
Biraz Yeni Biraz Eski
11 dk
Ajax, 1970'lerde Avrupa futbolunda devrim yaptı, 1990'larda büyük bir peri masalı yazdı. 2010'lar yeni hamlelerle birlikte öze dönüşü getirdi.
Juventus deplasmanında gösterdiği performansla Şampiyonlar Ligi son dördüne yükselen Ajax, sezonun en flaş takımı olma özelliğini kazanmış durumda. Yarı finalde Tottenham Hotspur'a dramatik bir şekilde elenmeleri bile bu statüyü kaybetmelerine neden olmayacak. Hollanda ekibinin teknik direktör Erik ten Hag'la birlikte başardıkları çok özel.
Grup aşamasında Bayern Münih'e karşı oynadıkları iki maçta da rakiplerine kaybetmedikleri gibi kümülatif değerlendirmede Bayern'den daha fazla şut ürettiler. Eşleşmede toplamda yüzde 49'luk topa sahip olma oranıyla mücadele ettiler ve iki maçın büyük bölümünde rakiplerine üstünlük kurdular. İkinci turda Şampiyonlar Ligi'nde son beş yılda dört şampiyonluk elde eden Real Madrid'e iç sahada alınan şanssız mağlubiyetten sonra Santiago Bernabeu'da dört gol atarak rakibini eleyen Ajax, çeyrek finalde de Juventus'a aynı tarifeyi uyguladı. Yine iyi oynanan ilk iç saha maçından sonra Torino'da muhteşem bir stat-seyirci ikilisinin önünde rakibine hükmeden Ajax yarı finalde Tottenham'ın rakibi oldu ve orada da ilk 135 dakikayı mükemmel oynadıktan sonra son devrede gerek şanssızlık gerek deneyimsizliğin getirdikleriyle finalin ucundan döndü.
Avrupa'nın üç büyük şampiyonuna oyun üstünlüğü kuran Ajax, bu yönüyle 2018 Dünya Kupası'nın flaş takımı İsveç'e de benziyor. Dünya Kupası elemelerinde Hollanda'yı altına alarak play-off bileti elde eden İsveç, play-off'ta da İtalya'yı saf dışı bırakmış ve Rusya'daki kupada adını çeyrek finale yazdırmıştı. Oyun olarak iki takım arasında dağlar kadar fark olsa da yaratılan etki yönünden benzerlikler vardı. Peki düşük profilli bir takım olsa da İsveç gibi savunma oyunuyla değil, oyunu oynayarak rakiplerini alt etmeye çalışan Ajax'ın bu gücü nereden geliyor?

Johan Cruyff
Bunun için takvimleri 35 yıl önceye sarmak gerekebilir. Oyunculuk kariyerinde Ajax'ta sekiz lig, üç Avrupa şampiyonluğu elde eden Cruyff'un teknik adamlık dönemi de aynı kulüpte başlar. Teknik adamlık yapmak için gerekli diplomaya sahip olmayan Cruyff için uydurulan 'teknik direktör' tanımı Hollanda futbolunda ilk kez kullanılır ve dünya futboluna yayılır. Oyunculuk zamanlarında 1970'lerin sonunda ABD'ye transfer olan Cruyff, bu deneyimin çok önemli olduğunu söyler. Otobiyografisinde Washington Diplomats forması giyerken bu kulübün yöneticisi Andy Dolich'in yaptıklarından çok etkilendiğini anlatan Cruyff; futbolun yönetimi, sponsorluk ilişkileri, altyapıların okullarla birlikte çalışması üzerine çok şey öğrendiğini ifade eder.
Ajax'ta Amerikan modelini kendi futbol görüşüyle birlikte empoze etmeye başlayan Hollandalı, kısa sürede önemli işler başarır. Kulüpte kaldığı iki buçuk sene içerisinde lig şampiyonluğu elde edemese de Ajax'a iki Hollanda Kupası ve bunların uzantısı olarak bir tane de Avrupa Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu getiren Cruyff, 1970'lerde Rinus Michels'le domine ettikleri döneme oyun olarak da geri dönüş ateşini yakar. Kalecinin oyunun içine dâhil edilmesi noktasında 1974 Dünya Kupası kadrosunda Michels'i etkileyerek Jan van Beveren'in yerine Jan Jongbloed'ün alınmasını sağlayan Cruyff, ortaya çıkan etkili futbolda Jongbloed'ün büyük rol oynaması neticesinde ciddi bir kredi kazanır. Aynı şeyi teknik adamlık döneminde de yapmak isteyen Hollandalı, Stanley Menzo'yu ceza sahasının dışına da çıkan, ayaklarıyla oyuna etki eden bir rolde kullanmaya başlar ve Ajax'a bu hamleden önemli bir güç devşirir.
