socratesXreflect_alt

Birbirimizi Çok Sevmiştik

14 dk

Son sekiz sezonda altı defa finale yükselen Golden State Warriors, bir kez daha NBA'in zirvesinde. En çok da Stephen Curry'nin şaheseri sayesinde…

"Geliyorlar." 2022 NBA Finali dördüncü maçında, Golden State Warriors yavaş yavaş toparlanırken aklımdan geçen tek şey buydu. Steph Curry'nin belki de kariyer maçının tam ortasındaydık. S Sport ekranında, 2016-2017'den beri yüzlerce maç anlattığımız Orkun Çolakoğlu'yla her molada aynı his üzerine sohbet ediyorduk. Bu filmi o kadar çok görmüştük ki bir sonraki sahnenin ne olacağını biliyorduk. Steph güler yüzlü bir şekilde hançeri saplayıp Boston Celtics seyircisini suskunluğa sürükleyecekti. Evet, geliyordu. Bitime 1 dakika 47 saniye kala topu Draymond Green'e verdiğinde de Andrew Wiggins'i işaret etmişti. Fakat Wiggins'i bulamayan Draymond, yeniden en sadık dostuna dönmüştü. Ne zaman başı sıkışsa yaptığı gibi pası Curry'nin koşusuna doğru bırakmıştı. Sonraki sahneyi hatırladınız mı? Steph'in Derrick White'ın üzerinden attığı şut, belki seriyi sadece 2-2'ye getirmişti ama geri dönüp bakınca o üçlüğün değeri, üç sayıdan fazlasıydı.

O ânın yoğunluğunu hissetmemek imkânsızdı. Havadan. Curry'nin bakışlarından. Celtics'li oyuncuların yüz ifadelerinden. Warriors'ın 4-2'lik zaferi sonrası verdiği röportajlarda Koç Steve Kerr de dönüm noktası olarak dördüncü maçı gösteriyor. Steph, Kerr'ün gelgitler yaşadığı gecede, her şeyi en ilkel seviyeye çekerek öylesine büyük oynamıştı ki… Kerr, The Athletic'e şöyle diyordu: "Curry'nin 43 sayısı anahtardı. Genelde her şeyi değiştiren böyle bir maç vardır. 2015'te, finalde Igoudala'yı ilk beşe yerleştirdiğimiz dördüncü maç işi çözmüştü. Bir tek 2017'de böyle bir ânımız yoktu zira o takım fazla yetenekliydi, 16-1 bitirmiştik play-off'u. Fakat o sezon bir istisnaydı. Dediğim gibi genelde iki aylık o yolculuğun ortasında çok şey görürsünüz ve bazı anlar seyir değiştirir. Boston'daki dördüncü maç gibi…. Boston, 2-1 öndeydi ve son çeyreğin başında beş sayı fark yakalamıştı. Steph, gelmiş geçmiş en iyi maçlarından biriyle, bizi oradan döndürdü." Aynı maçın öneminden söz ederken Kerr, taktiksel olarak yaşadığı bir aydınlanmayı da paylaşıyordu: "Geriye düştüğümüz anlarda takımı kısaltmanın bir çare olabileceğini düşünüyordum ama sonra baktım ki bu düşünce yanlışmış. Daha uzun kalmamız gerekiyormuş Looney ve Draymond ile. Steph'in o performansı bu açıdan da kritikti. Sayesinde doğru rotasyonu bulduk."

Her şeyin değiştiği gece, "Golden State Warriors nedir?" sorusuna da yeni bir cevap bulmamı sağladı. Warriors hem bir tezdi hem de antitez. "Arkadaşlar, biz bu gece ne yapıp edip yenilmeyeceğiz" hissiydi. Kerr döneminde sekiz senede yalnızca iki play-off serisi kaybetmişlerdi. Bir şekilde hayata dönmenin ve kahkahalar atmanın yeni yollarını buluyorlardı. Karanlıkta bile.

