
Bir Son, Bir Başlangıç
7 dk
Juliana Buhring, dünyanın çevresini bisikletle en kısa sürede dolaşan kadın olarak adını Guinness Rekorlar Kitabı'na yazdırdı. Ama onun yolculuğunda çok daha fazlası saklı.
Juliana Buhring, kendisine yöneltilen “Nerelisin?’’ sorularına hep “Dünya vatandaşı’’ cevabını veriyor. Ancak bunu sıradan bir sıfat olarak kullanmıyor. Zira kendisi Atina’da dünyaya geldikten sonra yaşamını otuzdan fazla ülkede devam ettirdi. Maceraperest biriydi elbette ama belirli bir kara parçasına bağlı kalamamasının temel sebebi bu değildi. O, ‘Tanrı’nın Çocukları’ isimli dini tarikatta büyümüştü. “İsa için devrim’’ sloganı ile yola çıkan grup 1969 yılında Güney Kaliforniya'da, Huntington Beach'te kurulmuş, kısa süre içerisinde yüzlerce ülkeye yayılmıştı. Bu sebeple Juliana ve diğer çocuklar da gelişim çağlarını ülkeden ülkeye sürüklenerek geçirmişlerdi. Tarikatın amacı belirli kurallara uygun insanlar yetiştirmek olarak yansıtılsa da işin aslı öyle değildi. Juliana’nın anne ve babası bu tarikatın üyesi oldukları için çocukları da mecburen bu yapılanmanın içinde, ‘Yapma, yapmak zorundasın’ gibi kısıtlamalarla büyüdü. Geleceği çoktan planlanmış, hayalleri ise tarikatın bekası için kurban edilmişti.
Böyle bir hayatın içinde yaşamak zorunda kalmış birçok insanın sonunda yapabileceği gibi Juliana da bir takım şeyleri sorgulamaya başlamakta gecikmedi. Diğerlerinden farklı düşünüyordu. Bu yüzden grup içerisinde her zaman isyankâr damgası yedi. Buhring o günleri, “Kendimi bildim bileli kaçmak istiyordum’’ diye anlatıyor ve ekliyor: “Yaşıtlarımın kafasına isyankâr ve açık görüşlü fikirler sokabilecek baş belası biri olarak görülüyordum. Suç işlemediğim halde sürekli cezalandırılıp izole ediliyordum.’’
Kaçış konusunda ise örnekleri çok uzakta aramasına gerek yoktu. Ablası Celeste 2004 yılında, kardeşi Kristina ise biraz daha önce tarikattan kaçmayı başarmışlardı. Juliana da onların izinden gitti. Ardından üç kız kardeş, tarikatta olup biten birçok konuyu cesurca açığa çıkardıkları Not Without My Sister adında bir de kitap yazdılar. Tarikatta yaşadıkları beyin yıkama, cinsel taciz ve istismarı anlatan kardeşlerin kitabının çok satanlar listesine girmesi uzun sürmedi. Yazdıkları şeyler okundukça, tarikata bir darbe daha iniyordu… Fakat gruptan kendisini bir şekilde kurtaranları da dışarıda çetin bir hayat karşılıyordu. Çünkü orada dayatılan kurallar ile gündelik yaşam arasında ciddi farklar söz konusuydu. İkinci hayatını Napoli’de İngilizce öğretmenliği yaparak devam ettiren Juliana da insanlarla uzun ve mantıklı diyaloglar kurabilme noktasında pek iyi durumda değildi.
Bu kaçış onun hayatındaki tek dönüm noktası olmayacaktı. Bir gün Facebook'ta dolaşırken eski arkadaşı Hendri Coetzee’yi gördü ve ona mesaj attı. Bu mesaj, iki eski dostu yeniden bir araya getirdi. Uzun süre sosyal medya aracılığıyla iletişim kurdular. Hendri deli dolu bir karakter ve uslanmaz bir maceracıydı. Yani özgürlük kavramı ikisinin de olmazsa olmazıydı. Özgürlüğün peşine farklı yollardan düşmüş olabilirlerdi ama kişisel arayışların onları benzer kapılara çıkardığı ortadaydı. Facebook mesajları ve Skype görüşmelerinin sıklığı arttığında, hayatlarını birlikte sürdürmek istediklerini fark ettiler.