Rinus Michels'in 4-3-3 üzerinden şekillendirdiği Ajax ve Hollanda Milli Takımı'ndan sonra 1985'te devraldığı Ajax'ta başka bir yol olabileceğini de fark eden efsane, daha sonra klasik hâline gelen üçlü savunmasını yine bu dönemde ortaya koyar: "O yıllarda Eredivisie takımlarının tamamı çift santrforla oynuyordu. Bu oyuncuları geride dört oyuncuyla beklemek anlamlı değildi. Böyle yaparsak sahanın geri kalan kısmında 8'e 6 kalıyorduk ve zayıflıyorduk. Ben de bu nedenle üç savunmacının bu iki forvete yeteceğine karar verdim. Böylece orta sahanın merkezinde de dört oyuncuyla oynayabilecektim."

Louis van Gaal ve öğrencileri
Savunmadaki stoperlerinden birinin yerine sahte forvet gibi davranan bir 10 numara koyarak 4-3-3'ü kâğıt üzerinde 3-4-3 (3-3-1-3) gibi bir yapıya çeviren Cruyff, Barcelona'da da sıklıkla kullanacağı bir dizilişin temellerini atar. Birkaç yıl sonra takımın başına gelen Louis van Gaal de Cruyff'un açtığı yoldan ilerler. Ajax altyapısı altın jenerasyonunu yetiştirirken bu oyunculara altyapıda hocalık yapan Van Gaal'in A takım teknik direktörlüğüne gelişiyle birlikte bu gençlerin üst yapıda atılım yapmaları beklenen şeydir ve bu, kısa sürede gerçekleşir.
Takımın başına geldikten iki sezon sonra ligde şampiyonluğa ulaşan Louis van Gaal, o şampiyonluğun ertesi sezonunda Avrupa'da da fırtına gibi eser. İlk döneminde 4-3-3'le başlamıştır fakat Cruyff'un bıraktığı mirasın eldeki kadro için de oldukça uygun olduğunu fark ederek zamanla 3-3-1-3'e döner. Ajax, 1995 Şampiyonlar Ligi finalinde bir sezon önce Cruyff'un Barcelona'sını 4-0 dağıtan Fabio Capello'nun Milan'ı ile eşleşir. Favori Milan'dır ama yetenek yoğunluğu genç nüveyle ve sağlam taktik yapıyla Ajax'tadır. Frank de Boer, Danny Blind ve Michael Reiziger'in savunma üçlüsünü oluşturduğu takımda savunma önündeki Frank Rijkaard'ın önünde yer alan Ronald de Boer ve Edgar Davids orta sahayı tamamlar. 10 numaradaki Jari Litmanen'in önündeyse üçlü ve öldürücü bir hücum hattı yer almaktadır: Marc Overmars-Patrick Kluivert-Finidi George. Zaman zaman Ronald de Boer ve Edgar Davids'in, zaman zaman George ve Overmars'ın çizgide savunucu rolüne geçtiği, rakibe sürekli önde basan ve kazandığı toplarla rakip kaleye/çizgiye inen Ajax, gerçekten öldürücü bir hücum takımı hâline gelir. Milan'ın 4-4-2'sinde çift forvete karşı oynayan üçlü Ajax savunması aynı Cruyff'un söylediği gibi çok da zorlanmamaktadır. Kenar oyuncuları George ve Overmars'ın baskısıyla rakip bekleri çıkarmayan ve bu yüzden de çizgideki eksikliğini fazla hissetmeyen Ajax'ın orta sahanın merkezindeyse 4'e 2'lik büyük bir üstünlüğü vardır ve etkili 10 numara Litmanen'in demarke kalışları fazlasıyla belirleyici olur. Bosman Kuralı'nın yaratacağı devrimden hemen önce kurulan son büyük Ajax takımı bütün yeteneğiyle futbolseverlerin huzurundadır ve o yıl, Avrupa'nın bir numaralı kupası Hollandalılar tarafından dördüncü kez kazanılır.
Finalin ardından Bosman Kuralı'nın devreye girmesinden elbette en çok Ajax gibi yetiştirici kulüpler etkilendi. 1990'lı yılların ortasında hükümran olan İtalyan takımları 2000'lerde yerlerini Premier Lig kulüplerine bıraktılar. 2006'daki Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla önce Barcelona, sonrasında da Guardiola devri başladı. Ekonomik açıdan dev futbol kulüpleri, Arap sermayesinin futbola dahli gibi nedenlerden ötürü Ajax'ın Avrupa'nın zirvesinde bu yeni yapılanmalarla mücadele şansı pek yok gibi görünüyordu. Ta ki birkaç yıl öncesine kadar…

Dusan Tadic
2016-2017 sezonunda Ajax'ın başına gelen Peter Bosz, gelecek vadeden bir teknik adamdı. Ajax'ın başına gelir gelmez Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Rostov'a 4-1 yenilerek elenmesi tepki topladı fakat sonrasında takım olarak ortaya koydukları futbol her şeyi değiştirdi. Ligi son haftalara girilirken PSV deplasmanında kaybettikleri 1-0'lık maçla Feyenoord'a verdiler fakat UEFA Avrupa Ligi'nde sonuna kadar gitmeyi başardılar. Manchester United'la oynadıkları final maçında Jose Mourinho'yu dahi kendi oyununun dışına çıkartan Bosz'un takımı, Marouane Fellaini üzerinden kurgulanan yüksek top oyununa karşı gelemeyerek mücadeleyi 2-0 kaybetti. Fakat yine de ortaya çıkan son derece özel bir futbol vardı. Ajax'ın geleceği hâline gelen 4-3-3'ü bozmayan Bosz, enteresan bir yapı oluşturdu. Özellikle savunma önüne çektiği Lasse Schöne kariyerinde ilk kez bu kadar derinde mücadele ederken, önündeki Davy Klaassen ve Hakim Ziyech'le örneği çok fazla olmayan bir üçlü meydana geliyordu. Üç oyuncunun da 10 numara karakteri varken böyle bir gruptan top kazanmayı, mücadeleyi, topsuz mesafe kat etmesini beklemek normal şartlar altında pek mantıklı değildi. Fakat Bosz bu tercihine mantık kazandırdı. Müthiş bir üçüncü bölge baskısıyla birleşen oyun çabuk kazanılan toplarda merkez orta sahanın yaratıcılığıyla daha çabuk bir şekilde gol pozisyonuna dönüyordu. Bu sayede gelen UEFA Avrupa Ligi finali güzeldi ama Ajax 20 yıl öncesinde çok daha fazlasını da yapabiliyordu.