Tanıdık hisler, o gece eve dönerken aklımdaydı. Yayın notlarıma farklı bir ismi de yazmıştım: Xavi. Ve bir sözcük: Boşluklar. 2011'de The Guardian'da çıkan meşhur Xavi Hernandez röportajına gönderme yaptığımı anlamışsınızdır. Sid Lowe imzalı röportaj, İspanyol orta sahanın futbol felsefesine dair bir şaheserdi. Savunmada duvar ören teknik direktörleri eleştirerek söze giren Xavi, "Niye oynuyoruz ki bu oyunu? Ne için?" diyordu. Hemen akabinde ise kendi sorduğu "Çözüm ne?" sorusuna cevabı veriyordu: "Çabuk düşün, boşluklara bak. Ben hep bunu yaparım. Boşluk ararım. Sürekli, her gün, bakmaya devam ederim. Gün boyu bakar dururum. Burası mı? Hayır. Orası mı? Futbol oynamayan insanlar bunun ne kadar zor olduğunu bazen anlamazlar. Boşluk, boşluk, boşluk. Savunmacı burada mı? O zaman öbür tarafa. Boşluğu ve pası ararım. Benim işim budur."

Boşluk denildiğinde aklıma senelerce önce o Barcelona, sonra da Warriors geldi. İki ekolün temeli de harekete dayanıyordu. Top kimsede uzun süre kalmayacak, topsuz oyuncular yerinde durmayacak. Hareketlilik, boşluklara hücum ve pas temel ilkeler olacaktı. Elbette futbol ile basketbol aynı düzlemde konuşulamazdı. Futbol sahasında Barcelona gibi rakip sahada kamp kurmak mümkündü. Basketbolda ise 24 saniyelik hücum süresi her şeyi sınırlıyordu. Oyunun iki yönünü birden oynamanız gerekiyordu. Buna rağmen Warriors; hareketliliğe, pasa, boşluk aramaya dayalı bir oyun inşa etmişti.

Stephen Curry

Stephen Curry

Curry'nin NBA tarihindeki çoğu yıldızdan ayrılan yönü de buydu. Koçu onu bazen Magic Johnson'a bazen de Tim Duncan'a benzetiyordu. Oyuna yaptığı etkiyi Michael Jordan'la kıyaslayanlar, şutu ve atletizmi üzerinden Larry Bird ismini ananlar da vardı. Lakin Curry'nin bir benzerini bulmak zordu. Yıldızların top elindeyken saate ve rakibe karşı çözümler bulduğu bir sporda o, topu bırakarak işi bitiriyordu. Curry ile Klay, esas büyük etkiyi böyle yapıyorlardı. Yarı sahada durmadan koşmaları, alçak post'tan veya tepeden oyunu şekillendirmek isteyen ekibe yeni boyutlar katıyordu. 2015'ten itibaren Draymond, Iguodala, Looney, Livingston, Bogut gibi dış şutu olmayan oyuncuların görevi o hareketliliği beslemekti. Steph ile Klay boşluklara koşacak, o sırada yarı sahanın başka noktalarına giden top rakip savunmada kırılmalara yol açacaktı.

Stili, Curry'yi çağdaşlarından da ayrı bir yere koyuyordu. Koç Kerr, Golden State için iyi oynanmış bir maçı 30 asistle açıklıyordu, 30 asisti bulduklarında yenilmeleri mümkün değildi. Curry de aynı felsefeyi içselleştirmişti. Elbette iki kez normal sezonda, bir kez finalde aldığı MVP ödülünü daha sık müzesine taşımak, her sezon sayı krallığına oynamak isterdi fakat en büyük amacı kazanmaktı. Tabii ki fırsat bulduğunda Warriors da tek pasla veya perdeyle bir üçlük bulmaya çalışıyordu. Fakat o şutu bulamadıklarında esas büyü başlıyordu. Sıkça andığım o dördüncü maçtaki gibi...

