Aziz İstanbul, Seleden...

3 dk

Bisiklet yazarı, çizer, tasarımcısı ve yorumcusu Aydan Çelik, yeni kitabı İstanbul Bisiklet Rehberi'ni anlattı.

Aydan Çelik’in İstanbul Bisiklet Rehberi, şehri bisikletle gezmek isteyenler için rota önerileri, tarih hikâyeleri ve çizimlerle dolu bir cevher. Asıl merak konumuz ise bu fikrin nasıl hayata geçirildiği...

Aydan, nereden çıktı bu kitap?

Bu kitap bana kültür rotası kitapları basan Hil Yayın tarafından teklif edildi. Ben de İstanbul’un iyi kötü bildiğimiz yerleriyle ilgili özgün hikâyeler toplama yoluna girdim.

Kimlerden beslendin?

İlk sırada Evliya Çelebi var. Tabii ki çok ufuk açıcı, hikayelendirmesi çok leziz. İkinci sırada, İstanbul’u Dolaşırken’i yazan Hilary Sumner-Boyd ve John Freely var. Meşhur İstanbul Gezi Rehberi ile Murat Belge, ayrıca Saffet Emre Tonguç, Haldun Hürel, İsmail Güzelsoy... Bizans tarihçisi Semavi Eyice’nin bir nehir söyleşisini okudum, o da çok ufkumu açtı.

Bu kitabın diğer İstanbul rehberlerinden farkı ne?

Bu kitaplar daha çok yürüme merkezli kitaplar olduğu için ister istemez şehrin belli yerlerine kadar gidiyorlar. Öbür yerlerden kısacık söz ediyorlar. İstanbul Bisiklet Rehberi şehrin kuzeybatıdaki en uç sınırı olan Çilingoz Plajı’ndan kuzeydoğuda Ağva’ya, güneyde Silivri’den Tuzla’ya kadar her yeri kapsıyor.

Yazım süreci nasıl geçti?

Çok zor. Nihayetinde bu bir referans kitabı. “Altı ayda bitiririm” dedim, üç yılda bitti. İstanbul sonsuz sokaklardan oluşuyor. Bu sokakları gezdim, yazdım, cinayet mahalline bir daha uğradım, farklı bisiklet türleriyle denemeler yaptım... Bir de bu rotaları anlamlı bir biçimde düzenlemem gerekti...

Rotaları düzene sokarken nasıl bir yöntem izledin?

Kitap, Tarihi Yarımada’dan başlıyor çünkü İstanbul orası zaten. Yedi Tepe, işimi biraz kolaylaştırdı. Bir de tarihi hatlar var, onları kullandım. Kitabın 20 ana bölümü var, 12’si Avrupa Yakası’ndan, sekizi Anadolu Yakası’ndan. 41 rota veriyorum.

Yeni keşfettiğin rotalardan seni en çok şaşırtanı hangisiydi?

Selimpaşa’dan Silivri’ye giden yol. Aslında, E-5’i (D100) kullanırsan 12 kilometre ama ben kulağı tersten gösteriyorum, mesafeyi 85 kilometreye çıkarıyorum. Manzara muazzam, Van Gogh tabloları gibi. Küçükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos’a çıkan rota da çok güzel.

Bugün kullandığın bisikletin tasarımında esin kaynağın neydi?

Bu katlanır bisiklet, Accell Bisiklet'le, özel olarak da Carraro markası ile birlikte yürüttüğümüz Troya adlı bir projenin ürünü. Oksijenimizi, yeşilimizi geri almak üzere, bisikletlerimizle yaptığımız bir çeşit tersinden Truva Seferi'ni simgeliyor. Üstünde, yazdığım Bisiklet Manifestosu'ndan "Bisiklet eşitliktir, özgürlüktür, kardeşliktir, tevazudur, çocukluktur" maddelerine dair çizimler var.

Başka favorilerin var mı?

Adalar, ‘şeytan arabası’ teriminin ilk telaffuz edildiği yer. Ahalisi bisiklete aşina, muazzam bir peyzajı var. Belgrad Ormanı, şehrin içinde kalan son yeşil kale. Sonsuz patikaları var. Özellikle dağ bisikletine binenler için muazzam imkânlar sunuyor. Küçükçekmece-Karaburun rotası az biliniyor. Marmara Denizi’nden başlıyoruz, iki göl geçiyoruz ve başka bir denize ulaşıyoruz. İstanbul Park’tan Şile’ye giden yol da özellikle yol bisikletçilerinin çok sevdiği, pastoral bir rota. Biraz yüksek performans gerektiriyor sadece.

Peki, İstanbul’dan hâlâ böyle heyecanla bahsedebilmeni neye borçlusun acaba?

Aslına bakarsan çok dertliyim, şehrin coğrafyası ilk kez bu kadar tehdit altında ama... Bak, ilk Türkçe bisiklet seyahatnamesi 1890’larda çıkıyor. Ahmet Tevfik, İstanbul’dan Mudanya’ya gidiyor. Şırıl şırıl dereler, rengarenk çiçekler gördüğünden bahsediyor. O tarihlerde oralarda doktorluk yapan ve hatıralarını yazan Şerafeddin Mağmumi’yse “Bölge koleradan kırılıyor” diyor. Bisikletin selesine oturan insan bir anda romantizme kapılır böyle; dünyayı olduğu gibi değil, olmasını istediği gibi görür. Yani, bisiklete binmenin iyicil bir yanı vardır.

Socrates Dergi