Bosz'un Dortmund'a gitmesinden sonraki sezonun ortasında göreve gelen Erik ten Hag'la birlikte Ajax gerçek yolculuğuna başladı. Takımını 4-3-3 şeklinde dizen genç hoca oyuncu pozisyonları ve rolleri üzerinde oynama yaptı. Orta sahadaki genç yeteneği Frenkie de Jong'u savunma hattına Matthijs de Ligt'in yanına çeken Ten Hag, orta sahayı Schöne-Van de Beek-Ziyech üçlüsüyle kuruyor ve kenarlarda da NeresKluivert ikilisini tercih ediyordu. Santrforda Huntelaar ve Dolberg arasında dönen takımı belki şampiyonluğa taşıyamıyordu ama sadece iki yenilgi alarak sezonu güvenli şekilde kapatıyordu.
Bu sezon ise her şey değişti. Dusan Tadic'i Premier Lig'den transfer rekoruyla kadrosuna katan Ajax'ta taşlar tamamen yerine oturdu. Ajax'ın ve Hollanda futbolunun klasiği 4-3-3'ü bozarak enteresan bir 4-2-3-1'le mücadele eden genç teknik adam, Tadic'i en uca 'sahte dokuz' rolüyle yerleştirerek hemen arkasına geçtiğimiz sezon orta saha oynayan Donny van de Beek'i koyuyordu. Orta sahada iki pivot rolünde Schöne ve De Jong'u tercih eden Ten Hag, kenarlarda da Neres-Ziyech ikilisiyle hem asimetrik hem de tahmin edilemez bir takım kurdu. Tadic'in sürekli derine inerek hücum bölgesini boşalttığı Ajax'ın set oyununda onun açtığı alanlara genellikle Donny van de Beek girdi ve Ziyech-Neres ikilisinden biri de zaman zaman forveti çiftledi. Öndeki dörtlünün toplu oyunda sürekli dönerek ve yer değiştirerek oynadığı Ajax'ta topsuz oyundaki prensipler değişmemişti. Bosz döneminde olduğu gibi ana prensip, rakip birinci bölgedeyken agresif presle topu olabildiğince önde kazanmaktı. Tadic'in derine inişleri set oyununu işleten en önemli unsurken Sırp oyuncunun 38 gol, 24 asistle 62 gol katkısı üretmesi beklenmeyen bir güç olarak takımı zirveye çıkarttı. Neres, Ziyech ve özellikle Donny van de Beek oyunlarını geliştirdiler. En önemlisi de Ajax altyapısının belki de son 20 yılının en özel iki oyuncusu Frenkie de Jong ve Matthijs de Ligt birer A sınıf oyuncu hâline geldiler ve omurgayı oluşturan temel parçalara dönüştüler.
Sahte dokuz dünya futbolunda genellikle 4-3-3 üzerinden kullanılan bir roldü fakat bu sezon Erik ten Hag Ajax'la, Jürgen Klopp da Liverpool'la sahte dokuzun 4-2-3-1 üzerinden de kurgulanabilecek bir rol olduğunu gösterdiler ve belki de arkadaki gölge forvetle başka bir pozisyonun doğumuna kaynaklık ettiler. Ajax, Avrupa'nın zirve kulüplerini arka arkaya mağlup etmeyi başardı ve muhtemelen şunu bir kez daha gösterdi: Saf yetenek grubuyla birleşen iyi bir taktik yapı ortaya gerçekten ölümcül bir sonuç çıkarabiliyor. Frenkie de Jong ve Matthijs de Ligt gibi iki lider genci kaybederlerse bunu tekrarlayamayabilirler ama en azından şimdilik ait oldukları yere geri dönmüş gibi görünüyorlar. Son 20 yılda yaşadıklarını düşününce Ajax taraftarı için bu da önemli olsa gerek.