Celtics savunması, üçüncü çeyreğin bitimine bir dakika kala ne yapacağını kestirememişti. Boyalı alana girdikten sonra savunmanın üzerine kapandığını gören Curry, köşedeki Gary Payton'ı buldu. O anda arkasına yaslanıp Payton'ın şutunu izleyebilirdi. Fakat devam etti. Köşeye, pası verdiği yere koştu. Payton'dan topu ve perdeyi aldı; sağa kayarak şutu attı. Üç saniye içinde bir hançer daha indirmişti. Tıpkı beşinci maçın ilk çeyreğinde, sağ köşeden attığı üçlük gibi. Rakibe bir saniye bile arkaya yaslanma fırsatı vermediği, pası yolladığı oyuncunun perdesine koşarak yeniden konum aldığı o şutlar, artık bir marka. Öyle ki Jordan Poole'un da aynı taktiği play-off'ta kullandığını defalarca gördük. Yani bir Warriors markası bu. Sahanın bir köşesinde beklemiyorlar çünkü orada her zaman bir boşluk bulabileceklerine inanıyorlar.

Ne dedik? Prensipler, devrimler, boşluklar. 2015'ten itibaren Warriors, en kritik anlarda Draymond'ı tek uzun şeklinde konumlandırmış; etrafına şut atabilen, topla oynayabilen kısaları ve kanatları yerleştirmişti. Onları taklit eden hatta felsefelerini matematiksel açıdan ileri götürmeye çalışan pek çok organizasyon çıktı. Cavaliers, LeBron James'in etrafında alanı tamamen açtı. Daryl Morey, güneşi yaptığı James Harden'ın çevresi için şut sokabilen robotlar aradı. Utah Jazz, en kaliteli şutu bulmak için oyun geometrisini mükemmelleştirdi. Denver Nuggets, bir uzun pasörün parmaklarında ikili oyunu tersine çevirdi. Kulüpler draft tercihlerini bile buna uygun yapıyorlardı. Trae Young ile Luka Doncic'i seçen takımlar, yeni çağın peşindeydi. Celtics dahi belki tarz bakımından Golden State'ten uzaktı fakat onların setlerinde bile rakiplerinden izler bulabiliyordunuz. Warriors ortaya özel bir tez koymuştu ve biraz da herkesi kandırmıştı. Çünkü son on yılın en büyük takımı, prensiplerini ne zaman uygulayacağını bildiği kadar o ilkeleri nasıl terk edeceğini de biliyordu. Kendi sistemlerine, aynadaki görüntülerine âşık değillerdi. Akışkan bir basketbol oynuyorlardı ve yüzüğe giden yolda bazen başka kaplara göre şekil alabiliyorlardı. Tezlerinin büyüsüne kapılan rakiplerinin anlamadığı, bu akışkanlıktı.

Finalin ilk maçından itibaren Warriors hücumunun evrimi ilgi çekiciydi. En başta serinin Celtics savunması ile Warriors hücumu arasında geçeceğini öngören pek çok kişi, üçüncü maçta düellonun hatlarını şöyle çiziyordu: "Celtics, Warriors'ı ilkelerinden uzaklaştırdı." Gerçekten de öyleydi. Daha önceki beş final deneyiminden üçünü yüzükle bitiren Golden State; hareketi, pası, boşlukları bırakmış, ikili oyun üzerinden şut aramaya başlamıştı. Orta sahayı geçince Curry'ye perde getiriyor ve bir mucize yaratmasını bekliyorlardı. Elinden dörde üç hücumları alınan Draymond'ın potaya bakmayı unutması, Klay'in üç senelik sakatlık arasının etkilerini hissetmesi, Poole'un tecrübesizliği üst üste gelince Steph yalnız kalmıştı. Hücumda bir tek Wiggins'ten istikrarlı destek alınıyordu. Öyle ki perdeyi erken getiren ve bir 'high pick and roll' takımına dönüşen Warriors, aslında 'roll yapan' yani potaya devrilen bir uzuna da sahip olamadığı için yıldızının eline kalmıştı. Yine de çözüm buldular.