Hendri, o sıralar iki kanocu arkadaşı ile birlikte Kongo’nun keşfedilmemiş nehirlerinden birine gezi planlıyordu. Geri dönüşü tam olarak yılbaşına denk geldiğinden Juliana, 30 Aralık 2010 tarihi için Uganda’ya giden uçaktan kendine yer ayırttı. 3 Aralık günü, içerisinde bolca sevgi sözcüğü ve “Dikkatli ol’’ nasihati bulunan bir görüşme daha yaptılar. Bu, son görüşmeleriydi. Juliana, sabah kahvesini içerken okuduğu haberlere inanamayıp birçok arkadaşını aradı ama maalesef, haberler doğruydu. Hendri, Lukuga nehrinde kürek çektiği sırada bir timsah tarafından suyun içine çekilmişti…
Juliana planladığı tarihte Uganda’ya uçup bir süre orada kaldı. Nil Nehri kıyısında Hendri için düzenlenen anma törenine katıldı. Hendri’nin arkadaşları ile sohbet etti. Bisiklet yolculuğu fikri de hayatın anlamının sorgulandığı, toplumun dayattığı normların masaya yatırıldığı bu sohbetlerde ortaya çıktı. Başlangıçta işin içerisinde bir rekor denemesi yoktu. Ancak İtalya’ya geri dönüp bu konuyu ayrıntılı şekilde düşünmeye devam etti. Aynı zamanda bisiklet seyahatleri ile ilgili araştırmalar yapıp, belgeseller izledi. Mark Beaumont’un 194 günde 29.446 kilometre bisiklet sürerek yaptığı yolculuk en büyük ilham kaynağıydı. Heyecandan midesine giren kramplar, yapmak istediği şeyin tam olarak bu olduğu konusunda aldığı en gerçekçi sinyallerdi, asla başaramayacağını söyleyenler ise kararlılığını artıran en büyük etken. Daha önce denenen rekorları araştırırken dünyanın çevresini bisikletle dolaşan bir kadına rastlamadı. Yine de bu yola çıkmıştı bir kere, erkeklerin rekorunu da kırmaya karar verdi. Yapacaksa, en iyisini yapmalıydı. En büyük destekçisi ise Napoli’de bir barda tanıştığı dostu Antonio olacaktı.

Her şey kabul edilebilirdi ama ortada bir de somut gerçekler vardı. Juliana ne bir bisikletçiydi ne de düzgün bir bisikleti vardı. Üstelik bu yolculuk mümkün olan en ucuz şekilde yapılsa bile, çokça para gerekiyordu. Juliana ise finansal sorunların hepsini aynı şekilde yanıtladı: “Sponsor bulacağım.’’ Yola koyulmaya kararlıydı. Dünya’nın çevresini bisikletle en kısa sürede dolaşan ilk kadın olacaktı. Arkadaş desteği ile önce bisiklet problemi halledildi. Sonra da onu bu yolculuğa hazırlamak üzere bir antrenör bulundu. Rekor denemesi konusunda resmî yazışmalar da tamamlandı. Tam sekiz aylık çalışma sürecinin ardından her şey hazırdı. Her şey derken; birkaç bin avro, bir bisiklet ve bir hayal…
Napoli meydanından yola çıktığı ilk saniye aklından şunlar geçiyordu: “Her şey biraz gerçeküstü geliyor. Kendimi neyin içerisine attım ben böyle?’’ Rota, ilk olarak Portekiz’i gösteriyordu. Oradan da uçakla Birleşik Devletler’e, Buffalo’ya… Buffalo-Seattle arasını pedal çevirmesi, neredeyse tüm ABD’yi enlemesine geçmesi anlamına geliyordu. Ardından Yeni Zelanda’nın meşhur gökkuşakları, hobbitler, Avustralya’nın saldırgan kamikaze saksağanları ve “nihayet Asya. ’’
Onun için en korkutucu olanı ise yolculuğun Hindistan bölümüydü. Oradan ayrılırken yanılmadığını gördü zira fark edilecek seviyede kilo vermişti. Yolculuğun Ankara-İstanbul kısmında ise canını sıkan tek şey saldırgan sokak köpekleriydi. Ona anlatılanın aksine Türkiye’de hayli misafirperver ve kibar karşılanmıştı. Yunanistan sınırından sonra kalan 4 bin kilometreyi tamamlamaya çok yaklaştığında neredeyse tüm Napoli şehri Plebiscito Meydanı’nda toplanmış, onu bekliyordu. Bağırış çağırış ve müzik eşliğinde bitiş çizgisini geçti. Buhring, yolculuğu anlattığı ve Garaj Kitap tarafından Rüzgâra Karşı adıyla çevirilen kitabının sonunda şunları söylüyor: “Herkes yolculuğun nasıl geçtiğini merak ediyor. Oysa ben, o gücü, yaşıyor olma hissini, her şeyle bağlantıda olma duygusunu, basitçe, ‘var olma’yı nasıl anlatabilirim ki? Çünkü bitiş çizgisini geçmek tüm bunlara göre hiçbir şeydi.’’
144 gün, günde ortalama 200, toplamda 29.070 kilometre, 19 ülke ve 4 kıta. Bisiklet üzerinde olmadığı sekiz günü de ekleyince Juliana toplam 152 gün ile dünyanın çevresini bisikletle en hızlı dolaşan kadın olmayı başardı. Bu kadarıyla da yetinmedi. 37 yaşındaki maceracı, günümüzde dünyanın en güçlü ultra-dayanıklılık yarışçılarından biri olarak kabul ediliyor.
Hendri Coetzee, Juliana’nın hayatında çok uzun süre kalmadı. Fakat kalıcı izler bıraktığı konusunda kimsenin şüphesi yok. Eğer Hendri olmasaydı Buhring dünya turuna asla çıkmayacaktı. Yolculuk boyunca onu etkisi altına alan bu trajik ironi, görünen o ki hayatının geri kalanında da Juliana Buhring’in peşini bırakmayacak.