orada çok güzel duygular yaşadım.

Bir de 'Swiss Colombian' lakabı var. Avrupalı bisikletçilerde gördüğümüzden farklı bir hayat yaşıyorsun. Birçok Kolombiyalı bisikletçi Avrupa'ya gider, sen tam tersini yaptın. Neden?

Benim seçtiğim yolu seçen tek bir bisikletçi tanıyorum: İspanyol, Oscar Sevilla. Avrupa'da yarışıyordu. Kolombiya'ya gitti, oraya âşık oldu ve kaldı. Şimdi patron gibi. En büyük yarışları aldı, Kolombiyalıları Kolombiya'da yendi. İsviçre çok pahalı bir ülke, Kolombiya çok daha ucuz. İsviçre'de kış çok kötü, Kolombiya'da kış yok. Kolombiya'ya ilk geldiğimde hayatımda hiç öyle mutlu hissetmemiştim. Şehir dışında, ormanda küçük bir evde yaşıyordum. Bir yatağım vardı, yemek pişirmek için gaz, bir tuvalet, çatı... O kadar. Masa bile yoktu. Su ve elektrik, hepsi bu. O kadar az şeyle daha önce hiç o kadar mutlu olmamıştım. Avrupa'da, İsviçre'de insanlar mutlu olmak için çok fazla şeye ihtiyaçları olduğunu düşünüyor. Kolombiya'da ise tam tersi. Bu da dengemin bir parçası. Kolombiya'da gerçekten kendimi buldum. Rahat bir yaşam var ve çok problem yok, hayat harika. Söylediğim gibi, bir bisikletçi olarak kıştan hoşlanmıyorum. Buradaki ilk günlerde olduğu gibi üşümemeliyim. Bu yüzden Kolombiya'ya taşındım ve her kış oraya gidiyorum. Tabii şimdi kız arkadaşım da orada yaşıyor, bu da bir başka neden.

2021 Giro D'Italia

Giro için her şeyden önce sekiz kişilik takım kadrosuna girmem gerek. Takım menajerimiz için kimin yarışacağına karar vermek kolay olmayacaktır. Giro'ya hâlâ vakit var. Bir haftalık karantinaya rağmen yine de çok iyi bir seviyeye ulaşacağıma inanıyorum. Yakında bisiklet sezonunun en sevdiğim bölümüne geliyoruz: Geçen sene kaybettiğimiz döneme. Genelde bahar aylarında iyi durumda olurum. Türkiye Turu'nu kaçırdığım için önce biraz ritim kazanmalıyım. Sonra milli takımla beraber kendi ülkemde Tour de Romandie'de olacağım. O yarışı İsviçre mayosunu göstermek ve Giro'ya hazırlık için kullanacağım. Vakit az ama kendime güveniyorum.

Gianni, Giro davetiyesi için çok çabalıyordu. Hepimiz öyle! Giro, bizim için hayat demek. Gianni karantinada da beni günde iki-üç kez aradı. Çok ilgilendi. Böyle zor zamanlarda destek görmek harika. Davetiyeyi kaybetmek bizim için de sponsorlar için de çok kötü bir haberdi. Şimdi yeniden oyundayız ve yolda cevap vermek de bizim işimiz olacak.

İki senedir Androni Giocattoli-Sidermec'desin. Takım patronu Gianni Savio, bisikletin en renkli simalarından biri. Ayrıca Güney Amerika'da, Kolombiya'daki yetenekleri keşfetme konusunda da ünü var. Onunla çalışmak nasıl?

Gianni bana ilk kez Androni'ye karşı yarıştığım Fransa'daki Tour de la Mirabelle'den sonra geldi. Onları yendim, yarışı kazandım. Kazandığım az sayıda yarıştan biriydi. Yarışın ardından geldi ve gelecek sene için takıma katılmak ister miyim diye sordu. Buna gerçekten saygı duydum. Bir World Tour takımına katılıp bisiklet dünyasında biraz kaybolmayı da seçebilirdim ama dengemi korumayı tercih ettim. Dediğin gibi Gianni ve takımın Güney Amerika ile iyi bir ilişkisi var ve onlarla imzalarsam Kolombiya'da kalabileceğimi biliyordum. Onlara özgeçmişimi hiç yollamadım, hiç düşünmemiştim bile. Fakat bana geldiklerinde, gerçekten güzel olabileceğini düşündüm. Küçük bir takımız ama çok keyifli. Üzerimde baskı yok. Bir aile gibi burası. Genç bisikletçilerle tecrübelerimi de paylaşabiliyorum. Takımda oldukça değer verdiğim sporcular var. Mutluyum.

Gelecekte seni neler bekliyor? Aklında yarışmak istediğin yeni yarışlar var mı?

Her şeyden önce Türkiye Turu var çünkü ilk etaba bile katılamadım. Toplamda otuzdan fazla ülkede yarıştım. Sanırım en çok ülkede yarışan bisikletçilerden biriyim. İleride de yeni ülkelere gidip farklı kültürler keşfetmeye çalışacağım.

Biliyorum, henüz erken ama bisiklet kariyerini bitirdiğinde neler yapmayı düşünürsün? Kolombiya'da mı yaşarsın?

İşte bu, o büyük soru. Dilerim kendimle anlaşmaya ve dengemi bulmaya devam ederim. Şu an iyi hissediyorum ama sezon sonunda yeni bir kontrata ihtiyacım olacak. Burası mı yoksa başka bir takım mı olacak, bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok. İleriyi konuşmak zor ama biliyorum ki bisiklet dünyasında olmak istiyorsam Avrupa'da kalmalıyım. Bu kesin. Hâlâ çok keyif alıyor ve gelişiyorum. Umarım biraz normale dönebiliriz ve İsviçre ile Kolombiya arasında daha kolay seyahat edebilirim. Ama iki ülke arasındaki dengeyi mümkün olduğunca böyle devam ettireceğim. Ne kadar uzun süre daha bisikletçi olacağımı göreceğiz ama umudum, birkaç sezon daha...

Socrates Dergi