Zaten adaptasyon kabiliyeti ve bukalemunluk, onları 2010'ların takımı yapan etkenlerden biri. Golden State, bambaşka bir mental kuvvete sahip. Kerr, bunu "Takımımızın içinde kendine has bir çılgınlık var" diye tanımlıyor. Bazen akla sığmayan şut seçimleri, saha dışı karakterleri, şımarıklıkla alçakgönüllülük arasında gidip gelen tarzları… Hepsi, o zihinsel gücün içinde. O dördüncü maçtan çıkmalarına da şaşırmamalı. 2016 Thunder, 2018 ve 2019 Rockets eşleşmeleri… Hepsine karşı sıkıntı yaşadıkları anlar vardı. Bazen bir kenar pick and roll takımına dönüştüler, bazen çift uzunla oynadılar. Orta mesafede hüküm sürdüklerini de gördük, tümüyle üçlüğe yöneldiklerini de. Kimi zaman boşluklara ve hareketliliğe yaslandılar, kimi zaman da Steph ile Klay'in etrafında sokak lambası gibi dikildiler.

Boston Celtics

Boston Celtics

2022 Celtics'i de böyle mağlup ettiler. Tezlerini pencereden dışarı atarak, bazen sadece ikili oyun oynayarak… Dördüncü maçın son beş dakikasından itibaren psikolojik üstünlüğü ele geçirdiler, Boston'ın görev adamlarına boş şutlar verdiler, geniş rotasyonlarından yararlandılar ve bir krizi daha aştılar. Evet, Curry belki onları batmaktan kurtarmıştı ama sonrasında Klay de Draymond da Poole da kimliklerini hatırladı. Kapanış mücadelesinde yakaladıkları 21-0'lık seri, bunun kanıtıydı. O fırtınanın ortasında da yanımda Orkun vardı ve yine "Bu filmi daha önce görmüştük" hissini yaşıyorduk. Altıncı maçta, üçüncü çeyreğin bitimine 6 dakika 13 saniye kala, Curry daha orta sahayı geçerken ikimizin de "Buraları sever" dememizin nedeni buydu. Sadece o uzaklığı değil, o anları da seviyordu. Rakip tribünlerin endişesini hissetmişti ve salondaki havayı tamamen söndürmek istiyordu. Dolayısıyla en dengesiz, en zor, en akla mantığa sığmayan seçime gidecekti. Çünkü o üçlüğün üç sayıdan daha büyük bir etkisinin olacağını biliyordu. Öyle de oldu.

Golden State Warriors zirveye çıkarken yalnızca boşluklara saldırmamış, boşlukları savunmayı da başarmıştı. Hücumları öylesine büyülüydü ki savunmalarının gücü gözden kaçabiliyordu. Bilhassa da Celtics'e karşı bu durum iyice ayyuka çıkmıştı. Ocak ayından beri ligin açık ara en iyi savunmasına sahip olan Celtics; çift uzunla pota altını rakibe göstermiyor, adam değişme savunması yaparken herkesin karşısında kalabiliyordu. Al Horford'ın gençleşen bacakları, Robert Williams'ın pota altında yazdığı korku filmi ve Marcus Smart'ın savunmadaki liderliği Koç Udoka'nın sistemini zirveye taşımıştı. Draymond Green'in merkezinde yer aldığı Warriors savunması, belki ilk bakışta Celtics gibi dikkat çekmiyordu ama Golden State, açıları savunma konusunda ligin en iyisiydi. Savunma sistemleri, play-off için biçilmiş kaftandı.

2022'deki play-off yolculuğuna Nuggets karşısında başlayan Warriors, Jokic'in ikili oyun savunmasındaki zaafından yararlanarak 4-1'i bulmuştu. Curry'nin sakatlıktan döndüğü o seride Poole'un boyalı alan baskısı hayatiydi. Konferans yarı finalindeki Grizzlies serisi ise tuhaftı. Golden State, Ja Morant'i perdenin altından geçerek savunup şuta yöneltmişti. Kritik nokta ise ligin en iyi hücum ribaundu alan ekibine karşı Warriors'ın kurduğu üstünlüktü. Kerr'ün Covid-19 nedeniyle evinde oturduğu altıncı maçta, Mike Brown'ın Steph ile Draymond'ı dinleyerek Looney'yi ilk beşe çekmesi, Warriors'a yaramıştı. Looney'nin 11'i hücum olmak üzere 22 ribaund alıp 5 asist yaptığı son maç unutulmazdı. Memphis, kendi silahıyla yenilmişti: Warriors, bulduğu ekstra pozisyonlarda şutörünü, Klay'i bulup Batı Konferansı Finali'ne gitmişti.

Mavericks serisine ise Wiggins imza attı. Morant'i perdenin altından geçerek savunan Warriors, Luka Doncic'e ise boşluk bırakmadı. Wiggins'in tam saha presi ve perde çıkışlarında Luka'ya getirilen baskı, Dallas'ın şutörlerine büyük bir yük bindirdi. Golden State hem dörde üçleri harika savunuyor hem de hücumda Luka'nın yorulan bacaklarına saldırıyordu. Sırada NBA Finali vardı. Celtics finaline kaybederek başlayan Warriors, Tatum ile Brown'a ânında baskı getirmiyordu. Boyalı alanda yardım savunmalarını konuşlandırıyor, ikiliyi sola yönlendiriyorlardı. Brown'ın penetrelerini çözmeleri, Wiggins'in Tatum'ın da kafasına girebilmesi, Payton'ın sahalara dönüşü, Looney ile Draymond'ın pozisyon bilgisi bir araya gelince Celtics hücumu duvara çarptı.

Andre Iguodala, Draymond Green, Klay Thompson ve Stephen Curry

Andre Iguodala, Draymond Green, Klay Thompson ve Stephen Curry

Kısacası, tezlerinin aksi istikametine sadece hücumda gitmediler. Aynı zamanda rakip takımlara antitez üretmekte de başarılılardı. Bir anda savunma planlarını değiştirebiliyor; seriden seriye, maçtan maça, pozisyondan pozisyona farklı bir kılığa bürünebiliyorlardı. Udoka da bu görüntüden etkilenmişti. "Herkes gibi boyalı alanı harika kapatıyorlar" diyor ve şöyle devam ediyordu: "Fakat bunu farklı bir şekilde yapıyorlar. Büyük bir boyalı alan kapatıcısıyla değil, başka oyunculardan rotasyonlar, yardımlar getirerek..." Bir kez daha aynı noktaya döndük. Golden State Warriors farkı: Hücumda, savunmada, boşlukta, dar alanda…

Her şey çok daha farklı olabilirdi. Geriye dönüp bakınca, Kevin Durant'in ayrıldığı 2019 yazından sonra, Warriors bir daha finale dönemeyebilirdi. Ancak Curry gibi bir yetenek hâlâ sağlıklıyken geçmiş anılarla yetinmek hata olurdu. Joe Lacob'ın başkanlığında, Bob Myers'ın yönetiminde Warriors da bunu reddetti. O yaz, Durant'i takasla yollamaya ikna edip Nets'ten D'Angelo Russell'ı almaları hedeflerini canlı tuttu. Bir sezon sonra Russell'ı Wiggins ve Jonathan Kuminga'ya dönüşecek draft hakkı karşılığında takasladılar. Yeni plan hazırdı: Bir yandan Wiseman, Moody, Kuminga gibi gençlere yatırım yapılacak, bir yandan da çekirdeğe eklenen Wiggins ile zirve kovalanacaktı. Şimdiden bakınca dahiyane duruyor belki ama kazın ayağı öyle değil. Bu kararların gerisindeki Myers bile "Parçaları geriye bakıp birleştirmek kolay. Ama içindeyken her şey o kadar kolay olmuyor" demişti ESPN'e. Durant'le yolları ayırmak, Iggy ile bir süreliğine vedalaşmak, Klay'in üç yıla uzayan sakatlığına dayanmak, 2020'de ligi son sırada bitirmek, ikinci sıra seçimi Wiseman'ın hamlığıyla baş etmek, sonraki sezon play-in'de elenmek… Hepsi çok zordu.

Kerr'ün Curry için sarf ettiği Tim Duncan benzetmesi de bu süreci açıklıyor. Curry kalibresindeki bir başka isim, daha farklı hamleler talep edebilir, çaylakların gelişimini izlemek yerine hazır oyunculara yönelmesi için baskı yapabilirdi. Fakat onun liderlik anlayışında bunlar yok. Kolej hüviyeti klişesini Davidson'dan Golden State'e getiren, çenesiyle değil, davranışlarıyla örnek olan, rekabetçi ama bir yandan da mütevazı bir karakter Steph. Geçmişte Duncan ile aynı takımda oynayan Kerr, dokuz şampiyonluk gördüğü basketbol kariyerinde her şeyin yıldızlarda başlayıp yıldızlarda bittiğini en iyi bilen kişi. Ve koçluk serüveninde ona denk gelen yıldızın Curry olmasının ne kadar ayrıcalıklı bir durum olduğunun da farkında. Sakatlıktan dönüşte yedek başlattığı, Batı Konferansı ilk tur eşleşmesinde altıncı adam rolünde kullandığı, hatta "Bir gün çok çalışırsan sen de play-off'a ilk beşte başlayabilirsin" diye şaka yaptığı Curry'nin karakterini anlata anlata bitiremiyor.

Tecrübeli koç, gazeteci Zach Lowe'ın "Steph'in alçakgönüllülüğüne dair anlatabileceğin özel bir örnek, anekdot var mı?" sorusuna ise tek bir cevap vermiyor. Daha doğrusu yanıtı sıkıcı ve klasik: "Her gün." Çünkü liderlik, filmlerde veya kişisel gelişim kitaplarında sanıldığı gibi her zaman abartılı jestlerde, büyük konuşmalarda, keskin davranışlarda kendine yer bulmaz. Şampiyonluk yolculuğu, her gün örülür. Yavaş yavaş. Duncan nasıl bazen sadece Ginobili'nin ya da Parker'ın başını okşayıp kısa sohbetlerle derdini anlattıysa Curry de takım arkadaşlarına örnek olarak fark yaratıyor. Disipliniyle, basketbol aşkıyla, başkalarının -mesela Poole'un- başarısından duyduğu keyifle… Bob Myers da Steph'in bu tarafına vurgu yapıyor: "Ona dair en mühim özellik, her zaman mutluluğa ulaşmanın bir yolunu bulması. Herkes onun hayatının hep kusursuz ve kolay olduğuna inanıyor. Fakat kimsenin hayatı mükemmel ya da kolay değildir. Hayır, mutluluk için çaba harcamalısınız. O bunu yapıyor ve insanları kendisine doğru çekiyor."

Şampiyonluk kutlamaları sırasında, 2022 NBA Finali En Değerli Oyuncusu ödülünün Stephen Curry'ye takdim edildiği ânı gördünüz mü? Takım arkadaşlarının mutluluğunu izlediniz mi? O tabloda, iyi çalışan bir organizasyonun sihrini görmek mümkün. Golden State Warriors'ın en büyük sırlarından biri de tezlerin, prensiplerin ortasında kimi zaman en yalın klişeleri gerçeğe dönüştürebilmesinde. NBA'in en karmaşık hücum ilkelerine sahip olsanız bile bazen klasiklere dönmeniz gerekir. Topu yıldızınıza verir ve kenara çekilirsiniz.

Socrates Dergi